30 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

30 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NY SON “POSTA Son GÜNLERİ.... öşesinden Yükselen Figan Bütün Köşelere Sirayet Etti Sa Sultanlar Da Bu Ğufrrçt!ç B:;baîırı;nîjîciüğünü Anlamışlardı NAKİL ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 275 — - Abdülhamidin ölümünden sonra - Paravanların — arkasından ve oda kapısından keskin çığlıklar koptu.. Müşfika ve Naciye Ka- dmnefendiler, çılgın gibi koştular. Abdülhamidin biruh cesedi üze- rine kapandılar. Saçlarını, baş- larımı — yolüyor, — hıiçkira — hiç- kıra feryat ediyorlardı. Zülfet, Gülşen, Fulye kalfalar, Abdülha- midin bu sadık hazinedarları, kar- yolanın yanında, kendilerini yer- den yere atıyor, başlarını karyo- lanın — tahtalarına çarpa çarpa haykırıyorlardı. (Hünkâr cariyele- rinden Dilrüba, Mahsenver, Dil- beste, — Çeşmiyegân — kalfaların renkleri mosmor kesilmiş, hepsi de yerlere serilerek — hıçkırıktan ğulacak hale gelmişlerdi. bogötıki saraylılar — salonlarda, koridorlarda oradan oraya koşu- yor.. Başlarına yumruklarla vura- rak, saçlarımı yoluyor, feryat edi- yorlardı. Sarayın bir köşesinde, birden- bire yükselen bu feci ve matemi figan, derhal öteki köşeye sira- yet etti. Bu acı - feryadı duyan sultanlar, hisseder etmez, adeta kendilerini kaybettiler. Korkunç çığlıklarla evvelâ biribirlerine sarıldılar ve sonra ayrıldılar. Bazıları; — Babacığım.. babacığım, Diye haykıra haykıra düşüp ba- yıldılar. Bazılarıda Harem dairesine saldırdılar. — Sultanlardan sonra saraya gelen damatlardan Arif Hikmet Paşa ile Nami Bey bayı- lanların imdadına koşuyor, baba acısı ile çılgın bir hale sultanları teskine çalışıyorlardı. Ayni zamanda muhbafızlardan binbaşı Zekeriya Beyle - binbaşı Ali Rıza Bey, Harem dairesine koşmuş, doğruca Abdülhamidin yatak odasına girmişlerdi. Artık, sarayın her türlü âdet ve mahre- miyeti zail olmuştu. Feci hâdise- ler karşısında biribirini yabancı örmiyen insanlar gibi, Zekeriya eyle Ali Rıza Bey de kadınların arasına karışmış, onları teskin ve teselliye uğraşıyorlardı. Evvelâ, büyük bir hissi merhamelle, Ab- dülhamidin naşı üzerine kapan- mış olan kadınefendileri ayırdılar ve odadan çıkardılar. ,Sonra Abdülhamidin çenesini bağlıyarak kollarını ve ayaklarını muntazam bir şekilde uzattılar. Bu esnada Rasim Bey de gel- | di. Vazifesine taallük eden bir keyfiyet olduğu için Abdülhami- din vefat etmiş olduğunu, gözle- rile gördü. . Ve derhal, cenaze odasında iki zabitin nöbet bekle- mesini, arzu ederlerse ağalardan birinin de nöbetçi zabitlerine re- fakat etmesini ve şimdilik odaya kadınlardan hiç kimsenin girme- mesini emretti. Biraderinin vefatını haber alan (Beşinci Sulttan Mehmet), şehza- de ve sultanlara taziyet etmekle beraber, arzu ettikleri gece sarayda de haber göndermişti. Esasen Abdülhamidin vefatile artık saraydaki nuiyetlere de lüzum kalmadığı için harem ' da- iresinin kapıları açılmış, Sultan- babalarının - öldüğünü | gelen | takdirde | kalabileceklerini | lar ve şehzadeler harem daire- sine alınmışi. Muhtelif oda ve salonlara yerleştirilen sultan ve şehzadeler biribirlerine gidip gele- biliyorlardı. Âbit Efendi daha sabahleyin | erkenden — harem — dairesinden çıkarılmıştı. -Muhafızlar — tarafın- dan büyük bir şefkatle oyala- nıyor, uzaklara götürüldüğü için pederinin — vefatımı — bilmiyordu. Nibayet, akşam olduğu zaman saraya getirildi ve, valdesine tes- lim edildi. Abit Efendi, pek çok sevdiği pederinin vefatından haberdar olunca, o kadar müteessir oldu ki, | adeta baygınlıklar geçirdi. Ab- dülhamidin en felâketli günlerin- de yegâne medarı süruru olan ve saltanat hayatının her türlü levis ve ihtirasatından tamamen uzak yaşayan ÂAbit Efendi, annesinin kucağına atıldı. Sabahlara kadar buhranlar kıçkıra hıçkira ağladı. * Abdülhamidin naşının — üstü, turuncu zemin üzerine yeşil işle- meli kıymettar bir hint şalile örtülmüştü. Başucunda Şöhrettin Ağa hafif ve hazin bir sesle Kuran okuyor, iki nöbetçi za- biti sobanın yanında oturuyor, başlarını önlerine eğmiş, derin bir süküt içinde düşünüyorlardı. Hafif bir buhur kokusu, odanım ilik havasina 'yayılıyordu. Abit Efendinin yatak odasından ve daha ilerdeki odalardan boğuk ve yorgun hıçkırıklara karışan ince ve titrek Kuran sadaları ge- liyor, koridorlarda sessizce dola- şan kalfaların mahzun ve müteessir şehkaları işitiliyordu, Saat ona gelmişti. Selâmlık tarafından kalabalık ayak sesleri işitildi. Abdülhamidin — vefatını tahkik için muhtelit bir heyeti sıhhiyenin geldiği haber verildi. * Tıp Fakültesi — Reisi Müderris Akil Muhtar, Sıhhiye müdürü Umumi vekili Mustafa Adnan, Harbiye nezareti sıhhiye dairesi üçüncü şabe müdürü mi- ralay Sadık, Gülhane — seririyat hastahanesi sertabip ve müdürü kaymakam Zelingen, Alman haş- tahanesi sertabibi doktor Şilâyp, Taksim — hastahanesi sertabibi doktor Rifat beylerden mürek- kepti. Bu heyete hakanı sabıkın hususi tabibi kaymakam doktor Atf beyle sermuhafız. kayma- kam Rasim bey de relakat ediyordu. Abdülhamidin naşı üstündeki şal kaldırıldı. O anda, herkesin çehresinde acı bir raşe dolaştı. Evvelâ, bu naşın, Abdülha- midin cesedi olduğu, şahsen ken- İ tanıyanlar tarafından te- ve tespit edildi. nra, — elbiseleri soymak mümkün olmadığı için makas getirtildi.. Doktor Şilayp makası aldı. Elbiseleri kesmiye başladı. Doktor Atıf Bey de yardım edi- yordu. Elbise ve — çamaşırlar bu — suretle parça parça edile- rek — çıkarılırken Abdülhamidin çıplak vücudu yavaş yavaş gö- rünmiye başlamıştı. Daha birkaç saat evvel, doktorların karşısına gecelikle bile çıkmıya razı olmı- yan Abdülhamit, nihayet, birkaç Heyet, | makas darbesinden sonra, heyetin mütecessis — nazarları çırçıplak kalmıştı. Havagazinin. çiğ ve mebzul ziyaları altında Abdülhamidin ce- karşısında ve ihtilâçlar — içinde | sedi, tam bir mumya sarılığı gösteriyordu. Bu zayıf cesedin heyeti umumiyesi, korkuuç ve iğrenç değildi. Çenesindeki bağ, çıkarıldı. Ağarmış saçları, şakak- larına doğru yayılmıştı. Amuden gelen ziya altında uzun, siyah ve mukavves kaşları daha bariz bir şekilde irtisam ediyor, artık tamamen kapanmış olan gözleri, ç_ukıırlışarık biraz daha derinle- şiyordu. 4Yözü biraz sol tarafa müteveccih olduğu için büyü- cek ve kemerli burnunun her tarafında derin bir gölge hâsıl ediyor, yüzünü daha zayıf ve daha kuru gösteriyordu. Vü- cudunun umumi şekli, çok zayıftı. Geniş omuzlarının kuru kemik- leri yükselmiş, ince ve uzun boynu bu kemikler arasına gö- mülmüştü. Göğsü, kurumuş gibi sadece kemikten ibaretti. Eer erkekte az çok mevcut olması lâzımgelen kıldan hiç eser yoktu. Yalnız memelerinin koyu kestane retkli başlarının etrafında hafif, ve kısa birkaç siyah tüy görü- nüyordu. Heyet, tamamen naşın üstüne eğilmiş, en müdekkik ve en mü- tecessis nazarlarla tetkik ediyor- lardı. Dr. Şilâyp Abdülhamidi, başmdaki — saçlarının arasından itibaren muayeneye başladı.. Ba- ğınn hiçbir kasınında, dali şüphe ir nokta - bulunamadı. * Arkası var « Birkaç Fıkra Sir Fark Bir tuhafiye mağazası. Kapr dan içeri genç bir hanım girmiş- tir, yeni evlidir ve kocasını mem- Bun etmek için ona yakalık almak - fikrindedir. Bu iş, onun ilk alış verişlerinden biridir. Sıkı- larak memura yaklaşır: — Yaka istiyorum. — Erkek için mi, kadın için mi, efendim? — Erkek için, — Kaç numara? Kadıncağız numarayı bilme- mektedir. Kocasına sormayı unut- muştur. Memur, hanımı sıkıntıdan kurtarmak ister: — Meselâ benimki gibi mi? Karşısındakinin kenarları sim- siyah olmuş yakalığını görünce kadın derhal cevap verir: — Hayır, hayır, temizinden çok temizinden! Daimi Yalancı İki Yahudi istasyonda karşı- laşırlar. Biri ötekine sorar: — Nereye bLöyle İsak? — Edirneye yidiyorum. — Edirneye gittiğini söyledi- ğin zaman Karkiliseye — gitliğini kaç defa yakaladım. Fakat bu defa hakikaten Edirneye gittiğini biliyorum. O halde niçin yalan yorsun? Bir Fen İmtihanı — Yaz günlerinin uzun, kış günlerinin de kısalığı anlatır. mısıniz ? — Efendim, sıcaklık cisimleri genişletir, soğuk ta tekallüs et- tirir. Onun için yaz günleri uzun, kış günleri de kısadır! söylü- | muntazammış. sebebini | Bugünün AKTİLO Romanı AAA 6 EAMRARAMAR Yaran: Z Şakir — Bugün tokatlıyana gittim. O zat ile görüştüm. Diye söze başladı: Evet.. gö- | rüştüm. Çok nazik ve terbiyeli | bir zat... Tahsilide ziyansız. (Oks- ford)a devam etmiş, fakat hasta- lık dolayısile ikmale muvaffak ola- mamış. Söylece küçük bir imtihan- | dan geçirdim,fena bulmadım.. Yalnız, serveti hakkında bizim Avni Bey biraz mübalâğaya kapılmış. Adam- cağaz doğrusunu söyledi. ( Tanta ) da bir çifliği ile ( İskenderiye) de küçük bir fabrikası; ( Kahire) de güzel pir apartımanı, ( Remle ) de zarif bir köşkü, ( Nil) de de bir (Dehebiye ) si varmış. Senevi varidatı on iki bin; ilâ on beş bin İngiliz lirası arasında te- beddül ediyormuş.. Eh, bu da fena bir para değildir. Kevser Hanım.. İasanı büyük bir refah içinde geçindirebilir.. Değil mi?. Ben, önüme bakiyor ve derin süküt içinde — dinliyordum. Amıca Bey devam etti: — Ailesi hakkında malümat istedim. Aslen Arnavut imişler. Büyük babası Mısıra gelmiş orada yerleşmiş, servet kesbetmiş, Kü- çük bir aileden oldukları için tabil — Mısırın yüksek tabakası arasında — maruf — değillermiş... Adamcağız, —her şeyi açıktan açığa — söyledi. —Hatta: ( Ben, doğru söylemeyi severim. Falan, yahut filân paşanın oğluyum diye | yalan söyliyerek bilâhare mahcup olmak istemem. Ben de, babam ve büyük babam gibi bizzat çalışıyorum — ve — kazanıyorum, ) dedi. Her sene Avrupaya birkaç seyahat yapar ve muhtelif mü- esseselerle iş yaparmış. Amca Bey, — burada durdu. Asıl meseleye girmek için bir | pasaj arıyordu. Bir - iki ıını'yc! düşündükten sonra: — Gelelim meselenin esasına, Bu zat, düğünün Mısırda yapı- masını istiyor. (Ne de olsa, bu- rada şerefimle mütenasip birşey yapmak mümkün değil. ) Onun için, burada, aile sında sesizce bir nikâh yaparız. Zevcemi alırım. Avrupaya gide- Orada düğün levazımını onunla beraber ikmal ederim, Oradan Mısıra döner, mükemmel bir cemiyet yaparım. Diyor. Bu da fena bir fikir değil... Kendisile bir saat kadar görüş- tükten sonra, ahbabım olan otel müdüründen de şöyle gizlice bir tahkikatta bulundum. — Oteldeki harekâti gayet dürüst olduğu gibi pasaport ve sair evrakı da Muayyen zaman- larda otele gidip geliyor ve tam bir iş adam gibi hareket ediyormu İşte Kevser Hanım, etin görünüşü bundanı ibarat, Şimdi, adamcağız birden yirmi dört saate kadar cevap bek Eğer müspet cevap alırsa, metini tehir edecek. Yo menfi cevap verilirse, ü başka işi olmadığı için Viyanaya gidecekmiş.. E, hın, bu baptaki fi riniz nedir? bir ara- rim. söyleyiniz baka- Bu oğru r. Siz, zeki ciddi, aklı tam r Hanım... çılmak bir Kuzslık, | münevvenere kavsiy Mukadderatınız. hallolunurken si- zin de bir reyiniz bulunmalı. Söy- leyiniz bakahm?... Yavaş yavaş, gözlerimi kal- dırdım. Amca Beyin yüzüne ba- kamıyordum. Ağır ağır gözlerimi duvardaki — resimler — arasından kaydırarak bir istinat noktası ararken, takvimin bugünkü say- fası üzerinde duraladım: 13 Kânunuevvel Bu, 13 rakamı, bir anda zih- nime dolaştı. Acaba hakikaten bu rakamda bir şaamet var mıydı?. Tam bugünde bu işe başlamak... — Sıkılmayınız. Kevser Ha- nım,.. Bu gibi şeyler, açıktan görüşülmelidir. Amca Beyin, cevap bekliyen gözleri, gözlerimi arıyordu. Titriye titreye onun gözlerine baktım: — Pekâlâ efendim., Siz (mü- nasip gördükten sonra.. Ben de kabul ediyorum. Dedim... Amca Bey, ayağa kalktı. Elimi sıkarak: — Allah hayırlı etsin Kevser Hanım. Mütebaki — müzakerata girişmek için yemekten sonra To- katlıyana giderim. Siz de, valde hanımla görüşünüz. Arzu buyu- rurlarsa burayı teşrif etsinler, bir de biz görüşürüz. Dedi, * Akılda ve ha halde birdenbire bu izdivaç teklifini bu surelle kabul ettim. Kabul —etmeyip te ne pacaktım. hayatında rüm sürüm sürünmek, vaziyetin- den emin ölmiyan bir besleme gibi yarınki hayatın ne olacağını bilmemek, ve sonra da hergün Avni gibi birtakım — maskarala- rın sefil ve iğfalkâr ihtirasatına göğüs germek.. Bunlar kolay mıydı ?.. — Bugünl şeklime ve ve vaziyetime göre Zülbahar Bey, benim için eşi ve menendi olm- yan bir koca idi. Acaba o benim hakkımda ince bir tahkikata girişmiş olsaydı bana karşı kak binde hissettiği arzunun harareti mıyidı ? Farzede- !de olmadığı hür ediveren ya- sü- soğumıyacak lim ki; — Refikam evine gitmek, or; içmek, bir kere d olacak banımın bir kabhve ailesi cfradını görmek istiyorum Deseydi — ne Neclâlar bile dah bir tütün miyorlardı. amelesi Bereket z evvelâ Avni ile olduğunu bil- versin ki Amca görüştükten sonra ailevi i tahkikata gi * İüzüm görmemiş.. Artık, hayata ben de — ince adamcaj Beyle vazi hakkında bu sefil ve muztarip için sık lihin nihayet — vermek eleyip dokumaktan vaz ge birdenbire büyük firsat! Yeni Neşriyat Kadro'nun üçüncü * tı. İktsadi ve iç yazıları & ederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: