28 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

28 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e g! Mayıs Meyva Bolluğu Herkesin | Yüzünü Güldürüyor Bir İngiliz Grüpu İhracat - İçin Hükümete Bazı Teklifler Yaptı Kiraz, az zamanda dükkândan arabaya intikal etti Bu sene havalar çok müsait gittiğinden meyva bol olmuştur. Tekirdağı, Mürefte, Avşa ve İs- tanbul civarında kayısı; Arnavut- köy, İstinze, Zonguldak Ereğli- sinde çilek; Tavşancıl, Yarımca, Sabanca, Körfez, Haliderede ki- raz bolluğu halkın ve müstahsilin yüzünü güldürmektedir. İlk defa olarak piyasaya bir parti kayısı çıkarılmış ve iki yöz yirmi kuruş Gzerindon —aatliniğlr | Böllüğen tesiri, fiatlerde derhal tesirini göstermiş, geçen sene turfanda olarak 200 kuruşa satılan çilek, bu sene en fazla olarak 160 kuruşa - satılmıştır. Geçen sene 45 kuruşa satılan turfanda kiraz da bu sene 35 kuruşa satılmıştır. Sahneden Meyvacılardan — aldığımız malü- mata göre, bu sene Arnavutköy çileği 40, Ereğli 30, kirez de 15 kuruşa kadar düşecektir. Meyva tacirleri, bu meyva bolluğu karşısında harice ihracat yapınayı düşünmektedirler. Me- selâ: Roma, Paris, Viyana, Berlin gibi büyük şehirlere tayyare ile çilek gönderilecektir. Türk ihra- cat eşyası arasında meyva ve sebze mühim bir mevki tuttuğu için bir İngiliz gurupu hükümete müracaat istandardize etmek teklifinde bu- lunmuştur. Teklif İktısat Vekâ- letince tetkik edilmektedir. Salonlara İntikal Eden Bir Dans Kankan Dansı,r Arasında Moda Oluyor 'Kıbar Mebafil Kankan dansı alan birkaç kibar kadın Üçüncü Napoleon zamanında moda olarak herkesin başını döndürmüş bir dans vardır ki, adına Kankan derler. İngilizler l_’u dansın Fransızlara ait oldu- Xuna manidar — surette — işaret etmiş olmak için Fransız ismini ilâve ederler ve Frens Kankan tesmiye ederler. Çünki bu dans, C_ok kısa etekle oynanır ve daha ziyade ayak harekeline ehemmi- yet — verilir. Hemen — birçok Avrupa bar sahnelerinde görü- len ve oralarda yapılan bu dans, garip bir intikal neticesi, şimdi Avrupa — salonlarına — geçmek istidadındadır ve adeta salonlar- da moda haline geliyor. Birçok kibar kadınlar, bu dansı öğren- miye — hahişkerdir. Maamafih ayakların son derece seri hare- ketini icap ettirdiğinden taam- müm etmesi ihtimali azdır. Çün- kü her kadının bu dansı oyna- masına imkân görülmemektedir. ederek —meyvalarımızı | | vazıdır. İşleri- Resminizi Bize Gönderiniz * * SizeTabiatinizi Söyliyelim. BO Reşat Bey: Âcul ve ataktır. Ağır söz dırmaz, kâr — değildir, mukabeleye te- mayül — eder, süratle —mün- fail olur, fazla ve derin dü- şünmiye taraf tar — değildir. Kendini pek üzüntüye kaptırmak istemez. z 81 Ragıp Bey: Ağır başlı ve çe- | kingendir. Mc-e” uliyetten — ve SÜZ altında kalmaktan, ten- kilten endişe. lididir. — Nadi- diren asabi ve müteheyyiç olur, iğbirarı — de- vamsız - değil. dir. Mesleğin- den gayrı şeylere, dedikodulara müdahale etmez. İhtiyatkârana ha- reket eder, a 84 Ahmet Selâhattin Bey: Zeki ve — neşelidir. Arkadaşları na takılmaktan,şa- kadan hazeder, zekâsı — nisbe- tinde kafasını yormak — iste- mez, atlarını yalnız nefsine retmez. menfa- has- | Sadi Bey: Samimi ve mütec- ne riya ve şey- tanet - karıştır- maz, — olduğu gibi görünmi- ye mütemayil- dir. — Sadelik. ten — hazeder, rahatına fazla düşkünlük gös. termez, — mih- net ve celaya Boğazını mütehammildir. sever, Harun neşeli neşeli haykırdı — Yap, rzararı yok, yap! Hayasız Ebühasan, — üstüne çıktığı kürsüden inerek ve boy- nundaki çıngırakları şıngırdatarak balifeye yanaştı, kulağına eğildi, bir şeyler söyledi. Harun, çatık kaşla, bir müddet düşündü mırıldandı: — Öyle ise dursun, münasip değil! (1) Abbase, bu gizli muhavereden istifade etmek isledi. Çok tatlı ve çok manalı bir bakışla Caferi derağuş ettikten sonra ayağa kalktı : : — Efendimiz, dedi, birar ba- şım ağrıyor. Uyumak - istiyorum. Müsaade buyurursanız daireme çekileyim. Bu suretle Ebülhasan da serbest kalsın, efendimizi mah- zuz etmek imkânını bulsun. Harun, kızkardeşinin kendi hatırına hürmeten ve eğlencenin yarım kalmamasını iltizamen git- mek istediğine zahip oldu, mu- vafakat göstermedi: — Acelesi yok yavrum. Soy- tarımız o taklidi sabaha karşı da yapar. Sen otur. — Fakat rahatsızım efendi- miz, Neşenizi bozarım. — O başka. Hakikaten isti- rahate ihtiyacın varsa gidebilirsin. Sevgililerin gözleri bir daha karşılaştı ve ruhi iştiyaklar daha beliğ surette mübadele edildi. Onlar, - biribirlerinin düşüncele- rini bilmiyorlardı. Yalnız aşklarını ve hasretlerini karşılıklı ifham ediyorlardı. Fakat anlayışlar baş- ka idi. Abbase, sevgilisinin ba- kışından “ rüyasına geleceğini ., müjdeliyen bir mana seziyordu Cafer de, onun gözlerinde ken- disini beklediğini bildiren bir mefhum görüyordu. İşte bu tuhaf anlayışlar ve anlaşmalar arasında Abbase kalk- tı, kardeşinin elini öptü. Caferi başile resmi, gözile de kalbi ola: rak selâmladı, salondan — çıktı. Dairesinin methalinde — Ercivan bekliyordu. Siyaht — köle, — ince bacaklarını büktürerek emireyi ve 85 Süleyman Sırrı Bey: Fotoğ- rafının dercini istemiyor. Kısmen Kendini büyük görülmesin urdur. beğenir kusurla- rınm şuyundan çekinir, hususiyet- ve er, selâmlarken itimat görmüş ve yüz bulmuş kölelere hami olan cür'etle sordu:ğğ — Efendimiz buyurdular. Abbase, bütün benliğine hâ- kim olan rüya iştiyakile gülüm- erken — teşrif leri hakkında etrafa malümat ver- | gedi : mez, oturucu ve yazıya müteallık muayyen ve mahdut - işlerde mu- vaffak olur. Ali Fahri Bey: Fotoğrafının derci- ni istemiyor. Şen ve hazır cevap- tır. Sözleri batmaz, tuhaf hikâye- ler nakleder, altında kalmaz, kendisini tanıyanların muziplikle- rini davet edecek tahriklerde bu lurnur, şakaya tahammül gösterir. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksına. — İkramiya Verilecek İstanbul müddeiumumiliğinden: Gümüşhane azalığından mü- tekait Sait Arif Beyin ikramiye- sini almak Üzere acilen memuri- yetimize müracaati ilâan olunur. — Bu gece kardeşimden ay- rılyorum, — kendimin — oluyorum, Çünkü zifafa giriyorum. — Allahs mes'ut etsin efen- dimiz. Fakat” damat Hazretlerini göremiyorum. Abbase, şuh bir işaret yaptı, kalbini gösterdi: — Efendiniz burada ! | | Ercivan, ve — efendim kocasını yüreğinde " Erki Misırda filbakika - sarm- | sak, soğan ve mercimek mabut — sa- | yalırdı. Öküzlerin, ineklerin, kuşların Allah olarak Wabul edildikleri bir yerce bir kısım otların da — ilâhlaştı- rılmasında hiçbir. garabet yoktur. | Soytarı Ebülhasanın Karnak ve lok- sor mabetlerinde timsallerini gördü- ğü garip mezahip isd Avrupalıların “Culte phalligue, dedikleri maska- ralıktır. Mesirlilar uzün asırlar, “ta- biati ibsal kuvvetini temsil etti- gi, kanaatile bu maskaralığa vücut vermişlerdi, © mezhebi terviç etmiş- lerdi! HARUNURREŞİT ERLERE 104 GA ER Yazan: « Ş Tarihin Esrarengiz Sayfaları taşıyarak gerdeğe giren tuhaf gelini biraz hayret ve fakat hür- metle selâmladı, duayı okudu: — Allah bahtiyar etsin! Biraz sonra Abbase dairesinde Alelâcele soyunmuştu, omuzlarına bırakarak ve yarım yamalak örtünerek mükel- lef yatağına uzaumıştı, Zübeyde nin gönderdiği köleye emir ve- riyordu: tekrar ayni idi. larını saç- — Haydi vazifeni yap!.. Kölenin aldığı talimat, rüya-« nım görülmek devresi başladıktan sonra biraz beklemek ve saray«e da tam bir sükün bhusule gelir gelmez — Cafer kıyafetine girip Abbaseyi oyalamak merkezinde idi. Köle bu emre göre hareket ederek ilkin güzel emireye bir kadeh sade nebiz sundu. Mülea- kıben efsunlu kadehi tutuşturdu ve bütün mumları söndürcrek kapı dibine çekildi. Verilen ilâç, evvelce görük düğü Üzere, beyni — teşevvüşe düşüren ve sirirlerde şuriş uyan- dıran bir şeydi. Abbase de Zübey- denin sarayında geçirdiği buhran- — ları tekrar hissetmiye başlamıştı. Tatlı bir uyuşukluk — şeklinde tecelli eden bu buhran, onun son derece hoşuna gidiyordu. Çünki sevgilisinin ancak bu vazi- yette kendisine mülâki olacağını biliyordu. İçine gömüldüğü yumşak yatak, peygamberleri göğe götüren refrefler gibi gözünde seyyar bir şekil almıştı. Sanki serapta ve odasında değildi, cennet vadilerine mün- tebi olan nurlu ufuklada - dola- şıyordu. O ufukların berbiri ay- ni serabı Caferin güzel çehr. sini taşıyordu. Fakat kendini te»k renk semalarda dolaştıran refref rüzgâr süratile uçtuğu halde © seraba irişemiyordu. Daha doğrusu her ufkun kenarına varılınca Caferi . hıyali bir an siln'yor ve yeni bir ufkun ta ucunda teressüm edi- yordu. Abbase bu dalâletli temaşa içinde kıvranırken ve sevgilisinin serap halinden ayrılıp hakiki bir hüviyet almasını beklerken Ha- rün da — eğlencelerini — temadi ttiriyordu. Hayasız Ebülhasen, salonu halayıklardan tahliye etti- rerek, eski — Mısırlların tabiat kuvvetine ibadet ayinini filen temsil etmiş ve bu çirkin hareke- tile halifeyi kahkaha tufanı için- de bırakmıştı. Cafer, meclis hay- siyetinin bu kadar hetkedilme- sinden iğreniyordu, lâkin sesini çıkarmıyordu. Zaten afaki tecs- sürlere yüreğinde yer veremi- yordu. Bütün düşuncesi Abbüseye munhasırdı. Onu ne süretle bula- rileceğini tefekkür edip üzülüyordu. Bir aralık Harun, koç dövüş- türmek istedi. Gece yarısı koç dövüşül, Bu gülünç bir hevesti. Fakat her iradesi gibi bu emri de hemen infaz edildi. Koçlar kâhyası ve pehlivan koçlar uyku- dan uyandırıldı, hayvancığazlar kölelerin sırtında taşınarak — salo- na getirildi. Zavallı koçlar rahat- sız edildiklerinden dolayi küfür — ediyorlar gibi — böğüzüyorlurdu — ve ipek hahların üzerine Hvrilas rak yatmak istiyorlardı. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: