20 Mayıs 1937 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13

20 Mayıs 1937 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2196—441 / Eyüb'den Geçerken — T. Fikrefin ruhuna — Esniyor her yerde bir baygın süküt, Topraktan bir hayat alıyor nefes.. Kucaklamış yeri bir mermer bulul; Münzevi bu basık evinde herkes!.. Yelin dudağında bir inilti var, Serviler buranın en dost bekçisi; Ne kadar yakından tanıyor bizi: Fatihaya boynu bükülen taşlar|.. Artık düşünceden azade başlar Ölümün dizinde uyuyor sarhoş.. Şu fani dünyada Tanrım, ah, ne hoş: Çırpınan yürekler, dökülen yaşlar... Siz bilirsiniz ki, ancak biz kimiz; Tanımaz kimseyi şu kara toprak, Sonunda bizim de istediğimiz Ah, sizden bir damla gufrandır ancak, 77 - İH - 1936 Oğuz Turgud Yaylâlı ye amıyorum, Konuşmak istiyorum, Fakat, imkân yak... Heyecanın verdiği bunaltıcı bir hararet beni terle- tiyor, büyük bir gayret ve heyecanla adını soru- yorum. O tütrek ve tatlı bir sesle; -- Doli, diyor. Tekrar konuşturabilmek arzusile ismini anlama” dığımı söyliyorum ve o pürüzsüz bir ifade ile ismini tekrarlıyor : — Doli, İşte, bu an, ilk defa gözlerimiz birbirile karşıla» gıyor. Sıcak ve hülyelı gözlerinin derinliklerinde ru- kumu aydınlatan ne parlak ışık akışları var... Gözkapakiarı bana, ümit ve hayat veren sehhar gözlerimi hafif bir utançla kapıyor. İnce belini heyecanla ve daha fazla sıkan elim, göğüslerimizi birleştiriyor. Kalbimin çarpıntısını onun sıcak göğsünde dinliyorum. Tekrar gözlerime yakıcı bir atcaklıkla bakıyor. İçimin heyecanla karışık arzu- lu ve belirsiz hislerini gözlerim şimdi ona fısıldıyor. Bilmiyorum neden $ Yoksa bana mı öyle geliyor? Tekerrür eden bakışlarımızın konuşması ile, ruhu- anuzda kopan sevmek arzusu fırtınalarının, bora- darının bahar güllerinin nefis kokusu gibi içlerimize akışı, birbirimizi gene sevgi bağlerile daha &ikı bağlıyor. Benim gibi onun da nefesleri kesik. Bazan derin derin nefesini alıp gözlerime bakıyor, Heyecandan ayaklarım tutmuyor. O, elimi sıkıyor ve gene göz- derime ruhunun giylediği ve istediği sevgiyi söylüyor. iyazi Acun UYANIŞ ALI Sanat ve Gaye San'atte güzellik gaye, son değil vasıtadır. Bu nok- tai nazar tahakkuk edinceye kadar birçok mezhepler kavga etti.. Kimi yalnız güzelliği, kimi iyiliği son olarak kabul ediyordu. İyiliği son kabul eden, güzelli- ği vasıta yaptı. Hangisi doğru f. Hakikat denen şey nedir? Hükümlerimle, fikirlerimle şe'niyete tevafuk et- mek demekse şüphesiz bediiyatın san'at için bir vasıta olması doğrudur. Bu çihelten realistlerle, idealistler birbirleriyle sütliman giderler, Çünkü ayni muhteva ve ayni mu- talardan ibaret olan müşterek bir umdeyle muhattıriar, İdeolojinin mahiyet ve hududunu tahkik edecek olursak, bir takım kiymet hükümleri heyeti karşısında &alırız ki: milli vicdanın çerçivesi içinden tezahür eden bu hükümler; en yüksek umdeleri teşkil eder. Kahramanlık, şehamet, şecaat.. bunlar hep iyinin, doğrunun güzellik hâdiseleridir. İdeolojinin ilk key- fiyetleri olarak kabul ettiğimiz, yani milli şuurun bize kabul ettirdiği bu gayeler, iradenin zaferidir. Yalnız güzelliği son olarak telâkki eden noktasi na. zarsa: zaman ve mekân idrakini kaybetmiş, yani muayyeniyet, kanununu, bir fatalist, endeterminis- me çeviren bedbalıtlardır... Bir heykel görüyorum ki, çıplak bir kadını tem- sile diyor, estetik cihstile güzeldir; fakat, iyi ve doğru değildir. Demek her güzel olan iyi olamaz; fakat her doğru ve iyi olan güzel olabilir. Misal; Bir heykel daha görüyorum, bu bir Mehmetçiğin ebedi- yeti seyredişini gösteriyor. Bu vaziyetile benim ide- olojim tevafuk ediyor, hükmü verecek benim. Bina- enaleyh güzel dememe mâni olacak biç bir kuvvet ve mukavemet yoktur. Aksi takdirde; Billâh seherdir sâktya doldur bir öam içelim Lâyaklâd mest olalım biz rindu bednam içelim. diyerek yüz kızartır. Bu yalnız şehvetin sar'asından başka bir şey de- ğildir. Biz bedbinliğin kasidelerini, şehvetin gazellerini değil, ben Bozkurtlarımla, Atil&larımla ilelebet dün- yanın önünde yürüyeceğim diyen bir milletin mar- şını istiyoruz. Bu kadar müthiş bedbinlik, bu kadar azgin şehvet bize başka iklimlerden gelmiştir. Bu iki kelime Nedim ve Fuzuliye musallat olmasaydı, Divan Edebiyatı tam bir san'at zirvesi olabilirdi. Hulâsa gençlere snnacağımız eserlerde yalnız ide- olojimin gerektirdigi mahiyette yazılar yazmalıdır. Garp muherrirlerini nakledip durmak değil, garp mubharrirlerine naklolunmak istiyoruz, Tarihlerini zaptetmedik mi f.. Şuna inandırmak istiyorum ki: meşhur olmağı Or kar Vayld, Andre Jid, Balzak gibi adamların imzalarile yanyana gelmekte sanıyorlarsa ne kadar feci... Bu kötü fikrin tasallutundan hemen kurtulmalı... Bizim de onlardan üstün Hilmi Ziyalarımız, Şekiplerimiz, Ha- temlerimiz olduğuna iman getirmeliyiz, İzzettin Mete ii

Bu sayıdan diğer sayfalar: