1 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

1 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa Hükümeti taralından Gazi Hr. ne hec huı edilen eserin urı rhıır'll ÇANAKKALE z 00 ea Yazan: Ceneral Oglander Eskikale, Seddülbahir ve Anadolu sahilinin 141 rakımlı tepeden görünüşü Border Regiment kıtaatına, ol- dukları yerde siper kazarak yer- leşmek emri verildi. İnniskilling taburunun bir bö- lüğü sağ cenahtaki dairevi cep- heyi ikmal için gönderildi ve mü- tebaki kıtaat ta ihtiyat olarak alakonuldu. Böylece W sahilinde olduğu gibi X cephesinde de İngiliz kıtaa- tı, karşılarındaki düşmana adeden kat kat faik oldukları halde 25 nisan akşamına kadar — müdafaa halinde kaldılar. Cesurane ve cür'etkârane bir mukabil hücumla, Türkler, ihraç kuvvetlerinin harekâtı- nı tam bir felce uğratmış ve tak- viye kıtaatı gelinciye kadar cep- he gerisinde yeni yeni mevziler hazırlamak için vakit kazanmış- lardı. Akşam saat 6G da Jeneral Marsball artık o gün W ve V sahillerinden vaki olması takarrür eden ileri hareketinden Üümidini kesti ve Jeneral Hunter - Wes- tona haber göndererek olduğu vaziyette mi kalmasını, yoksa elin- | deki kuvvetlerle tek başına Y sahilindeki kıtaat ile rabıta tesis etmiye mi çalışmasını sordu. Maamafih Y sahili ile rabıta tesis etmiye kalkıştığı balde X sahilinin çok müdafaasız kalaca- ğını ve X ile Y arasındaki hat- tın çok Zzayıf olacağını da ilâve etti. İki saat sonra gelen cevabi emirde Jeneral Marsball olduğu yerde kalması ve ertesi sabah 25 nisan tarihi için tekarrür eden — plânın tatbikine devam edilmek üzere hazırlıkta bulun- ması bildirildi. Ayni saatte ve kolonel Wol- ley-Dod tarafından W sahilinden Jeneral Marsballe gönderilen di- ğer bir fırka emirnamesi, Y sahilindeki kıtaatın sağ cenahla- Fotoğraf Tahlili Kuponu Tabiatinizi — öğrenmek | fotoğrafınızı S adot kupoa le - bir- Tikte gönderiniz. Fotoğrafınız sıray » tabidle ve lade edilmez. istiyorsanız Bulunduğu memleket Iuloğnhn klişesi 30 lıııı;lıık | Pinum kabilinde gönderilebili: rını inkişaf ettirerek X teki kuv- vetlerle irtibat tesis etmesi lü- zumunu bildiriyordu. Fakat bu emri tatbik etmek zamanı geç- mişt. Çünkü Türkler Y sahiline hücuma başlamışlardı. V sahilindeki efrat aydınlık devam ettiği müddetçe iltica et- tikleri siperlerde tutundular. Bun- ların bulundukları feci - vaziyeti gözlerile gören bahriyeliler hiçbir şey yapamadılar, Oucen Elizabett, Albion ve Cornivallis — zırhlıları bütün gün top ateşile Türk mü- dafaa mevzilerini aradılar, fakat yağdırdıkları mermilerin hiçbir tesiri görülmedi. İngiliz kıtaatı harekete geçmiye teşebbüs eder etmez Türk ateşi yeniden baş- lıyordu. Bu açık sahilde gündüz vakti ileri harekâtı icra edilemiyeceğini hâlâ takdir edemiyen Jeneral Hunter - Weston, sahilin sol tarafındaki — siperlerin — zapte- dilmesinde ve W sahilindeki kıtaatın 138 rakımlı tepeye ya- pacakları hücuma yardım edil- mesinde ısrar ediyordu. Bu ısrar üzerine Kolonel Carrington-Smit- hin müstacel bir raporunu hamil | bulunan — Bahriye Mülâzimi Morse saat 2,30da karargâha geldi. Raporun meali şu idi: “İlk iki kemriniz mucibince hareket etmiye çalıştım. Fakat karaya efrat çıkarmıya teşebbüs edilmedikçe fazla telefat verildi. Düşmanın V sahili - civarındaki mevzileri çok muhkemdir. Te- lörgü tertibatı müthiştir. şimdiye kadar arazi hakkında yapılmak istenen keşif ameliyatı semere vermedi. Telefat çok — ağırdır. Jeneral Napier ve liva binbaşısı maktuller meyanındadır. Benim mevzilerimin şimali garbisindeki yüksek arazi zaptedilinciye kadar mevkümi muhafaza etmiye mec- burum. Ancak karanlık bastık- | tan sonra 141 rakımlı tepenin zaptına teşebbüs edeceğim. Bunu yapabilmek için bana boş fıçılardan yapılmış — sal gön- Gdermeniz — lâzımdır. iskelemiz karaya kadar yetişmi- yor. Sahilde birçok yaralı efradım var. Karaya çıkmamış ve gemide bekliyen 900 kişi vardır. Dublin taburunun Camber'de karaya ç- | kan yarım bölüğünden ancak 25 kişi kalmıştır. Munsler tabu- runun zaylatı. 200 kişidir. VI markalı cephaneye ihtiyaç vardır.,, ( Arkası var ) Zira sâbih | TA A ee Dun a Güzeli İstanbula Gırerken Şunları Söyledi: Dünya Güzeli Konmın Han- mın Türk hududu dahilinde en heyecanlı dakikaları Yeşilköyden itibaren başlamıştır. Güzelimizle Çatalcadan buraya kadar ayni trende ve ayni kompartımanda gelen muharrirlerimiz intibalarını şöyle anlatıyorlar: Trenimiz Yeşilköye hareket ederken filimciler tekrar işe gi- riştiler. Bu sefer filmin kompar- tımanın salonunda çekilmesi icap etti. Operatör, sağa sola birkaç rica dağıttı. Herkes yerine yer- leşti. Halk Evi Reisi Hâmit Bey, pencereden dışarıya bakan Na- kiye Hanıma seslendi: — Hanımefendi, senize,.. Nakiye H. gözlerini açarak yüzünü buruşturdu: — Aaa, yok.. Size dargınım ben... Bir kere daha filme girdim de, ne halde olduğumu gördüm, Vazgeçtim bu işten.. İsrar ettiler ve kandırmağa da muvaffak - oldular. Bu sırada güzel kıraliçemiz de gelmişti.. Lâcivert beresi ve lâcivert kostümile muhteşem ve cazip bir güzellikle parlıyan Ker- man Hanıma bir koltuk uzattı lar, oturdu. Makine işlediği za- man güzelimize şu sual soruldu: — Artık İstanbula yaklaşıyo- ruz. Şu dakikada, neler, hisse- diyorsunuz ? — Çok büyük bir heyecan içindeyim. İstanbula, Türkiyeye ve aziz milletime kavuşacağım için büyük bir sürur ve halecan hissediyorum, Mükâleme devam etti ve bitti. Bu sırada operatör Keriman Ha- şöyle geh | : nıma rica- ediyordu : | — Şöyle, pencere — yanına, ışığa dürür. musunuz, Keriman Hanımefendi? Halis B. derhal işe müdahale etti : — İnsaf azizim.. Nefes aldır.. Ve sonra Kıraliçaya dönerek seslendi : — Sen biraz istirahat et Keriman.. dedi. Derhal ipekçi Fahir Beyle | Halis Bey arasında bir münakaşa başladı. Kulak kabarttım: Halis Bey, Fahir Beyin omuzunu tuta- rak mırıldanıyordu: — Canim, sen de hotbehot insanı oynatıp duruyorsun.. Vaz- geç bu işten. Başka bir güne bırak.. Fahir Bey israr ediyordu: — Bu kalabalığı, bu şenliği nasıl buluruz?.. — Bas bayağı.., Ben yine bü- tün bu azayı kiramı davet ede- bilirim.. Böyle daha iyi olmaz mı? | Münakaşa birdenbire yükse- leceğine haliflemişti. Neler konu- şulduğunu duymak, anlamak — is- terdim.. Trenimiz bütün süratile yeşil çayırları geçti ve uzaktan Yeşilköy göründü.. Hat boyuna küme Rküme insanlar toplanmıştı.. Elile- rindeki — değnekleri, — mendilleri sallıyarak bağırıyorlardı : | — Heyyyl. Kıraliça yok mu?. Yan penceredekiler cevap veri- | yorlardı: — İçerdel. İçerdel.. Tren istasyona girerek müthiş ve mahşert bir kalabalıkla kar- | şilaştı... Bin bir renkte yazlık el- Harpte Çok Fazla EnBüyük Heyecanı Şımdı Duyuyorum Telefat Verilmişti Güzelimiz biseleri içinde gara dolan genç kız, kadın ve çocuk kalabalığı, boydan boya — bütün — istasi- yonu kaplamıştı. Çığlıklar bir anda — patladı. Çıplak — kollar kalktı, mendiller sallanmıya, baş- lar gerimizdeki pencerelere doğ- ru çevrilmiye başladı. Bir gazeteci arkadaş, kom- partımanın kapısıni açtı: — Keriman Hanım, sizi bek- Hiyorlar.. Kıraliça, o cazip ve harikulâde güzelleştirmek kudretini haiz olan lâcivert bere ve kostümile pen- cerede görününce, kalabalık bir anda dalgalandı. Başlar hep bir- den Keriman * Hanıma döndü ve çığlıklar duyulmıya başladı. — İşte dünya güzeli.. Bu.. Bu.. — Lâcivertli mi? — Evet,. — Yanındaki kız kim? — Bitmem.. — Ah vre, ne güzelsin senl.. — Ka Allah yaratmıştır, ne- dir?... Kalabalık dalgası bir anda caoşmıya, — biribirini — çiğnemiye, biribiri üzerine çullanmıya baş- lamıştı. İhtiyar bir kadın keskin bir çığlık kopararak genç kadın başları arasında kayboldu.. Al- kış, istasyonu çınlatıyordu. Keriman Hanım, bir kuş kadar nazlı ba- şını sallıyarak — selâm veriyor, teşekkür ediyordu. — Pencereye güçballe bir buket getirdiler ve Kıraliçaya verdiler, siyahlı — genç Tiren yavaş yavaş kalkınıştı. Diyebilirim ki, Yeşilköyden Sir- keciye kadar, bütün hat bo- yunca bütün evlerin pencere- sinde ikişer Üçer kadın vardı. Ve her pencereden ya keskin bir “yaşa Keriman!,, sesi geliyor, yahut heyecanla sallanan mendil- ler eller görünüyordu. Artık İstanbula yaklaşıyoruz... Yanımda Keriman Hammın an- nesi Ferhunde Hanımla büyük annesi var.. Beraber — konuşu- yoruz... — Şu anda kimbilir ne büyük ne vecdedici bir saadet içinde- sinizdir, değil mi Haaımefendiler?. Aksaçlı büyük anae, çekerek cevap veriyor: — Ah, sorma evlâdım, ben bu kadar teessür duyacağımı, saadetimin bana bu kadar yorucu sevinç vereceğini hiç zannetmi- yordum. — Bu, sizin için ebedi bir yadigâr olacak deîîl mi efendin - — Pek tabit.. İnsanlar, ancak bu gibi fevkalâde hâdiselerde hatıralarını zaptedebilirler. Tiren Bakırköyden geçiyor.. Halk yine mahşer gibi kala- balık.. Yine biri biri üstüne yıgıl- mış vaziyette: Ferhunde Hanımefendiye sor- dum: — Fatoşu niçin getirmediniz Hanımefendi ?.. — Rahatsız olur, üzülür, diye korktuk.. Çünkü geceleyin biz bile uyuyamadık., Bittabi hep halecandan., | Hakikaten Ferhunda Hanımın gözleri uykusuzluktan kizarmıştı.. Sbylıdlldııını göre ancak iki saat kadar dalıvermişler, sabahın | beşinde uyanıvermişler.. Keriman Halis Hanımın bü- yük anneleri Fatoş meselesini tekrar - tazeledi: — Ben onu getirmeyi — çok istiyordum. — Hatta Ferhundeye sıkı sıkı tenbih etmiştim, Fakat P Üzülür, diye vazgeçmiş.. Bu sırada Halis Bey biraz ilerimizde bir zatle konuşuyor ve anlatıyordu : — Ne “Spa, daki çıl — * gin alkışlar, bağırmalar, lııylnn'-, lar ve “yaşasın,, lar... Kızım ku- cağına atlastan Türk bayrağını aldığı zaman hüngür hüngür ağ- lamıştım. Ben © günü — unuta- mam azizim unutamam... Atlas beyaz kırmızının - dalgalanması benim için en büyük bir hat radır. Tren hızla Yedikuleyi geçi-| yor. Halk bağırışıyor.. . — Dur makinist, Durt.. Dur!.. Kerimanı görelim! | Halis Bey baba yalnız kalmış. Derhal yanına yaklaşıyorum. W Kıraliçanin — babası — rügürla dağılan kır. saçlarını duıeltonkî güldü: — Son Postayı bütün kalbim ve samimiyetimle tebrik ederim.. Kızımın ve ailemin prüzsüz husu- siyetlerine müdahale etmiyen ga- zetenize çok müteşekkirim.. Kumkapıya gelmiştik. Halis Beye — Artık, İstanbula ve istira- hate kavuşuyorsunuz. Dedim. — Ancak birkaç gün sonra... Dedi. Nihayet Sirkeci göründü. Bin- lerce kişi Kıraliçayi bekliyordu. Keriman H. tekrar kompartır man penceresine çıkmıştı. Bir ani büyük garı bir uğultu halin kaplıyan alkış ve çığlıklar mut tarit ahengile devam ediyardı Herkes Türkün ve dünyanın gü zelini, kıraliçayı arıyordu. Bandı başladı. — Kıraliça merdivenli indi. Büyük halk kütlesine, kem” di kütlesine katıldı. — Uzaktaf onun yalnız - İâcivert beresinii tatlı rengi görünüyordu.. h Ragıp içini

Bu sayıdan diğer sayfalar: