11 Ağustos 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15

11 Ağustos 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.1878—193 Yazan: SERVETİFÜNUN 175 . Şemsettin Cem — Teirika 5 — Yalnız bir bahar! ğumu bilmiyorum, gözlerim kızarmış, kalbim olanca şiddetile çarpmıya başlamıştı. — Müsade eder misin Siret dedim, gözlerinden öpeceğim. Hiç ses çıkarmadı. Gözlerimle birlikte kalbim de boşandı, yavaşcacık eğildim. Aşkımın ilk pusesini onun güzel gözlerinden aldım. İçim coşmuştu. Haykırmak, bütün dünyaya, göz- lerimin alabildiğine gördüğü ufuklara kadar bağır- mak, mesudura, bahtiyarim demek istiyordum. Kal- bimden ne taasavvurlar geçiyordu Beni bu derece sermesi eden, bana bu kadar çok neş'e veren, yalnız seyretmekle, ifade edemiyeceğim bir zevk duyduğum bu vücudu hiç bir zaman terk- etmemek, ondan hiç ayrılmamak istiyor ve bukadar kısa bir zamanda bu derece şiddetle bağlandığım kıza bu hissimi mümkün değil anlatamam zan- nediyordum Bir dakika gözlerimi gözlerinden ayırdım, uzaklara, ta Bursanın üzerindeki karlı Ulu dağına, güneşin parıltılarla renkli oyunlar yaptığı uzak ve yi sahillere baktım. Karşımda büğülü ve dumanlı bir havanın içinde beyaz tüllerle örülmüş bir sıra dağlar, hemen aya- ğımın dibinde gibi duran düz, sakin deniz ve başımın üstünde, etrafında yeşil, gölgeli ve sakız kokulu çam ağaçları, Bu dekor içinde, dizlerimde yatan çılgınca sevdi- gim bir vücut. Bu sahneyi bir yerde gördüm, bir yerde okudum gibi geliyor. Bu bir roman midi, bir tiyatromidi, yoksa bu bende aynı tesir ve aynı hayalleri uyan- dıran bir tablomidi, bilmiyorum. Yalnız bu sabne ve bu dakika bana hiç te yabancı gelmiyordu. Kim bilir belki de en hüyük saadetin böyle bir anda olduğunu düşünerek bu sahneyi ben hayalimde ta- sarlamıştım. Bir defa da semaya baktım. Ağaçların arasından parça parça birer mavi atlas halindeki gökyüzü bana şimdiye kadar böyle cazip böyle hoş gorünme- mişti. O zaman şöyle düşündüm, her halde bu yaşı- ma kadar ne çok güzel günler, lâtif havalar, renkli ve kokulu bahar sabahları yaşadım. Fakat o zaman bu dekor ve bu güzellik tıpkı balmumundan yapılan bir beykel gibi muntazam ve eksiksiz lâkin mâna ve ruhtan malhrumdu. Bu dekora, bu sahneye ruh veren'onu yaşatan bir kuvvet bir sevgi lâzımdı. Ve o zaman böyle hoş, böyle insanı çıldırtan bir manzara hasıl olacaktı. Siretin yavaşça ellerimi tutması beni bu hülyadan uzaklaştırdı. — Ne kadar daldın. Fikret ne düşünüyorsun? Ellerinle tekrar saçlarını okşumiya başladım, gözlerinin rengine bakıyor, kaşlarının, yüzünün çir- gilerini birer, birer tetkik ediyordum. Saçlarının altından başlıyan hat kulaklarının yanına kadar ne güzel bir intizamla geliyordu. Ve sonra kaşlarını, burnunu ağzını, her tarafını uzun uzun seyrediyor her yerinde bir güzellik buluyor, hayır bu kız kat'iyen çirkin değil. Siretçiğim güzel diye seviniyordum. — Düşündüklerini bana da söylemez misin? — Siret, diye başladım. Sana söylemek için ne güzel şeyler düşünüyorum, sanu söylemek istediğim ne çok ve ne hoş şeyler var. Fakat bilmem neden? Bunlar bu beynimin içinde iken bin merasimle sana söylenmek için hazırlanan cümleler, bu güzel kelimeler tam sana söyliyeceğim sırada aklımdan kaçıyor. Hayır Siret, aklımdan kaçmiyor şimdi hepsi aklımda, fapat sıraya koyamıyorum. Sana hangisini evvelâ söyleyeyim, mamafi işte sana bir başından birde sonundan ilk söylemek istediğim cümle: Seni seviyorum. Ve sonuncusu: Seni çok seviyorum, Ya sen, sen beni Siret, söyle beni bir parça seviyor musun? Gözünü gözlerimden ayırdı, Uzaklara benim demin baktığım engin sahillere çevirdi. — Bunu hâlâ anlamadınsa çok yazık Fikret dedi. Oh! Allahım, çıldırmamak kabil değil, heyecanla, korku ile o dudaklardan çıkmasını beklediğim bu iki kelime kulaklarımda çınladı, çınladı, zannettim bütün havayı doldurdu, tâ karşı dağlara, denize aksetti, bütün ufuklarda dolaştıktan sonra yine kulaklarım- dan içime girdi ve kalbime sindi. Akşama kadar onu geyreittim, gözlerimin içinde bütün rahumu, bütün aşkımı gördüm. Güneş tepe mizden uzaklaşmış, denizin içine dalmiya hazırlanı- yordu. Güneş gurup ediyor, faka benim aşkımın güneşi henüz doğuyordu. Hafif bir serinlik ortaya yayılma- ya başlamıştı, Siret gidelim mi dedim? Kalktım, onu kollarımın arasına aldım, ince e yollardan sahile indik, kimseler yok, tabiat ve biz. — Siret diyorum. Buradan biç gitmemek istiyo- rum. Hep burada kalsak, bütün günlerimiz burada seninle başbaşa Hogs0, söyle neden olmasın, sen de böyle istemez mişin? — Güzel düşünüyorsun Fikret diye . verdi. Fakat yarın, yine vazife, iş, ekmek parası — Devamı var —

Bu sayıdan diğer sayfalar: