16 Eylül 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

16 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fabrika amelesi yerine Çetakada. ki ecellâtlarımız dan bir takım ge tirdik; - bunların ekserisi Macar ve Avusturya harp e sirleri idi, Ermakor'un soluğu yeniden kesil - | d!. Konuşabilmek için epey (güçlü! çekiyordu. Hâdisenin en mühim kr mını öğrenememek korkusuyla titr yordum; fısıldıyarak (OÇarın ölüme mahkümiyetinin kaynağını sordum. O da fısıldayarak ve güçlükle cevap verdi: “— Onu ben yazdım ve idam hük - münü icra edenlerden başka birisi o kudu,, Tı ereümanım wasıtasiyle tekrar sor- dum £ Ha — Peki; bu hükmün : metni nasıl - dı? Avı yukarı hatırlıyabiliyor mu * sunuz? | iğ Ermakov göne fısıldıyarak karşılık verebildi: “— Hepsini pek hatırlıyamıyorum. Hükmü bizim yazıhanenin kâğıtlarına bir kurşun kalemile yazdım. Yalnız beş satırdı. Metin şöyle bir şeydi: “Dostlarının seni kurtarabileceğini sanıyorsun; fakat kurtaramıyacaklar, Sen yabanc diyara gidebileceğini ve tekrar Çar olacağını sanıyorsun, fa- kat olamıyacaksın. ” Ural Sovyetleri, Rus halkına karşı işlediğin cinayetlerden dolayı seni ve aileni ölüme mahküm etti. , İşte buna benzer bir şeydi. 12 temmuzda son toplanmamızı yap- tık ve emirlerimizi aldımk. Kurşuna dizmek tarihini de 16 temmuz gecesi olarak, yani dört gün sonraya tesbit ettik. Cesetlerin tahribi (için bütün plânları kendim yapmak mecburiye - tinde kaldım. Bütün bu İşleri mümkün olduğu kadar sessiz ve Romanoflara hiç bir şey hissettirmeksizin yapmak istiyorduk ve cesetlerin Otam mana siyle tahrip edilmelerinden emin ol mak İstiyordum. Beyazların bir tek kemik bulmalarını istemiyordum. Çar ve beş çocuktan başka, doktoru, impa” ratoriçenin hizmetçisini, ahçıyı ve o- da uşağını öldürmeğe karar (o verdik. öldürüleceklerin hepsi on bir kişi olu- yordu. Ortalıkta hiç bir şüphe uyandır * mamak için bolşevik hizmetçi kadınla ahçının İ4 yaşındaki yamağı Leonidi son dâkikaya kadar mahkümların yanından ayırmamağa karar verdik. Bu ikisini öldürecek değildik. Yalnız üçümüzün ateş etmesini ka- rarlaştırdık. Muavinim, Çardan be - nim kadar nefret eden müthiş bir bo şevikti. Doğru nişan alacağına güve - nebilirdik. Şefin seri ateşli bir Ne - gant tabancası vardı.Bizim ikimizin ta | bancaları mavzerdi. Her birimizde do- Ta yirmişer tane İhtiyat şarjörü var. dı. Evin muhafızları olan Macarlarla Avusturyahlardan vedi kişiye tüfek - ker dağıtılmıştı. Fakan onlar silâh Rus çarını | ben öldürdüm! idam hükmünü yerine getiren | adam, ölüm döşeğinde hatıralarını anlatıyor eti. Çar, Çariçe ve ailesiyle i (aşağıda) mülâkatı yazan Amerikalı muharrir kullanmıyacaktı. İhtiyaten gerimizde luracaklardı. Geceyarısı muavinimle birlikte kam ona atlıyarak Katedral meydanma geldik, ve kamyonu (bir kaç askerle burada bıraktık, Şoföre de haber gön” derdiğim evin zemin kat kapısının önüne gelmesini söyledim. Şefle yedi muhafız bizi evin ana ka. pisımda bekliyorlardı. Hepimiz taban. calarımızı muayene ettik. Her şey ha” İ çzurdı. Bunun üzerine Çarın kapısını vur - duk. İmpartoriçe ile o Aleksi de ayni odada yatıyorlardı. Şef onları uyandırarak içeriye girdi. Ben kapının dışında durdum. Onlara şehrin hemen dışımda > çarpışıldığını ye muharebenin buraya doğru yayıl - makta olduğunu söyledi. Kendi selâ- metleri için giyinip, zemin katının ya- nındaki muhafızlar odasında toplan- malarmm İyi olacağını o anlattı, Bir otomobil kendilerini oradan alacak ve hiç olmazsa bu gece için daha emni * yetli bir yere taşıyacaktı. Ailenin hazırlanması çok uzun sür- dü, Bir saat kadar bekledik. Onların giyinirken odada dolaştıklarmı ve komuştuklarını işitiyordum. Şefimiz artık sabırsızlanmağa baş - ladr. İçeriye girip acele ettirecekti, Sa” at bire gelmişti. Fakat tam bü sırada kapı açıldı ve Çar kucağında Aleksiyi taşıdığı hal de dışarıya çıktı, Her ikisinin de üst- lerinde âdi asker ceketi ve kasketi var dı. İmparatoriçe ile kızlarm (hepsi beyazlar giyinmiş ellerinde birer kü * çük minder taşıyordu. Demek ki ken- dilerine otomobilde oturmak için birer yastık alamalarını söylemişti. İmpa - ratoriçenin oda hizmetçisi de elinde ki yastıkla dışarıya çıktı. Onun ar - kasından doktor Botkin, ahçı, uşak ve bizim bolşevik hizmetçi İle Leonid geliyordu. Bolşevik kızım adını şimdi hatırliyamıyorum. Hiç kimse heyecan eseri göstermi - yordu. Şüphelendiklerine eminim, Be- nim anlıyamadığım ingilizce bir şey söylüyordu. Fakat bir aralık ar- kaya dönerek uşağına rusça şunları söylediğini işittim: Nihayet buradan çıkıyoruz,, Sofanın merdivenleri karanlıktı. Çar da ağır yüküylezor ilerliyordu. Aleksiyi taşrmağı teklif ettim, fakat Çar bunu reddetti. En önde şef yol gösteriyordu. Bize olduğumuz yerde beklememizi söyledi. Bir iki dakika sonra geriye (geldi, Muavinimle bana öldürmek zamanımın geldiğini haber verdi. Muhafız odasının kapısma , gittik. Bolşevik kızla Leonide işaret ettim. Bunlar dışarıya çıkarken lâf olsun | ÇiNGE 16 EYLUL — 1995 NELER | ARASINDA Mâayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Merakla kapıyı açar açmaz kar- şımda alı al, moru mor Emineyi gördüm ve afalladım.. No 18 Bugün Eteme gelen celpten biraz sonra hiç ummadığımız bir şey oldu. Hasta annem bahçe üs- tündeki odada öğle uykusu kesti. riyor; Etem bahçedeki baklala » | rın, enginarları diplerini kabar- tıyor; ben de havuz etrafındaki! lavantinlerin Ouzayan dallarını makasla düzeltiyordum. Bu aralık sokak kapısı acı acı çalmdı. Elimden makası atıp he - men koştunı ve merakla kapıyı a- çar açmaz karşımda alı al, moru mor Emineyi gördüm ve afalla- dım... O, benim bu şaşkınlığım karşısmda gülümsiyerek: — Misafir kabul eder misiniz? Dedi. Bu sefer olanca ciddiye - timle: — Gelen misafir tabii kovul - maz; ancak... — Şu halde içeriye girebilirim | demek! Ben şimdi ne evet, ne hayır! demeden o, sokağın sağma, solu- na telâşlı birer göz atıp içeriye daldı ve kendi eliyle kapıyı ka - padıktan sonra sordu: — Cici anne yok mu? — Hasta, yatıyor! — Vah, vah! Rahatsız ettim si-| zi... Kendisini azıcık göremez! miyim?“ . sezi — Onu görmeğe ne hacet, ne diyeceksen bana de! diye önce otomobile bindirileceklerini söyledim. Ötekiler bunun farkında bile olmadılar. Bunun üzerine şefimiz odanın içine doğru bir adım atarak €- İinde idam hükmü olduğu halde Ro * — Ayol, hastayı bir -yoklıya - maz mıyım, zavallmın mübarek hatırcığını bir soramaz mıyım? demek istiyorum! — İyi amma, gece hiç uyuya - madı, şimdi biraz daldı. — Öyleyse sizinle biraz görü - şelim, sonra uyanırsa gider onun da ellerinden öperim! — Benimle ne görüşeceksin? Ev altındaki bir hasır sandal » yaya ilişerek; — Aşkolsun sana İrfan Bey! Nihayet bana, benim gibi zavallı bir maksım (masum) kızcağıza yapacağın bu muydu? — Ne yapmışım ben sana? — Daha ne yapacaksın ki... Benim gönlüm demir değil ki a - yol bu kadar cefaya katlansım! — Ne cefasma? — Mektubumda sana yazma - mış mıydım senin yüzünden ne cefalar çektiğimi? — Şimdi sen o masalları bırak cağmı; madem ki sen, benden ön- ce Feridunla sevişiyordun; sonra niçin benimle âşıkdaşlığa kalkiş- tn? — Peki amma, ya sen... Ya sen benden önce Nazlı denilen o çer. geci hırpani karıyı seviyordun da sonradan niçin geldin de bana te- belleş oldun? — Ben sana tebelleş olmadım, Loncadaki o büyük düğünde ilk önze sen bana gelip göz süzdür kaş oynattm, gerdan kırdın, dil çıkardım! — Haydi öyle olsun; lâkin sen isterten o zaman bana yüz ver mez, benim şalvarlı falcı karıla »« rından sevgilim var, defol ora - dan derdin; ben de hemen senin yanından zamkinos ederdim. — Madem ki o zaman öyle ok du; şimdi seni buraya lofça çivi- siyle çakmadılar ya, şimdi kalk, hemen gene geldiğin yere zamki. nos et! — İrfan Bey, bana yapma bu hiyanetlikleri, bak yüzüme, bak gözlerime, (eliyle kalbini göste « rerek) bak yüreğime... Ben has - tayım, bu genç yaşımda bana ya zıktır. Ben Ayvansaraylı çengi Küheylân abla gibi kaşeslerimiş bir dul kadm değilim ki baha bü mü yapıyorsun! — Ya ne yapmamı bu çapraşık vaziyetr6/ —-Orâğmnı artık sen bilirsin... İstiyorsun İ Sen erkeksin, okuyup yazmışsın, manofların karşısına dikildi. Benim yazmış olduğum kâğıdı okudu, İmparatoriçe işi derhal anladı. A - yağa fırlıyarak dimdik durdu. Öte kilerde anladılar. Fakat hepsi konu - şamıyacak kadar (şaşırmıştı. Yalnız Çar anlamamışa benziyordu. Dışarda duran kamyonun gürültüleri arasında şefimize: — Ne? Ne? Buradan çıkmıyor mü- yuz?..., diye bağırdı. Buna vereceğimiz karşılık hepsini, evvelâ Çarı, sonra Çariçeyi, daha son ra da çocuklarla (geriye kalanları kurşuna dizmek oldu. Sonra ben muavinimle birlikte kam- yona atlıyarak cesetleri metrük ma den ocaklarına götürdük. Şefimiz E- veçki düzen vermek için geride kal dı. Geceyarısından sonra ancak ikide yola çıkabildik. Sonra da on sekiz ki- lometrelik yolu ancak iki saatte ala- bildik. Yol pek bozuktu. Ocaklara var dığımız da tanyeri ağarmak üzere idi. Aydınlıktan önce cesetleri tahrip e- demiyeceğimizi anladım. Bu işi ertesi | geceye bırakmağa karar verdim. Tam bir ketumiyet istiyordum. Köylülerin cesetleri nerede yakmış olduğumu bilmemeleri lâzımdı; beyazları şaşırt- mak istiyorduk. O gün 17 temmuzda Imparator aile- sinin mücevherat, muska, hatıra def. terleri ve mektupları gibi metrükâtını | toplamakla geçirdim. Bunların hepsi Moskovaya götürülmek üzere komiser lerimizden birine teslim edildi. Fakat bütün işleri çabuk (yapmak gerekti. Çünkü beyazlar bize her an yaklaşı - yordu. O gece saat onda madenlere dön - düm ve cesetleri yaktım.,, Ermakov sözün bu kertesinde artık büsbütün halsiz kalmış, yastığa yi- gılmıştı. —SON— makine Tefrikamızdaki maceranın geçtiği yıllarda henilz birer genç kız iken şim di ihtiyarlamış olan Vidoslu Hanife ile Konca da başka ne istiyorsun onu söyle! — Ben senden başka birşeycik- ler istemiyorum... Ben senden simdi sadece benden çalmış oldu- ğun zavallı gönülcüğümü geri is - tiyorum! — Ne yapacaksın onu, geri alıp da Feridun Beye mi vereceksin? — Ah, onun Feridun gibi boyu bosu devrilsin! Hep o değil mi bu dertleri benim başma çıkaran! 'oksa önceleri biz seninle canci- ğer, kuzu sarması gibi değil miy- dik? — Sen sanki şimdi buraya gel. din de iyi mi ettin? Ya herif bu- gün buraya geldiğini duyarsa se- nin de benim de başıma yeniden daha fena dertler çıkmaz mt? O! nun için haydi yavrum, aklın var- sa, burada fazla oturma, kalk, u- sulca kapıdan çık, gene usulca, kimseye görünmeden evine si - — Yaaa İrfan Bey! Demek şimdi beni buradan kovüyorsun ! ! — Ben “ğemuyöruk.2 Seni şimdi buradan talihin kovduru - yor. Sen bilmiyor muydun iki karpuzun bir koltuğa sığamıya di mettep, medrese görmüşsün... — İyi amma kızım, bu işin için- den artık mektep, medrese değil, darülfünun bile çıkamaz. Feri * dun denilen katr biliyorsun ki belâlr atak herifin biri... Yanında gezdirdiği o Tornavida Hasan ise ondan daha (...) salan! — Ha! İrfan Beyciğim, canm ciğerim, nazlı civanım o Tornavi- da Hasan geçende sizin Etemin başmı mt yarmış, ne yapmış? — Evet, fıkaranın hiç kabaha- ti yokken o haltı da etmiş... — Darılma amma şekerim, si « zin o Etem de pek hırlr bir matah değil... Eskiden o, arasıra bizim Sulukuleye gelirdide kendisini oradan tanırm... At hrrsızınm biri LOM Tam bu sırada mutfağın pen « ceresinden başını uzatan Etem: — Affedersin sen onu, dedi, çingene hemşireciğim; Etem olsa idi bir at hırsızı çalardı önce sizin kibarlardan Küheylân ablayı, u - rurdu onun sırtına bir Çerkes kak tağr, atlardı üstüne cenabetin, ça- lardı kamçıyı ona, geçerdi Üskü- dara çoktan! Emine fena bozuldu. Meğer kö- poğlu Etem demindenberi bahçe- den mutfağa geçmiş, oradaki pen- cerenin dibinde bizi 'dinliyormuş.. Buna canım srkıldı, kendisini a - zarladım: — Haydi sen git işine, karışma böyle şeylere, hem ayıptır gelip de gizli konuşulan seyleri dinle » mek! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: