4 Nisan 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

4 Nisan 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası Altın Peşınae.. Üç Serseri.. | Uç Milyoner — Filhakika öyle. Hep bir- Hkte bulunuyorduk. Makar gö- zünün ucile kaptana baktı: — Yalnız anlıyamadığım bir- şey var: Sen nasıl oldu da ara- mıza katıldın? Eğer yekdiğerimize karşı sakladığımız bir şey kal- mazsa daha iyi dost oluruz. Hul bu son cümleye hafif bir tebessüm ile mukabele etti ve: — Söyliyeyim, —dedi. - Sen tütüncü dükânının önünde beni satmak — suretile mükemmel bir oyun oynadıktan sonra bir mey- hanede (Tilman) ile (Hagton) a rastgeldim. Bu iki kişiyi senin yanında gördüğümü hatırladığım için muhaverelerine kulak ka- barttım. Bundan sonra işi an- mak ve Sikriti bulmak ço- cuk oyuncağı — kabilinden — bir şeydi. Derhal gördüm ki adamın se- nin lehinde iyi bir fikri yoktur. Bu fikir senin bana oynadığın oyunları anlattığım zaman der- hal büsbütün —aleyhine döndü ve adamı beni de sergüzeşte teşrik etmiye sevketti. Maksadı gerek kendisine, gerek yanındaki iki biçare gence oyun oynamak- lığına mâni olmak için başında bir nöbetçi bulundurmaktır. Anlıyor- sun ya, defineyi bulup ( Sidney)e getirinceye kadar senin tabil su- rette vasin, ondan sonra da or- tağın olacağım, Anlıyorsun ya, hissenin yarısını bana vereceksin! — Evet anlıyorum. Yalınız memnunum, diyecek olursam ya- lan söylemiş olurum, fakat çare- siz kadere katlanacağım. Çünki kuvvet sendedir. — Tamam, o halde anlaşabi- liriz. Fakat hiçbir zaman beni uyutabileceğini aklına — getirme sırt östü horlarsam bile bir gözü- mü mutlaka açık bulunduracağım.., Ayağa kalktı ve dümende nöbe- tini almak Üzere arka tarafa gitti. Uçurumdan Bir Manzara.. Hafif bir rüzgârm önüne düş- müşlerdi, mütemadiyen ve hiç zahmetsiz. bir — surette şimale doğru ilerliyorlardı. Kaptan Hul sırasına göre dü- mene geçiyor, sırasına göre yel ken indirip kaldırıyor, her işe sarılıyor ve arkadaşlarının arasın- da her gün biraz daha nüfuz ka- zanıyordu. Makar müstesna olmak üzere gemide bulunanların hepsin- den yaşlı, güçlü kuvvetli ve amir Bidayette kaptanlığı üzerine 2l- mış olan Tilman kendi de hisset- meksizin yavaş yavaş işi ona devretmişti. Buna mukabil Makar kendisini tembelliğe vermiş, bü- tün vaktini kamarada uyku ile, belki de ” gizli plânlar y.apııııklı geçiriyordu. x Kumberland adaları hizasına geldikleri zaman vaziyet değişti. Rüzgâr birdenbire durmuştu. Yel- kenler aşağıya sarktı. Deniz üze- O rinde hareketsiz kaldılar. Yeni bir rüzgâra intizar etmekten başka yapılacak birşey yoktu. Fakat bir sabah kaptan Hul telâşla arka- daşlarının yanına geldi: 5 Muharriri: Stakpool ğ Tam Gayeye Yaklaştıkları Bir Sırada Gemiyi Kayalığa Oturtmak Tehlikesi İle Karşılaştılar — Görmüyor musunuz, gör- müyor musunuz? diye bağrıyor- du, sığlığa düşüyoruz, sandala atlayıp gemiyi açığa çekmiye çalış- maktan başka yapacakbir şey yok. Haydil Fakat Makar nerede? Makar kamarada — bermutat uyuyordu. Kaptan Hul aşağıya atıldı, bir dakika sonra yukarıya bir. yaveylâ — yükseldi, hemen o sırada Makarın — kızarmış olan yüzü —göründü, — yukarı çıkması için Hulun verdiği emre itaat etmemiş, birkaç sille yemiş, sözü dinlemiye mecbur olmuştu. Zenci de dahil olmak üzere dört arkadaş sandala atladılar, küreğe sarıldılar, iple gemiyi çek- miye başladılar. Gemi de yalnız Hul kalmıştı, dümeni - idareye çalışıyordu. - Öbürleri teblikenin azametini ancak sandala inip te bir defa gözlerini denize atfet- tikleri zaman anladılar. Tam ka- yalığın üzerinde idiler. Beş on metre daha ilerledikleri takdirde sığlığa oturacakları muhakkaktı. Sandalı — iple — giminin — başına bağladılar, sonra küreklere yapış- tılar, kan ter içinde kalıncıya kadar tam bir saat didindiler. Güç hal geminin istikameti de- ğişti ve tam o zaman da hafif bir rüzgar başaladı. Kürekleri bıraktı- lar. Zaten hiçbirinde devam için hal - kalmamıştı. Şimdi kaptan Hul gemiye avdet etmeleri için işaret veriyordu. Sandalı bağlı bırakarak gemiye atladılar, yel- kenler açıldı. ve gemi yavaşca sarsıldı, sonra kayalığı geride bırakarak Sark ve şimal istika- metine doğru ilerlemiye başladı. Bu müddet zarfında kaptan Hul denizin derinliğini müte- madiyen iskandil ediyordu. Niha- yet tehlikenin atladığına hükmet- tiği geminin — rotasıni şimale çevirerek arkadaşlarının yanına döndü: zaman — İhmal ve bilgisiz'ik yüzün- den az kaldı mahvolacaktık, de- di. Gece rotamız değişmiş, far- kında olmamışsımz, Tilman ka- bahat munhasıran sizindir. ( Arkası var ) Yeni Neşriyat Holiyut Çıktı Memleketin yegâne sinema olan ( Holivut ) mec- muasının ikinci sene onuncu sa- yısı güzel resimlerle intişar et- miştir. mecmuası Davat Beylerbeyi Gençler Spor Ku- lâbü Riyasetinden: Görülen lüzüm üzerine kulü- bümüze yazılı faal ve hami aza- ların 8 nmisan 932 cuma günü saat 10,30 da C. H. Fırkası Bey- lerbeyi Nahiye Merkezi salonuna teşrif'eri ehemmiyetle rica olunur. | MENSUCAT SANTAML ee senen Tel 21128 YEDİKULE YÜN boyar büker Grizet Pamuk BOYAR KASARLAR Mensucat ve Trikotaj SANTRAL PAMUK Boyar Büker Kasarlar Parlatır (Merserize eder) Yapar. İpek ve Fabrikalarına TAMAMLAR. İSTANBUL Tel 21128 — FLO Ş iplikle büker boyar Bezleri ÜTÜLER GENİŞLETİR Yün lüzümu olan aoksanları Himayeyi SA WVTRAL dan arayınız. olmak için yaratılmış bir adamdı. m ANKARA : DİŞ TABİBİ ALi RiZA FEYZULLAR BALIKPAZAR CADDESİ: Nna. 3 TELEFON 1006 Zafiyeti umumiye, iştihasızlık ve kurvetsizlik halâtında büyük falde ve tesiri görülen: FOSFATLI ŞARK MALT Hulâsası Kullanınız.. Her eczanede satılır | bir şezlong.. | budala adamım - ben.. | açar. Şaşkın ntxAvn Bu Sütunda Hergün Muharriri : Ragıp Şevki Çitlembikler z Rıza — Sen pekâlâ kullanabilirdin. Ne malâmdu ki, sendin lemiz ve iyi hareketlerin den sonra ben sana dönmiye- ceğim... Celile — Bunlar masaldır, ma- sal.. Hem biz niçin münakaşa ediyoruz ? Kararımız - kat'i değil mi ? ayrılıveririz artık.. Bu gece son gece, bu gece son gecemiz.. Son... ( Susarlar. Celile asabidir sağ eli kanapenin kadifesini okşa- makta ve ayaklarını hırçın hırçın sallamaktadır, Genç adam başı eğik ve sükütidir. ) Celile — ( Birdenbire ayağa kalkar ) Şey ben yatıyorum. Rıza — Bu kadar erken mi? Celile — Ben erken yatmıya zaten alıştım. Rıza — Eskiden öyle değildin. Celile — (Müstehzi) değiştim, çok değiştim. Rıza — Sen bilirsin.. Yalnız.. Celile — (Kapıya doğru yürür) Allah rabatlık versin! Rıza — Celile ! Celile — ( Döner Ne var? Rıza — Son gecemiz Celile.. Son.. Celile — ( Asabi.. homurdanır ) Hayır.. Rıza — (Gülerek) Sen bilirsin çitlembiğim !.. ae aa (Celile çıkmıştır. Genç adam sigarasını yakarak — kanapelerin birine uzanır ) Rıza — Zavallı Celile.. ne saf, ne temiz kadındır. Yeşil ağaç yaprakları arasında sarkan sarı bir tek çitlembiğe nekadar da benzer.. Ufacık ve güzel yüzlü. kıvrak ve afacan.. yürürken — insana kucaklamak ve koşturmak hissini veren minimini bir kadın tipi., onu nekadar seviyorum. Köyde başlıyan aşkımız bu- ve durur ) Döner ve ! raya kadar devam etti.. Yaz gece- lerinde onun, vücuduma soku- lur gibi — yaşlanışları nekadar tatlı, ne can alıcı idi. Ben onu çok seviyorum. Hayat, hayat in- sanlar için madem ki bir oyun | dan ibarettir. Biz bu oyunları... (Dışarda bir silâh sesi ve kes- kin bir kadın çığlığı...| Rıza — | yerinden fırlıyarak © ne7.. Silâh!.. Celilenin odasın- dan geldi. Oh yarabbi, yarabbil.. Kanm, benim karım!.. Kapıya doğru koşarken hay- kırır Celilel,, Celilet,. —a ( Yatak odası.. köşede uzun Sandalyeler.. Bir tuvalet aynası.. Duvarda birkaç tablo: Bir yaz güneşi... Denizde mehtap.. Gece yarısında şehrin sloeti ve saire... Sağda, pencere yanında bronz bir karyola.. Celile halsiz ve sapsarı yatmakta.. Rıza telâşlı ve heyecanlı gözlerle ka- | rısını tetkik elmektedir. ) Rıza — (Kendi kendine ) Ne Bir aşk oyunu.... Karıma canlı ve heye- canlı bir tiyatro hayatı yaşatmak arzusu.. ne sersemce şeyler, ( Celile yavaş yavaş gözlerini ve etrafına sabit nazarlarla bakmaktadır ) Rıza — ( Karısının üzerine iğilerek ) Celile ! bunu ! gibi (Celile gözlerini bir bakar kör kocasının — yüzüne çevirir) Rıza — Celile yavrum. Bak benim, Rıza.. Yanındayım yav- rucuğum, çekinme.. Celile — ( Birdenbire fırlı- yarak ) Vallahi doktor Seyfed- dinle aramda.. Rıza — ( Karısının omuzla- rından tutarak yatağına yatırır ) Biliyorum Celileciğim, biliyorum. Kabahat hep bende ninem.. Bu oyunu ben oynamak istedim.. Fakat bilir miyim hiç?.. Celile — ( Kekeliyerek ) ben nerdeyim böyle, ne oldu? Ben ölmedim mi?.. Sen gitmedin mi hâlâ Rıza? Ayrılmadık mı senin- le?. Ha söyle.. Ben bir şey yap- mak istemiştim.. Yaptım da ga- Hiba.. Ah ben seni Rıza... Ben seni kimseye veremem.. Rıza — (Karısının saçlarını ukşıyarak) Biliyorum ninem bili- yorum. Ben sana hayatın şöyle tuhaf bir tarafını göstermek is- tedim.. Filvaki Samimeyi bir on beş gün için sevdim güya.. Fakat ondan sonraki, sana karşı sevgim daha ziyade arttı. Sen beni kıskandırmak, bana mukabele etmek istedin... Doktor Seyfittin eski bir mektep arka- daşın olduğu için öpüştünüz? Celile — Seyfettin mi?. Fa- kat Seyfettin... Rıza — Dinle: Bir gün dok- tor bankaya bana uğradı ve se- nin kararını söyledi. İkimiz de güldük.. O zaman aklıma tuhaf bir şeytanlık geldi.. Ve ben sana bu oyunu oynadım. Celile — (Güler) Fena bir oyun oldu bu?.. Rıza — Hiç te fena değil.. Biraz cildin yarıldı ve kurşun içeri girdi, çıkarılır. On gün sonra çitlembiğim bana yine ayva kompostosu yapacak.. Celile — Çok tuhaf adamsın sen? Rıza — Neden? Celile — Böyle korkolu bir rüya gördürdün bana.. Rıza — Sen demez miydin. Harikulâde vak'aları severim ben, diye.. Celile — Doğru. Rıza — Üç perdelik bir vod- vil oynamış olduk. Celile — ( gülerük ) Bu vadu- vilin ismini koydun mu?, Rıza — İsmi mi?. İsmi?. Haki- katen bu düşünülecek şey.. Ne koyalım dersin? Celile — Bunu sen tertip ettin madem, ismini de sen bul.. Rıza — Hah buldum, buldum Celile.. — “Çitlembikler,, nasıl ?.. Kehkenşan dadının bize verdiği isim.. Bu bizim vodvilin ismi olur.. Celile — Sahi çok güzel bu.. çok seviyorum kimseye, hiç | Fakat Rıza, sana birşey söyliye- yim mi ?. Ben artık “harikulâde, vak'alar istemiyorum. Beni çok üzdün sen ? Rıza — ( Gülerek karısını ku- caklar ) öyle ise affet yavrucur ğum.. Bundan sonra tamamile uslu oturacağım. Celile — Sen mi ? — Evet ben... SON

Bu sayıdan diğer sayfalar: