21 Ocak 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

21 Ocak 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1848—103 cevap veren bir fakülte veya yüksek mektebe giri- yor, orasını ikmal ediyor ve hayata atılıyor.. Bittabi bütün diğer umumi malümattan mahrum, zevki, be- deni, muhakemesi, hafızası inkişaf etmemiş olduğu halde.. Nef'iyi takliden çok muvaffak gazeller yazabilen çocuk, tek meçhullü muadeleyi güçlükle halledebi- iyor, Roma tarihini baştanbaşa öğrenen, hazmeden çocuk Lavoisier kanunlarını bilmiyor, fakat onun nasıl öldürüldüğünü pek iyi hatırlıyor. Hülâsa liseden çıkan bir genç, onda mevcut ol- ması lâzım gelen bir çok şeyleri almadan çıkıyor. Bu suretle onun görüşleri, telâkkisi, istidadı zeyıf ve işlenmemiş kalıyor. Bütün bunların birçok sebep- leri vardır. Sebeplerden bir emını ynkanda küy- detmeğe çalıştım. Bu noktadaki hatayı derhal talebe- ye yüklemek, yeni bir hata olur, İşin çürük tarafı tutulan sistemde, mürebbide, hocada vasıtadadır. İyi idare, iyi tatbikat, güzel itiyatlar vermek, usul dairesinde çalışmağa alıştırmak her şeyi halleder, umuşak balmumu gibidir. Küçük yaştan itibaren, büyüdükçe ona ne şekil verilirse öyle alışır. Sözüme nihayet vermezden evvel, size kendi mektep hayatımdan canlı bir misal söyliyeceğim : Lisenin bir sınıfında, bir sene, tam bir sene tabi- iye dersinden hiçbir şey öğrenmedik. Derste hoca ile alay eder, müthiş gürültü ve yaramazlık yapar- dık. Tabii bu vaziyette hiçbir şey öğrenmeğe imkân yoktu. Çünkü musllim, az bilen, öğretmesini, sınıf idaresini hiç bilmiyen müşamahakâr, âciz bir hocaidi. Mnallimler meclisinde şikâyet eder, şöyle dermiş: — Bu sınıf en tenbel, en baylaz, hatta en terbi- yesiz bir sıniftr.» Gene aynı sene, ayni sınıfta, ayni talebeye ede- biyat, riyaziye okutan başka hocalar da vardı, On- lar da şn fikirde: — Bu sınıf mektebin en mümtaz, en zeki ve en kabiliyetli sınıfı. Hele içlerinde öyleleri var ki in- san hayret eder.» Bu iki muallimin niçin böyle söylediklerini an- Ismak mı istiyorsunuz? Çünkü bu iki muallim en kıymetli, mümtaz, öğretmesini, dersi sevdirmesini bilen hocalardır; derste ne bir ses olür, ne de kimse dinlememezlik yapardı. Aradaki fark şu: Talebe aynı, fakat hocalar baş ka,. Aynı talebe bir saat evvel tenbel, haylaz, bir saat sonra vakur v6 zeki olmaz, Çalışmıyan, bilmi- yen talebe değil, çalıştırmıyan, bildirmiyen hocadır. Nötice, sebep ve tedayi şudur: Gençlik okumuyor, iyi yetişmiyor demek boş Iftar. Liselerde kıymetli ve hakiki muallim her şe- yi halleder ve Türkiye maarifini kurtarır. Reşat Feyzi SERVETİFÜNUN 119 Sevgi Adamı Ey sevgili insanlar, ey dakikaların izinde yürü- yen şarkılar. Titriyen varlığınızla uzakların size müjdelediği kulakları bekliyorsunuz! Arıyorsunuz, İs tiyorsunuz, Biliyorsunuz ki boşlukların ihmaikârlığile çevrilen şarkılar bayılırlar ve bir sessizlik olurlar, onları boşluğun ani titreyişleri ruhun birbirini tanı- mıyan görünüşleri halinden çıkarmak için seven bir kulak bulmak lâzımdır. İşte, ey güzel ruhlar hepimiz bir kafile halinde ve belki birbirimizi gör- meden, koşuyoruz, uzakta yakında bir mukaddes kulakta birleşeceğiz, şimdi param parça görünen arzular orada toplanacak kırık dökük anlamn man zarası alncı bir vahdetin manasını kuracak ve ha yatını söz yapanların sözünü bayat yapacak, Sevgili şarkılar, şüphe hayatın felcidir, o sizde yok ve olmıyacak! Ey minimini ve kocaman gel ve tatlı şarkılar! Siz dinmiyeceksiniz, dakikaların içinde inzivaya çekilmiyeceksiniz; birleşerek ahenkli kalabalığınızla kaynaşarak o mukaddes kulağı arr yacaksınız, ömrünüz bütün ömürlerin yaptığı senfoni içinde mes'ut bir nota olacak. Bizim istidadımız ebediyyen gebe olan ve her an doğuran tabiatın bir komprimesidir. Biz velüt bir imkânız ve her günün ışığı bizi biraz daha kuvvetle tahakkuk etmiş buluyor. Biz güneşe baktıkça güneşte gündüz oluyor, çünkü bakışlarımızda sevgi, sevinç ve ümit var, Seven istiyen ve kendi benliğine yaklaşan inşanın çoj- kunluğu var. Daima duyduğum bir hisse bağlanarak söylüyorum ki hakiki varoluş, sevilişten evvel vey& sonra değildir, yokluğun, hiçliğin yutucu hamlele- rinden kaçanlar seven bir kalbe sğındıkça yaşarlar ve yaşstırlar, bu varlığa kavuşmak için sevmek, yani kendine benzetmek lâzımdır, çünkü sevilmek seven- ler iğin ve yılnız sevenler içindir. Seveu kuvvette, sevilen şeyde ve bize birbirimizi tamtan sevgide kendini gösteren bir ruh var. Ons güvenelim, yürüyelim, Karanlıklarla ıstırapların amrlara sorduğu suglin cevabı olalım. Muşlih Ferit ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: