10 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

10 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sıııkaiyeltıeır, dilekler Berberler Aranızda anlaşın! Hafta tatili işinin en kestirme budur nal yolu İstanbul berberlerinin yıllar- danberi hallccilemiyen, yıllardan beri onların şikâyet etmelerine sebep olan büyük bir dertleri var. | dır: Haftı vetili- Bu mesele, hafta tatili günü Cuma iken gene böyle bir mese- leydi. Hafta tatili Pazara çevril- di, gene bir mesele olarak kaldı. Gün geçmiyor ki bir berberden bu mevzu üzerinde bir şikâyet mektubu almıyalım. Son bir kaç gün içinde de Ka- dıköy Misakı milli sokâğı 34 nu- marada Bekir Sıtkı, İstanbul Ba- lıkpazarı 29 numarada İbrahim Hakkı, Üsküdar iskelesi 6 numa- rada Osman ve arkadaşları imza- lariyle mektuplar aldık. Bu mek- tuplarda berberlerin de diğer ei- naf, işçiler ve memurlar gibi haf- tada bi gün dinlenmeğe ihtiyaç- ları olduğu halde bu haktan isti- fade edemedikleri yazılmakta, hallerinden yana yakıla şikâyet edilmektedir. Bu mektupların hepsini — ayrı ayr: yazmağa imkân olmadığı çin hepsinin mevzuundan böyle | kısaca bahsettikten sonra berber- lere şöyle tavsiyede bulunalım: Hemen hepinizin bafta tatili!| istediğiniz anlaşılıyor. Fakat bu- nun için bir kanun, bir nizamna- meyelhasık bir- hükümet — emri bekliyossunuz. Buna sebep ne? Aranızda anlaşamaz mısınız? Bir cemiyetiniz var. Teşebbüs edin, bütün esnaf toplansın. Her- kes tatil istediğine göre bu işi kendi aranızda konuşup halle- din, İşin en kestirme yolu bu olsa gerek.. Kasımpaşa pazarı ne günü kurulmalı?| Kasımpaşada Tahir, Mahmud, İsmail ve Şaban imzasıyle aldığı- mız mektupta şöyle deniliyor: Kasımpaşa civarında otu- ranlar ekseriyetle işçiler ve fakir ahalidir. Hafta tatili kanunu çıkmadan önceKasımpaşa pazarı, paza günleri kurulmaktaydı. Ye- ni kanun sıkırca pazar, ctma gün. leri kurulmağa başladı. Bu ise biz. leri cok zaraı sokuyor. Gündelikçi adamlarız. Hafta. dan haftaya aldığımız para ile ge- çinmeğe çlışırız Cumartesi günü aldığımız haftalık parsyı, Cuma gününe kadar saklayıp alış veri- şimizi Pazar yerinden yapmağa imkân bulamıyoruz. Ve ister is-| temez bakkalların yüksek — fiyat- larına boyun eğiyoruz. | Bu sebeple rica ediyoruz: Şim- | di Cuma günleri kurulmakta ©- lan pazar, Cumartesiye yakın bir günde, yani Pazartesi günü kurul- sun..,, Kasımpaşalı okuyucularımızın bu makul dileğini yazdık. Boledi- | yenin dikkat gözü önüne koyuyo- ruz, Üsküdar tramvay- larının pencereleri Kadıköyde oturan Ragıp bize gönderdiği bir mektubunda anla- taycrı Üsküdar — Kadıköy tramvay- larında, halk kan ter içinde bu- -naldığı halde pencereler - açılmı- Bu resmi, altında şu yazı ile kor nulması ricasiyle Usküdar berberle rinden Osman gönderdi “Haftada bir gün bile dinlenemi- yen zavallı berberlerden bir grup Üsküdar iskelesi civarında hava alır YOr Okuyucumuzun dileğini yerine ge tiriyoruz. yor. Halk, pencerelerin açılması için ısrar ediyor, fakat biletçiler aldırmıyorlar. Nihayet dün soruş- turdum ve şu garip hakikatı öğren | dim: — Dört tramvay arabasının pencere anahtarları kaybolmuş, bu sebebple halk işkence içinde bırakılıyor müş. Acaba Üsküdar halk tramvay- ları sosyetesi halkın eziyet çek- memesi için lütfedip bir çare bu- lamaz mı? Hafta tatili Sultanhamamında 77 numaralı toptan manifztura mağazasında çalışan İbrahim yazıyor: “Hafta tatili kanununda zaru- ri ihtiyacı şöyleri satmıyan mağa- zalar Cumartesi saat 1 de kapa- mak mecburiyetindedirler. Nite- kim han içindeki bütün bürolar ve ticarethaneleri kapatıyorlar. Halkuki bizım toptan, bura ve A. nadolu esnafına ve buna mümasil zaruri şeyleri salmıyan mağaza- lar akşama kadar açık kalmakta- dır. Acaba kanunda sarahatle bu cihet gösterilmiyor mu? Gösterili- yorsa niçin tatbik edilmiyor. Adanın bir derdi Taksimde Aziz imzasımı kulla- nan bir okuyucumuz yazıyor: “Adalara rağbeti çekmek için bu yıl çalışıldığını, eşek yarışları tertip edildiğini gazetelerde oku- yoruz. Bu arada bir şeye dikkati çekmek isterim: Büyükadada u- mumi bir halâ yoktur. Evvelce iskele civarında bir umumi halâ vardı, bu yıl lupuum. n züne!.. Bir nalbandın mektubu Unkapanında nalband Hüse- yinin bize gönderdiği bir mek- tupta ileri sürdüğüne göre hafta tatili kanunu üzerine —Unkapanı civarındaki nalbandlar Cumarte- si günleri öğleden sonra dükkân- larrar kapac İ:lar ıhalde Fatih ve Çarşamba civarındaki nalband- lar, araba tamircileri açık kal- maktadır. Okuyucumuz soruyor: “Bu işe benim aklım ermedi. Acaba hikmeti ne ola?,, EZENM.5 Ada belediyesinin dikkat ıo—l HABER — Akşıın Poeııu ıo TEMMUZ — 1935 ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alırımış hakik? bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Kızın sana abayı yakacağını söylemesinde dalavere var! — Allah etmiye! — Bilirsin ki ben.. San'atkâr yaradılışlı ve natürün (tabiatın) güzelliklerine, başı boşluklarına vurgun hassas bir gencimdir. — İyi ya işte... Zaten bu dalga da en çok senin gibilere musallat olur ve böyle başlar? — Hangi dalga? — Feryadı vermek dalgası! — Adam, alayı bırak şimdi de | haydi kalk bu akşam gene seninle birlikte oraya gidelim de ©: herili bir de sen gör, onunla bir de sen | konuş bakalım! Herifin ağzında bir bakla var, sen kendisiyle biraz konuşunca ne demek istediğini i- yice anlarsın! — Herif seni eski elbise, eski papuç falan diye sızdırmak isti- yor. Kimbilir onların arkasından daha neler isteyecek? — Haaa! Dün akşam da bana| küçük beyağa! Bir akşam şunun şurasındaki incirlerin altında çilin | gir sofrasını kurup bir napaz uçu- ralım! dedi. — Dediğim gibi — anlaşılıyor Vehbinin kerrakesi! Ancak, sana peşin haber vereyim ki onlar kız- larının dünyada başkası ile sev- dalanmasını, âşıkdaşlık yapması- nı istemezler, — Canım zalen otlada- bir şey yok! — Yok amma, herifin günün birinde kızın sana abayı yakaca- ğını söylemesinde dalavere var! — İşte ben de onun için işi na açıyorum; bu akşam birlikte gi- | *#delim ! Diyorum ya! — Peki, gidelim, bakalım, dev- ran aynası ne cehre gösterecek? böyle ... — Vay küçük bey ağalar, hoş geldiniz! — Hoş bulduk! Herifi dikkatlı bir süzdüm, gerçekten kısarak, kösele çehreli, sırım gibi elleri, kolları, yüzü ko- yu kurşuni dövmeler, içindeydi. Küçük, çekik ve biraz ağrıklı gözleri insanın yüzüne bakarken velfecri okuyordu. Alnındaki kı- rışıklar bir hayli maceralar geçir- | maiş insanlarm alınlarındaki ve yüzlerindeki kırışıklara benziyar- du. Kömürden daha kara olan siv- ri uçlu uzun bıyıkları sakakların- dan sarkan kahve telvesi rengin- deki saçlarına pek uymuyor, bo- yaraa bıyığa benziyordu. — Yaşı kırkla kırk beş arası görünüyor- du. Sırtında kolları, yakaları kır- mızı iplikle hiristo tiyelli düz - si- yah bir mintan, belinde vişne cü- rüğü bir kuşak, dizlerinde arkası avcı yamalı pacaları dar bir avcı pantalonu, çıplak ayaklarında da ipince, tığ gibi tulumbacı yemeni- leri vardı. Sol omuzundan kuşa- ğinin arasına doğru kalınca gü- müç bir köstek sarlıryor, kuşağı- nm sol tarafında da tersine sokul- muş koskoca bir kiraz cıgara ağız- lığı görünüyordu, Biz incirlerin altına oturur ©- | Çora, Hazinedar çiftli Ancak beriki buna engel oldu; çok sert bir sesle onlara çingene- ce bağırdı. Çocuklar süklüm pük- lüm geriye döndüler. Esmer, ince, tirşe gözlü kız meydanda yoktu. OÖna çok benziyen ve ondan oldukça yaşlı dın çadırlardan birinin önünde buram buram tüten bir ocakta ye- mek pişiriyordu. Bize ilk çingene ninnisini dinleten hasta kadın da kucağındaki asma torbanm içinde çocuğu ve bir omuzunda kocaman testisiyle böğürtlenler arasına, imaslağa su doldurmağa - gidiyoörs” du. Öteki kadımların Ççoğu,'henüz İstanbul mahalleleri arasında 1z- gara, maşa, ateş küreği, çamaşır sepeti satmaktan, fal bakmaktan dönmemişlerdi. Harman yerinde şimdi yalnız bir kocakarı, iki or- ta yaşlı kadın, iki küçük kız ve beş erkek çalışıyorlardı. Erkek- lerin en ihtiyarı, an ve köse sakal- h belki de doksanlık bir tirit en baştaki çadırım önünde kara bu- runlu, kara gözlü, saman rengin- de uzun tüylü bir çoban köpeğiyle ayni heybenin ayrı ayrı gözlerine yanüstü başlarını koymuşlar, ko- yun koyuna ve koklaşa koklaşa çok rahat, çok tatlı bir akşam uy- kusu çekiyorlardı. Karşımızdaki kösele yüzlü, sırım gibi herif iri fakfon tabakasını bize uzatırken aA M N W TU Mübadil çingenelerden olup Tahtar Te küçük bahçe denilen yerde © turmaz horson çingene çocukları | turan ve — yollarda Baba — kiz ip etrafımızı sarmağa başladılar. satanlardan | görünen bir ka-| arkadaşa beni sordu: — Bu beyağa da sizin gibi me- raklı olmalı cünbüşe! — Biraz öyledir! — Bağışlayın gureyim, bu bey ağanın adını bana! — Hayri mi? Haydı hayırlısır.. Ha yaşayasın adımnla beyağam!.. Çalar mı beyağa da sizin gibi ke- mançe falan filân? — Hayır, o çalmaz, dinler! — Desene o da bizim gibi... — Öyle!... Ey Etem ağa, nasıl çocuklır bellediler mi dün ıhım- l 'ki todi kantosunu? — * ”"”İ — Dedim ya size öncesinden... ” Bizimkiler biraz güç bellerler bu işleri! Çalgi çernek işi vergidir asıl Sulukuledekilere... Daha ki- barcası Ayvansaraydakilere.. Hoş bizde de yok değildir hiç.. Bizde vardır iyi çalanlar, söyliyenler... İlevelâkin onlar daha başkadır. Söz misali bizde de menşur zur- nacı Vidoslu Yakomi, Zurnacı Üs- küdarlı Arap Mehmed, ondan sonracığıma efendim, Klârnetçi Camba Mestan... Amma, asıl çal- gı çernek işi ötekilerdedir. Malüm ya niçin demişler: Bir gülle ba- har olmaz! Bizde bir Yakomi, bir' Arap Mehmed, bir Camba Mestan çık- mış.. Halbu ise onlar da tükenmez saymakla çalgıcılar. — Onlarda zurna mı dersin, klârnet mi, ke- mançe mi, ud mu, kanunça mi, hanende mi, çengi mi gırladır Hem de hepsi kıyak ustadır! Ben sordum: — Sen ötekileri tanır, bilir mi- sin? O, kendinin çok şeyler bildiği- ni anlatan bir duruş ve bir göz süzüşüyle: — Ben ne bilmem ki beyağa... Benim bilmediğim sadece beş va: kit namazdır. inkilerin onlar- la araları iyi değildir, nasıl olur yor da, sen şimdi onları methedi- "orsun? — Onu ne sen sor, ne ben söy" liyeyim beyağa! — Niçin ya? — Sormayın şinci, niçin yale (Çakmağını uzatarak) yakın cv garaları için ya! —İyi amma, (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: