6 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

6 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa SON POSTA Deniz Altında Hayatlarını Kazanan İnsanlar Dalgıçlık Çok Zor Bir Meslektir Ve Hayatlarını güçlükle kazanan bir insan zümresi varsa, onlar da muhakkak ki dal- gıçlardır. Düşü- nÜü nüz bir keret: Hayatı ufak bir tesadüfe bağlı olan bir dalgıç için ya- şamak ne de- mektir?. Dalgıç, mai- şetizi temin et- mek için sırtına garip ve taşı- ması kolay olm- yan mantar veya meşinden bir e- bise giyer, başı- na da, gözlerinin su içinde tesa- düf edeceği şey- leri görebilmesi için ikl cam pencereli bir baş hk geçirir. Bu — başlık bir taraftan ma- den! bir halat, öbür taranftanda kuuvetli bir boru ile harice mer- buttur. Dalgıç denize daldığı za- man onunmukadderatı yukarıdan bu halat ve boruyu elinde bu- lunduran adamın meharetine ve dikkatine bağlıdır. Bir tehlike karşısında kalan dalgıcın yukarı- ya verdiği işret biraz geç anla- şılsa birçok kolaç suyun içinde dolaşan adam için en feci şe- kilde ölmek işten bile değildir. Dalgıçlar için büyük tehlike, | Piyasadaki Bedbinlik Kö- | büyük düşmanları denizin dibinde farkına varmadan içine girilebilecek olan su altı mağaralarıdır. Böyle bir deliğe dalan bir dalgıç, su tazyikı ile ve biraz acemi ise mağaranın tavanına yapışır, kalır, kendini biraz aşağıya çekip te içine gir- diği deliğin çıkış noktasını bir türlü bulamaz. Dalgıçların deniz altında en ahtapotlarla bir kısım balıklardır. künden _İzq!e Edilecek ( Baş tarafı | inci — sayfada) fazlasına satılıp alınmaktadır. l Bu yeni ticaret şubesinden istifade edenler kimlerdir? Bu suale: — Hem ihracat, hem de it- halât tacirleril Diye kısaca cevap mümkündür. İhracat tacirleri — ihraç tikleri malhı hariç — piyasada yüzde on eksiğine — satmakta tereddüt —etmemektedirler. Zira ellerine geçecek olan vesikayı ithalât tacirlerine yüzde (35) fazlasile satacaklardır. Vakıl ala- cakları vesika sattıkları malın nısfı derecesindedir ve bu itibarla bu yüzde ( 35 ) yarı yarıya yani | yüzde (17,5) a inecektir. Fakat kaybettikleri yüzde ondur ve yine yüzde (7,5) kârdadırlar. İtlhalât — tacirleri ise — mab | Tarını — verdikleri yüzde (35) yüzünden yüzde (35) fazlasına mal etmektedirler. Fakat bu malı — kontenjan — harici — sata- caklarından Fiatine zammetmek mümkündür. — Peki,. Yeni ticaret şubosi- | nin zararı kimedir ? vermek et- | müstehliktir, zira Bu suale mutlak olarak cevap vermeyi doğru bulmuyoruz. Fakat piyasa işlerinden anla- dıklarını iddia edenlerin sözlerine bakarsanız, ziyanlı olan müstah- sildir, yani köylülerimizdir. Zira ihracat — tacirleri — behemehal ihraç — etmek — istediklerinden ucuza mal satmakta ve ucuza ab mıya çalışmaktadırlar. Deniliyor ki: Meselâ fındık beynelmilel pi- yasada 56 kuruş iken evvelâ 46, sonra da 42 ve daha sonra da hariçte 33 kuruşa düşmüştür. Senelik — fiındık — ihracımız 300,000 çuvaldır. Eğer bu kırık- hk bu şekilde bir sene devam ederse müstahsilin ziyanı takri- ben 3 milyon lirayı bulacak de- mektir. İkinci ziyanlıya gelince, bittabi ithalât taciri alınca, pahalıya malı pahalıya | verecek, aradaki Farkı da müs- tehlik ödiyecektir. — Bu yeni ticaret şubesinin faaliyetine hateme verilemez mi? Zannetmediğimizi — söylemek- ten çekinmiyeceğiz: Her yerde her yeni tedbir- den kendi İlehlerinden iatifade Dalgıcın Hayatı Tesadüfe Bağlıdır Dalgıçlar eskiden böyle bir elbise giyerlerdi | | | Ahtapotlarla- rın o derece bü- yüklerine tesadüf edilmiştir. ki, bunların her bir kolunun bir. in- san kalçası kalın- lığında olanları çok defa görlül- müştür. Bir defa, Blançar isimli bir dalgıç, — denizin dibinde — böyle müthiş bir ca- navarla karşılaş- mıştir. Hayvanın be- Hine doladığı müt- kiş kollarından birini — bıçağile keserek — kurtu- lan daizıç, diğer kollar tarafından sarılmak — tehli- kesl — karşısında kalınca, büyük bir soğukkanlılık- la parmaklarını bayvanın iki gözü- ne batırmış ve bu suüretle ha- yatını kurtarmıya muvaffak olmuştur. Fakat bu dalgıç gibi kocaman bir ahtapotun elinden bu şekilde yakayı sıyır- mak her babayeğitin kârı de- gildir. . Çünkü böyle bir muvaffakı- yet son derece büyük bir me- harete ve cesarete — bağlıdır. Onun içindir ki şimdi, dalgıç- lar için madeni — elbiseler yap- mışlardır. Fakat bu elbiseler, çok ağırdır ve dalgıçların harekâtını pek ziyade yavaşlatmak tadır. Yumurlalarımız Ve İtalya İtalyanlar yulaf ve yumurla ithalât resmini arttırmışlardır. Bun- dan sonra yumurtanın bir ken- talinden yüz kırk beş, yulafın- kinden on altı liret ithalât resmi alınacaktır. Çubuklu Gaz Depoları Belediyenin Çubuklu gaz depo- larında miktarı kâfi kapalı yer ol. madığı için birçok gaz varilleri açıkta kalıyordu. Bunun için burada bir depo daha yaptırılmasına karar veril- mişti. Fakat tahsisat kâfi gel- mediği için bu sene bu işten sarfınazar edilmiştir. etmenin yolunu bulacak — olan- ların çıkması tabiat ve ticaret muktezasıdır. Maamafih bu şubenin geniş- lemesinin —önüne — geçilebilmesi ihtimali büsbütün yok değildir. * Duyduklarımızı (hulâsa ede- lim: Avrupa devletlerinin Ittihaz | ettikleri tedbirlere aynen mukabele etmek zaruretindeyiz. İhracat ile ithalâtımızı — muvazeneleştirmek bizim için hayati bir ihtiyaçtır. Bunu bazı sahalarda acı tesirler yapsa bile mutlaka temin edece- ğiz. Mesele daima müteyakkız bulunmakta, her an çıkan ârıza- ları derhal görmekte, izalesine çalışmaktadır. Eylâl 6 y —a  YE Bu Sütunda Hergün Yazan: Sabah Eşekleriş Zekâsı! O gece Büyükadada namüte- nahi güzel bir gün geçirmiştik. Adamakıllı yemiş, içmiş, gülmüş, eğlenmiştlik.. Saat bire beraber: — Haydi kalkalım, şöyle bir tur yapalım! Dedik. Kadınlı erkekli on beş kişilik bir kafile yola çıktık. Biraz sonra hepimiz eşeklerin üstünde, Ada yollarına — dökülk- müştük. Şen kahkahalar, neşeli bağrışmalar, berrak çığlıklar içinde ilerliyorduk. Çamların arasından süzülen mehtap loş yolları hafif aydınlatıyordu. Sağ tarafımızda deniz, parıltılarla ürperiyordu. Ta- biat o gece tuvaletlerinin en ne- fisini giyinmişti. Eşekçiler: — Dahhh çüşşş! diye eşek- leri sürüyorlardı. Biz çılgınlar gibi kâh biribirimize çarparak, kâh sürünerek: — Lak lak lak, lak lak lak, hoplıya hoplıya gidiyorduk. Bütün bu zâhiri kahkahalara rağmen birdenbire içime bir hü- zün çöktü. Etrafımdaki kalabalık beni sıkmıya buşladı. Bu manasız gruptan ayrılmak, Ferhunde ile başbaşa kalmak ihtiyacile kıvra- nıyordum. Ertesi gün Ankaraya gidecektim. Eğer bu gyece de onunla başbaşa kalamazsam, onu bir daha göremiyecektim. Onun da ayni arzuyu heslediği mu- hakkaktı. Eşeğimin gemlerini kastım. Ba- şint onun eşeğinin tarafına çevir- dim. Eşeğimle, onun eşeği yam yana yürüyorlardı. Kafilenin en arkasında — kalmak istiyorduk. Fakat eşekçi — bizi — rahat bırakmıyor, — elindeki — sopayı, pat küt indiriyor, bizi kafilenin en önüne kadar koşturuyordu.. geliyordu. — Hep — K e İstanbulun Biz gemleri yine kasıyor, tam kafilenin arkasında biraz biribi- rimize sokulmak üzere iken, eşeklerimiz yedikleri darbenin tesirile yanpiri yanpiri koşmya başlıyorlardı. Hulâsa, eşekler, gemleri ka- sıldıkça ağırlıyorlar, fakat sopa- ları yedikçe koşuyorlardı. Vaziyet böyle tekerrür edip duruyordu. Bereket versin eşeğimle, eşeği- nin arası pek iyi idi. Hiç biri- birinden ayrılmıyorlardı. Beraber ağırlıyorlar, beraber — koşuyor- lardı. Biz de yanyana zıplayıp duruyorduk. Bu imkânsızlık içinde biribirimizin bu kadar olsun ya- kınlığını duyduğumuz için hayatı- mızdan memnunduk! Gemleri yine kastık.. Eşekçi yaradana sığımip iki sopa daha aşketti. Eşeklerimiz — şahlanmiş- lardı. Dört nala kalkmışlar, tozu pumana batarak koşuyorlardı, Fer- hunde çığlıklar koparıyordu. Eşek- leri zaptetmenin imkânı yoktu. Fakat biribirlerinin yanından hiç ayrılmıyorlardı. Böylece bir müd- det koştular, koştular... Biraz — yavaşladılar.. — Başımı arkaya çevirip baktığım zaman ortalıkta kimseler yoktu. Ada- nın loş yollarından bizim kafile- nin sesleri duyuluyordu. Eşekle- rimiz kendi hallerinde yürüyor- lardı. Bir müddet böyle yürü- dükten sonra, Adanın tenha bir kuytuluğunda durdular.. İkimiz de gülüyorduk. Hayatı- mızdan memnunduk. Fakat saa- detimiz çok devam etmedi. Bir denbire — eşeklerimizin — üstünde sarsıldık.. Eyvah kafile geliyordu. Eşek- çi: — Dahhh çüşşş diye bağ yor ve bizim eşekler yine dört- nala koşuyorlardı! BALAĞĞN Esrarengiz nnn Beyaz Hanımı Kimdir? inel sayfada ) İstanbulda İngiliz esirleri, Rus ve Fransız esirlerile birlike bir Ermeni kilisesinde mahpusturlar. ( Baş tarafı | | Zabitlere, bir jandarına refaka- tinde ara sıra şehri gezmelerine müsaade — edilmektedir. — İngiliz tayyarecisi. de — bu — fırsattan istifade ediyor. Maksadı İıun- bula gelirken — ismini — işittiği esrarengiz beyaz kadınla buluş- maktır. Çünki bu kadiın İngiliz zabitlerinin yatağıdır. ve onların kaçmasına yardım — etmektedir. Kadın Kim? Bu esrarengiz beyaz kadın kimdi? İngiliz zabiti ismini ver- miyor. Fakat şehirde efsanevi bir melek gibi tanındığını, 124 | bitlere yardımile meşhur - oldu- gunu söylüyor. Beyaz kadın güzel Türkçe bilir. Ayni zamanda Londra ile sıkı temastadır. ve İngiliz hükü- meti İstanbulda olup bitenleri onun vasıtasile öğrenmektedir. Brovn — nihayet Bu kadınla bir gün parkta buluşmayı temin ediyor.Beyazkadın randevü mahalline vaktinde gyeliyor. İşaret olmak Üzere elinde bir kitap, Üzerinde beyez bir yün ceketi vardır. Za- biti tanımıyormuş gibi önünden geçiyor ve karşısındaki sıralardan birine gidip oturuyor. İngiliz za- biti, yanındaki muhafızın dalgın- lığından bir an istifade ederek kalkıp onun bulunduğu sıraya gi- diyor ve kadının yanına oturuyor. Kadın gözlerini kitaptan kal- dımıyarak: — Karşıya bakınız, yavaş ko- nuşunuz, diyor. Beyaz kadın, İngiliz zabitine saklanmak için bir yer temin ediyor. Birgün ermeni kilise- sinden çıkıyor ve — kendilerine tahsis edilen bir rum evine gidi- yorlar. Bura da beş gün kalı- yorlar.Beyaz kadın bir gün onu görmiye geliyor. Ona, bir Rus prensin hudut harine çıkarılmak Üzere — olduğunu, kendisini de beraber almıya razı bulunduğunu söylüyor. İngiliz zabitine bir Al- man mürebbiye kıyafetine gire- rek sokağa çıkmasını ve Rus prensi ile buluşmasını tavsiye ediyor.Beyaz kadın ertesi gün Brov- na kadın elbiseleri gönderiyor. İngiliz zabiti elbiseleri giydikten, şapkasını, bileziklerini, küpelerini taktıktan ve yüzünü podraladık- tan sonra sokağa çıkıyor. Bir kahvede Rus prensile buluşuyor. Fakat kahvede bir Türk taharri memurunun - kendilerini =llo- diğini anlıyor ve derhal veyi terkediyorlar. Bu suüretle Ruüs prensi ile kaçmak projesi suya düşüyor. Macar Mühendisi Bunun Üzerine İngiliz zabiti kendisine işini kaybetmiş bir Macar mühendisi süsünü veriyor. Bulunduğu Rum evine iki İngiliz zabiti daha geliyor. Üç zabit birlikte bir kaçakçı kayığı ile Karadenize kaçmıya karar veri- yorlar. Kayıkçı ile evde anlaşı- yorlar. Fakat tam evden çıka- cakları sırada kapı çalınıyot ve içeri birkaç Türk polisi giriyor ve İngiliz zabitlerini önlerine katarak tekrar hapse tıkıyorlar. Fakat birkaç ay sonra harp bitiyor ve İngiliz zabitleri kur- tuluyorlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: