22 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

22 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 HAZİRAN — 1935, Çinge kız HABER — Akşam Postası ne İ Sinema yıldızı oldu he 'Şimdi ayakkab! 'ye alışmadığı ve. çadır hayatına hasret giymi- çektiği için üzüntüde Tela Ç Hayatını anlatıyor İ Bizim Osman Cemal Kaygısı- zın yaşayışlarını yazacağı Türki- ye çingeneleri arasında sinema yıklızlığına namzet olabilecekler I var mı bilmeyiz, fakat Fransa çin- geneleri arasından bir kız sinema hayatma başladı ve az çok da meşhur oldu. İsmi Tela Çay olan bu kız şimdi Fransız gazelelerin- | de, mecmualarında sık sık keüdi- | sin. - Dahsettiriyor. Bir çok eski yıldızlar iş bulamazlarken o, her | gün yeni bir rol teklifi karşısında kalıyor. Bir Fransız sinema mecmuüa- sında bu kızla yapılmış bir mülâ- kat gördük, alıyoruz: | Evin içinde çıplak ayakla ge- | ziyor. Kendisini ziyarete gittiğim zaman onu gene böyle çıplak a- yakla gördüm. Sebebini sordu- Çingene yıldızı modern kılıklo ğum zaman, esmer teni yanında bir kat daha beyaz görünen inci gibi beyaz dişlerini gösteren par- lak bir kahkaha savurduktan son- ra: — Ayakkabı giymeğe daha pek alışamadım da ondan!.. dedi. Fır- sat bulunca ayakkapları hemen çıkarıp biraz ferahlıyorum. Biz Çingenelerin kendimize Mahsus elbiselerimiz vardır. Kısa kollu ve hafif kumaştan bir göm- lekle çiçekli kumaştan geniş bir steklik bu Çingene kadınlarının tlbisesini teşkil eder.. Bunlardan ay | başka elbise tanımayız, baş - açık, yalınayak gezeriz. Annem öldüğü zaman sekiz yaşındaydım ve o zamana kadar bir çok memleket dolaşmıştım. Annem ölünce, öveyi babam beni ve erkek kardeşimi, canbaz- hanesi olan başka bir Çingene kabilesine sattı. Sakın canbazha- ne deyince Paristeki büyük can- bazhaneler hatırınıza gelmesin. Bahsettiğim canbazhane, delik deşik çadırlı, fakir bir şeydi. Sır- buna benzer daha başka garip hayvanlar gösteriliyordu. Ben dans ediyor ve beygirler üzerinde canbazlıklar yapıyor- dum. Muvaffak olmadığım za- manlar canbazhane sahibi beni kırpaçla döverdi. Çingene yıldız sustu, gözleri | dalmış düşünüyordu. Sordum: — Sonra? Tela Çay mütereddit bir tavır- Ja bana baktı ve sıkıla sıkıla - an- lattı: h . — Sonra..., Bizim kabilede er. | keklerin bir san'ati vardır: Yeni kemanları, eski ve değerli keman- | lar diye çok *pahalıya - salarlar. Fakat paraları saklarlar. Kabile- ye bakmak, çocukları, erkekleri, beygirleri beslemek — kadınların vazifesidir, bunun için de çalışır- | lar. Köylere, çiftliklere gidip fa- la bakarlar ve.., Tela Çay eliyle bir işaret ya- parak devam elti; — Ellerine ne geçrse... Anladı- ç RIZ yı" Boyle fala bakmağa çıktığım zamanlar getirdiğim şeyler az ©- lursa mükemmel bir dayak yer ve aç bırakılırdım. Bir çok yiyecek şey aşırdığım halde aç bırakılmak doğrusu pek gücüme gidiyordu. Kaçmağa karar verdim. Kardeşim benimle beraber gel- mek istemedi, onun için bir gün yalnız başıma kabilenin yanından kaçtım. Fakat iki gün sonra beni yakaladılar ve cezalandırdılar. — Nasıl ceza? Tela Çay başını önüne eğdi: — Söyliyemem! tında boynuzu olan bir öküz ve | | bir çok insanlardan bile daha iyi | Çingene sinema yıldızı Tela Çay Çingene kıyafetinde.. nın ne olduğunu — öğrenemedim. Israrım para etmedi, bu ceza- O biraz sonra devam etti: — Bir ay sonra tekrar kaçtım ve bu sefer ele geçmedim. Yanlarınma sığındığım köylü a- ilesinin yanında bir müddet kal- dım. Lâkin bu ailenin genç bir oğ- lu vardı, ille benimle evlenmek istiyordu. Ben istemedim, kaçtım. Seyyar bir tiyatro hey&tine il- tihak ettim. Çingene dansları ya- parak hayatımı kazanıyordum. Direktörle karısı bana gayet iyi muamele ediyorlardı. Beni mane- vi evlât diye kabul etmişlerdi. Fakat bir müddet sonra direk- tör bana manevi babadan başka bir gözle bakmağa başlayınca on- ların da yanından kaçmağa mec- bur oldum. O sırada Pariste Bo- bino tiyatrosunda oynuyorduk. Bu seferki kaçışımda oldukça sıkıntı çektim. Koca Pariste ya- payalnızdım, kimseyi tanımıyor- dum. Nasıl yaşayacaktım? Aklıma ressamlara modellik etmek geldi. Tiyatrodayken bir| kaç ressam modellik yapmamı | teklif etmişlerdi. Lâkin bunların | hiç birisinin adresini bilmiyor- dum. Tablo satan mağazalardan bi- | rinden adres öğrenmek maksa- diyle Monprnas bulvarında do- laşmağa başladım ve ilk gördü- | ğüm tablo mağazasına girdim. İçersi şık kadın ve -erkeklerle doluydu ve benim üstüm başım da pek berbattı. Mağaza sahibi beni görünce sert bir sesle sordu: — Ne istiyorsunuz? — Bir ressamın adresini... — Hangi ressamın? — Bilmiyorum. Hangisi olursa olsun... — Alay mı ediyor sun? Haydi defol! Gözlerim dolu dolu olmuştu. Dışarıya çıkmak üzereyken satış memurlarından bir genç yanıma yaklaştı: — Bobino'da dans eden — siz dan bir yılanın gözüne ameliyat miydiniz? Sevinçle gülümsiyerek cevap ue / Yılanlara cam göz! Londra hayvanat bahçesinde gözlüklü maymunlar film seyrediyor! İInsanlara baktıkları gibi, ken- dilerinden fayda görülen hayvan- İara da nasıl bakıldığını anlatsak hayrete düşersiniz. Gözlüklü ve sinema seyreden maymunlar, tak- ma gözlü yılan, sun'i güneşte ye-| tiştirilen kuşlar, tabil yosunları o- lan cam tanklar içerisine bırakıl- mış balıkların bu bin bir itina içinde ne — suretle — yaşadıkları- ni bir bilseniz, bazan kendilerine bakıldığına inanacaksınız.. ö AU Londra hayvanat bahçesinde ki hayvanat gerçi keyif içersinde | yaşıyorlarsa da bunların hırlııldcw yaşaması lâzımdır, önce, dünya- nn bir çok yerlerinden muhtelif örnekler halinde gelmiş bu hay- vanlar halkm bilgisini çoğaltıyor. Sonra, üzerlerinde tecrübeler ya- pan, bu hayvanların hayatlarını tetkik eden âlimler de bir çok ye- ni şeyler öğreniyorlar. Bununla beraber, hayvanlar, kendi hayat- larım! kendileri kazanmaktadır- onları seyredersiniz. Bu verilen para bir taraftan da onların yiye- ceğini ve muhtaç olduğu harareti, muhiti temine yarar. * . * Demek isteditimiz şu ki, Lon- dra hayvanat bahçesindeki hay- vanların hem kendilerine, hem başkalarına faydaları var. Günün birinde bu bahçedeki hayvanlar- verdim: — Evet, bendim. — İspanyolsunuz değil mi? — Evet, O kadar sevinç içindeydim ki eğer: — Çinlisiniz değil mi? desey- di, onu kırmamak için gene: — Evet! diyecektim. Aradığım ressamın nasıl bir adam olduğu- nu sordu. Hemen uydurdum: — Uzun boylu, şişiman, yaşlıca | biri... — İsmi Dören mi? — Evet! Evet!.. Aman bana onun adresini verin! Adresi bir kâğıt parçasına ya- zarak bana verdi. Teşekkür için: — Size dans ettiğim Bobino tiyatrosunun biletlerinden yollı- | yacağım, dedim. Artık tiyatroda | çalışmadığım için buna imkân yoklu amma bana o kadar iyi mu- amele eden bu del.kan!lıya karşı, sözle de olsa, bir heliye vermek arzusunu yenememiştim ! Ressam Dören beni iyı karşıla- nrjüişeadresin.a i. m mm m mz dı. İki sene onun modelliğini yap- | tım, Tela Çay bir aralık tekrar dan- sa başlamış ve kendisine sinema- da ilk rolü vermiş olan meşhur rejisör Pabst kendisini bu sırada tanıyarak şöhretini hazırlamış... En büyük eğlencesinin ne - ol- duğunu soran Fransız şazetecisi- ne Tela Çay şu cevabı veriyor: — Pariş civarında çadır kur- muş olan Çingenelerin yanlarına giderek onlarla Çingenece konuş- mak:... Bilmezsiniz, Çingenece ne güzel lisandır? yapmak lâzımgelmişti. Güzel bir yılan olmaz? Fakat bir hayv mat bahçesinde tamam bir yılan olma- sı herhalde lâzımdır. Seyirciler önüne kör, bir yılan çıkarmak is- temiyen direktörlük, tutmuş bu hayvanın bir gözüne cam göz tak- tırmıştır. Cam yılan gözü... Kü- çük, tesbih tanesi gibi bir şey. kimse bu yılanın gözlerinden han- gisinin takma, hangisinin gerçek olduğunu seçemiyor. Ve tam mâ- nasiyle bir yılan seyrediyorlar... Ancak, her yılan yılan gömleğini değiştirdiği vakit bu takma göz de düştüğü için yeniden tesbit et- mek lâzımgelmektedir. Gözlerin. den birisi cam olan yılan ayni kusursuzluğu muhafaza ederek yaşayıp gitmektedir. * . * Gelelim gözlüklü maymuna: Maymuna bir dumanlı güneş gözlüğü takmak lâzımgeldi. Dok- torlar, gözlüğü tesbit ettiler, Maymunun kafasının biçimine göre kulaklıkları ve göz yerleri yapıldı. Fakat haşarı beyaz may- mun dehşetli sinirleniyor ve boyu- na gözlüğü başından atıyordu. Nihayet büsbütün almak zarureti hasıl oldu.. Fakat insanların, bu dilsiz.ve yarım akıllı hayvara gösterdikleri itina takdir - edile- cek kadar incedir... Hayvanın bu alâkayı takdir edememesi ayıp- lanmaz. Diğer lu'.ıft:n .kışm güneş ziyasından mahrum kalan ve hele İngilterenin kışından hiç memnun olmıyan bazı kuşların, kendileri- ne gösterilen iltifatı pek sevinçle karşıladıkları görülüyor, küçük sun'i güneş ziyası lâmbaları var. Bunları kışın, kuş dairelerine ko- yuyorlar, karanlık kış aylarında bazı mıntakaların kuşları kendi- lerine verilen yemlerin yarısını bile yiyemiyor, iştahı kesiliyor e böylece kuvvetten de düşerek tüy- lerini ve şeklini istenilen kalıp ü- zere muhafaza edemiyordu. B ç,0 Hayavanat bahçesi sakinleri- nin eğlenceleri üzerinde bazan tecrübelere girişerek onlara sine- ma da göstermek istemişlerdir. Sinema, gene maymunlardan birine, bir Goril maymununa gös- terilmiştir. Kafesinin önünde ter- tibat alınmış ve Kongo'da çekil- miş olan hakiki bir maymun fil- mini göstermeğe girişmişlerdir. Bu, daha ziyade, hayvanın, dikkatini merkezleştirmek — sure- le bir şey üzerin de uzun boylu meşgul olup olamıyacağını dene- me mahiyetindeydi. Goril, perde üzerinde gördüğü kendi soyundan hayvanların kar- şısında önce âdeta sevinir gibi büyük bir çığlık koparmış, fakat çok 'geçmeden sinemayı, her şeyi unutarak parlak derisi üzerinde tırnaklarını dolaştırmağa kendini seyretmeğe başlamıştır... Londra hayvanat bahçesini yaz kış, dünyanın her - yerinden gelen seyyahlar da dahil olmak üzere, yüz binlerce kişi dolaşır. . . »

Bu sayıdan diğer sayfalar: