11 Ağustos 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

11 Ağustos 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

J 170 SERVETİFÜNUN Neler Dediler — 166 ıncı sayfadan mabaat — Fecriati okuması yazması olmayan bir takım heveskâr gençlerden mürekkepti. Bunların içinden temayüz edenler derhal Feoriatiden olduklarını inkâr ettiler. Haklarıda vardı, Mesela Yakup Kadriye Fec- riaticidir demek haksızlık olur. — Harp ve seyahat edebiyah, bizdeki nümuneleri? — Bizde bir harp edebiyatı olduğunu bilmiyorum. Siz biliyorsanız söyleyin. Ve Selami İzzet bey Vâlâ Nurettin beye segleniyor: — Vâlâ, bizde harp edebiyüta var mıf — Benim hatırıma Ateş ve Güneş ile Haç Mek- tupları gelmişti onları söyledim. — Harbe dair edebiyat deyince benim hatırıma Zolanın Desbacle isimli eseri, Barbusse'ün Ateş'i Remargue'ın Garp cephesinde sükünet var gibi eserleri gelir, Halbuki bizde bu nevi hiçbir eser yoktur. Bau itibarla bizde harbe dair eser yoktur diyebiliriz. Seyahat edebiyatına gelince, bu işi Mehmet Rauf bey de yapmıştı. Ondan sonra Cenap bey Avrupa Mektupları ile bu edebiyatı hayli güzelleştirdi. Daha sonra bizde seyahat edebiyatını garp müellifleri derecesinde ile- riye götürmüş ve hatta onlardan bir çoğunu fersah za geçmiş olan Falih Rıfkı gelir, Deniz Aşırı seyahat edebiyatının muhakkak ki en güzel eserlerinden biridir. — Bugünkü lisan? Lisan bugünkü şeklini kimlerin elinde aldı, türkçenin en güzel nümunesini kim verdi? — Azizim bu susl hayli şumulli. Filvaki insanın evvela hatırına Hececiler ve o devirde yazı yazanlar geliyor isede güzel ve saf türkçeyi Tanzimat paşalarında bile bulabiliriz, Halk şairleri bugün bi- zim konuştuğumuz türkçeyi konuşmuşlar. Bu itibarla saf türkçeyi kimsenin elinden almadık, mahlut türkçe konuşanların saltanatını kırdık, Edebiyatı Cedidenin nüfuzunu hiçe indirdikten sonra saf türkçe kendiliğinden meydana çıktı ve hüküm sürmeğe başladı. — <Akla ilk olarak Hececiler gelir isede» dedikten sonra saf türkçenin tanzimat paşalarında bile olduğunu binaenaleyh kimseden alınmadığım, yalmz mahlut türkçe konusanların saltanatının kırıldığını söylediniz, Bu saltanatı kim kırdıf — Doğruyu m Jâzımgelirme bu saltanatı Ziya Gök Alp kırd — Peki, begin 9 türkçe mi devam ediyor — Evet, bugünde o türkçe devam ediyor. Yalnız bundan sonra bu türkçe devam edecek mi, bunu kestirmek imkânsızdır. Çünkü edebiyatta tefeül yoktur. — Peküld, türkçenin en iyi nümünesini kim verdi? — Belki haksızım, fakat bitarafım. Bence en iyi türkçeyi veren Falih Rıfkıdır. Birde türkiye cümhuriyeti hudutları dahilinde edip diye tanınmamış olan bir muharrir vardırki bize değil bu günün, hatta yarının türkçesine nümu- ne olabilecek türkçe söylüyor : Necmettin Sadık bey. No.—1878 193 — Nesir mi, Şiir mi? Siz hangisini tercih ediyor- sunuz, bundan sonra edebiyatla hangisi hâkim olacak? — İstikbale nesir hâkim olacak. — Genç nesil hakkındaki fikriniz? — Genç nesil hakkındaki fikrim Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Orhan Seytiyi taklit ettikleri zaman iyi Nazım Hikmeti taklit ettikleri zaman efcâ — Onların kimseyi taklit etmedihlerini söyleyebili- rim. — Yusuf Ziya, Orhan Seyfi, Faruk Nafiz bu memleketin şiirine çok büyük hizmet etmiş, lisanın sadeleşmesinde mühim ve esaslı rol oynamış üç şairdir. Genç neslin onları taklit etmesini ben fena bulmayoram. Bu itibarla onlari bundan tenzih etmenizi haksız buluyorum. Eğer siz laklidi fen görüyorsanız onları asıl Nâzım Hikmeti taklit etmek- ten tenzih edin. Çünki bunu çok fena yapıyorlar. — Bir dakika. «Bu üç şair lisanın sadeleşmesinde mühim ve esaslı bir rol oynamıştır» diyorsunuz. Hal buki yukarda lişan meselesini sorduğum zaman bu «esaslı ve mühim vol oynamışli» Eimselerin ismini hatırlamak şöyle dursun «hatıra hecviler göliyor iseder iş ve gepmişliniz. İlk ve son sözleriniz âdela tezat teşkil ediyor. Selami İzzet bey — Ovakit unutmuşum, şimdi hatırıma geldi. dedi. Başka suale geçtik. — Bu günkü tiyatromuz hakkındaki fikriniz? Selami İzzet bey: — HFah.. dedi, Bu «hah» deyişte her şeyden ziyade istediği olan, aradığını bulan bir insanın haleti ruhiyesinin ifadesi vardı. Selami İzzet bey devam etti: — Tiyatro denildiği zaman hatırıma evvela Er- tuğrul Muhsin gelir. Muhsin, türk tiyofrocuna can veren Ve bize <tiyatromuz var» (!) sözünü söyleten insandır. Yalnız, Muhsin bittabi elinden geleni yaptı. Ti- yatronun teknik kısmını avrupa tiyatroları derecesinö çıkardı. Sanatkörlarımıza tiyatro kavaidini elinden geldiği kadar anlattı. Dünkü tiyatro ile bugünkü tiyatro mukayese edilemeyecek kadar birbirinden ayrılır. Elli sene zarfında koltuk değneği ile yürüyen edebiyatın bu kısmını beton arme bir bina gibi () yükseltti. Ancak eser kıtlığı tiyatronun varlığına sekte vu- ruyor. Eser itibarile geriledik, Bir zamanlar hiç ol- mazsa bize telif eser veren bir Mahmut Yesari, bir Reşat Nuri vardı. Bir aralık Vedat Nedim meydana çıktı, fakat hemen kayboldu. Şimdilik elimizde bir Cevdet Kudret var. Her ne kadar Akın, Mavi Yıldırım, Sel gibi eser- ler meydana konuyoraa da bunlar tiyatro edebiya tımız var dememize kâfi değildir. Tiyatromuz var, fakat tiyatro edebiyatımız yok. Bittabi şimdilik. Bir de türkçeyi iyi konuşan, konuş- masını bilen sanatkârlara muhtacız, Her halde Da- rülbedayi bugüne kadar olan mesaisinde devam ederse çok yakin bir zamanda bu noksanlarda telafi edilmiş olacaktır. — Biz bugün esas itibarile telif esere mi muhtacız, tercümeye mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: