6 Eylül 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

6 Eylül 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TOMBUL MİRASYEDİ No: 22 Yazanı Sermet Muhtar Eli Ayağı Düzgün Arabacı Aranıyordu Sen olmıyaydın. bey amca Tophanedeki kabak kafalı kırma da kazıklıyacaktı, Ağacamisindeki şebele suratlı frenk te... doğrusu bizim için koştun, yoruldun, nefes tükettin. İInkâr edebilir miyiz, Allah var yahu!.. Karafakiler gidip gidip geliyor, dübleler dolup dolup — boşalıyor, mezeler çeşit çeşit tazeleziyor, şevk ve şetaret katmerleştikce katmerleşiyordu. Vakit epeyce gecikmiş olduğu için birahane tenhadı. Kendi ken- dilerine gibiydiler. Hepsi de, sa- ğgırla konuşur gibi bağıra bağıra öyliyorlar, — lüzüumlu — lüzumsuz Eahkıhılır salıveriyorlar, ha ba- bam ha atıştırıyorlardı. İçkide daha acemi çaylâk olan Tombul Bey, arkadaşlarından geri kalmamak için, yüz buruştura bu- ruştura, zoraki rakı deviriyor, göz- lerini büzerek, diline yayıklık ve- rerek üzenti sarhoşluğa yelteniyor, boyun kırıp, bir omuzu indirip yine omuzdaş tavurları — takını- yordu. Kâtip Raif, &ıfır numara, dar Beyoğlu fesi kaşın Ustüne değil, yana yıkmış, o körolası kaşları yine çatmış, siyah caketi arkası na kartal kanat atmış, dişlerinin arasında kalan mezeleri emerken kurbağa gibi ses çıkarıyor, par- mağını kulağına sokup bıyık bür- mayı da unutmuyordu. Dubaracı Apik: — Hey gözünü — sevdiğim ağustosu, enksemizde boza pişi- roorsun. Alayımızı aftos piyos yerine kodun... Karakolluk olup serkomlser Şemsi beyime kepaze olmiyacağımı — bilsem — mintanı, pantolu atıp don gömlek ilen carmakçura yanaşacağım! Derken hamdise soyunacaktı. Nabi Efendi, kerahat vakti geciktiği ve darlaştığı için, Ses sada çıkarmadan boyuna imam suyu yuvarlayip avurdunun Üstün- den iğreti dişlerini bastıra bastıra meze haklayor, sulu Sezai kâtip Raifin ok gibi gerilmiş kaşların- dan çekinerek ağız açamiyor, duba cambazla yardağı da, ara vermeden kumanda savuruyor- lardı: — Sıcak —mezeye Miçol. Sahanda — sucuk, ciğer tavası, ateş balığı azgarası, şiş kebabi, kırmızı biberli peynir... Sıcak olsun da ne getirirsen getir!... Atla araba, Vehbi Beyin ka- . fasının içinde çivili değil ya, yine bahsi tazeledi: — Bize fiyakalı bir arabacı la bulacaksın değil mi Ahmet ağabey? — Emret, baş göz Üstüne paşa zademl Katip Raif: (Arabacıdan çok ne var beycağzım, ibadullah!) Dübaracı Apik: (gel geç takımın- dan ister isen ayda sekiz mecidi, baron kıyafetlisini diler sen on necidi daya, Jlandona oturtup xüllâhı yıkl.) Sulu Sezal de: ( Arabacı kah- velerine basayım; — yaver Raik Beyinkinden daha üstününü ge- tirmezsem caddenin ortasına çıkar, eşşşek gihi anırırım! ) gibi kendi tellerinden nağmeler savururlar- ken, meze atıştırmakla çene oy- natan kanbur Nabi, çene hareke- tini yine bilgiçlik vadisine döktü; — Arabacı intihabımı fakire rakın!.. Zira keyfiyeti mezbure Kamkapının eski hali yeknazarda — calibi dikkat ve ehemmiyet bir mesele gibi gö- rünmezse de hakikatte en dakik mesaili muaddaladandır. Mirasyedi bey: (bey amca, açık söyle; hem çok uzatma, kısa kesi) diye dudak büküyor, kâtip Raif, yavaşçacık; (eyvah, işimiz var; yine cami dersi başladı! ) deyip yüz buruşturuyor, Dübaracı: ( Agnadık ahbap, cenabın Salisbori kertesinde bir savansın. Karşındakilerin siyans hususunda — kıtıpiyos olduklarını unutma; barsağındakini ayanbeyan söyle de ayının kaval dinlemesi pozisyonuna düşmeyelim!) derken Sulu Sezai yine avurtlarını şişirip dümbelek çalar gibi parmağını vuruyordu. Nabi efendi devamdaydı: — Evvelâ istitraden şunu ar- zedeyim de derunlardaki gillügiş çıksın, cümleten müsterih olunsun. Lokmanın tevzii hususunu — hiç merak buyurmayın. "Landonun be- delini tesellüme şitaban olduğum hengâmda, haneye lâzımgelen ne- sayih ve ihtaratı feramüş etme- dim. Hatta bir pusulacık karalı- yarak yegân yegân kimlere tevzi kılınacağını işaret eyledim; vara- kayı da aşçı Gülsüm hanımın ye- dine verdim. Binaenalâzalik bu bahsi kapayıp meselei mevzuubi- hamıza avdet edelim. Ne diyor- dum, evet arabacı intihabı yek nazarda calibidikkat ve ehemmi- yet görünmezse de hakikatte en dakik ve muaddal mesaildendir. Vehbi Bey kâtiple, Dübaracı Sulu ile, Duba da yardağile fısıl- tıda ikon Nabi efendi yaylasını almıştı: — Vâkıa ispir tedariki vehlei ulâda pek asân, Fesi basıp To- panedeki sıra kahvelere, yahut Şehzadebaşında, Birinci dairei be- lediye ittisalindeki Arap Saidin kahveside gidersin; rengi bozuk kâratayı bir kenara çekersin, (Bize münasip bir arabacı!) dersin ve saniyesinde kaç tane Şebinkara- hisarlı müvacehende hazırdır. Fa- kat kazın ayağı öyle değil muhte- remler!... Tutulacak arabacıda da vücudu lâbüt şart şurt var. Her öne gelen keleş, arabacı sandal- yesine oturtulmaz. Mesele ehemmiyetlendiği için hep kulak kabartmaya başlamış- lardı. — Allah kem gözden, kem nazardan — esirgesin, Has ahir arabaları kılıklı landomuzun taht gibi sandalyesine, İstablı âmire esplerile hem ayar kadanalarımı- zan tambura teli gibi gergin ter- biyelerine, olyak olanını bulacağız, Arabacı — dememle — geçmeyiniz nuru ayunlar. Arabacıda da ara- nacak şurüt mütenevvidir. Herşey- den akdem, ağırca, müteazzimce olmalı; keenne, rütbeibalâ rica- ünden bir zatı studesifat vekarile mütehallik bulunmalı. Öyle müna- “gebetli münasebetsiz, pişmiş kelle gibi sırıtmak... - Lâvallah sülmme billah kabili tahammül değildir, (Arkası var ) Denizciler Haftası Pirede Her Sene Do aa Yap ılan Merasim Bu Sene De Tckrar Edildi Merasimden bir intiba Atina, 4 (Hususi) — Pire ve Faler limanlarında her s#ene bir “Bahriye haftası,, tertip edilir. Bu sene de tertip edilen bu De- nizciler haftası aybaşında büyük merasimle açıldı. Bahriye nazırı Hacıkiryakos yüzlerce bahriye za- bitinin iştirak ettiği bu tezahürat haftasını bir nutukla açtı. Resimde bahriye erkânını ve ortada sivll elbiselle bahriye nazırını görü- yorsunuz. e V. | iktisadiyatı ( Baştarafı 1 inci sayfada ) ekseriyetle vaki olmaktadır. Hal- bu ki bu muamele tarzının Türk için — tevlit edeceği zararlar kolayca tasavvur oluna- bilir. Aldığı sipariş, teklif veya is- timzaç mektubuna cevap vermiyen bir Türk taciri, mektubu yazan cenebi tacirin üzerinde, memleket aleyhine soğuk bir tesir bırak- makta ve Türk ticaretinin ciddi- yetine şüphe ile bakmaktadır. Binaenaleyh, ecnebi memle- ketlerden vaki olan müracaatlara cevap vermek şahsan kabil değil- se, gelen mektubu o iş için mev- zuubahs diğer bir Türk müessese- sine havale etmek faydalıdır.,, * Berlin ticaret odasının mev- zuubahs ettiği mühim nokta, esefle söylemek lâzımdır ki, bugün harici Hcaretimizi ellerinde bulunduran zevatın — ekseriya hazırladıkları zararlı neticelerden yalnız biridir. En büyük Ihraçat evlerimizde bile, ecnebi lisan bilenler çok azdır. Bu gibi müesseselerde ecnebi lisan bilenler bulunsa bile, mektupla dışarı bir memleketten yapılan bir müracaattan fayda umulma- dığı, ciddi karşılanmadığı için gelen mektup ekseriya sepete atılmaktadır. Sahsi menfeatler bertaraf, ihracat işi her şeyden evvel bir memleket meselesi olduğu için, dış ticaret işlerimizi alaydan yetişme tüccar zihinlerinden kurtarmak ve ticaret kanunlarımızda değişiklik yapmak faydalı olacaktır. Bulgar hükümeti, dışarıdan vukubulacak müracaat- lara cevap vermeye veya dış ti- caret işlerine sekte verecek ha- rekette bulunan tüccarları (Kara listejye ithal etmekte ve dişarı ile ticaret yapmaktan menetmek- tedir. Konservatuvar Binası ( Baştarafı 1 incl sayfada ) mikyasında yapılacağı gösterilmiş- tir. Aynızamanda binanın harici cephesini gösterecek â)ropuındı boyasız ve yalnız çizgiden ibaret olacağı ve buşartların haricinde bo- yalı proje veren sanatkârların resim- lerinin iade edileceği de kayde- dilmiştir. Halbuki 1/200 mikya- sında yapılacak bir projede en in- ce teferruatla beraber dıvarlarda yapılacak — girinti ve çıkıntılar yanlış telâkkilere yol açar. Girin- tiler, çıkıntılar anlaşılamaz. Boya- sız bir resimde de binanın yapık dıktan sonra alacağı şeklin bedli olup olmıyacağı hakkında bir kanaat hasıl olmaz. Mimarlar böyle mühim bir eserin bir demir köprü ve yahut betonarme plânı gibi çizilmesine razı değillerdir. 2 — Tiyatronun istiap kud- reti projede (800) kişi olarak gös- terilmiştir. Yarım milyon liraya yakın bir para sarfedilerek şehir namına yapılacak bir tiyatro bi- nasında yalnız ( 800 ) kişilik bir geyirci yeri yapmak şehrin nüfu- suna nazaran çok azdır, İstanbulda zaten tiyatro denilecek hiçbir mü- essese gösterilemez. Hepsi de bi- rer salaştan ibarettir. Yeni tiyat- ropun İstiap kudreti hiç olmazsa (1500)e çıkarılmalıdır. Şehrimizde akşamlıyan birçon seyyahlar Istan- bulda gidilecek bir tiyatro ve konser yeri bulunmadığı için ak- şamları vapurlarına girmek mec- buriyetinde kalıyorlar. Bizim ti- yatro ve konservaluvarimız faali- yete geçtikten sonra Türk tiyatra Fena Bır Hareket l Bu münasebetle, bu sene bir çok acı tezahürlerile karşılaşıla; Ikinci ve çok mühim bir noktay temas etmek mümkündür. Ege mıntakasının yüzlerce ib raç mahsulünün alıcısı ve satıcıs ekseriya aynl tüctardır. İncir pi yasasının açıldığı gün ve hattı Üzüm piyasasının en fa'al olduğu bu günlerde bile piyasalardı hiç te müstahsil lehine olmayaı bazı neticelerle karşı karşıyı kalınıyor. Avrupa alıcılarına “ihracatçı, olarak prezante ettiğimiz tücca rın, memleket içerisi piyasasındı satıcı mütevasıt bir rol oynadığını, yani ihracak yapmak üzere mal al: dığı hald2 ayni malı en hafif bir komisyonla içeri piyasalarda is- tihlâke çaı;tığı 'görülmektedir. İhııcıtçı tüccar, hem alıcı hem de satıci olduğu için malın istikrar peyda etmesi gayri müm- kün bir hale geliyor. Ve bu şekil çok defa tüccarın muvazaa yap- masıina, içeri piyasayı altüst et- mesine yol açıyor. İzmirde, ticaret âleminde de- dikodu uyandıran bu noktayı da ayni hâdiseye eklemek istiyorum, Söylendiğine göre incir piyasası- nn açılmasında hem alıcı hem de satıcı olan iki tüccar birleşerek piyasanın açılmasında büyük bir rol oynamışıar. Bunlar üç beş yüz çuvallık bir partiyi, meselâ 14 kuruşa satmak lâzımgelirken, 8,75 kuruşa satarak piyasanın beş ku- ruştan düşük açılmasına sebebi- yet vermişlerdir. Bu hâdise, basit bir dedikodu olmaktak kurtularak resmi ma- kamlara kadar aksettirilmiştir. Bütün bu noktaları nazarı — itiba- ra alarak ticaret kanunlarımızda tüccar kaydinin şümullendirilmesi ve tefriki lâzımdır. A. Adnan ve konserini seyyahlara göstere- cek bir vaziyete sokmamız İcap ediyor ki o vakit (800) kişilik bir yerin nekadar küçük olduğu bir kat daha tebarüz eder. İş ilerle- meden projede tadilât yapılması lâzımdır. Sebze hali de böyle oldu. Sonradan dükkân adedini çoğalt- ıııık Icıp dll. Eıklçolıir lcıı Hııııııılo.ıuı- dan: İstanbulda Salamon ve şürekâ- sına borcundan dolayı ipotek bulu- man Kemal Paşa mahallesinde Tarla- sının beher metrosuna yeminli üç ehli vukuf tarafından 43 kuruş kiymet takdir edilmiş olan Borçlu Mustafa Kemal Paşa mahallesinde Hacı hafız er Efendi mahdumu Hamit Efen- diye İcra ve iflâa kanununun 103 üncü maddesine — tevfikan — yazılan davet varakası Mübaşirin mumalley- hin mahalli ikametl! meçhul olduğu meşruhatile lade edilmiş olmakla H. H. M. K. 141 inel maddesi mücibince ilânen tebliğine karar verilmiş oldu- ğendan ilân tarihinden itibaren Hamit Efendinin 934/96 numara ile on gün içinde dairemize müracaatla — zabıt yarakasım — okuması ve İsteklerinl lirmesi ilân olunur. a ansemanm İstandul Bilediyesi — Tepebaşı Belediye ;"lil"n.qıfuıı Bahçesinde ıuwım Bu “akşam #RAt 18 - 20,30 gehir bandosu, 21 - 24 cule muzik, dana, Zeybek n oyunu, Lüküs Hayat” tan balet, Hâzım Bef ı tarafından Karagöt

Bu sayıdan diğer sayfalar: