27 Haziran 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

27 Haziran 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

<1 HAZİRAN — 1938 Güzel, sıcak bir ilkbahar sabahı İdi. Mavi gök yüzünde tek bir bulut parçası hile görülmüyordu. 'Tablat yavaş yavaş uyanmağa başlamıştı, Lise yedinci smif talebesinden Dima Mötlosov, bütün gece şiir yazmış, sa- bahleyin şafak sökerken de bunlatm hepsini karalayarak hatıra defterine şunlafı kaydetmişti : “Hiç bir suretle şair olemıyacağı- ma bugün kat'i olurak kanaat ge. tirdim. Bu sahada hiç bir kabiliye - tm olmadığını artık iyice anlamalı. yım, Esasen her işte vasat bir ins san olduğumu kabul Şöyle böyle yüzüyorum; leybol oyuncusu sayılmama yok; resimlerimin beğenildiğini şim. diye kadar hiç kimseden işitmedim. Kızeklarla kayışım bunlardan biraz farklı, Kabiliyetli bir insan olmamı istiyorsam sporla vücudumu biraz daha kuvvetleadirmelişim.,, Bütün gece şiir yazinakla meşgul o- an Dima, şimdi yemek odasındaki şez- Tongun üzerinde tatlı tatk uyuyordu .. Ufak tefek, esmer bir karim olan Di manı annesi, oğlunu uyandırmamak için parmaklarının ucuna basarak, sa. bah kahvaltısını hoctlamakla meşgul - dü, Bugün tatil günüydü. Ana, baba ve Oğuldan ibaret bütün âile, bu sabah be- raberce kahvaltı edeceklerdi. Sırtında yollu bir pijama olan Dima- Bin babası, banyo odasındaki aynanın karşısında traş oluyordu. Disa, gürültü ile sağından soluna döndü. Başının #ltındaki bir defter yere düşüt. Epey zamandanberi oğlunun, geceleri, bir şeyler yazdığını farkeden, fakat bugüne kadar bunun ne olduğunu anlamağa bir türlü imkân bulsunyan Dimanın annesi, merakla defteri yer den kaldırdı. Ve elinde defter olduğu hâlde, odadan çıktı. Banyo odasmâ, kocasının yanına girerek esrar bir tâ. verla — Stepan, dedi, sana enteresan bi? yey okuyayım mı? Kocası Stepan Alektandroviç, lâ - kayd bir eda ile; — Oku, dedi, fakat elimin altında pek dolaşmal, O bu dakikada, alt dudağını kısmak süretiyle üraş ediyordu. Karısı, çama- $ır sepetinin Üstüne oturarak Dimânın hatira defterindeki son satırları okudu. Sonra dâ içini çekti: — Zavallı yavrucuğun şair olmağa hiç istidadı yok, dedi. Babası, hâlâ tıraş olmakta devam © derek: — İsabet, dedi... Dimanın snnesi Mariya Mihaylovna biraz düşündükten sonra: — Pokat buna karışılık ne dürüst bir gozuk; diye ilâve etti. “.... şöyle böyle yüzüyerum. İyi bir voleybol oyuncusu sayılmama imkân yok.., insanın bu nok. sanlarını itiraf edebilmesi büyük (obir meziyettir, Aferin Dimaya, Mariya Mihaylovna, sessizce oğlu nun katıra defterini okumakta devam etti, Fakat sonra birdenbire, güya arka- dan birisi sessizce sokularak kendisini çimdir:niş gibi keskin bir feryat Oko- pardı, Karısının bu çığlığı Üzerine usturası. nı bir kenüca bırakan Stepan Aleksan- droviş öfkeyle karısına döndü; — Galiba yüzüme kastin var?. Deli misin, nesin?. Ne bağrıyorsun?. Karısı gözlerini kırpıştırarak * — Olur rezalet değil, diye söylendi. Baksana, oleyhimizde yazmadık şey bırakmamış. Bu, düpedüz edepsizlik « tir, BÜRTDAN HABER «- Aksam postasi Manasız Ana - Baba İe âile arasında, me tramvayda, Ne de vazife aroğında heyecanlı hödiseleri ( hiç seymiyen Steps Aleksandroviğ, meraklı ve çanı sıkılarak karısının yas nma oturdu. Ve karısının elindeki, Oğ. luna ait butıra defterini gözden gtçir - meğe başladı. Karısı parmağiyle “Eebe- veynim,, serlevhasını taşıyan bir yeri İşaret ederek: — Burasın: oku?. dedi. Bu pasajda şunlar yazılıydı: “Ebeveynim çok münasız insanlardır. Babam, haddi zatinde fena bir insan ol- mamakla beraber, aptalım biridir, Her budala insan gibi ö da kendisini methet. mesini çok sever. Harbe iştirakinin bir hatırası tlarâk, karyolimnu başı ucun- 'da koskocuman dir kasatura asılıdır. Annem de, babam da, bilhass» başkala- rının yanında kendilerini metbetmesini pek severler, Ben onların her ikisine de cidden acıyorum. Aralarında sık sik kavga edirler. Ben bu vaziyetlerde ku- Yaklarımı ulker, kendimi sokağa atarım. Halbuki misafir varken biribirlerine karşı çok nazik davranırlar. Hattâ 8- püştükleri bile vakidir, Onlar beni hâlâ çouk fârzediyorlar, Mektepteki en w- Yak bir muvaffâkiyetimle oOövünü- nüyorlar. Onların bu hall öy- le sinirime dozüüyor ki,. “Pekiyi, aldığım zamaclar bile inadma onlara “zayıf,, diyorum.. Fena bir şey olduğu. nü bilmekle beraber hep onların söyle- diklerinin aksini yapmak istiyorum. Annem de babam da haris ve fesat in- sanlardır. En ufak bir alış verişte bile atlatıldıklarına kanidirler. Oalürm Hârantdi hizmetçi de, ek - B. Levin mekği de, sütçü de birer hırsızdan baş- ka bir şey değildir. Halbuki bir gün ek, meökçinin yere düşürdüğü bir rubleyi annemin ayağiyle bastığını, herii uzak. Mâştiktan soara da bunu cebine indirdi. ğini gözünle gördüm. Antemle babam, müthiş dedikoducu insanlardır, En sevdikleri kimseleri bile çtkiştirmekten büyük bir zevk alırlar. Babam her kötkak, hem de riyakârım bi- ridir. Bir gün dairede âmirine karşı ne dülkavukluklar yaptığını gördüğüm za- man büyük bir iğrençlik duydum. Hal, buki hizmetçiye karşı ne kadar sert davranıyor. Babam gazeteden mâzda hiç bir şey ckumaz! Halbuki kendisi ü- niversite Yzczunudur, Diplomamı gö- rümle gördüm.. Anam da babam da, ker şeyden fazla yemek yemesini sever» Yer... Stepan Aleksandroviç, bundan fazla- sını dinicmeğe tahammlil edemedi. Ye. rinden fırlıyarak; — Alçak diye bağırdı. Şimdi ben ona gözteririm, Ana ile baba, Dimanın yattığı yemek odasına gittiler. Dima henü zuyanmış- 13 te. Babası, elindeki defteri sölliyarak bağırdı: — Hey bana bâk, bütü yâzan #en misin « Dima defteri görür görmez her şeyi anladı, Kendi müsaadesini almâdân defterini nasıl ökudüklarına ilk önte fena halle iğerledi. Babası titrek sesiyle sordu — Bu senin defterin mi?, Annesi, yalvaren baktı.. Anası da, tinacak bir hay yordu. Annes; yelvaran bir sesle: — Dimoçka, diyordu, teye susuyor. sun? Mademki bu senin defterin değü, bunu açıkça söyle! Dima sert bir sesle: — Evet, bu benim defterim (değil, dedi.. Bu, Kolka Şeğlovün defteridir. Barası, âdeta ferahlamış bir balde: “— Demek ki bu defter senin değil, ha, diye tekrarladı. Ben de setin zan. netmiştim de. Maamafih şu Kolkanın anasiyle babası pek mânasız insanlar - mış doğrusul . Dima annesiyle babasmın yüzüne bakmaksızın: — Görüyorum ki siz de benim kana- atimdesiniz!.. Evet hakikaten mânasız insanlar... « Çeviren; Ferah FERRUH gg Türk Hava Kurumu ,. Büyük Piyangosu 3. üncü keşide 17 Temmuz 938 dedir. Büyük ikramiye 50.090 Liradır. Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 birakk ikramiyelerle 20.000) Tirâlrk iki adet mükâfat vardır. (0.000 ve Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin eden bu piyangoya iştirak etmek sure- öle siz de talihinizi edeneyiniz.. BURIDAN 25 dunlar?.” — Pek tuhaf Fi Bazan Nel kule- sinin demir parmaklıklı karanlık perce- relsri oydınlanırmış. Bazılarıda bazı geceler burada pek güzel bir kadınm göründüğünü söylüyorlar. Bu kadm öyle bir parçâaymış ki kraliçe Margari. tin bile ağzının suyu akarmış! im Gotye.. Kraliçenin a- işenin kaba aşk hikâye- yelerine karıştırma!,, — Hikâye mi?, Gözüm çıksın ki bun İac Isbatlı, şahitli şeyler.. Sen Valda- mur meyhanesini bilir misin? Burada an başka bir şey konuşul . maz, Bu güzel kadınım gelip geçenleri ö, ği, hoşuna giden birini çağırdı. ğı muhakkak. Ondan sonra da kulede ver gitsin eğlence. Gürültülerin gece- nin gtç vaktine kadar sürdüğünü söy- Tiyenler var. Daha da söyliyeyim mi? Tr çok geceler belki itifata diye bu kulenin önünden geç. mişimdir. — Eh. Görebildin mi bici?. — Ne münasebet. Nerde bende o talih... . — Bu gece âlemlerine çağrılm'ş kim- seye tesadüf ettin mi?. — İtiraf ederim ki hayır.. Kim oldu- ğunu bilen bile yok.. Şayet bu gece © esrarengiz kadını görürsek., Ya bana, yahut ta sana gülecek olursa, — Bana gülecek olursa gitmem. Bunlar hikâyeğin başka bir şey değil. İnânma,. Sonta bize nç.. Bizi bu gece orüya çağıran Ma olursa ol i bize göstere- çek olursa, n minnettar olu. rum. Karar verdiler ve hareket zamanını bilyük bir sabırızlıkla beklemiye boş- ladılar. Sazt dokuz buçuğa doğru yola Şıktılar. Vakit geçti. Köprüler Zincir - Terle kapatılmıştı. İyi kalbli bir kayık - Şının lütfuna uğrayârik kârşe sahile şuler.. Sâat unda Nel kulesinin dibi. n: varmış bulunuyorlardı. Kulenin dimdik siyah hayali, gece * nin karanlığında bir heyulâyı andır yordu. Nehrin karşı kıyısındaki bina lariyle, kuleleriyle, yülksek ve kalın du. varlariyle göze heybetli görünen Luv- rün korkunç bir nöbetçisi gibi duru- yordu. Gotye birdenbire ütriyen elini kar . deşinin omuzuna koydu ve bir nefeste: — Gödün mli? - deği, — Neyi ?, — Kulenin pencereleri aydınlandı? Filip omuzlarını silkerek: — Bizi çağıran kimse kulede... Tabi- atiyie aydınlanazak, dedi. Goötye teessüfle içini çekti: — Doğnü.. Bu sırada yanlarında bir hayal belir, di. Filip şatonun kapısına, kendilerini çağırmak için gelenin de bu haysi'oldu- gunu tanıdı.. Yaklışarak; — Marinyi! - dedi. Adam: — Menlokon ? cevabını vererek bu leye doğru yürüdü. İki kardeşe de ken. disini tekip etmeleri için işaret etti. Ellerini hançerlerine götürerek işa « rete itaat ettiler. Ve hemen aralık du- ran kemerli bir küçük kapı önüne gel diler. , — Geçiniz yorlart. Filip etrafına bak'ndı.. Şüphelenec-k bir şey göremedi.. Artık geri dönmek imkânı da kalmamıştı. İlk olarak kendi- si girdi, Götye de arkasından, mermer döşeli, içinde eşya namına bir şey bu. lunmıyan büyük bir odaya gir di, Odanm nihayetinde dolambaçlı merdiven görünüyordu. Bilip arkasma bakıp ta, kendilerine rehberlik eden adamım kapıyı kapadı » Bin, sörgüleri sürdüğünü ve arabterr mantosunun altında sakladığını görün. <e titredi. İzadelerim.. Sizi bekli- ae oldüğunü bilmiyen bir aileye bağlı. yım. Krala itaat etmek için yemin et- tim, Hayatı tehlikeye maruz bulundu - ğu bir gecede bana ihanet teklifiniz öyle bir alçaklıktır ki mağaranız gibi sitm dölu on mağara bile bana bu iha. neti yaptıramaz. Yapabileceğim yegâ- ne şey, sizi takdir ettiğim ve sevdiğim için bu caniyane teklifinizi ömrüm ol. dukça unutmak ve kimseye söyleme- Allaha #marladık.. Wük bunu söyledikten sonra bir harp şarisı mirıldınasak salona girdi. Angerrand, kavi gözlerini havaya dikti. Rengi büsbütün uçmuş, nefes Jamıytdak bir hale gelmişti. Nitekim solgun dudakları arasrıdın dökülen * — Linet! Kelimesini müte&kip boylu boyuna yere düşüt, ay Kont Dö VALUVA Valuva, evvelce aldığı izinle kendisi- ni büyük. avluda bekliyen yirmi kadar atlı ile Luyrdan çıkmıştı. Bunlar, ön - lerinde meş'aleciler olduğu halde dört nalla karanlık ve tenha sokaklardan ge. çerek Güllü bahçeye vardılar. ve orada durarak atlarından indiler, Valuva: — Dikkat ediniz. - dedi. « Bir büyü- cü kadını yakalayocaksınız. Kendinizi iyice kollamalışınız. Askerler arasında nefret, hakaret ve tehdit mırrltıları işidildi, Valuva, as- kerlerin tökdiri arasmda acele kapıya yaklaştı, Ve yumruğiyle kapıya vurdu. — Jiyon bu gürültü ne?, Babâsiyle arasında geçen vakadan » beri bir zambak gibi sarsan, titriyen ve ayni yerde, biç bir yöre kımıldanma- dan duran, ağlamaktan başka bir şey yapmıyan Mirtiy, atların gürüküsünü Guyunca başın: kaldırarak dinledi. Hattâ ev bir hırsız çetesinin o hücu- muna bile uğrasay'dı o gene böyle li- kayd kalacaktı. O yalnız, Büridanı ha- Der vermeden bü evi terketmek mecbu. riyetinde kalacağını, babasının, sevdiği delikanlığım nefret ettiğini düşünüyor. du, — Jiyon, git, bak, bu adamlar ne ve kimi istiyorlar?. « dedi, Jiyon kapıyı açtı ve Valuva içeriye girdi.» Yavaşça; — Burdda m:? - diye sordu. — Evet, monsenyör?, . — İkinci büyüyü nerede bulacağım?. — Yukarrki odada karyolanın baş u- cunda bir dua kürsüsü var. Bunun üs- tünde de Meryemin resmi asılıdır. Bu resmin altında da bir kap var. Mukades suyu boşaltarak oraya koydum. — Mirtiyin, Marinyinin kızı olduğu. na şâbadet edeceksin ideğil mi?. — Evet. Burada kendisini Kicd Lesko olarak tanıtan adamın kızı oldu- ğuna şahadet edeceğim, monsenyör!. — Büyücü kızın babasmın da, onun bu büyüyü yaptığı sırada yanmda bu. Yunduğunu söyliyeceksin değil mi?. — Evet monsenyör!,. — Onun bu heykelin vaftiz babrer olmuya razı olduğumu da değil mir. — Evet, monsenyör! — Pekâlâ! Konağıma git. Or&da bir Oda hazırlanmıştır, Sana ihtiyaç görece- ğim zamana kadar orada kal.. Şimdilik aramızda O kararlaştırdığımız paran yarısını orada, odada bulacaksın!. — Yarısını ne zaman alacaığım!. — Marinyinin vücudu Monfokenda sarktığı gün.. âlçak kadının dudaklarında Velura nmkine benziyen iğrenç bir tebessüm dolâştı, Sonra mantosuna büründü, ku- kulâtasmı başma geçirdi ve arkasına bile bakmadan Parise doğru yollandı. Valıva müfreze kumandanı çağın» dı; — Yukarı odaya çık, karyolanın başı ucunda göreceğin Meryem resminin

Bu sayıdan diğer sayfalar: