20 Mayıs 1937 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18

20 Mayıs 1937 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

416 bağlarını belki bir anda bozacak bir | hareket yapmaklığıma beni zorlıyan bir kuvvet beni daima ona doğru çekiyordu. Daima bu kuvvete karşı koyuyordum. SERVETİFÜNUN UYANIŞ Yedi günde | yen yerine — ie yazin Telelen : 2-1013 Abonesi ! kal ği il mM aylığı 600 lke tayın Gasalemize İlân verecekler, İslanbulda Kamal Salih, Hufer Sa enon ve Huli İlin Şirketine gilmelidir. No. 2126—441 en a Yabancı ülkelerde 1250 kuruştur. O tur Onun fena tesirlerinden kurtulmak için benliğimle mücadeleye başlamıştım. Fakat, önce çok tatlı başlıyan ve çok tatlı geçmekte olan bu dostluğumuzu bu şekilde ilâ- nihaye devam ettirmekliğimize imkân var mıydı? “Tabiatın verdiği mukavemeti çok zor bir kuy- . vete karşı gelerek, böyle senelerce, belki de hayatımızın sonuna kadar biribirimize daima ya- kınlaşmak, varlığımızı varlığımızda daha çok hissetmek, kalplerimizin aynı vuruşla işlediğini duymak ve nihayet yalnız biribirimizin olmak için, içimizde, ruhumuzda kaynamakta olan bir arzuyu kırmaktan, bu arzudan uzaklaşmaktan ne çıkacaktı? Benden hazediyordu. Bunu biliyordum, Bu alâka dolayısile hiç bir hareketimi reddedemezdi. Bu esasen her hangi bir kadında daima irade harici kalan bir zaaftı. «Fakat, ya ben düşüncelerimde, anlayışımda hissiyatımın tesirile aldanıyorsam?» diye düşü- nüyor; bununla beraber, aşağı yukari her er- kekte olan bir haleti ruhiyeyi, hodbinliği en küçük bir fırsatta izhar etmek, yalnız benim olmasını, yalnız benim için yaşamasını istemek için de kendimde bir hak, bir selâhiyet görüyordum. O benim için her şeydi. Onun bir gülüşüne, bir bakışına, biraz solgun, fakat çok derin mânâ ifade eden dudaklarının ufak bir hareketine bü“ tün mevcudiyetimi bir anda verecek; dimağımın bütün uğultularını, yalnız ve kimsesiz geçen zamanlarımın bütün acılarını onun göğsünde, onun dizlerinde, onun yumuşak elleri altın» da dinlendirmek, gün geçtikçe bende bir ih- tiyaç haline gelecekti. Bu ihtiyaç tatmin edile- miyecekti. Çünkü garip bir ürkeklik, neden ileri geldiğini o zamanlar pek iyi anlıyamadığım mânâsız bir korkuya yakalanarak, sanki onun benden ilelebet uzaklaşacağını, kaçacağını zanne- diyordum. Çok munis olduğu kadar çok ta vakur olan gözleri daima cesaretimi kıriyor; ona kal- bimin Heyecan ve ihtirasını anlatacak birkaç kelimeyi söylemek isterken vücudümü hafif bir titreme kaplıyor, boğazıma bir şey tıkanıyor ve nihayet söyliyemiyor, bir kelime bile söylemiye müktedir olamıyordum. Niçin bana biraz cesaret vermek için küçü- cük bir harekette bulunmuyor; niçin bana yalnız dost, fakat sevilmek. düşünülmek, kendisile alâ- kadar olunmak istiyen bir arkadaş gibi sokulu- yordu? Benden haz duyduğunu bilmekliğim bir kanaat haline geldiği halde onun küçücük bir hareketini niçin bekliyordum? Ekseriya kendi kendime söyleniyordum > — «Hayır, benimle öyle derin bir alâkası yok!,. Belki, o da benim gibi hayatta yalnız olduğu için arkadaşlığımdan haz duyuyor ve bu yalnızlığı benim basit arkadaşlığımla doldurmak istiyor... Ben onun istediği aşkı verecek kadar olgun değilim... Ona yetişebilmekliğim için birçok merhaleleri geçmekliğim lâzım... Ona evlenmiemizi teklif etsem. kimbilir nasıl kah- kahalarla karşılar?» Bütün hislerim zaptedilmez bir vahşet içinde bei sarsmiya başlıyordu. Böyle daima gizli yaşamanın, kimselere görünmek istemiyerek daima 1ssız yerlerde buluşmanın ve bu ıssızlık, sükünet içinde iki kalbin ayni beyecatıla çarp- tığını mütekabilen hissettiğimiz halde niçin sus- tuğumuzun, neden bütün varlığımızı kaplıyan bir kuvvetin sirrıni meydana çıkarmıya yaklaş- mak istemediğimizin ve bundan niçin korktuğu- muzun sebeplerini soracak, onu daha iyi anla- mıya çalışacaktım. Onun daima gölgede yaşa- masını, yalnız bir hayal gibi görünmesini iste- miyordum. Bir gün, akşamın alaca karanlığı bastırırken, kolu kolumda olarak, yanyana yürürken ve gü- neşin deniz üzerindeki ve wukta kararan bulut- lardaki son ışıklarının hafif akislerini seyreder- ken birdenbire durdum. Onun iki kolundan tutarak, gözlerimi raşeli vücudünün inhinalart üzerinde gezdirdikten sonra, hemen hemen vahşi bir tavurla; — «Niçin herkesten kaçarak bir hayal gibi gölgede yaşıyorsunuz? Niçin biribirimize daha ziyade yakınlaşmıyoruz?» diyebildim Heyecanla inip kalkan göğsü, duğillertin hafif titreyişi ve yüzünün alaca karanlıkta fark- edilen mermer gibi beyazlığile karşımda duran bu hayal bir şeyler söylemek istiyor; gözleri, o siyah, simsiyah gözleri yavaşça kapanıyor; sua- lime cevap veremiyor; yürümek, hızlı hızlı yâ- rümek, belki de benden kaçmak istiyordu. Artık ona başka bir şey soramazdım. Dü- şüncesizce sorduğum ve cevabının derhal verile- ceğini beklediğim bu sual benim bütün haris arzularımın ne çirkin bir ifadesi olmuştu. Haftaya tekrar buluşmak fizere birihirimizder ayrılırken, o nihayet hafifçe gülüyor ve bana: — “«Arkadaşlığımız biribirimize şı bir yakınlık değil midir?» diyordu. — Bitmedi — AHMED İHSAN Basımevi Lid.

Bu sayıdan diğer sayfalar: