5 Kasım 1931 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

5 Kasım 1931 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Na.1838 —1393 — Mademki bir güzeteci niğin o tohaf olsan İ Sorduğuna göre ..... — Orası da öyle, cevabımı ister tabii, — Bahneye çıktığımız vakit, kaç yaşında idiniy! — Tam onsekiz. Şimdi yirmidört yaşındayım. ö — İlk oynadığınız esi — Oskür Vayldin «Salomes si a ii türzda eserleri oynamağı tercih edersiniz 1 — Ağır mevzulu eserleri, Derin, temsilde âzami hassasiyet istiyen eserleri. Fakat, bü «Hafif eserleri hiç oynamam!» demek, değildir. Bilâkis, sirasinn göre mühtelif tarzda, multelil nevide eserleri de öy- soruyor, nadığım olur, — Tiyatro san'atini nasl telâkki ediyorsunuz , şahsen ? «— Bn snalinizle bilhassa dokunmak Oo isteği- ğim bir şeyi söylemeğe vesile verdiniz. Ben,..... sade ben değil, bersan'atkâr her şeyden evvel, bir itisandır. Bir insanın muhtelif anları ölür. Bazün kederli, bazan neş'eli. Bazun kırıp dökmek ister, bazan yapmak. Bazan muğber, hiddetli, gazuptur, bazan şetik. Ve birsat'atkir, öyle bir insandır, ki bütün bu #ünhtelitatlarının heye: vanlarım, muhtelif eserlerdeki muhtelif rollerde ifade ederek, kalıbı haricine atar. İnsan aatile ne ve nekadar duymuşsa, say'atkür #ıtatile o şeyi okadar başkala- rına bildirebilir. İnsanlasan'atkâr, okudar biribirinin aynidir. Rol, san'atkâr için iğreti bir şey sayılamaz, O, rolüne göre şahsi duyuşumun herhangi bir amım gösterir, Fakat, meselâ olabilir, ki bir san'sikâr, insan sıfatile hayattan gevinçlen ziyade hüzün duyur, Bu takdirde de temsilinde daha siyade böyle rolleri bes nimser şe tercihen o rollerde görüntyek ister, Ari- daki fark, bundan ibarettir. Benim daha ziyade ağır, temsilde fazla hassasiyet. istiyen rolleri tercih etmem de, yalnız böyle bir fark, galsi bir temayül farkı olarak, mülühaza edilebilir. Okadar! Matmazel Helen Papadakinin, tiyatro telikkisine dair bu enteresan, fikirlerini notettiklen sonra, ençok hangi tiyatro muharrirlerini sevdiğini öğrenmek isle dim, Parmaklarını masamın kenarında kipırdatarak, bir an düşündü. Ben başladım : O, tamamladı; — İbsen! Çak hoşuma gider. Onun eserlerini çök zevkle oynarım. — « Rodda.... — Gabler!» Bu eseri bilhassa, severim. Bunu Atinada oyündim. Ne hariknlâde bir eser, ne hari- kulâde bir tol... Hedda Gabler! — Bunu burada da oynynenk mısınız, Matmazel? Tereddütle kaşlarım oynattı: — Kati bir kararım yok. Henrik İbsenin eserleri, hayli ağır, derin mevzuludur. Sonra kendisine malı- gas bir tarzı vardır, ki enün.,... bilmem,,.... bant öyle geliyor, ki burada biraz. hafif eserlerim seyri, daha siyade boşu gidiyor. Burala başka eenebi İrupları seni oynadılar mi * ie a A yişle Türkçe olarak şöyle dedi: —g a 2 SERVETİFÜNUN 355 — Hayir, ama « Darülbedayi », « Hortiaklar »), , <Nöras yı aynndı. — Bakalım, belki ben de «Heğda Güblers i oyna i rım) — Başka sevdiğiniz fiyat; muhnrrirleri * - Şirindbere, Züdermai, OVedekind, Kayzer, Atdireyet, Grilpariser, Pirandelio, Dununçiyo, Tols- toy, Baray, Lönorhan, Jeraldi, Berüştayo, Sörmün, Jak Deval, Edvar Burde, Panyol. Yunan şüharri lerinden de Spiro Melas, Püüdeli Horn, Dimitri Bögti, Tini Mörüitini, Sinadino, Keenopulo, Ksönopule ! Bir an durda ve ilâve otti: — Ben, bir. filimde de oynadım. « Biellu Viye anti » de! Unutmıyayım, Şeldonun « Romaugo » sunu pek hoşunın giderek oynarım. San'at bahsi. Matmazel Helen Padndaki ve ker disile birlikte gelen son derecede nazik mnhibbesi Atinanın « Projşa » gazetesi mubarrirlerinden Mat. mazel Emiliya Karaviya, bu bahis etrafında okadar hararetle, zevkle söz söylüyorlar ki ... Bu hoş mevzü etrafında daha bir hayli konuşuldu. Matmazel Helen Papnadakinin gündüz verilen. ikinci temsilde rolü vardı, Saat, ilerliyordu. Müsna- desini rica ettik, Fakat, ayrılmadan plâğe söylediği başka bir şarkıya dinlemek ricasında bulunmaktan da kendimizi alamadık. Matmazel Karaviya, bir türu tim dinlediğimiz plâğın diğer tarafını çevirdi, kend rna iğneyi dokundurdu. Güzel bir havu daha dinledik, Ayrılırken, Matmazel Helen Pupadaki, masn üs tündeki küçük vazoda duran bir demet taze menek- şeyi sudan çıkardı, parmakları urasında döndürerek, kokladı. Sonra uzattı: — Bakın, ne güzöl kokusu var. Hem kokukmu gü- gel, hem duruşu. Türkçede bu çiçeğe ne derler? — Menekşe. — Me, nek. şe! İki lisanin bası kelimeleri biri- birine nekadar yakın. Biz de « Meneksedes» deriz. Muhakkak, bu kelime, sizden bize geçmiş olacak... Babam, mükemmel Türkçe bilir. Bende birkaç cümle öğrendim, ama daha «Türkçe biliyorum» diye- bilineni için çok zaman, çok çalışmak ister! i Pek okadar gök değil, Yirmidört yaşında iken, || birçok Tisan öğrenmiş bulunmunza göre, ri için it lisan. öğretimek..... Matmazel İlelen Papadaki, dudaklarında Kii eksik olmıyan zarif tebessümü, hiç bir şive hatası yapma- dan, tipki bir Türk Huni gibi, düzgün bir pi Mİ — Teşekkür ederim !

Bu sayıdan diğer sayfalar: