24 Eylül 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

24 Eylül 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Loj No. 2092 —407 Nesir : Kendini İnkâr Eden! Bu dakikada çektiğim aztarabı aöyliyebilmek için dünyanın en harikulâde lişanile komuşabil. mek, dünyanın en harikulâde sihrine malik ol- mak lâzım, Sinyorila,.. Çıplak kolların benim boynumda sarılı, gü- zel başın benim omuzlarımın üzerinde duruyor, bal renkli etekliğin benim dizlerimi örtüyor. İçinde ezaya; ıztıraba benzer hisler var mı bilmiyorum. Fakat ebedi bir ay aydınlığına ben- zsiyen yüzünde, sâkin bir hayal içinde gülmesi. yen bir çocuk saffeti var. Gözlerin ufuklara ba- kıyor. Mısraları tamam bir gtire benziyen göğ- sün belli belirsiz bir çırpınışla dolu. N Dünyanın en büyük saadetini ancak çılgın bir hamle ve ancak bir kadeh şerap telâkki eden yeni insanlardandım, Fakat: — Arlık gitmem lâzım... dediğin zaman... ve bunu en adkin, en tabii bir lisanla işaret et. tiğin zaman başımın içinde kopan sessiz kıya- melin çizdiği haile içinde maziye tek bir yum- ruk bile sallıyamadım, Sinyorita... ve artık ne romantik macgralara güldüm, ne Köroğlu hikâ- yelerine dudak büklüm, nede bir kadın için bi. ribirlerine hançer çeken demir Şövalyelerle alay edebildim. Başımın içinde kopan sessiz kıyame- din içinde, bir sevgili kaybetmenin dehşetli oka- dar vahşi bir azapı, Sinyorita ! w Bilmem o hükmü verdiğin anda bu vahşi azabımı duydun muydu; zeki gözlerinde kolayca #önmiyen bir alev parlıyordu, Bir tokat yiyerek mermer olmuş insanların efsanesini dinlemiş görünüyordun, dedin ki: — Hayatta ebediyet yoktur. Hayat ayrılık- Jardır ! X Bu daaikayı sana anlatabilmek için dünya- nen en harikuldde lisanile konuşmam lâzım, Sinyorita,, Çıplak kolların benim boynuma do- lanmış. Güzel başın benim omuzlarımın üzerin- de yaslı, Bal renkli etekliğin benim dizlerimde kavrilayor, İki çıplak kol ki, belki birkaç saniye sonra bana şu karşıki dönemeçle, iki mevzun mısra gibi sallanacak. Bir harikulâde baş ve bir bal renkli eteklik ki, onların güzelliğe meydan okuyan yükseliş ve UYANIŞ — ii Zeybek Dansı Son hafta bize muhtelif milletlerin milli havala- rını dinleti, milli danslarından nümuneler verdi. Balkan haftası kırk gün kırk gecelik eğlencelerin şüphesiz en muvaffakiyetli, en manâlı kısmını teşkil ediyordu. Her dans ayrı bir güzelliğin, ayrı bir zevkin eseriydi. Yugoslavlar, Rumenler, Bulgarlar kalplerimizi bir kere daha kazanmış oldular. Bizimkilere gelince; onler bu güzel birlik gece- lerinde dost milletlerin bazan birbirlerine yakınlaşan dans şekilleri arasında bize yepyeni bir âlemin ka- natlarını açan nümüneler verdiler. Sâde, basit göm- lekli Çoruh çocukları, kara başlıklı, kara gömlekli Karadeniz gençleri, sonra sırma işlemeli çepkenli Saruhan efeleri ayrı ayrı bir heyecan kaynağı oldular. Artvinlilerin, Karadenizlilerin zaman zaman vü- cudun her zerresini ayrı ayrı, uzun uzun harekete getiren hazları ve coşkunlukları karşısında Saruhan- lıların mağrur ve ağır tempolu dansları şüphesiz biribirinden ayrılıyor, ayrı bir 8lemin çeşnisini veri yordu. Fakat hereket şeklinde ayrılan gençleri dans- ten evvel ve danstan sonra tek bir ruh ve tek bir his bir araya getiriyor ve bu, onların ayni yurdun çocukları olduğunu derhal belli ediyordu: Alkışa değer bir şey yapmamış olmak hiss... Ben kendi hesabıma bütün dansların arasında zeybek dansına bir kere daha hayran olduğumu işaret etmeden geçemiyeceğim. © ne mağrurene eda, o ne kahramanlık çizgileri... Bence zeybek dansı mülâhazanm, hesabin, guru- run ve nihayet adalenin zaferidir. Onda hareketleri daha manâlaştıran, omuzları daha genişleten, boy- ları daha yükselten ayrı bir ruh, ayrı bir hususiyet var. Buna hususiyetimiz ve ruhumuz da diyebiliriz. A. Sirri Üzelli A A sallanışlarını son defa göreceğim, Bu; birkaç dakika sonra olacak, Sinyorita,, anlıyor musun, ancak birkaç dakika sonra... Ve seni tek bir şikâyet sayhası bile teşyi edemiyecek. X Halbuki sana bu dakikayı anlatabilmek için dünyanın en harikuldâde sihrine malik olmak isterdim, Fakat, görüyorsun ya, Sinyorüta,, bir bakışla, bir sözle taş olmuş insanların efsanesi yalana benzemiyor. Buna bu dakikada inandığım kadar dünya- da hiş bir şeye bu kadar kuvvetle inanmamış- üm, Yalnız bir şartla, Sinyorita; taş olan im. sanlar daş olmuyorlardı, ebediyetin kendi ken- dilerini inkâr ettiklerini görüyorlar ve bu anda başlarında kopan sessiz kıyametin çizdiği haile içinde ebediyete bakıyorlardı!., A. Sırrı Uzelli

Bu sayıdan diğer sayfalar: