17 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

17 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa İngiltere Hükümeti tarafından Gazi Ilı. ne hediyo edilen esen hediyo edilen curın lcrulmııl ÇANAKKALE 104 — Yazan: Ceneral Oglander Taburun Dörtte Üçü Siperlerinden Fırladı Bundan kadar — tutulabilen mokta olan Ouinn — noktasına biribirine oldukça karışmış olan 1 inci ve 3 Üncü Avus- turalya — livası — geliyordu. Ouinn noktasında hat gayet sivri bir dirsek yaparak geriye dönüyor ve Monash deresinin başından, Russell tepesinin orta- sından ve Valker sırtı tabir edi- len çıkıntıdan geçerek — sahile iniyordu. 700 Baby tepesinden Monash deresinin baş tarafıma bir çıkıntı yapan Pope tepesini, Kolonel Po. pe'u kumandasında bulunan 4üncü Avusturalya livasından mürekkep karışık kıtaat tutmakta İdi. Bu- rası müstesna olmak üzere, de- renin baş tarafı ve Kussel tepe- sinin şimal kısmı kâmilen düş- mana maruzdu ve 700 Baby tepesindeki türkler denizle Se- €ond Ridge denen sırt arasında yegâne muvasala — vasıtası olan dere yatağını tamamen tarassut edebiliyorlardı. Walker sırtının başını 2 inci Avustralya taburu pek az mev- cutlu iki bölüğile Kolonel Braund tutuyordu. — Biraz aşağıda da Kanterbury taburunun iki bölüğü bulunuyordu. Bu taburun kuman- danı kaymakam Stewart bir gün evveli vurulmuştu. Tek tük ateş ve mevzil bazı müsademeler - istisna edilirse 26 nisan günü Anzac cephesinde gayet sükünetle geçti. Hele ogün öğleden sonra 400 rakımlı tepe- deki müessif vak'a olmasa idi, günün mecmu zayiatı da pek az olacaktı. Fakat saat ö3te ileri hatta M'Cay tepesi — denen mevkie — yakın — bir yerde, Battın — istikameti — umumiyesini tashih etmek maksadile bazı kıt'- olar ileri sürülmekte — idi. Bu sırada her nasılsa hat boyunca 4 üncü —Avustralya — taburuna doğru karışık ve ağızdan ağıza “umum! ileri harekete iştirak ediniz,, tarzında bir emir dolaş- tı. Bu emrin nereden geldiğini sorup soruşturmaksızın, taburun dörtte Üçü, başlarında kumam danları olduğu halde, siperlerin- den sıçrıyarak &ol kol İstikame- tinden ve tepenin üzerinden şı- male doğru ilerlemiye başladılar, Bu cesurane ve fakat çok mües- sif ileri hareketten kumandanların © zamana en ileri sonra, Fn(olrııl Tahlili Kuponu Tabiatiniz! —üğronmek — istiyorsanız fotoğrafınıı 5 adet kupon ile - bir- likte gönderiniz. Fotoğrafınız sıraya tübidir. vo İade edilmez. ——— | İisim, moslak voya san'at? Bulunduğu Fotoğrafın ııı,..ı 30 kuruşluk Pltum kabilinde gönderilebilir. hiçbirinin haberi yoktu. Filha> kika bu kıtaat Avustralya ve Türk hat'ları arasındaki tehlikeli mıntakada ilerliyordu. Conk ba- yırı ve Gun sırtındaki Türk top- çuları derhal ateş açtılar ve kumandanları da — dahil olduğu halde bu kıtaat müthiş telefat verdi ve bakıye kalabilen efrat ta Jobnston Jolly tabir edilen nok- taya iltica etti. O gün Jeneral Godley'in Anzac mevkinin sol cenahının ku- mandasını deruhte rarlaştırıldı ve Walker — sırtı, tepe- si ve Monnash deresinin baş tarafı Yeni Zelânda ve Avustral- ya fırkasının kendi sahnei hare- kâtı oldu. Fakalt ateş hattınm arkasındaki — muvasala okadar açıktı ki 25 nisan günlü etmesi ka- o zamandanberi Kussel olan karışıklığı tashih edip ko- | lordunun muhtelif taburlarını ye- niden teşkil ve kendilerine talr sis edilen cepheye yerleştirmek birkaç gün sürdü. Helles ve Seddülbahrde 26 nisan günü 25-26 nisan gecesi Helles burnu karşısında demirli olan Turyalus amiral gemisinde ge- çiren ve bütün gece karadan gelen şiddetli tüfek ateşlerini dinliyen Jeneral Hunter- Weston İngiliz kıtaatının şiddetli hücumlara maruz kaldığına kanaat getirdi. Bir müddet sonra Türklerin kesif kütleleri taarruz etmekte oldukla- rıma dair W sahilinden gelen bir haberle bu kanaat teyit edildi. Gece yarısından sonra ateş hafifledi ve sabah bu haberin aslı olmadığı anla- aldı. Fakat yine Türklerin çok faik kuvvette — oldukları fikri baki kaldı. olunca (Aı yolları | SON POSTA İki İş Gören Bir Bisiklet Hem Suda, Hem De Karada Hareket Edebiliyor Bu adamın idare ettiği alet hem su, hem de karada hareket edebilen çok mabirane yapılınış bir bisikletti.. Adına Siklamer diyorlar. Yukarı kısımda gördü- ünüz dört yuvarlak aşağıya in- irildiği zaman bisikletin. suda hareket etmesi temin olunmakta, yukarı kaldırıldığı zaman da ka- rada yürümesi mümkün — obk maktadır. Bu sene ilk defa spor âleminde teşhir edilen bu bisiklet pek k rağbet görmüştür. —— Halk Dilindeki Öz Keli- meler İhmal Edilemez ( Baş taraf sayfada ) ların muabili türkçe mevcut ve- ya teşkil mümklün ise terketme- lidir. lstılahlar meselesine gelin- ce: Bundan sonra birçok ilmi ıstılahların türkçe olarak konul- ması mümkün olduğu gibi, mev- cut olanlardan birçoğunun da Türk — lehçelerinden alı- kelimelerle ifadesi müm- inel eski nacak kündür. Beynelmilel ıstılahlardan bir kısmı terkedilemese bile, bunların yazılışları Türk telâffuzuna göre olmalıdır. Türk grameri üzerinde de işlenmeli, gramerimiz İisan- mizin bütün inceliklerini ifade edecek şekilde tekemmül ettiril- melidir. Lehçeleri biribirine pek yakın olan Türk milletleri arasında müşterek bir yazı ve edebiyat lisanı yapmak çok arzu edilir. Fakat bu iş derin bir ihtısas meselesidir. ve bu işten anlıyan alimlere aittir.,, lngılız Fılosu Gitti İngiliz Filosu İstanbul Limanında Dün limanımıza gelen üç kruvazör ve bir tahtelbahirden mürekkep İngiliz filosu limanda akşama kadar kalmış, bu müddet zarfında mutat resmi ziyaretler yapılmıştır. Filo akşam Karadenize açılmıştır. Karadenizde Romanya ve Buk- garistan sahilleri ziyaret edildikten sonra filo tekrar limanımızdan geçerek Akdenize gidecektir. | 17 ——7 Eylât HİKÂYE Bu Sütunda Hergun Murtaza Ef, zengin bir Mısırlı yanında — vekilharçtı. — Efendisi sağken, bundan yirmi sene evvel berayi tenezzüh Parise giderken emniyetini kazanmış olan yaşlı ve kalendermeşrep vekilharcını da beraber götürmüştü. Murtaza Ef. Pariste altı ay kadar kaldı. Bu seyahat ona şifası imkânsız bir gönül hastalığı kazandırdı. Hem de öyle kadına karşı falan duyulan, bildiğimiz incizaplardan değildi. O, Parise — vurulmuştu. O, oradan eski şemsiyesini gü- müş saplı (bir bastonla, yağlı redingotunu siyah ceket ve rey- | ye pantolonla, emekdar mestleri- ni rugan İskarpinle değiştirmiş, boyalı çember sakalile kozma- Hikli bıyıklarını kazıtmış, ve ka- lendermeşrep — tabiatini zübbece bir betbinile değiştirmiş bir ha de dönmüştü. — İstanbula ayak bastıktan sonra artık ağzı açık di mi etli dudakları Parisin adı- nı birkaç defa gevelemeden biribirini - bulmazdı bir daha. O da emsali kesiresi gibi Üç buçuk günde Avrupa medeniye- tini, garp hayatını benimsemiş, içinde doğup Öömrünün dörtte iki buçuğumu geçirdiği memleke- tini, şarkı, yadırgamıya — başla- mıştı: — Rakı da içilir miya apsent dururkea, Ah azizim, bunlar da bira mı, bunların yirmi dublesine canım Parisin bir bardağını bile değişmem. Paris hakkında bir şey soruk sa Murtaza Efendida — bilmem yoktu. Faraza: — Murtaza Bey; (o Paristen döndükten sonra kendisine Ef. diye hitap edenlere fena halde kızıyordu.) Bir “Eyfel,, kulesi- dir duyuyoruz. Nasıl şey, nasıl yerdir, gördünüz. mü? Dense; Derhal; A görmez olur muyum hiç der, ve hemen bir palavra- ya başlar; “Hattâ bir gün onun Üstündeki gazinoda kahve içi- yordum da.. — Mulen Rüj nasıl ? — Fevkalüde efendim — fev- kalâde. Hem dediğiziz yerde haşıma garip bir vak'a da gek di. Bir gün orada tavla oynu- yoruz... Dedi de hikâyeye başla- di mı idi, belediyenin vadedilip te tutulmıyan lâyuat velâ yuhsa vaitleri gibi sonunu getiremezdi. Murtaza Efendi Paris hikâyele- rini o kadar arttırmış dilinden düşürmez — elmişti ki herkese dünya güzeli bahsinden oldu- ğundan — fazla — gina — gelmişti artık. 'Eski ahbapları görünce selâm vermemek mecburiyetini hissetmiye — başlamışlar, hatta içlerinde rastgelip te traşma tutulurum korkusile mutat yok- O yene oralı değildi. Önüne geçeni bir yakaladı mı, köşeye oturtur. — Paris te Paris ha bire ân- larıdı. * Bir gün eski ve samim! arka- daşlarından — Hüseyin Bey ona uzun uzun nasihat etti. Bu bahsi fazla etmesinin etrafındakilerde yaptığı aksülâmeli anlattı. Birçok eski dostların — selâmlarını kes- melerini misal gösterdi. O hâlâ, a — Monşer diyordu, Pariste bir.... Hüseyin Bey: — Birak yahu dedi, gülünç oluyorsun, bırak şu Parisin adını ağzından artık... Anladık gittin, gördün amenna... Amma herkes vakitli vakitsiz senin hep bu kısa seyahatinin — uzun palayralarına tahammül eder, çeker mi ya. Bu menhus seyahat seni mahvetti. Ne itibarın kaldı, ne haysiyetin, ne kıymetin... — Haşal.. Nasıl mahvetti, o seyahat beni ihya etti, ben Pa- ris'te medeniyeti hakikiyeyi gör- düm, ben ora.... — Anladık, anladık göremez olaydın keşki.. Bak eskiden seni herkesten fazla seven, akşam sabah hatırını, halini soran Ali Murat Bey kızını evlendiriyor da seni daveti aklına bile getir- medi. Hakkı da var.. Dost acı söyler.. Gel sen benim sözleri- me iyi kulak ver, dinle de bir daha Parisin ismini anmıyaca- ğına bahsini etmiyeceğine söz Ver... Murtaza Ef, düşündü, taşındı. Cahiller içine düşmüştü. Onlar ne anlardı. Paristen. Kendinde idi budalalık ki onlara Parisin maşaşa hayatını emsalsız. husu- siyetlerini anlatıp kararmış gö- nüllerini açmak İstiyordu. Nesine lâzımdı. onun., Veriyorum dedi, söz veriyo- rum. Nâkıli: Naci Sadullah * Bu söz özerine Hüseyin Beyin de delâletile Murtaza Efendi Ali Murat Beyin düğününe davet olundu. Yalnız Ali Murat Beyin Murtaza Efendinin bu kafa ağrı- tıcı bahse girişip te misafirlerini tâciz etmiyeceğine Hüseyin Beyi kefil tutmuştu. Hüseyin Bey mi- temadiyen Murtaza Efendiye : — Sakın ha zinhar Paristen bahsetmiyeceksin, beni koepaze edersin. Diye ihtar ediyordu. Murtaza Efendi Paristen bah- sedememenin kendisine ne büyük bir. mahrumiyet olduğunu — işte asıl bugün anlıyordu. Somurtup oturduğu köşesinde adeta ağrısı tutmuş kadınlar gibi kıvranıyor- du. Yüzüne bakanlar patlıyacak diye korkuyorlardı adeta.... Netice vahim oldu. Bir ara- hk bir yaygaradır, bir çığlıktir kopuverdi: — Su, kolonya... şuyorlardı. Murtaza Efendi baygınlık ge- çiriyordu. Kendine gelir gibi olur olmaz ilk söz olarak: — Ya dedi bu hal bana Pa- risten kaldı idi... Ve ferahladı. Sevgili Parisinin bu kadarcık olsun bahsini etmek ona kolonyalardan, sulardan, sinir ilâçlarından daha bir musekkin gibi yaramıştı. — — Agâh İzzet Beyin ©926-927 -928-929-930-931 Ramazanlarında Diye koşu- eleri klişesi altında çıkan vecizeleri Özlü Sözler İsmila Kitap Halinde Basılıyor

Bu sayıdan diğer sayfalar: