22 Mart 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

22 Mart 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Her hakkı mahfuzdur. Yazan: Son Yemen valisi Mahmut NEDİM Sultan Hamit Recep Pş.nın hürriyet perverliğinden daima çekinirdi ————-o.a— —— Trablusgarp bir menfiler diyarı olduğu için Recep Paşayı da craya göndermişlerdi Bu itibarla sonuna kadar terte- miz kalmış Müşir Recep paşanın bu ümidine £ kavuşur gibi olduğu mesut günlerde hayata gözlerini kapamış olması onun için ve onu sevenler için herhalde büyük bir tesellidir. Ömrü vefa edip te yaşasaydı üzerine titrediği Trablusgarbin ve arkasmdan bütün Osmanlı impa- ratotluğunun, iş başıma geçmeleri için canla başla çalıştığı, erir tehlikeye koyarak uğraştı; hatçılar elinde can verişini, mak sgarpta evlâtları (e gibi severek baş başa çalıştığı gençlerle bera- ber, o da yüreği yanarak görmek, bu eşsiz acıya şahit (o olmak bet. bahtlığıma uğrayacaktı (3) Sultan Hamit Recep (o paşadan daima çekinirdi. Onun Eee ver olduğundan şüphe ederdi. An- yukarı menfiler diyarı olduğu için Recep paşayı da oraya sürer gibi gönder- mişlerdi. Recep paşa da bunu bil- mez değildi. Hattâ (o bir gün Jön Türklerden ni e gülerek, Turh halliyiz.. Efendimizin iyil olmasa halimiz nice olurdu. Ya buraya zalim, cebbar bir ben- delerini gönderselerdi bu çocukla rin işi ne olurdu, demişti. Tam o sırada vali Haşim bey İs- tanbuldaki bacanağı başkâtip Tah- sin paşaya güvenerek, kimseden mezuniyet almağa bile hüzum gör- meden kalkıp Trablustan gitmişti. Koca vilâyet valisiz kalınca, bütün mutasarrıf ve İrem ve eşrafın müşterek talep ve müraca- atlariyle Recep paşa vali vekâleti- ne geçirilmiş, keyfiyet İstanbula yazılmıştı. Sultan Hamit bu haberi o kadar telâşla, endişe ile | karşılamış ki, derhal vali (o vekâletine defterdar Tevfik beyin tayini ve Recep paşa- nın yalnız kumandanlıkla iktifası emri geldi. Anlaşılıyordu ki Sultan | Hamit bir menfi telâkki ettiği mü- gir Recep paşayı da vali vasıtasi; İe tarassut etmei: (istiyor ve asla bütün vilâyet umurunu onun eline vermeğe tahammül edemi- | yor. Bu, Sultan Hamit için günler İe bir endişe sebebi olmuştu. Hattâ | Recep paşanın vali vekâletine gel- mesini isteyen yerlilerin mahkeme- ye sevkleri bile irade edilmişti, Re- cep paşa bunlara (bazan kızıyor, ekseriya gülüyordu: — Hiçbir iş göremiyeceğimi bil. dikten sonra ünvan ve o makamın bence ne ehemmiyeti olabilir. Bu zavallı toprağın elimizden anbean kaçışına ha bir kumandan sıfatiyle, ha bir vali sıfatiyle şahit olmuşum, acı ne artar, ne azalır.. Arada ve- him ve vesvese içinde ( bocalayan bedbahtlarm haline © ağlamak mı, gülmek mi lâzımgeldiğini mekten başka yapacak bir işimiz yok ki,. derdi. Trablusgarp vilâyetine Kosova valisi Hafız Mehmet paşa tayin ve izam kılınmıştı. Evvelâ bu adamın sultan Hamide pek bağlı ve müste- bit olduğu hakkında rivayetler çı tivebu sebepten o Trablusta bir hayli teessür ve bedbinlik uyandı ise de Hafız Mehmet paşa gelip te işe başladıktan sonra, yavaş yavaş onu herkes sevmeğe başladı. Meşrutiyet devrinin / ilk hazin hatırası Trablusgarbı kaybedişi- mizdir. Orada geçmiş günlerim, o- raya harcanmış birçok emeklerim yardır, orada ben hürriyet ve meş- rutiyet için sürülmüş, fakat bir lâh- za neşe ve ümitlerini, azim ve İ- radelerini sarsıntıya uğratmamı: vatan çocukları ve onların başında ak sakalıyle, tertemiz yüziyle, a - çık alnile vatan için içi yanan bir büyük baş görmüştüm. O günleri tekrar düşündüğüm şu sirada, müşir Recep paşa mer- humun hatırasını hürmet ve mu- (» Filhakik ka taliin garip bir cilvesi. dir ki Trablusgarp'a bulunan Jön Türk: lerin hepsi denecek kadar büyük bir meşrutiyetin ilânmdan sonra tut- tuğu sakim yolu görerek İttihat ve Te- takki partisinden ayrılmış bulanuyor- lerde, habbetle yadetmeği de bir vazife bilirim, Trablusgarbı biz sadece kendi kusurumuz, kendi hatamızla kay- betmiştik. Trablusgarpta ne bir ec- nebi intrikası yer bulmuş, nede Trablusgarplı bir gün bile — bü- ni imeriii rağmen — biz- len şikâyetçi olmuştu. Orada ara sıra baş gösteren hoş- mutsuzluklar bir evlâdın babasına — haklı haksız — coşuşunu andı- rırdı ve asla bu hududu geçmezdi. Vakıâ İtalyanlar bu topraklara ayak bastıkları zaman orada ken- dilerine kucak açan bir (Hasune) paşa bulmadılar değil, Fakat bu, nihayet bir, birkaç haindi ve hiya- neti anlaşıldığı gün bütün bir mem- leketin lânetine uğramıştı. Bunun için değil midir ki Tra- blusgurpta, harbin ilâniyle bera- ber başlayan mukavemet hareketi son deme kadar, hattâ biz oradan tamamiyle çekildikten sonra bile devam etmiş ve böylece — yerlinin Trablusgarplınm vatanma ya- bancı ayak basışma isyan e - derek öz yurdunu bir ecnebi istilâ- sından korumak için kanmı ve ca- nrnı cömertçe verişini göstermiştir. Eğer Osmanlı imparatorluğu va- kit ve ozamanmda bu kıtada, bir gün bai muhakkak olan bu tehlikeyi görmüş ve anlamış ve bu- na karşı icabeden tedbirleri ittihaz etmiş olsaydı, İtalya oraya taarruz cesaretini kendinde asla bulamaz- dı. Sultan Hamit belki de bir menfi gibi gönderdiği müşir Recep paşa- nın yazdıklarına ehemmiyet ver- memeği bir prensip halinde kabul etmişti. Recep paşanın görerek, gösterdiği tehlike o kadar bü; ve o nisbette yakmdı ki bunu gör- memek için insanm kör olması bi- le kâfi gelemezdi. O halde, sırf sevmediği bir ada- mm sözünü dinlememiş, istediğini yapmış, arzularını yerine getirme- miş olmak için Sultan Hamit koca bir vatan parçasını düşmana açık bırakmakta bir mahzur görmiye- cek kadar hırsına, kinine, vehmine kapılmış bir adamdı denirse hata edilmiş olur mu? Sultan Hamitle Trablusgarp me- selesini de konuşmuştuk. Ben o za- man Trablus için tehlikenin bu ka- dar yakın bulunduğunu bilmiyor. dum. Bu hususta kimseden de bir | ş€y işitmemiştim. Bildiğim her va- tan köşesi gibi orasını da berbat, harap ve perişan bir halde olduğu idi. Buna rağmen zannediyordum ki bir harp patlayınca ana vatanla biranda bütün rabıtaları kesilecek olan bu kıtanın hinihacette müda- fan edilel esi için, hiç olmazsa sade bunun için, lâzım olan askeri tedbirler alınmıştır. Sultan Hamit te bunu iddia edi- yordu. Fakat bu zayıf (o iddiasını takviye için kendi kendini aldattı ğını sonradan anladım. Sultan Ha - mit Trablusgarp için: — Orada hiçbir ecnebi devletin gözü yoktur. Bazı ecnebi devletle- rebu hususta atfedilen emeller burün için varit değildir. Binaen- leyh Garp Trablus her tehlikeden masundur, diyordu. Recep paşanın dediği gibi, İstan. bulda İtalva sefirinin mütebessi- mane verdiği teminat, sultan Ha- mide geniş nefes aldırmak için kâ- fi geliyordu. Sultan Hamit aynı zamanda Fransa, İngiliz ve Almanların da bu işte İtalyanları serbest brakmı- yacakların ızannediyordu. (Hasta adam)ım © miraslarına konmak için bu Anvler' zaman (anlaşabileceklerini almıyordu. Mademki devletler biribirlerile bu kıtayı paylaşacaklar ve madem ki orada gözü olması İâzımgelen İ- talya, (asla böylebir (niyetimiz yoktur ve olamaz) diye teminat ve- riyor, o halde neden, niç'n birçok paralar sarfederek orada tahkimat yapmalı, toplar, istihkâmlarla bü kıtayı takviye © etmeli, ve birçok masraflar ederek orada Lir ordu beslemeli? aklı Sonra da beritarafta bir âlemi | | GÜNÜNE GÖRE Yaşasın pisboğazlık! Hayatın tadı kız ile tuzdur demelerinin sebebi neymiş? - Gelsin kadın göbeği, gitsin rk tiremiyeceğiniz için sever gibi görü- neceksiniz. Çünkü tatlı, yalnız tadı ye- rinde olan şeye demezler. Sırasında tatlısı olur. Hoşlanmadı- Zrmız kimseler için: — Ne tatsız tuzsuz herif! En büyük dlamız: — Tanrı, ağizrnizm tadını bozmasın! Evlenmek üzere bulunan çiftlere: .— Haydi çocuklar, tatlı tatlı geçi- ibi olmıyanlara: — O ne bilirmiş ağzının tadını? Aceleci misafire: — Canım, ne acelen? Tatlı tatlı ko- muşuyorduk.. Dilin bile tatlım hoşa gider: — Insanın eti yenmez, derisi giyil- mez, tatlı dilinden başka nesi var? — Tatlı dil, yılanı ininden çıkarır. Bazı işler olur ki onları tadında bi rakmak gerektir. Yoksa, fena halde canımız sıkılır; söyleniriz: — Sen artık tadını kaçırıyorsun!.. Yemekler için elimizde biricik ne- faset ölçüsü var: Tadı ile tuzu! — Tadı tuzu yerinde bir yemek ye- dik! — Tatlım ile tuzlusu ile karnımızı , — Oyle güzel yemek pişiriyor ki tadından yenmez! a Bir işi kestirmece bitirmek isterse- niz, onu yapıp yapıp tatlıya baj hıdır. Bayramlarda, düğünlerde, misafire tatlı ve şeker ikram edilmesinin mâna- w vardır: R — Tatlı yiyelim, tatlı söyliyelim! Hoş geçen bir günün hâtırası lırken: — Aman, ne iyi tadını çıkardık!.. Atalar sözleri arasında: — Herkes sakız çiğner ama, Kürt kızı çıkarır tadını!.. — Beyazın o adı var, esmerin tadı mi tatlıya can a - ir oturuşta bir tepsi bakla- vayı göçüren lüpçü hı az değil. di. Sorduğunuz zaman: — Tatlı zihin açar!,. yoruz, derlerdi. uklara, mektebe giderlerken, a- çık zihinli olsunlar diye aç karnına tatlı yedirildiği gü: Tatlıya rağbetimiz hâlâ da eksilme- di. Hergün, eksilen ' bir manifaturacı yerinde, bir yeni tatlıcı dükkânı açılı” yer. Büyük harpte tatlısızlık, hepimizin canına yetmişti. Gün oldu ki bir kaşık bulama; için, halk © biribirini kırdı. Baklavayı camekânların. arkasında, dört yıl yutkuna yutkuna seyrettik Şimdi, galiba, o tatlı yoksulluğu ile geçen devrin acısı çıkıyar. ü i anlatıyordu: — İki hamal; bir tepsi tulum! lısma bahsa tutuştular. Heri da ondan yi» — Tanrı, iştihasını açam, derim. Ancak, bu hamalın eski oburların yarında solda sıfır kaldığını da unut- Ülümi vardı. Hale İtalya vaya bağ ka bir devlet Trablusgarba saldır- sın, âlemi İslâm susar mı idi? Yazık ki (o Trablusgarbı tehdit eden tehlikenin yakınlığını yalnız sultan Hamit değil, fakat o zama- nm tanınmış şahsiyetlerinden bir- çoğu da bir türlü kabul etmiyorlar. ir, İkinci fırka kumandanı Bedir. bani Ali Şâmil O paşa — Trablus merkez kumandanı Bedirhani Bah- ri beyin kardeşi — bir gün Yıldız sarayında kızlar ağası Abdülgani ağanın odasında o Trablusgarptan bahsederken şöyle demişti: — Mademki orada anasırı muh- telife yoktur. O halde devletlerin gözleri ve menfaatleri de yoktur. Saniyen İngilizlerle Fransızlar bu kita içiraralarında bir türlü uyu- şamazlar, hele bir başka devletin orada yerleşmesine asla muvafa- | kat edemezler. Orasınm Osmanlı devleti elinde kalması her cihetçe bunların menfaatlerine uyar. Sali- sen Trablusgarp haddızatında zan- nedildiği kadar münbit ve mahsul- dar bir kıta değildir. Oraya sahip olacak bir devlet başına derdden başka bir şey almış sayılamaz. Bir kaç küfe portakal, mandarin, bir parça hurma ve üç beş deve yükü fil dişi için o harbedecek ve kıta İ zaptetmeğe kalkışacak devlet bu- lunur mu? (Bitmedi) mamalı. * Padişah Azizin gününde, iki kuzu dolması ile, üç lenger irmik helvasını yedikten sonra, ayağa kalkıp: — Iştiham büsbütün açıldı a dost - lar!., Yok mu, birkaç kuzu dolması, yok mu”üç dört lenger helva!.. diye danalar gibi bağıran oburlar varmış. iz tathların adma hiç dikkat eliniz mi? Sevgi kollarımı asma Kidefek gözlerini bademe, ağzmı kiraza, benzeten eski habazanlar, ta- ınimış tatlıların çoğunu kadının bir yerine benzetmişler: Kadın dili, kadın göbeği, kız saçı, dilber dudağı gibi... Yaşasin Papel Eski adamlar, « sasdur» iye tevekkeli mi demişleri Salâhaddin GUNGOR İngiltereden yazılar : Yaşayan Benerciler Cambridge: 15.3.35 Universitenin yabancı okuyanları i- çinde en kalnbalık olanı Hintlilerdir. Büyük Britanya gemisinin fedai ateşçi- leri imiş gibi dirileri kömür tozundan ve ocak isinden kirlenmiş, kararmış sa- »ılacak bir halde, her yerde, uzaktan bile göze çarparlar. Koyu renkteki göz- İleri, esirliklerinin alaca karanlığı için de parlayan yol gösterici yıldızlar gibi esrarlı, tuhaf ve tevekküllü bir zekâ i- le yanan bu Hint uyanıklar'le konuş - mayı çok severim. Fırsat © düştükçe bir yenisi ile daha tanışırım. Onlar da Türkleri çok severler, Adealist olanların hepsi, Atatür. kün “Nutk”” unu okumuştur, O Türk söilefinin büyük kalkınmasını yakın - dan bilir; onlardan başka ihtilâl mem Jeketlerinde okuma ve gençlik çağların da bulunup ta gene yalnız Türk devri: mini kendilerine örnek seçenlerinin çokluk olduğumu bu gençlerin bir çok- ları ben sormadan söylediler, Edebiyat derslerine gelenlerden bir kaçı, Türk edebiyatı ile de çok ilişik - dirler; ara sira benden bazı meşhur imzalar için bir şeyler sordukları olur; böyle konuşmalardan birinde (Türk e- den biç birinde kahraman olarak alınmış bir Hintli yok mudur?) diye sordular; biraz düşündüm, aklıma (Be- nerci kendini niçin öldürdü?) adındaki kilap geldi ve cevap verdim: “Bur iki yıl önce basılmış bir kitap vardır; romanımsı, tiyatromsu bir man- zum kitap, Adı Benerci kendini öldürdü?. inanma ihtiyacını, bir ülküye bağlan - ma faziletini, boş (| yere, yanlış yere, memleketin şartlarma hiç uygun olm yan, kurtuluşuna hiç elverişli olmıyan komünistliğe vakfetmiş, Benerci adın - daki bir genç, doğduğu Delhi şehrine döndükten sonra, sinemada (o gördüğü filmi gelince evde taklitli & anlatmaya ve tatbik etmeye kalkan zeki ve zev- zek çocuklar gibi, bir sokak kargaşa- lığı yapmayı tasarlıyor ve neden 3on- ra kendini öldürüyor. Kitap, bu sabit fikrin yanlışlığını . göstermek için ya” zılmiş haklı ve isabetli, bir tenkit eseri değildir. Bir Hintli uyanığının memle- ket kurtuluşu uğrunda çalışmasını gös- termek iddiasile yazılmıştır. Beni dinleyenler, okumuş, anlamış, kendini memleketine vermiş, ulusunu sevmiş olan bir Hintli uyanığın böyle çarpık''bir işe girişmesine imkân yok- tur, sapıtmayan Benerciler yaşamaktadır karşılığını verdiler ve içlerinden biri iüve etti: “Her mazlüm enilletin kurtuluş yo- lu, bir Dumlupınardan geçer. İktisadi, siyasi; askeri fakat Dumlupınar! Siz, Asyanın önderisiniz! Bir o Türk, bir Hintliyi eserine kahraman alsın, Hint kurtuluş yollarını araştırsın ve Ata türkü örnek diye seçeceğini aklına ge- tiremesin; şaşılacak bir şey. Yakında, Hindistanda basılmış böyle eserler gö- receğinizi umarım... Göğsüm kabardı. Onder ulus olma: nin gururunu gözümle görerek, kula - la işiterek tattım ve onlara söz ver- biçimde bu satırları yazmaktan kendimi alamadım . Benerciler yaşıyor; sapıtmış Bener- ci, eğer uydurma değilse, kendini dürmekle çok iyi etmiştir, — enerji boş Yere harcamış olduğu için ona an- cak acımak ve neye olursa olsun inan - ir şey için canmı, gençli sevgisini feda (o edebilmek kahramanlığını gösterebildiği için e saygı duymak yetişir! Benerciler yaşıyor; Benerciler anik- tır; Benerciler Türk ulusunu önder sa- m tadı Ni ile niçin | ir; bir Hintli genci, ruhunun | “lm rl İn Sark ölemi Hindistanda iç kavgalar 360 milyon Hintli neden birbiriyle anlaşamıyor, boğazlaşıp duruyor? Bir prinç çuvalından bir imperator luk tacı çıkaran İngiltere Hindistan mukadderatını eline aldığı günden ve bu koca Hind dünyasının üç yüz alt- mış milyon adam oğluna (efendini - zim) dediği günemeçten itibaren, bu ülke daimi bir karışıklık, © tü bir boğuşma kaynağı olmuştur. Yek- diğerine diş bileyen, biribirini kemi - yiyen, ezen ve boğazlayan bu za vallı fapealar unutulmasın bi başka ba ka ırklardan gelme, ayrr'ayıı dillerle konuşan ve nihayet biribirine uyma - yan, dinde, inanışta olan betbahtlar- dır. Bugün, Hindistanda, aşağı yuka- rı yüze yakın muhtelif dil konuşulur. Hindoizm esasta dört kısma ayrılır. Bu da baş, gövde, kol ve ayaklardır. Baş, Brehmen smıfıdır. Gövde yahud a dedikleri tacir sınfı, kollar a3- ayaklar da çiftçi sınıfını tem- . Şu dört kısmın birbin de yüzlerce ve yüzlerce mezheb ve kast #a inkisam eder. Görülüyor ki herhangi bir şeyde ittihat edememelerinin se - bebleri büyüktür. Sun'ü taksir bu ül kenin bir Babil kulesi | oluşundadır. Halkım, geri kalması, câhil ve müdan olması, gözlerinin taasvup perdesile örtülüşü, onları arzu edilen refaha, sasdete eriştirememiştir. Ingilterenin Hindistandaki muvaf- fakıyeti, zannedilmesin ki yalnız, 0 - nun ince ve durbin siyasetinin bir ne- ticesidir. Burada barınmasının bir &r rı da sahayı müsaid buluşundadır. Halktaki vahdetsizlik, karşılıklı mü- naferet, bilâkis, İngilterenin refah ve haşmetini temin edebilmi; lerin bizzat dedikleri gibi, İngiltere için her zaman bol bir inekten e Meter değildir. Dünkü Ajan! haberlerine bakılırsa, Hindistanın (Pencab) eyaletinde müs lümanlar ve (Sıkh) Hindular: arasm- da yeniden boğuşma ve kanlı müca - deleler başlamıştır. Buna da sebeb, In giltere hükümetinin o havalideki müs- hidematı umumiyede nis » bet gözetilmeksizin fazla mevki ver - dikleri iddiasıdır. Müslümanlar, devlet hizmetlerine, son kırk senelik bir zamandan beri ka bul edilmişlerdir. Sör Seyid Ahmed Aligarh Müslim üniversitesini tesis et tikten sonra, yavaş yavaş müslüman. lsr da Hindular gibi İngilizce tahsili. ne heves etmişler ve böylelikle devlet hizmetine girebilmişlerdir. Müslüman taassubu, frenk dili öğrenmek istemez lerdi. Sör Seyid Ahmed, Üniversiteyi kurmak teşebbüsünde bulunduğu za » man, islâm cemiyetlerinin ve hemdin. eriin bin bir hakaretine, tecavüzüne vir mış, fakat buna rağmen gayesi rabilmişti. Ogünden bugüne ka- dar geçen bu çağda müslümanlar da mamış olduklarından, birar göstermeği âdet edinmişlerdir. Şunu da söylemeliyim ki, İngiltere hü kümeti, muvafı bir harekette bulun- muştur .ncab, yüzde yetmiş derecesinde müslüman unsurlarla mes kündur. Pencab'daki bu son kanlı mücade- lenin Kurban Bayramı günlerinde ol- ması bir eseri tesadüf değil ve belki müretteptir. Her kurban bayramı, Hindi; m hemân her tarafında müs- hindu boğuşması bir an'ane hükmüne girmiştir. Hindu, müslümanı, iğzab etmek için bir cami veya bir mescidin önünde bir domuz keser, bu- na mukabil müslüman da öğ almak i- çin bir hindu mabedinin kapısında me- cusilerce mukaddes tanmılan bir ökü - zü kesince günlerce devam edebile - cek ve her iki taraftan da yüzlerce in- san telef glabilecek muharsbeler baş gösterir. Meselâ vak'a Gucratta baş- İar, bir iki gün zarfında, sirayet çer. çevesi genişler, iki tede Bengal eyaletinde de patlak ve - rir. Hükümet, bütün bu boğazlajma- larda bir iki gün karşıdan seyirci ka- İsr ve neden sonra müdehaleye lüzum görür. Senenin üç yüz altmış beş gü- nü, Hindistanm herhangi bir tarafın- da, mânasız bir sebeble böyle kanlı vak'alara şahid olunabilir. 1919 da Efganistan, istiklâlini ka- zanma konferansını Ravalpindi'de ak- * fünununda in mil mesafe ö- | emişi ed Şarki Afrikada trende Av» ların arabasına binmek istedi « için bir Ingiliz zabitinden yediği bir tokatın sihir ve tesirile, ilk defa olarak uyanan, ve ilk milli duygu ile duygulanan (Baroda) maharacasının Başvekilinin oğlu Oksforddan yetiş - me (Gandi) de Afrikadaki mahpı uk müddetini bitirmiş, Bombaya dön- müştü. Hindistan işleri kâtibi umumi. si Muntagunun Hintliler (o lehinde o- — beyanatından cesaret alan Gandi rarağist partiyi teşkil etmiş, bütün Mançester piyasasına boykot ilân et - miş Çarkas (1) sistemini ihdas eyle- miş, üzerinde Çarkas resmi olan e mumisini Ahmedâbad yolu zle Sabarmatide Aşramda |, ser « vetini gayesi uğruna feda eylemiş, fik rine uyan zenginler milyonlar vermiş, Gandi Londradaki terzisine yaptırttığı İyi bir makastan setre pantalo « nu atmış, beyaz yerli bezlere sarın - mıştır. Ancak, ü mi3 yüz altmış milyon Hintli tamamile ve ere Hintliyiz) dedikleri gün Hindistan için muzaffer oldu denile- ir . E. H. Üstel Bir profesörü Kaybettik çöriliimi Hukuku medeniye profe- sörü Bay Veli öldü Ankara Hukuk fakültesi, hukuku medeniye profesörü Bay Velinin, dün Ankarada vefat ettiği toessürle du yulmuştur. Bay Velinin vefatı, Istan- bul Üniversitesi muhitinde ve kendisi- ni tanıyanlar arasında büyük acı u - yandırmıştır. Universite rektörü Bay Cemil, rahatsız olduğundan cenaze merasiminde bulunmak üzere Ankara ya gidememiştir. Bay Velinin, cenaze merasiminde bulunmak ii için dün Is. amma Hukuk lerinden Bay Şükrü Baban, Bay Sadi Ibrahim ve talebe na inna da hukuktan iki telebe Ankara. müşaviri idi. Ankara hu- kuk fakültesinde hukuku medeniye dersini muvaffakıyetle okutmuştur. Daha evvel de mülga Istanbul Darül- 'esasiye müderrisi idi. Tahsilini Avrupada ikmal etmiş, değerli bir adamdı. Bir tavzih Istanbul Emniyet Müdürlüğünden: Akşam gazetesinin 20-3-935 gün ve 95 sayılı nüshasının 2 inci sahife sinin 3 üncü sütununda (Sürp Agop hastahanesinde bir vak'a) başlığı al- tndaki yazıda hastahane veznedar Ziyanm odasma dört kişinin girerek Ziyayı karyolaya bağladıktan ve sesi- ni çıkarırsa gazlanarak yakılmekla tehdit olunduktan sonra cebindewi &- nahtarın alındığı ve kasanın açılarak i- çindeki 68 liranın aşırıldığı yazılmak. tadır. Filhakika hâdise polise önceden bu şekilde ihbar edilmişse de yapılan tahkikat sonunda kasadaki 68 lirayı iş olan Ziyanın bu suçunu örtmek kastile bu hâdiseyi uy durduğu ve boyun bağını kendi çaz- ladığı kendi itirafile ve yapılan tahki- katla anlaşılmış ve kasanın anahtarı da karyola sandalyasmın kanaviçesi arasında bulunmuş olduğundan keyfi- yetin bu şekilde tashihini diler ve say- gılarımı sunarım.,, TAN MİLLİYET'in yeni adı olacaktır. » ” uykusuz bir gece takip eder, Her yey fena görünür. İnsan huysuzlanır, keöerlerir ve hiç bir şeyden memnun olmaz. Per muvaffakiyetin ilk şar Iki» dinlenmiş bir vücut ve dimenmiş sinirlerdir. Ezer sinirli İseniz, Bromural -xnoi- komprimeleri sizi kurtarır, Müsektindir ve uykuyu temin eder ve hiç bir zararı yökter, bütün dünya tanır, 16 ve 2 Börprimayi ai tüp bere cesaselerde reçete İle gril. imaddelei fabrikaları, Ludwigshafen in Ar ak.

Bu sayıdan diğer sayfalar: