June 8, 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

June 8, 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER — Aksam postası a H n Rasim-U İDARE EVİ » istanbul Ankara G: Da. Yelyrat Hüdiseler, fikirler #Hamatllara ve arabalarına dair Yazan: Nizamettin Nazif IRT hamallığının men'i, tabii çok iyi bir iş oldu. Fakat bu iyi işin yapılışmda belediyenin bir mühim hatası da olmadı değil. Madem ki hamallar eninde sonunda el araba. ları kullanmaya zorlanacaklardı, bu &- rabaların şeklini daha evvelden karar- laştırmak, tesbit etraek, hattâ burlar. dan ihtiyaçı karşılıyacak asgari mik- tarı yaptırmak niçin düşünülmedi? Sırt hamallığının kalktığı gün, şeh. Tin “kliçük nakliyat” bakımından çek- tiği ilk sıkıntılar malümdur. Bunları belediye yüzünden çektik. Sonra ne oldu? Hamallar ortada tesbit edilmiş bir gekil olmadığı için kendi kafalarma, basit görgülerine göre bir takım ara- balar yaptırmağa başladılar, Bu ara. baların iki mühim hatası vardı: 1 — Şekilleri pek garibdi. Koca şe- hirda biribirine benzer iki araba gör. mek mümkün olmadı. 2 — Aralftilar gayet ağır malzeme ile yaptırılmıştı. İçlerinde öyle büyük- leri vardı ki bunu ancak iki beygir çe- kebilirdi, Demek oluyor ki sırt hamallığınm kaldırılmasından umduğumuz belli. başlı iki faydadan hiçbirini ilk ağız da elde edememiştik. Yani ne hamal, Yarım ağır yük taştmasına münfola- bilmiştik, ne de semerle yük taşıyan bir insanın göze İyi görünmiyen man- zarasma; Zira hamallar, yine, eski yükleri taşıyorlardı; fazla olarak on. lara bir de tallkarya arabası yüklemiş oluyorduk. Yaptırdıkları arabaların, şehre, eski semerlerden ve #iriklar- dan bin kat daha çirkin bir şekil kat, tığı muhakkaktı. Belediyenin, nihayet bir ol arabası gekli tesbit ettiğini öğrenmiş bulunu- yoruz. Ne sürat! Kırtasiyeciliğin en ağız tadıyla saltanat sürdüğü devir- lerde bile bir el arabası nümunesi için bu derce uzun tetkiklerde bulunula. mazdı sanırız. Rengi için, tekerlekle- rinin şekli için, yayları için, büyüklü. ğü ve karoserisinin hatları için ayrı ayrı düşünülmüş. Bu kadar dikkatle yapıldığına göre, inçallah şu arabalar hakikaten güzel şeyler olurlar. Mesele burada değil, Hamalların ğ0- ğu arabalar yaptırdılar. Tabii yeni şekil belediye arabası piyasaya çıka. rılınca bu eski arabalar ortadan kal. kacak, Çirkinliklerine hattâ iğrençlikleri- ne, kabalıklarma Yüğmen bu arabela. rın ilk ağızda hamallara pek pahalı- ya mal edildiklerini unutmamak 1â- zımdır. Sırt ve sırık menedilince ara. ba yapanlar derhal! ihtikâra sapinış- lar ve bu mendebur ârabaları betbaht hamallara 30 lira ile 80 lira arasında sürüp yutturmuşlardır. Belediyenin bu arabaları bamalla. ra mal edilen fiatlarla satmalmasını teklif edecek değiliz. Fakat tek başt- na müşteri bulamıyacak olan bu ara- balar, yığın halinde toptan müşteri bulabilirler. Hamallık işleriyle uğra, gan "komisyon?,, un hiç olmazsa bu ciheti tetkik etmesi cidden İnsani bir hareket olur. Sonra hamalların peşin parayla ikinci bir araba almak mas- rafma bütçeleri tahammül edebilir mi? Edemez sanıyoruz. i Ne yapmalı? Bizce yeni model arabaları hamal, lara ucuz taksitlerle vermeli, Bu para hiç olmazsa 12 ayda ödenebilmeli? Gelelim küçük nakliyat işinin ikin- ci safhasına, EL arabalarıyla iş görecek hamallar hangileridir? Bütün kamallar mı? O zaman, otobüsler ve tramvaylarla za- di ancı ; n * ii / fi ii İİ ELİ rd ukle 8 HAZİRAN — 1938 ii rımız Amerikalı kadının aklından zoru mu var ? Elmas dağıtacak dostlar arıyor! Ş.mdiye kadar sevdiklerine bin elmas vermiş; dağıtılacak bin elması daha varmış ğunu, milyonlarca lira değerindeki elmaslarını da büyük tehlikelere atıla- rak ele geçirdiğini söylersek daha şa” şıdacak bir şey olur... Lul Gardo ismindeki bu cenubi A- merikalr kadm, bugün Londrada bır lunmaktadır ve elindeki binlerce ya kut, zümrüt, safir gibi paha biçilmez kiymetli taşları yeni edindiği dostlr rma dağıtmakla meşguldür... Madam Garde diyor ki; — Benim için bu elmasların değeri para ile ölçülemez, Çünkü bunları ben, para ile almadım, para ile ölçülmesine imkân olmıyan bir şey: Hayatımı teh- likeye koyarak elde ettim. Onun İçin, gene parayla ölçülemiyecek bir şeye: dostluk ve sevgiye karşılık olarak da gıtıyorum., “Şimdiye kader, eski arkatlaşlarıma, yeniden tanıdığım ve sevdiğim kimse lere bin kadar elmas vermişimdir. Fa- kat, insanın hakikaten sevdiği ve ken- disini sevdiğine itimat ettiği kimse o Din ve Fen Bu adam hokkabaz değil rahiptir | Bu, biraz şaşılacak bir şeydir. Bu kadının henüz genç bir yaşta bulundur Amerikada fen her geye girdiği gibi, din işlerine de dahil olmuştur. Burada gördüğünüz elektrik oyunu. nu yapan ne bir hokkabazdır, nede bir sihirbaz. Bu halka, dini vaızlar ve- ren bir rahibdir ve bu marifeti, halka bir mucize gösterir gibi deği, fenle, din kitaplarında anlatılan manevi kuvvetler arasındaki münasebeti güs - termek için yapmaktadır. Bir elektrik bobininin üzerine, ya» Imayak basarak çıkan papas, kollarını kaldırıyor, parmaklarını açıyor. Vü . cudundan geçen elektrik cereyanı, par. maklarının ucundan havaya gerare » ler halinde çıkıyor. Vücudunun hiçbir yeri toprağa temas etmediği için, e- lektrik cereyanı tek kalarak, adamın kömür olmasının önilne geçiyor. Karanlıkta, parmaklarının ucundan | İ elektrik neşreden adam, karşısındaki | halka, manevi kuvvetin bir timsalini gösterdiğini söylemektedir. ten tıkanncağı kadar tıkanmış olan bu şehirde el arabasından geçilmez, Biz. ce fakir ve tek başına çalışır hamallar bu el arabalarıyla çalışmalı, Şirketle- rin, tesmi dairelerin, bankaların, bü. yük ticaret evlerinin kooperatiflerin, hattâ bakkalların, pastacıların ve tu- | hafiye mağazalarınm nakliyatı bisik- letli ve motosikletli arabalarla yapıla.» bilmelidir, şehrin manzarasi ancak bu suretle modernleşmiş olur. Nizamettin NAZIF kadar az ki, bu arkadaşları bulmakta çok zorluk çektim. “Arkadaşlarıma verilmek Üzere a yıtdığım daha bin kadar elmas var. Bunları verecek yeni dostlar arıyo- rum, “Bundan başka emsali az bulunur »e ilmi kıymeti haiz taşları da mfize- lere veriyorum. Müzeler şimdiye ka- dür verdiğim kıymetli taşlar üç bini geçmiştir. Bunlardan bin kadarmı Gileskov müzesine, 800 tünü de Los An- celos müzesine verdim. Briti. mu- sem'a da arriyat bakımından kıymetli olan 250 taş hediye ettim.,, Bu cömert zengin kadın bu elmas. ları nasıl ve nereden bulmuş? Bunu da kendi ağrmdan dinliyelim; “Bunların hepsini, kendi elimle top- lamışımdır. Çoğunu Avusturalyada ve Brezilyada buldum. Yakında da, gene araştırmalarda bulunmak üzere Tibe- te gitmek üzereyim. Oralara ayak besan ilk garplı kadın ben olacağım. “Avusturalyada ve Brezilyada yap- tığım seyahatlerde ölümle pençeleştim. Bilhassa, Avusturalyada “ölüm vaedi- si,, İimiyle meruf olan vadide ölmeme ramak kalmıştı, Fakat, aradığım elma- sı bulmadan ayrılmadım... Bir çok yer” lerde de yamyamların elinden zor kur- tuldum...., Lul Garbo, şüphesiz ki, bulunduğu yerde en “sevilen,, kadındır!. Frankoyu kızdıran filmin mevzuu neymiş? “Abluka,, Londrada gösterilmeğe başlandı; halk sinemaları dolduruyor Amerikada yapılan “Abloka,, is. mindeki bir filme general Frankonun itiraz ettiği ve gösterilmesinin men'i ni istediği malümdur. Evveloe de yaz. dığımız gibi İspanya hâdiselerini an- latan bu filmde baş rolü Madlen Ka» rol oynamaktadır. Film, uzun münakaşalara sebeb ol. MUŞ, ünayeç (iaysuışı Uyuuuuau kontrol edilmesi için bir kopyası Na. poliye gönderilmiştir. General Fran - konun adamları film hakkında rapor- ları bundan sonra vereceklerdir. Fakat, film pazar gününden itiba- ren Londradaki bir sipemada göste - rilmeye başlanmıştır. Halk, bu kadar münakaşaya sebeb olan filmi merak e. derek sinemayı doldurmaktadır. Biz de mevzuunu kısaca anlatalım; Madlen Karol filmde evvelâ bir ca. susun kızı rolündedir. Bir gün otomo- bili devriliyor, kendisine bir İspanyol köylü genel yardım ediyor. Karol bu adamı seviyor, Vaka hükümetçilerin elindeki bir köyde geçmektedir. Karolun babası o- lan casus, bu deniz kıyısı köye gelen gemiler hakkında düşmana malümat vermektedir. Karci da bu işte babası- na yardım ediyor, Fakat, harb esna. sında kadınların, çocukların, ihtiyar. larm nasıl öldüklerini görerek âsile - re yardım ettiğine pişman oluyor ve Alman - isviçre Ticaret müzakeresi Bern, 7 (A.A.) — İsviçre ajansı bildi. riyor: İsviçre . Almanya ticaret müzakerele- rinin, her iki taralça (vaziyetin tetkiki için, tehiri üzerine, federal konsey, İs. viçre heyetinin raporuna ittila kesbet. miştir. Bu rapora göre, bügüne kadar Alman heyetinin ileri sürmekte olduğu esas üzerinden bir (anlaşmaya varmak imkânsızdır. Almanya » İsviçre takas ve tediye an- laşmasının haziran sonunda mtddeti bi. teceğinden, vaziyet ciddi telâkki olun. maktadır. Kayıp tayyare bu undu Captovn, 7 (A.A) O— Bulavayodan Pretoriaya İngiliz hava küvvetlerine mensup üç boksör ile antrenörlerini nak lederken kaybolan askeri tavyareyi ara. makta olan tayyareler, kayıp tayyareyi Limpoponun 30 kilometre simalinde kâ- in Evangelina civarında görmüşlerdir. Filmin baş artisti Madlen Karol hükümetçilere casusluk etmeye başlı- yor. Günün birinde asilerin eline düşü. yor ve kendisini kurşuna dizmeye ka. rar veriyorlar, Tam bu sırada, Karolu seven ve kı. zan da kendisini sevdiği o İspanyol köy lü delikanlısı çrka geliyor ve âsilerin kumandanlarının bile casusluk ettiği- ni söyliyerek kızın ölümden kurtarıl « masmı istiyor. Film burada, bu köylü genç rolün- deki Henri Fonda'nm şu Sözleriyle bitmektedir: “Sulh! sulh nerede! bu harb değil, bu, cinayet! İnsan katliamı! Bunu dünya yaptı, dünya durdurabilir, Dünyanın şuuru nerede? Iondra gazeteleri. filmin İspanya hükümetçileri lehinde propsganda ma. hiyetinde olduğunu kabul ediyorlar. © Vindsorlar Evliliklerinin yıl dönümünü kutluladılar Vindsor dük ve düşesi, geçen cu - martesi günü, evlefidiklerinin'ilk yıl. dönümünü kutluladılar, Birkaç gün evvel Pariste bulunan eski İngiliz kralı ile karısı, bu günü, Fransrim cenubundaki yazlık şatola - rmda geçirmek Üzere, derhal hareket etmişler ve'örada, şâtönun çiçek dolu bahçesinde, bu mes'ut günlerinin yıl dönümünü yaşamışlardır. my mama mm lam lam mmm Sabah Gazeli ? KURUN' da Acaba doğru mu? H ASAN KUMÇAYI yazıyor: , “Fransızca İstanbul gazetesinin Berlin. den aldığı bir telgrola göre, Alman gaze- teleri Türkiye ile İngiltere arasında akte- dilen mali anlaşmalar ile pek ziyade meş gul oluyorlar ve bu anlaşmaları Almanya» nın Türkiyedeki menfaatlerine uygun bul muyorlarmış, Virtsehefiring ismindeki ik tisadi Alman mecmuası bu meseleden bah sederken: — Londra - Kahire - Ankara müsellesi 1937 senesinde Türkiye, İrak, İran ve Ef- ganistan arasında imzalanan dört taraflı müahedeyi tamamlıyor, Rüştü Aras peki- lar siyaseti ile İügilterenin yakın şarkiakl menfaatlerine hizmet ediyor ve Arap âle. mini İngiltereden başka bir Avrupa dev- letinin süfuru altina o düşmekten koru YOP um Diyormuş. Nihayet Türk - İngiliz mall anlaşmasını Almanyanın Oo Türkiyedeki menfaatleri Üzerine indirilmiş bir çekiç darbesi diye tavsif ediyormuş. . Eğer fransızca İstanbul gazetesinin ver» diği bu haber doğru ise bizim için hayret etmemek mümkün değildir. Zira Almanlar pek iyi bilirler ki Türkiye bir sömürge değildir. İngiltere İle olduğu gibi Alman. ya ile de münasebette bulunmaktadır. İn- giltere Türkiyeye on altı milyon islerlin- lik kredi açarken “bundan sonra Türkiye Almanyaya mal satmıyacak,, diye bir ka- yıt ve şart da ileri sürmemiştir. O halde nasıl oluyor da Almanlar Türk - İngiliz mali ve iktisadi anlaşmasını kendi men- #saleri aleyhine İpdirilmiş bir darbe diye telâkki ediyorlar? Acaha bugün İngilizle. rin Türklere yaptıkları krediyi Almanlar yapmış olsaydı: “Bundan sonra Türkler başka memleketlere mal satmıyacak,, diye bir şart mi İleriye süreceklerdi? CUMHURİYET Muharrir ve kanun ma SAFA şöyle paztyor: "İş kanununda muharriri himaye eden tek bir madde yoktur. o Yazı yarmak bir “iş, değil de nedir? Sadece, lâkırdı nevin- den, zibni bir tasavvurun karar ve irade balina, #elmeşini, hasan kole xlaskıranu jar tarak harekete çevrilmeğe müslaif enerji. lerin boş yere barcanmasına ( sebeb olan nafile bir fanliyet midir? İş kanununu tek Uf ve kabul etmiş olanlar, nazmın en yük sek nevilerinden nesrin en alelâde şekil lerine kadar bütün edebiyatı, bütün ijine- leri ve bütün yazı cinslerini sadece bir zevzeklik telâkki etmiş olmazlar.Ya Türk müstahsilleri arasında (o muharriri unut. muşlar, yahut da, bilâkis onun müdafaa ve himaye edilmesi için (başlıbaşına bir kanuna ihtiyaç olduğuna Inanmışlardır. Fakat muharrirliği meslekleştirmek gibi hayırlı bir gaye İle hazırlanan yeni Basın Birliği kanunu da, yazı yazanların hayati menfaatlerini korumak ve onları istikbale sit endişelerinden kurtarmak gibi garan- tilerden mahrummuş, Bunu gören İstanbul gozetecileri, müşterek bir takrirle Dahili ye vekâletine müracaat ederek, yazı İşçi- lerinin bimayesi noktasında (yeni kanu- nun tahkim edilmesini istediler, Birkaç gün evvel, Fransada Socidt& des Gens dö Le Hres'in yüzüncü yılı kutlulandı Cumhurreisi, kahine araları, - akademis- yenler ve birçok muharrirler bu merasim de bulundular, Yüz sene evvel bu cemiye- lin kurulmasını icap etiiren O fbtiyaç da — upkı bugün Türkiyede olduğu gibit — o raman; Fransada da yazı O yatanların menfaatlerini koruyan bir teşekkül ve bir konun olmaması fniş. Bu teşekkülün mü cadeleleri o kanunu Fransaya çoktan ks zandırmış bulanuyor.,, AKSAM da Her mahsulde Ereğli siyaseti ye sütünunda deniyor ki: , “Bulgarlar şayanı hayret miktarda çilek ihraç ediyorlarmış, Hattâ tayyareyle bil sevkiyatta bulunuyorlarmış. Bizim memleketteki vaziyet ise şudur” Ereğlide dahili piyasamız — için bol *€ ucuz çilek yetiştirildi. Öyle ki perakenf olarak kilosu 15 kuruşa kadar © satılıyö” Arnavulköy müstahsilleri de: — Bu damping devam ederse, bir mi” dahale, bir anlaşma olmazsa gelecek sen” ler artık ekim © yapmıyacağız! diyor!” miğ. “İstanbuhum çileği, kokusile, şeklile, KEL setile bülâ bir cins tefevvüku arsefmi.. te, daha pahalıya müşteri © bulmaktsd Bununla beraber, çileğin eski arisiP' o vaziyeli elbette gayri tabi! idi, Türk m tahsiline dahili ve haric! piyasayı fi türecek olan tabil yol, Ereğlininkidir. Diğer-bittün -meyvelerimir ve umte, yetle “mühsullerimiz hakkında da bİr reğli siynseti temenni olunur.,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: