15 Ekim 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

15 Ekim 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hh EE susuş»—i > w A m a Va Me e e Milliyet Asrm umdesi «MİLLİYET» tir. 15 T.EVVEL1932 İderehane: Ankara caddesi, 100 No: Telgraf adresi: İst. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için © Hariç için LK 8— 4- 2— Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 ku- ruştur. Gazete ve matbaaya ajt işler için müdiriyete müracaat #'uliyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA Yoşilköy askeri varst o merke. sinden verilen malümata nazaran bugün hava az bulutlu. ve şimal istikametlerden © rüzgârl: olnenk- Haftanın yazısı Bana bir iş bul! Mektep (sıralarından beri beraber büyüdüğüm. İdadiyi beraber bitirdiğim bir arkada- çizi vardır. > üni Erim e a e adam Anadoluda bir mektep hocasıdır. Zannederim tarih o tanbulda muallim i- ile Anadoluya Burada aldığı para a- geçti. ilesini geçindirmeğe kâfi gel- miyordu. Düşündü, £ taşındı masrafı az olacak bir yere be cayiş istedi, — şimdi oradadır. Dün bu çocuktan bir mektup aldım. Mektubun bazı pek hu- sus noktalarını çıkarıp aynen dercediyorum: “Kardeş! Aylar var ki; sana mektup yazamadım, Daha doğrusu ay- lar var ki; elime kalem alma dım... Yazı yazmak işinde kullanacağım kuvveti geçinme zorluklarını altetmek için kuk Tanıyorum. . Allah seni inan- dırsın zaman oluyor ki kalemi elime aldığım zaman nasıl ya zacağımı birden bire kavraya- mryorum. Hayat endişesi beni o kadar sarmış ki; uzvi vazife lerimden bir kısmını vücudüm yapmaz oldu, Mesel& artık hiç aksırmıyorum. geyirdiğimi gö- ren yok! Eskiden — sırsıklam terlediğim halde şimdi o da ke sildi. Suyu çekilecek para kal mayınca vücudümün suyu çe - kiliyor. Ben burada memleketi en ucuz yerinde yaşıyorum.. Ya- şıyorum ama, ille o dokuz ade- | Bizim di yok mu?.! İşte o belimi bü” küyor.. Her şeyi dokuzla he- sap etmeliyim. Her aldığım şey uzanır... : Birer lokmadan de dokuzla kabili taksim olmalı- dır. Çünkü biz evde dokuz ca- “Milliyet, in edebi romanı: 45 İ ben bilir misin?., Anlatayım: Sof râya oturduğun zaman, ortaya gelen yemeğe dokuz el birden kuz, ikişer lokmadan on sekiz üçer lokmadan yirmi yedi...» Dörder lokmadan otuz altı lok malık yemek lâzımdır . Bunu her zaman temin etmek güç o- luyor. . , Belki farkında değilsin, bu dokuz canı sana izah'edeyim. . Altı tane çocuğum var.. Bir de karım. yedi.. Kaynanam sekiz dokuz. Tenasül bereketini ( bende | göretinler. . Güya bekârlık ver çıkacaktı da, çocuğu çok olanlara yardım edilecekti.Hep o hülya ile bir hayli geçindik. Hattâ bizim ev uşağı bu yar- dımla sırtına bir manto © yap mayı bile düşündü. : Lâkin hâ lâ kahverengi Kaşmertikos yel | dirme ile geziyor. Sofraya oturduğumuz 22 man dokuz el birden sahana da üçer üçer taksim ettim. Bizimki i küçük oğlan, kaynanam birin- i ci lokmaları alırlar.. Arkadan | ben. aşağıdan ikinci ve üçüncü | çocuklarım alırız. . Daha sonra | dördü cü, beşinci, . altıncı ço İ cuklarım yerler.. Gurupları de | #iştirmeden bazan başlama s1- rasını değiştiriyorum. : Çünkü kâh birinci. kâh sonuncu hak- sızlığa maruz kalıyor. . Eve yumurta alsam doku- zun emsali bir adette alırım, ceviz. armut şeftali gibi tane- Ki şeylerin mutlaka dokuzla ka bili taksim olması lâzımdır. Bu dokuz adedinin emsalini o ka- dar iyi ezberledim ki; herhan- gi bir rakkamı bana söylediğin zaman sana dokuza nisbetle o nun kıymetini derhal söyleye- bilirim. En büyük sıkıntıyı gi yim hususunda çekiyorum. Da ha doğrusu kundura bahsinde. Çünkü benim caketimi, panta- lonumu bozup büyük oğlana o- nunkini ikinciye ve bu suretle aşağıya kadar Oufalta ufalta bozup giydiriyoruz. En küçü- ğe indiği zaman elbisenin yal- mız omuzlarında ve koltuk alt darmda biraz hav ve renk ka- lsyor. Bu şeklimizle biribiri- nin içine giren tahta yumurta” Tara benziyoruz. Lâkin kun- durada bu olmuyor.. Evvelâ bizim hanım kunduracı değil. . Saniyen kunduranın küçülme- si zaten mümin değil. Onun için her birine bir tane kundu: ra almak lâzım.Bunu da ayrı ay rı aldık m kıyamet kopuyor. Geçen gün çarşıdan — altı çift kundura ile eve gelirken. yolda bir kadın: — Kavaf!.. Bana bak! Ka- ça verdin o lâpçmları?, diye be ni ayaksatıcısı zamnetti.. İnsan çoluğunu çocuğunu sıhhatte görürse tabit memnun olur.Ben de öyleyim ama, inan ki; bu dokuz can bana çok bar duyor. Vaktile ne gibi düşün ce ile peydahladığımı hatırla- madığım altı ciğerparemi ne- reye koyacağımı bilemiyorum. vardır. Yani yol parası vermek ten muaftır. Bu vaziyette benim nasıl ders okutacağımı artık sen dü- şün, Geçen gün sınıfta düşünü ROMAN Yazan: Falih Rıfkı dürdüler. O gece elimde mek- tebin kâğıdı. aramadığım ne kibrit suyu kaldı, ne kezzap... Şimdi, bakın tasavvur ediniz. ben size bu mektubu yazarken hıçkarıyorum. Anam içeriki 0- “odada rahat uykusunda, yata- ğım boş. hava karanlık. uzak- ta dev gibi Adalar, kenarda rzkulesi.... İşte milli dert! İşte bugün- kü genç kızın ıstırabı! Bari çektiklerimizi gazete sütunları- na dökünüz. uyan- dırdınız. Ah. cümhuriyet. ne- redesin? İşte size roman mevzuu, iş- te size şiir mevzuu!” Bir de küçük h var: Marmara yerinede Boğaziçi deseniz olur.” eee İmza üç yıldız: “Roman mevzuu ârayorsunuz. bende ro manın kendisi var. penceresinden o yanımıza çap- raz düşen apartmanın * salonu görünür. Apartımanda oturan zat, tücardan bir kimsedir. Gündüzün inik perdenin bira. | ralığından, geceleri Iâmbaları söndürerek bu evin hayatını seyrederim. Bir gün sokağa çıksam. roman değilse de, bir küçük hikâye kaybolur. “Bu esrarı size kimse vere- mez, Evin kadınmı, bütün Şişli esvaplı ve papuçlu namus zanneder. Üç dört ahbaptan Hukukudüvel ilmi son zamanlar- da, hele Umumi Harp'ten sonra, İ gok, hatta asıllarında, esaslarında, değişmelere ve inkişaflara o mazhar olmuş, Avrupa'da ve Amerika'da bu ilmin gidişine uyğun bir hayli €- ser vücude getirilmiş ve getirilmek te bulunmuş iken, Türkçede hukuku düvel telifleri çok eski ve çok uuh- tasar bir kaç eserden ibaret kalmış- tar. Bu hal memleketimiz için büyük bir vakisadır, alelhusus Darülfünü- numuz Hukuk Fakültesine ve diğer yüksek maarif müesseselerine devam #den talebenin zararına büyük bir moksandır. Vakıa proğramlarında hu kukudüvel dersi mevcut olan mel- ii teplerimizde notlar tutturulup alel'â de taş basmasile bastırıdmakta isede, bunlar zaruri kısadır ve fsidesi bun- ları basan mektebe münhasırdır, de- mek olur ki gayet mahdutter, Di- ğer cihetten, bunların bâzılarında zabıt ve basma yanlışları — çokça bile — vardır, Darülfünun Hukuk Fakültesi ve Harp Akademisi ile Deniz Harp A- yordum, O O akşam bakkal Zey- hele olan borcumu vermeyi va- detmiştim. Halbuki © cebimde kırk iki kuruşum vardı.. Hep rm Çocuk- — Efendim. üçüncü Fir'a Yunun karısının adı ne idi?, Ben de dalgmlıkla: — Zeynel.. diyiverdim. . Sınıfta bir alkıştır koptu.. Hep evi» borçlarımı, dokuz canı düşünmek yüzünden ba- Zan gideceğim yeri unutup yo. luma devam ediyorum. Geçen- de bir gür mektebin orta katm daki sınıfa çıkarken dalgınlık- la en üst kattaki va arasına olmasın — Mektebin nezaretine bak tm . dedim.. Şimdi söylesem inanmazsım, bu dalgınlık yüzünden bir ke- re ceketsiz, çok defa çorapsız | sokağa çıktımlâkin en berbadı kayın valdenin iskarpinlerile bir kere çarşıya gidişim oldu.. Neyse kardeşim! Seni kendi Ben burada dikiş tutturamıya- cağım.. Ve gene İstanbula dö- Hiç olmazsa örada , Artık onaltısını bitir di. Günde bir lira kazansa aile- ye yardmıı olur. Onun için sen den, bana İstanbulda şöyle bir iş, oayak işi. yazı ece işi ne olursa olsun. bir m nı rica ederim.. Böyle bir vazi yet zuhur ederse sen benim ta- rafımdan söz ver, aza çoğa bak Eh, artık, kâğıtta oda yer kalmadı. Şimdilik o Allaha 1s- marladık, gözlerinden hasretle öperim.. Adaların arslanı İzze- te (1) de selâm..,, Allah yardımcısı olsun.. FELEK (1) Bu bir müşterek arka- daşımızdır. “Sofrada da her gün koca- sından başka kırk sularında bir adam, belki o da tüccar, bir de yeğeni mi, yoksa yakın tanı- dıklarından - birinin oğlu mu. toy bir genç bulunur. Hiç ko- nuşimazlar: O kadar ki nefesi mi tutsam, çatal tabak sesleri- ni bile duyabiliri “Bir gün... Şimdi “esrar geli yor bir öğle üstü ne görsem beğenirsiniz, kırk sularındaki adam kadını kolları arasında sıkıyor. Sofrada somurtkan, sessiz. o durgun bir esnaf bo- zuntusu iken, görseniz ka- rının saçını tutarken, nu çekerken, omuzunu koklârken, benzetirsiniz: — Hey gidi namus, dedim. “Ben-bü oyunun yalnız evin salonundaki parçalarını yoruiü. Üstlerindeki - apartı- delik açar, size her şeyi daha tamam verebilirdim. “Gözlerime inanamayaca- Kım. geldi: Başka bir gün. ge- işi iken, ne görsem beğenir- gailelerimle yormak istemem.. | ik oğlana da bir iş bu | adöta, Darülbedayi âşrklarma | manda olsam, her odadan bir (ji ve bir öğle üstü. gene kocası | inde Hukuku umumiyei düvel Yazan: Ahmet Reşit y— kademisinde hukukuumumiyeidüvel muallimi, Ahmet Reşit B. bu mühüm noksanları ve mahzurları defetmek Üzre mufassal bir o “Kukukuumu- miyeidüvel* yazmağa (teşebbüs et- miştir. Bunun «Methals — (fasikül 1) ite emen ve ilk («Sulhs) | kısmından da epöycesi (fasikül <1) meşrolum- muştur, 300 den fazla büyük sahife- den teşekkül“ eden “Methal” de müellif «Hukuk ilminin umumi ta- rifi> ni ve umumi talimatı ia SÜ mumi Mukaddime» unvanı altında yaptıktan sonrâ, eHukrkudüvel mef hurma», «H. D. in iki şubesi», «H. D. in esası», “H. D. in sübulu ve müey yidesi”; «Hi. D. in cereyanı sahasıa, #H. D. in menbaların, “H.D. (ve ya «beynelmilel» ) ile hukukudahili- ye (veya <milliyen) nin alâkası? “H. D. in taknini”, ilk. hakkında mufassal malümat ita ve mülahaza- lar beyi #miştir ve «H. D. ilmi- nün sureti tekevvünün ve <H. D. il minin sereti tekâmülü » namlarile i- ki kısma ayırdığı “ H. D, tarihi” ni bilhassa tafsil ve itma ile yazmış- tır, öyle ki yalnız bu tarih bahsi ici- İ tabin 240 sahifesini tutmuştar, Bu- na bir siyasi tarih, bir muahedeler tarihi nazarile de bakılabilir. Tarihin ve coğrafyanın H. D, tetebbü eden- ler için ne kadar Tüzumlu olduğu: söylemeğe lüzum yoktur. Darül İ muna girenlerin çoğunun bu cihetler ce malümatlarında görülen büyük ve derin boşlukları İçitabın bu kıs- | mı doldurur. Diğer taraftan, beynel- milel siyaset ve muahedeler | noktai nazarından toplu, açık, kâfi malü- mat edinmek isteyen her hangi'bir şahsın ibtiyacını tatmin eder. Mücl- Hariciye'nin — Hukuk Müşavirli Hide; Umüuru Siyasiye müldirdueme miliğinde, müsteşarlığında, daimi ve fevkalâde elçiliklerinde uzun müd- det balunmuişi — bir eski memuru ol mak sıfatile filiyat ve tecrübe saha- sında e öldüğu malömatı da umumi İ #evkiine | getirmiş- İ #ir, bilhassa Birih kısmının memleke- timize tealluğ eden cihetlerinin taf- silli, vazik ve dürüst yazılmasına ça- lışmıştar. “ Fasikül İİİ” ün niçin muhtasar yazıldığını ilk sahifesindeki mot iza eder, Esasen hu fasikül müvakkat- tir. “ Huktülsumümiyeldüvel Notları na gelince, fihristinde izah olundu- Zu veçhile, “işbu Notlar müellifin Darülfünun Hukuk (Fakültesi ile Harp Akademilerinde takrir ettiği derslere zamime ve 1928 de tabolu- nan «Hukukuumumiyeidöveln ine (91 tetimme” isede, bunun muhtevi olduğu bahislerin çoğu büsbütün müstalcildir ve tamdır: “Konsolos- luk müsssesesi” ve «Kapitülüşyon- lar» gibi, ki esasen Türkçemizde bunlar kadar etraflı yazılmış bahis. İer hiç bir kitapta, risalede veya me- kalede mevcut değildir. Ahmet Reşit Beyi milli kütüphane mize ehemmiyetli bir ilim kitabı ka- andırdığı için tebrik ederiz. “1 699 büyük sahif, 'Harp A- kademisi Kumandanlığı Matbânsı”, “Aşıktan sonra Jigolo! Ak- Şam üstü kocası ile gülerek ko- nuşurken, perdeyi açıp yarı be- Bime kadar sarkıp: “— Hey “. kadın. diye "Dünüm. aşmdım A. damcağızın adresine imzasız bir mektüp yolladım: oAldan- ma, dedim, Dostun karının âşı- kıdır, çocuk ta jigolosu! “Merak ve heyecan | içinde bekleyordum. * Adamcağız bu paçavrayı Rİ Şişli kalpazani an biri daha anlaşılmış olacaktı. “Ne oldu. biliyor musunuz? Mektubun ertesi günü, bak- İ tum. koca herif karısını öpüyor. i Öğleden sonra âşık metresini, akşama doğru da hanımefendi olosunu! 'Hiç bir tiyatroda bu kada- rmı görmemiştim. Gazetedeki ilânı okuyunca. hemen size yaz- İ mak hatırıma geldi. Ah roman değil de, bir piyes yazsanız, bu apartımana dört bilet yolla. e e Aİ Ll ? HİKAYE| 21 Anlaşamamazlık | Armand nihayet Genevieve" den vadı koparmıştı. Genç ka" dın ertesi gün saat dörtte a- partımanına gelecek. Ayrıldı lar, Orkestra başka bir tango çalarken, Genevieve'i tanıdık- larmdan bir diğer genç dansa kaldırdı. Fakat genç kadın hep vaadıni düşünüyordu. Hâkika- ten onun apartrmanma gidebil mek için, kendinde cesaret bu- labilecek midi? Çok ısrar etmiş ti, bugün atlatamadı. ra Armand hoşuna da gitmiyor de ildi, Fakat bir zaaf aninde böyle bir vaitte bulunacağı da hiç aklına . gelme: Hep bunda üst üste içtiği şampan- yaların da tesiri vardı. Dans bittikten sonfa kocası geldi: — Artık: gitsek Genevive, dedi.. — Nasıl istersen. Otomobilde zihni hep bu mesele ile meşguldü. Gidecek- t. Lâkin sırf bir arkadaş gibi o turup görüşmekten maada bir şeye fırsat vermiyecekti. ... Armand apartımanında. He- yecanla genç kadını bekleyor.. Saat dördü on dakika geçmiş- . Fakat malüm ya. kadınlar daima geç gelirler hele sevil- diklerini bildikleri zaman.. Belki onuncu defa divanın üstündeki yastıkları düzeltti. Saat beş oldu beş buçuk oldu. Ne gelen var, ne giden! Armand'nın fena halde ca- nı sıkılmağa başlamıştı. Bir ki tap alıp oküyacak oldu. ne ge- zer? Satırlar gözünün önünde karıncalanıyordu. Nihayet telefon çaldı. Uzak tan bir kadın Genevieve'in se- siz — Armand sen misin? — Evet, benim. Bir buçuk saattir bekleyorum. İnsan ver- diği sözü böyle mi tutar? — Kızma yavrum. Dün ge- ce sonunu düşünmeden sana bir sözdür vermiş bulundum. | Fakat bugün kendime gelince bunu çok tehlikeli buldum. Armand fena halde içerle- mişti, Muhaberenin kesilmiye- ceğini bilse, telefonu ayağının altında parçalayacaktı. Genevieve: — Hafta içinde bize geldi- giniz zaman, başka bir mülâ- kat günü tayin ederiz. dedi. Armand artık dinlemiyor, sadece: — Pek âlâ, pek âh, diyor. du. Ahizeyi kaparken Genevieve | in her zamanki kahkahası yine telin ucunda çımladı. Artık her şey bitmişti, Bir daha o kadının yüzünü görme ... Eski hınç... Hiç esnemeyiniz. Daha bir kaç sayfalık mektup okuya-|: caksınız. İşte üçüncüsü, gene imzasız: “Roman roman'siz, roman Ankara... İstanbula kadar ne zahmet buyurduuz? Fakat ma- demki isteyorsunuz, işte size destan: 37 odalı konakta doğ- dum. Dedem 'vezir, babam pa- | madım. Esnaf suratlı bankacı- şa kocam utufetlâ. Eren yünde yazlığımız, Adada ba şımızda aldınız. hanedanı Sirkeciden yolcu va- gonlarına “attınız. İş başma da | yesi sadef takımını da dahâ ge- kimler geçmedi, kimler! Eski | çen gün sattım. Ankara tutan za- bütün kulübelerini, bit paşa mı olmadı, oğlumun de resmi çıkan bir katlı samai- ül hk hk yüzlü, k kahve | badanalı evle- W.3: 213.8 İs dadımın torununu gömleğini. giyen iş? aki “| satıldı. bu satıldı, gren “Ah; barlığımız... Üç. defa padişah | anacığım, artık şoförü çıkara- yüzü gördüm. Koraşum bir sul- | cağız. Tasaruf için *andı. Kızına oğlumu verdim. | karım kullanacak!” diyor. Ah Sizin şansiş suratsız günlerini- | sultanım. sultanım. seni oto- ze kadar onların aylığı, benim | mobiller götürtmeni mi (göre- kiralar, rahat rahat yaşayıp | cektim? Atlas kupalara kurur durduk, Sanki İzmiri Yunan- | lup konağa gelirken: Avrupa lıya sultan gelinim vermiş gi- | apartımanlarında ağasız hala- bi. İzmirden soluğu bizim ba- | yıksız. Ankara kadını gibi ya- Bin senelik | şamak akla gelir mi idi? | — Fransızcadan — Genevieve kanapeye uzanmış, ağlayordu. Kocasile adam a- kıllı kavga © etmişlerdi, Böyle haksız ve egoist adam olmaz. Neler söylememişti. ne haka“ retler etmemişti. yarabbi! En sonunda da kapıyı sura- tina vurur gibi çat diye vur- muş. çıkıp gitmişti. Genç ka- dın, kendi candan teselli &- decek birine mühtaçtı, Bir dost, bir arkadaş, yahut bir sev gili.. Birden . Armand'ın miz gözlerinin önüne dikildi. karşi geçen sefer ne zalim e rarimış, zavallıyı beyhude yer- | den; lere bekletmişti. Hazır bu ve- | ile kusurunu da affetirebi- | Hemen telefona yapıştı: | — Alle allo! Saat dört, Armand her hal- de evdedir. Yüzü güldü. Çün- kü delikanlı evdeydi. cevap ve- riyordu: — Yavrum hâlâ bana dar gın mısın? O beri hiç bis ekine. »Molbale “bon bak kabahatimi unutamadım. Onu affettirmek için bugün sana gelmek isteyorum. Armand'ın yüzü buruştu. Genç kadına karşı hiç te için de eski iştiyakı duymayördü. Zaten onun da sözüne inanılır mı? Belki yine vaat eder de gel mez. İnsan bir defa aldanır, Madam bu ziyareti geçeni defa pek tehlikeli bulurken. şimdi acaba neden fikir değiş- tirdi.? Sonra da Armand. saat beşte başka bir kadma söz ver mişti. Genevieve'in sözüne bağ lanıp ötekini de kaçırmak he- sapta vardı. Hayır, bu aptallı- ğı yapamazdı artık.. — Affedersiniz madam. de- di, evvelce başka tarafa söz ver diğim için. bu şereften © mah- rum kalacağım. Diğer bir gün teşrif edemez misiniz? Genevieve bu cevabı almca hızla telefonu kapattı: — Ah bu erkekler! dedi iyi ki geçen defn gitmemişim. Armand da şöyle düşünü- yordu: — Küçük madam. bizi oyun- cak zannediyor. Söz verdiği zaman değil, cani istediği 2za- man gelecekmiş... Bu anlaşamamazlıktan her ikisinin ziyanını kabul etsek bile muhakkak kazanan birisi vardı: Genevieve'in kocası... MARY DUGAN'IN DAVASI En kuvvetli heyecanı uyandı” ran cazip bir muamma HUGETTE DUFLOS ve CHARLES BÖYER tarafından temsil edilen ba Fransızca sözlü film, Pek ya- kında: Bütün İstanbul halkını GLORYA sinemasına - celbedecektir. e amam m İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu Darülbedayı Temsilleri İl Suvare TN sast 21 30 Pazörtesi » Pe Darilbalayi zn şembe, Yazan © Musahip — zadi Celil Bey HALK ., Gecesi müdiriyetii Balet dersleri için talebe ka” bulü yakında kapanacaktır vür cutları dansa müstait genç ha nımlarım şimdiden her gün d rülbedayide rejisöre müracaat” ları lâzımdır. Vefat Mülga Nafia nezareti mmaabir esüdürü umumü | muavini kondüktör mektebi muallimleris den mühendis Osman Fıtri Bef| dün hmakı sadırdanvs birde bire vefat etmiştir. Cenazesi bi gün saat İ4 te Teşvikiyede Vali konağı caddesinde Fitri Bey apsf tımanından kaldırılacaktır. Zevet si, kızı ve oğul $ ve meslek arkadaşlarını bu hazi merasime davet ederler. Bugünkü Proğram ISTANBUL — Telsiz telefon sir” keti yeni akümülütörlerini yerine kO yacağından bu akşam ve yarın şam İstanbuldan radyo neşriyatı ya Bendir BUKREŞ (3942 m.) — 19,8 radyo orkestrası, 20 müsahabe, 20,30 , 21 keman, 21,30 müsahs” be, 21,50 orkestra konseri, BUDAPEŞTE (550,5 m.)—20,3 İn verilen temsilin nakli, çıga orkestrası, LONDRA (355,8 m.) 20,30 kom ser, 21,45 orkestra ko: da musikisi, 23 dans mus Turukel PARİS (1725 m.) — 20,20 gı mofon, 21 edebi kraat, 2140 şuum 21,45 revü, 22,30 gramofon, PRAĞ (488.6 m.) — 19,25 AK kil, 22 Bratislâvadan nakil, 23 s0 havadis. VARŞOVA (1411 m.) — 2048 | radyo jurnal, 21 hafif musiki kon seri, 23,05 konser, 23,40 şuun, 70 dans musikisi, VİYANA (5172 m.) 20,50 rady” jarnal, 21,30 komedi, 22.10 orkesi” ra, 23,20 radyo jurnal, TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ .Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi ier; eyleriz, Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir. Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. görtüsi şu kızı müsteşar karısı mi ol- madı, intihapta kunduracı us- taları, Zeytinburunu amelesi için sandıklar mı dolaşmadı? Her ne ise... Ben hanedan da sultanımı Avrupa sokaklarında garip mi bırakayım? Bir evde oturacaklar, bir otomobilcikle- Fi olacakıkira,esvap, şoför uşak parası. bir kendimi rehine koy- larmıza yüz suyu döktüm. O “Büyük babamm Şam hedi- ! İ gazeteler- Tel; Beyoğlu : 4887 yolla vergi, ye vergi. iç vergi. O kadar da değil. yok Avrupa” ya para göndercmezmişim” Anlaşmlan bir gün evleri b#” sip varımızı yoğumuzu yağmi m nedir, malı mülkü parası yanında malı imiş! Bizim Horozaki E fendi Atinaya giderken. eğe” cesaret edip paraları karısını” mantosuna dikmeseydi, sult*” nım otomobilini de satıp yiyf” cekti. “İşte roman! Asıl roman bi İ amma, kimde o cesareti yım? Mektubunun > harfleri” den korkarsınız. “İnşallah bif gün hepinizi Sakaryalar alı? '— Ooh... Çekerek ölürü. “Ankara küllüğüne gidi gelirken başınızı çeviriniz 4 Göztepedeki 6 canım © pas#” | köşklerini. Beşiktaştaki o gif İ zelim vezir konakları, eşi” taşlarında kafanız ezilesi han?” dan ocaklarını ne hale ko!

Bu sayıdan diğer sayfalar: