18 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

18 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdülhamit Ve Gözdeleri Tarihi tefrika: 8 — Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Hürriyet istihsaline çalışan gençleri şiddetle takip ettiri- yordu. Bir gece Yıldır Sarayında Kızıl- sultan Mahmut Bey isminde bir muta- sarrıfr revolverle öldürmüştü. Sarayda bu kabil cinayetler tevali ederken, Ab- bülhamit gözdelerile gülbahçesinde eğ- leniyor, Buy sır- * Tibbiyeli Necdet Sarayda mahpustur.. Paristen gelen rakkaseyi kıskanan (Necmiseher) Ha- nım Sarayda faaliyete geçiyor. Matmazel (Meyan) mütema- diyen: — Ben bir şey bilmiyorum.. Diyor ve başka bir şey söylemi - yordu. Celâl Bey ayakta duran hade- melerden birine gözünün ucu ile farip bir işaret verdi.. Ve hademe birden Matmazelin — kollarına sarilarakarkadan tuttu. Bir diğer hademe rakkasenin saç- larından yakalıyarak ileriye doğru — gekmeğe başladı. | Matmael (Meyan) birdenbire — me olduğunu anlayamadığı bir hü- cum ve tazyik karşısında canı yan- mağa başlamıştı. Kollarından geri ye vesaçlarından ileriye çekiliyor- (du. Ne tarafa meyletse diğer taraf- tan müthiş surette canı yanıyordu. Hele ince, narin saçlarını koparır- — çasıma çekiyorlardı. Matmazel mütemadiyen: — Oh.. Mondiyö!.. $ Diye bağrıyordu. Göz yaşların- — dan yüzünün bütün boyası bozul- muştu. Celâl Bey Fransızca tekrarladı: — Haydi., Bu işde inadın yeri yoktur. İnkâr etme.. Necdetle nası! muhabere temin ettin? Bu hâdise- de sana delâlet eden kimdir? Nec- — det Pariste kimlerle muhabere edi- yor? Meyan ,Celâl Beyin yüzüne ba- karak haykırdı: — Bir şey bilmiyorum... Ve birdenbire sesi kesildi. Rakkasenin kalbi koparcasına çarpıyordu. Genç bir ecnebi kızı- mmn bu kadar tazyik ve işkenceye rağmen, bir şey bildiği halde söy-| lememesi kabil midi? k Abdülhamit perdenin arkasın-| “ Aan öksürmüştü. Bu öksürük, is-| — #icvabın kâfi görüldüğüne işaretti. Parisli rakkase baygın bir hal- de yere serilmişti, Celâl Bey hade- | Yazan: Ishak Ferdi yatırın..! Dedi, hademeler Matma- zeli kucaklıyarak Celâl Beyin oda- sından dışarıya çıkarmışlardı. Abdülhamit hiddetinden küp- lere biniyordu. O gece gene saba- ha kadar uyuyamıyacaktı. Ortada bir mektup var.. Baş mabeyinci- nin kanaati.. Ebülhüdanın rüyası var. Bunları bir genç kızın ihmal etmesi elbette mânasız değildi. Abdülhamit Mabeyncisine: — Yarın gene aynı isticvap ya- pılacak... Diyerek odasına - çekil- mişti. Kızıl Sultan, biraderi Reşat E- fendinin Saltanata geçmesi ihti- malini düşündükçe çıldırıyordu. Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Vermesen daha iyi Zenginin biri hoş — sohbet ah- baplarından birine bir gün dedi- ki: — Sana yüz altın vermek istiyo- rum,, Vereyim mi, yoksa — dursun! mu7. Hoş sohbet zat şöyle cevap ver - di: — Eğer verirsen senin hakkında hayırlı olur. Eğer vermezsen be - nim hakkımda hayırlı olur. Bari *minnet altında kalmamış olurum. Ankara : Süleyman dan doğruya saraya, diğer kısmı da Zaptiye Nazırına merbuttu. Abdülhamit, hemşiresi Naime Sultandan da çok şüpeleniyordu. — Bu sarhoşu bana tercih eden Naime Sultanın kocası Kemaletti Jon Türklerin kökünü kazıyaca: ım, Diye bağrıyor, bütün mektepler- Paşa, Gazi Osman Paşanın oğlu idi O sıralarda Kemalettin Paşa de yeniden taharriyat yapılmasını aleyhinde Padişaha çok heyecan- irade ediyordu. Zaten üç gündenberi Hukuk Mülkiye ve Tıbbiye mekteplerin: de yeniden araştırmalar yapılmış, fakat esaslı ve müsbet bir netice elde edilememişti. Saraya verilen jurnallarda: *“Saltanatı yıkmak isteyenler çok gizli bir teşkilât içinde çalı- şıyorlar. İzlerini keşfedebilmek i- çin, hafiyelerin adedini arttırmak lâzımdır.,, Diyorlardı. Büyük rütbeli hafiyelerin bu tavsiyesi Kızıl Sultanın nazarı dik- katini celbetmişti. Eretsi sabah Abdülhamit bütün Vükelâyı sara- ya topladı: — Hepiniz uyuyorsunuz! Düş- man bizi içimizden vurmağa ha- zırlanırken, hiç biriniz esaslı ted- birler ittihazına lüzum görmedi- niz! Bu günden itibaren halk ara- sına karışacak ve onlarla yakm- dan temas edecek dirayetli hafi- yeler tayin edeceksiniz! Her ak- şam bunların verdikleri raporla- yın hülâsasını bana - bildireceksi- niz! Dedi. İşte o günden sonra, ilk şiddetli tedbirlerden biri olmak üzere Feriye Saraylarına uşak kı- yafetinde bir takım hafiyeler - 80- kulmuştu. Bunlar Reşat Efendi ile haricten temas edenleri takip ve tarassut edeceklerdi. Halk arasına karışmak - üzere — melere: Tefrika numarası : 21 — İncitmeden odasına götürüp| lmmı;ırın bir kısmı doğru- de ayrıca yedi yüz sivil memur a- Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş — bir Paşazadadir. Fakat, cski debdebeli hayatı terketmek istemiyor. Onun için, — kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. — Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar, İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyör. Banka memuru olan Fik- retin önüne, tesadüf, Şadiye Hanrm — isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu — hanım, da delikanlr ile alâkadar oluyor. — Canım, bilmemezliğe gelme... Babam, her halde söylemiştir... Ce - — malle evleneceğim için... Fakat, sen — bana - kadar lâkayit durdun ki... Be- nimle konuşacaktın, bilâkis benden u- — zaklatın ,kaçtın.. En buhranlı gönle- — <rimizde evine yabancı kadınlar getir - — din... Bunların hep farkına — vardım... — Fakat, sana her şeye razı olacağımı söylemiştim... Sen de eğer beni cidden sevseydin kendinde bir azim hisseder, çalışmak, zengin olmak için her çare- ye baş vururdun... Fakat, beni yüz üs- tü bıraktın... Ben de işte buna mec - bur oldum... Affet. Maamafih, her şey bitmemiştir... Eğer istersen.. Türkân sustu. Cevap bekliyordu. Fikretin yüreği göğsüne sığmıyor- du. Şimdi neredeyse, hakiki hissini söyliyecekti. Genç kızın ellerini tuta- rak: — İstemez olur muyum?.. Onu br- rak... Benim ol... Ben, kendimde hari- kulâdelikler yaratmak kudretini his - sediyorum... Her şeyi göze aldım... Geceyi gündüze katarım... Seni müret- feh ederim. —Babanın bütün — fantezi lerini yerine getiririm.. —diyecekti.. Fakat o, artık “ramantik,, denilen şairane çağı atlatmıştı. Gün görmüş, lt jurnallar veriyorlardı. Bu jurnallardan birinde: “Kemalettin Paşa Htice Sultan- la sevişiyor!,, Cümlesi yazılı- idi, Abdülhamit bu sözleri işitince hid detinden ateş püskürmeğe - başla- mıştı. Acaba Kemalettin Paşa ha- kikaten Naime Sultanı ihmal mi ediyordu? Hatice Sultanla temas etmek isteyişinin hakiki sebepleri ne idi? Bu sualler Abdülhamidin gö- zünde büyüdükçe yerinde duramı- yordu. Kemalettin Paşa pekde boş ve akılsız bir adam değildi. Padi- şahın hemşiresini ihmal eder gibi görünmesinde bir maksat mı var- di? u S Üi ğa di V SN » Naime Sültânlâ Hatice Sultaniini sarayları birbirine çok yakın idi ve bilhassa bahçeleri yekdiğerine bi- tişikti. Kemalettin Paşa bu kom - şuluktan istifade ederek Hatice Sultanla hakikaten sevişiyor mu idi? Kızıl sultanın etrafa doldurdu- ğu hafiyeler bir taraftan şehir da - hilindeki menfi cereyanları -takip, ederken, Abdülhamit diğer taraf - tan da kendi mensupları vasıtasiy- le Kemalettin Paşayı sıkı bir - ta- rassut altına aldırmıştı, Bir sabah Padişah: — Kemal.. Bir ip ucu yakalar - sam, vay haline! Diye söylenirken, Celâl Bey te- lâşla huzura girdi: karşısında: *“— Paranın da lâfı mı olur?. Bende yüz binlerce lira kazanacak kuvvet var..,, demek kolaydı.. Lâkin, güneş doğduktan ve sokağın ortasına çıktıktan sonra, değil yüz bin- “> “Eğer avcının yanında bir muavini 'varsa maniayı aşmadan- boşalmış #ilâ- lerce lira, hattâ bir ay durup dinlen - meksizin çalışarak yüz lira kazanmak güç bir işti. İktısat okuyan ve bankacı olan Fikret, yolunu bilmiyecek kadar toy değildi. Bir aylık süküt esnasında, İlhami bey aklına geldi... Onun cemalden aldığı paralar.. E - vin her günlük ihtiyaçları.. Rehin fai- zi müddetinin gelmesi.. Rehinden alı - mnan paranın tükenmiş olması yahut tü- kenmek üzere bulunması.. “— Bu ailenin bayatı, ayda bin li - ra ile döner.. - diye düşündü. - Çıldır- dım mı ben?.. O kadar parayı nereden bulacağım?. Haydi! Haydi!.. Bu akıl- sız kıza uymuıyayım.. Yalnız ben bet « baht olayım kâfi.. Onları da arkamdan sürüklemeğe hakkım yok.. — Türkân, bensiz pek âlâ yaşabileceğini — demin balkondaki neşesi içinde — anlatmıyor ._ bi u—mm Ka Pratik Hayat Bilgisi 18 Teminuz 19384 —— Hayatta muhtaç olacağınız ameli malümatı kolayca Ööğreniniz — 39 — Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzdur Göz önünde tutulacak iki nokta var- dır. Kendini bir tehlikeye koymamıak ve silâhı bozmamak.. Her şeyden ev - vel eğer imkânı varsa maniayı aşma - yıp etrafını çevirmeli. Böylece tilâh dolu olarak muhafaza edilebilir. Eğer göğüs irtifamı aşmıyan çalılık aşıla - caksa silâhı kabzasından tutarak yu « karı kaldırmalı, namlı havaya doğru olmalı. Önde birisinin yürümemesine dikkat etmeli. Eğer bir fundalığa girilecek veya bir yokuş çıkılacak olursa önde kim - 90 bulunmamak şartiyle — silâhr aşağı ve ufki tutmalı, Kol vücudün boyun - cx sarkmalı. Bu tarz — tüfeği — kol üzerinde ve namlı aşağı doğru olduğu halde tutmaktan iyidir. Serbest bir surette ön kol üzerinde taşınan tüfenk bir yere takılıp eğile - | vek avemin ayağını yaratlamak tehli - Bu surette bir çok kazalar görül « müştür. Eğer bir çalılığı geçerken bu | tarzda tulmak icap etse bile ön kolu meyilli tutarak tüfeği üzerine yatır - malı ve el kuvvetli bir surette namlı- yı tutmalıdır. Üç halde tüfeği boşaltmak icap e- 1 — Bir hendek veya çukur aşılır- ken; 2 — Bir mania üzerinden bacakla aşılırken; 3 — İki el ile bir şey yapmak — ve | tüfeği btrakmak lâzım gelirse.. | Birinci halde atlamamalı. Çünkü avı lüzumsuz yere havalandırmak teh- likesi vardır. Hendeğin yerine doğru inmeli, silâh namlı havaya doğru ola - | rak yukarı tutmalı. İkinci halde tüfe- | ği ayni tarzda tutmalı. Üçüncü halde | tüfeği evvelâ manianın ötesine geçir - | meli. Eğer bir yükseklik aşılacaksa ht ona vermelidir. Maniayı aşınca yar- dımcı silâhı uzatır. Silâhı avet aldıktan sonra yardım- €t maniayı aşar. ATEŞ ETME TARZI — Nişan » gâha ateş ile av ateşi arasında hiç bir benzerlik yoktur. Birincisinde göz ka- rarı ve isabet lâzımdır. Bunda — göz arpacık ve nişangâh arasında bir bat- ti müstakim husule getirmek kâfidir. İkincisinde ise hareket anidir. Avda iyi ateş etmek için lâzım gelen reflek- si elde etmelidir. “Buna ol yormadı diyebiliriz” Başka türlü harekete kal- kışmak hatalı olur. Avda nişan almak, ok atmak gibi bir şeydir. Cöz kararı birinci şarttır. Tereddütsüz, araştırmaksızın, nişan almaksızın vurmağı öğrenmelidir. Yetişen bir avcının tüfeği omuzla- ması ile ateş etmesi birdir. İlk nazar- da bu tarz biraz şüpheli görülüyor. muydu?,, Genç kız: — Her şey bitmemiştir. Eğer ister- sen... * diye tekrarlıyordu. Delikanlı, onun ellerinden tam bir ağabey edasile tuttu: — Senden bir şey istediğim yok, kızım.. Sade senin Cemal beyle evle - nerek mesut olmanı istiyorum.. Babana söylediğim gibi, bu izdivacr pek muvafık buldum.. Allah ikinizi de bahtiyar etsin.. . 'Türkân, ellerini, Fikretin avuçların: dan asabiyetle çekti: — Hissiyatını doğru - söylemiyor - sun.. Yalan.. Yalan.. > diye haykırdı. - Sen, Cemal beyle evlenmeme kat'iyyen razı değilsin... Iztırap çekiyorsun.. — Ne münasebet?. Bunu da nere - den çıkardın?. — Sana söylememem — için yemin verdirmişti.. Fakat, yine de söyliye - ceğim.. Dadım, demin seni burada hıç- I kırarak ağlarken görmüş.. — Balkona, bize bakıyormuşsun da ağlıyormuş - #ün... Fikret, artık soğuk kanlılığını mu- | hafaza edemedi. ı Yerinden sıçradı: HSA D eZ Valk. Vulka, Yazan: . Gayur ğ Halbuki en iyi tarz budur. Böyleca af daha uzaklaşmadan ateş etmek imkâr ni hasıl olur. Boş yere avları yarala * yıp uzaklara kaçırmak ve tilkilerin & line düşürmek tehlikesi de bertaraf & dilmiş olur. Bunda muvaffak olamıyan kimseler iyi avet olamazlar, Ateş ederken yükseğe ve ava hâ « kim bir tarzda ateş etmelidir. Hodef hayvanın bedeni değil, başı olmalıdır. Şunu da söyliyeyim ki, iyi avcıya lâ * zım olan göz ve bilek mahareti ancak süratle elde edilir, AV KAZALARI — Av esnasında olabilecek hâdiselerde ve kazalarda serian tedbir almasını bilmelidir. Baş- lıca almabilecek tedbirler şunlardu. Yaralanma: Eğer kurşun ete geç- miş ise yaralı kısmı hemen meydanâ koymalı. Etrafındaki ccnebi maddele « ri “toprak ve saire” temizlemeli anti- septik bir madde ile meselâ “ceresyl” krezil” ile yıkamalı, ve antiseptik su- ya batırırlmış idrofil bak koyarak üze- rini mendil veya saire ile sarmalıdır. Yaralanan avcı olsun, köpek olsun, yapılacak budur. SİLÂHLA YARALANMA — E » ğer bir atım saçma isabet etmiş İise bir antiseptik içinde cl yıkandıktan sonra şahadet parmağı ile saçmalar cil- din altında aranır ve bir bıçak ucu ile birer birer çıkarıldıktan sonra yara yı- kanarak sarılır. Eğer saçmalar iri ise veya derin gitmiş ise yarayı deşmeli Bir miktar kanamağa bırakmalı, son- ra yıkanıp sarılmalı. Eğer bir kırmızı kan damarı kesilmiş ise yaranın üst ta- rafmda azayı güzelce sıkıştırarak bağ- Tamalı ve yarfea üzerine — yapraklar yahut daha iyisi çantadan koparılmış bir meşin parçası koyarak sarmalı, Bu muvakkat sarğıyı sağlam ve açılmıya- / cak gibi yapmalıdır. Burkulma — Burkulan mahalli bir z İspirtolu madde İle uğuşturmalı, E- ger adeleler hırpalanmış ise azayı yere veya bir şey üzerine uzatmalı ve aza- nın ucundan bedene doğru avuçla u « ğuşturmalıdır. Vücudü biraz dinlendirmek ve kuv- vet verici bir şey içmek lâzim gelir. Çıkık — Burkulmada olduğu gibi hareket edilir.. Eğer çıkık mühim ise yaralı sediye ile nakledilir. Sedye şu suretle ihzar olunur: İki sağlam sopa veya dal bulunur. Bunlar pek uzun olmamalı, ve kutur. Tarı birbirine yakım olmalı, Bunların her birini bir ceketin kollarından ge - çirmeli, ceketin eteklerini omuzlarına gevirmeli. Ve bu iptidai sediye kemer- ler ve çanta kayışları ile takviye edil- meli. Sediye yaralının alına sürülür. Biri önde, diğeri arkada iki kişi odun- Tarı tutarak sedyeyi taşırlar. Yaralı « nın omuzları arkadakinin göğsüne da- yanır. 1 (Devamı var) İitan. — Dadımın yalan söylediği, bir in- sana iftira attığı görülmemiştir.. Asıl sen yalan söylüyorsun.. Yemin et ba- kayım: Ağlamıyor muydun? — Haydi, Peykerin odasma gidelim.. Sizi yüzleş: Delikanlı birdenbire bozuldu. Ne yemin edobilirdi, ne de Peykerle yüz- Teşmek işine geliyordu. — Ağlıyordum... - dedi. — Gördün mü ya?.. Demek ki.. Fikret, bir kahkaha attı: — Olur şey değilsin Türkân.. İn * san yalnız senin için mi ağlar.. Baş * kasını düşünemez mi? Başka kadın se“ vilemez mi? Benim de sevdiğim biri var.. Mükemmel bir kadın.. Aramız 8 çıldı.. Onu düşünüp ağlıyordum.. Bu çocukça yalanın aleste ııydırd' duğu ne de belliydi.. Türkân her cüm” | lenin sahteliğini anlamakta güçlük çek”| medi. 2 , Alay etti: — Korkarım, o güzel çarşaflı hant” ma gönül verdin.. Doğrusu âşık olur” mryacak gibi değildi.. Bayıldım.. Zev” kâni takdir ederim! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: