10 Eylül 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

10 Eylül 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muharriri: A. R. — Mücadelenin Sonu.. ——— .Ğövalyc İle Antuvan, İki T:ıraftanr Uğradıkları Hü- cumdan Ne Yapacaklarını Şaşırmış Vaziyette İdiler.. İleri, Antuvan!.. Diye bağırdıktan sonra, oda kapısının önüne gerilmişti. Fakat ,tam o anda arkadan, koridorun öteki ucundandan birçok ayak seslerile küfürler biribirine kariş- mış; şövalye ile Antuvan, iki hü- cum cephesi arasında sıkışmış kalmışlı. Şövalye metanetini hiç boz- mamış: — Dayan. Antuvan.. Sen, bu taraftan.. Bon de o taraftan... Diye bağırdıktan sonra bir oda kapısına dayanmış, şiddetle hücum edenleri karşılamıya hazır- lanmıştı.. Bütün bu gürültüler arasında Fransa emniyeti umumi- ye müdürü Monkların gür sesi yükseliyor : — Hükümet ve kanun namına emrediyorum. — Teslim olunuz... Eğer bu mukavemette devam ederseniz, hakkınızdaki ceza çok ağır olacaktır. Sözleri — işitiliyordu. — Bu — Bözlere, şövalyenin ağır ve tannan sadası mukabele ediyordu: — Teslim olmak mı?. Size., sizin gibi hainlere öyle mi?.. Asla 1.. İki çelik biribirine şiddetle çarpmış, etrafa kivılcımlar saçık mışb. — V... yere bir asker yu- — varlanmıştı. Monklar, boğuk bir sesle haykırıyor : ç İleri, korkaklar.. İleri ah- maklar.. Tepeleyin şu şerseriyi... Kim onu yakalarsa, çavuş olacak, Beş yüz frank ta mükâfat... Kudurmuş bir kurt sürüsü gibi hep bir ağızdan haykıran, küfürler yağdıran askerlerin kılıç- ları, havada keskin ıslıklar çala- rak savruluyor.. Şövalyenin kılıcı- ma çarpan bu kılıçlar, ya kırılıp parçalanıyor, veyahut: — Tunnnan ... Diye uzun bir ses çıkardıktan sonra bir göşeye fırlıyordu. Şövalye, arkasını kapıya ve sol yumruğunu kalçasına dayamış, dimdik duruyor; yalnız hücum dalgası kendisine yaklaştığı zaman bir adım ileri atıyor; kılıcını şid- detli bir hareketle karşısındaki kütleye çarpıyor.. her çarpışında acı bir feryat kopuyor, bir cücut yere yuvarlanıyordu. Bu mücadele, şiddetle devam ediyor, yaralıların feryat ve inilti- leri, tüyleri örpertiyordu. Şövalye, Uüyük bir soğuk kanlılıkla olduğu yerde duruyor; bu dar koridorda endisine ancak birer ikişer soku- labilen — muhacimleri, birer dar- bede yere seriyor.. kolaylıkla teslim olacağa benzemiyordu. Monkların sert — sesi, yine İşi- Elmişti: — Bütün azizler hakkı için yemin ediyorum; hepinizi asarım, Mep birden hücum... Bu tehdit, orada bulunan skerleri bir kütle halinde hare- Lete mecbur etmişti. Biribirinin —_Övınuıunı dayanan — muhacimler, “ uzan kılıçlarını uzatarak — şiddetli — bir dalga halinde, şövalyeye doğrüu — ilerlemişlerdi. — Şövalye, bacaklarını germiş, bu hücumu da defetmeye hazırlanmıştı. -Fakat © ande arkasındaki kapı birden- bire açılmış; uzanan eller tarafın- dan — kılıcı derhal — kavranmış.. Sulları da sımsıkı yakalanmıştı. Hilâl -ve- Zambak Büyük Tariht Roman No.: 31 10 <9 yalm kılıçlı askerler tarafından iha- | 934 Bu haraket, zekt Monkların | bir. manevrası idi. — Şövalyeyi cepheden mağlüp edemiyeceğini anlayan emniyeti umnmiye mü- dürü, beş on askeri merdivenler vasıtasile o odanın penceresinden içeri atlatmış ve Sövalyeyi bu | suretle yakalatmıştı. Önden ve arkadan yapılan bu | hücuma Şövalye dayanamamış, kendisini zaptetmeye uğraşanlarla | yere yuvarlanmıştı. Şimdi, yerde de gırtlak gırtlağa bir mücadele başlamıştı. Fakat bir tek adamın yirmi kişiye mukavemeti imkân haricinde olduğu için nihayet şö- valye bitap kalmış, elleri ve ayak- ları şımsıkı bağlanmıştı. Antuvan daha hâlâ kapının önünde kahramanca mücadelede devam ediyordu. Lâkin şövalyeyi mağlüp eden askerler, onun elini ayağını bağladıktan sonra artık serbet kalmışlar, Antuvana arka- dan hücuma başlamışlardı. Haya- ta bir bardak şarap kadar ehem- miyet vermiyen bu koca serseri, arkasını duvara dayamış, son mü- cadele kuvvetini da — sarfederek mukavemete devam etmiye hazır- lanmıştı. Fakat, sağ omzuna ye- diği şiddetli bir darbe, kolonu birdenbire — sarsmış.. — ıstırabinin şiddetinden gevşeyon parmakları arasından kılıcı fırlamış. O zaman ellerini göğsünün Üstüne kavuş- turarak: — Hay şeytanın süt be süt evlât- | ları. Beyendiniz mi şu yapdığınız işi?..Haydi bakalım, teslim oluyo- rum, Sanki beni teslim alıp ta ne yapacaksıniz?.. Asacak mısınız?.. Ona da eyvallah... Dünyaya ötekl gelişte, size oynayacağım — oyunu ben bilirim; koca kâratalar... Diye bağırmış.. ve sonra, kıs- kıvrak bağlanmış olan şövalyeyi görünce gözlerinden ikl damla yaş dökülerek: — Zavallı şövalyem... Diye mırıldanmıştı. Gürültü, epeyce uzadığı İçin lekantanın önünde halk toplan« mıştı. Monklar emir verdi: — Sokaktaki halkı dağıtın. Meydanda hiç kimse kalmasın. Askerler derhal dışarı - firla- mışlar.. Uzun kılıçlarını birer kır- baç gibi savurarak halkı dağıt- mışlardı. Köşebaşında bekliyen her tarafı meşin örtülerle kapalı bir araba, kapının önüne getiril- miş.. Şövalye ile Antuvan, asker- ler tarafından kaldırılarak araba- ya nakledilmişti. Şuraya buraya saklanan, pen- cerelerin kapalı perdeleri arasın- dan bakan halkın mütecessis na- | zarları arabaya çevrilmişti. Erafı l ta edilmiş olan araba yavaş yavaş Bastil zındanlarına doğru ilerliyor, Paris Emniyet müdürü Kont dö Monklar da uzaktan arabayı takip ediyordu. Araba uzaklaşır uzaklaşmaz, oradaki kapılardan birinin boşlu- ğuna saklanan bir adam birden- bire sıçramış, dar sokakların içine dalarak koşmaya başlamıştı. Bu adam; vak'ayı başından sonuna kadar sükünetle seyreden (Lagart)tı. (Arkası var ) S0 M T e e evdiğî Adam — Hayatta tek bir erkek sevebildim, o da öldü!.. — Kim?. — Babam!.. Dünya İktısat Haberleri Türkiye - Alman Ticaretinin Inkişafı İçin Almanyada çıkan ( Der Deı; teche Volkswirt î::c:g:::' mecmuası -( Yeni Almanya ve hariç) ismindeki yeni ve husust bir neşri- yat serisine başlamıştır. Bu seriye ait ilk nüsha “Almanya ve Tür- kiye,, ticari yaklaşmasını arttır- mağa tahsis edilmiştir. Alman refikimizin gösterdiği bu alâka- kadan mütehassis olmamak kabil değildir. Esasen bu mecmuanın ilk satırları da bu yerinde terci- hin sebebini pek güzel anlatıyor : “Almanya ile gerek eski ge- rekse yenl Türkiye arasındaki siyast ve iktisadi münasebetler, uzun zamanlardanberi, Almanya- nın diğer memleketlerle olan mü- nasebetleri meyanında en dostane ve sıkı olanlarıdır.,, Bu güzel düşünce mahsulü ola- rak hazırlanan fevkalâde nlsha Türkçe ve Almanca sütunları havi olarak neşrolunmuştur. Memleketimiz ekonomisi için esaslı elan malümatın toplanışında Almanyadaki Türk ticaret oda- sının büyük yardımı olmuştur. Memleketimiz harici ticareti için mühim bir reklâm olan bu yazı- ların tanzimini üzerlerine alanlar işlerinde muvaffak olmuşlardır. Almanya ve Türkiye Cüm- huriyetleri büyüklerinin resim ve teşvik yazıları ile başlayan say- faları birçok faydalı ve esaslı malümatı havi makaleler - takip etmektedir. Bu makaleleri harici ticaretimizi yakından tanıyan mü- tehassıslarımız. ve — Almanyanın Türkiye işlerinde ihtisas kazan- mış iktısatçıları yazmışlardır. Cümhuriyet Merkez Bankası Umum Müdürü Salâhaddin, Türk Ofisi İkinci Reisi Dr. Medet, Habip Edip, Mühendis Mümtaz Fazıl, Başmühendis Ali Rıza, Or- man çiftliği Umum Müdürü Tah- sin Beylerin ihtisasları dahilinde Memleket iktısadiyatının muhtelif 'aydalı neş- riyat yaptı | safhalarını Alman mühtemel al- cılarının gözleri önüne koymuş- lardır. Üzüm, fındık, halı gibi birçok maddelerimizle, — memleketimizin madenleri, — sanayii, ecnebilerin sermayeleri — İile görebilecekleri işler hakkında değerli yazılarla dolu olan Der Doyçe Volksvirt mecmuasının bu sayısının Türkiye Almanya — ticari münasebatının inkişafında çok faydalı olacağı şüphesizdir.. Bu — işe önayak olan Almanya Türk Ticaret odası da bu faydalı teşebbüsile övüne- eee ua M PI Eözl ee KÂ Bu Sütunda Hergün Tercüme eden: Hatice Hatip YE KADIN KISKANÇLIĞI Prenses Jülyana fon Kasselin Pa- riste Perlaşezdeki mezarı Üüç katlı :ir binadan belki daha yüksek- lir. Ölüyü tanıyanlar, onun küçücük nahif cesedini taşıyan hafif tabutu koymak için neden kabirden zi- yade kaleye benziyen böyle bir mezar inşa edildiğine hep hayret ederlerdi. Prenses Jülyana, zevci Hans Ludvig Fon Kasselin esrarengiz ölümünden tam bir sene sonra 1920 de vefat etmişti. Bu Alman prensi neden Pa- riste ikamet ediyordu?.. Neden Kozmopoliten palas otelinin bir odasında Avusturyalı Hans Feliker tarafından iki rovelver kurşunile öldürülmüştü?. Uzun bir Adliye tahkikatına rağmen bunun sebebi anlaşıla- mamıştı. Yalnız bu hâdisede müsbet olan şey, Hans Felikerin yirmi sene hidematı şakkaya mahkü- miyeti idi. Prensesin te bu felâketten son- ra çok yaşamamış günden güne solmuş ve bir sene sonra vefat etmişti. Prenses 1913 senesinde her- kese ilân suretile ayrıldığı bu haşin ve sert kocası için gösterdiği yels Ssarı herkesin hayretine sebep olmuştu. * Perlaşezdeki mezarı — daima çiçekli idi. Ve daima bu çiçek- leri Prensesin nedimesi bulunmuş olan madam Dö Padebon getirirdi. Yine bu sabah kucağında iki saksıyle mezara yaklaştığı zaman orada bir adam görmüştü. Kab- rin k?m önünde diz. çökmi le rengi solmuş Üstün bir caket vardı. Uzamış saçları - ensesinden gözüküyordu. Ve galiba hıçkırı- yordu. Esaletmeabın nedimesi onu görünce seslendi: — Hey adam... Burada ne yapıyorsunuz? Onun âni bir sıçırayışla kal- karken titirediğini görerek daha mülâyim bir sesle ilâve etti: — Affedersiniz, sizi tanımı- yorum da. Zair müstehzt bir eda ile: — Acaba Perlaşez mezaristanı sizin malikâneniz midir, yoksa bir dost mezarında dua etmek İçin hususi bir müsaade mi lâzım? — Nasıl.. Siz prenses hazret- lerinin dostu mu İdiniz? — Prensesin — muhibbesi ve sırdaşı olan Madam dö Paderbon bunu herkesten iyi bilirler. — Nasıl beni de mi tanıyorsu- nuz? Fakat siz kimsiniz? Yabancı, birkaç dakika tered- düt etti. Sonra kendisine emni- yetsiz bir nazarla bakan kadına yaklaşarak kulağına bir isim fısıldadı. Madam dö Paderbon heye- canla sarararak: — Kont Duvelt mi dedi bir gecede knmarda kaybettiği serve- tini tekrar yerine getirmek için Arjantine giden kont Duvelt hal.. — Bu söyledikleriniz Duveldin an! gaybubetine bir sebep göz- terilmek için tarafımdan uyduruk muş bir masaldır. Fakat her halde Julyana size bu hususta lâzım gelen izahatı vermiştir. Julyana sizin muhibbenizdi. — Hayır... Bana katiyen bun- dan bahsetmedi. Esasen bir mu- havere esnasında ne zaman İsmi- niz geçse lâkırdıyı değiştirirdi. — Aman yarabbi bu müm- kün mü?... Size Kont Duveldin Hans Feliker namını İstiare etti- ği:l ifşa etmedise de hiç olmazsa biçarenin sebebi mahkümiyeti olan cinayetle alâkası olmadığını da söylemedi mi?... — nr, sİzi temin ederim ki bana bir kelime bile söyle- medi. Genç adam elile yüzünü kapamış hınçkırıyordu. Şimdi onu muhatabı isticvaba başlamıştı: Peki amma siz nasıl olu- burada bulunuyorsunuz yor da orada... Orada, diye sözünü kesti, Güyanda yollarda taş kıracak, ormanlarda ağaç kesecek yerde nasıl oluyor da - burada bulunu- nuyorum, değil mi?.. kuvvetli bir aşk ve kuvvetli bir azimle silâh- lanan insan menfadan da firar edebilir madam. ğ !ı!ir ölü iç'în hoy:ıtının gözyaşı ile geçirmek doğru ik dir. Allâha çok şilkür, ıiı:ğbıı mermerin altında istirahat edeni unutturacak kadınlar eksik değil. — Unutmak mı?.. Uğrunda familyamı, vatanımı, hattâ ismimi bile feda ettiğim kadını unutmak öyle mi?.. Kendisini kurtarmk Lçlıâ adalete — teslim — olduğum adın. — Ne söylüyorsunuz?.. — Evet, hakikati söylüyorum,. Prensi öldüren Julyana idi.. Her- şeyi bütün — tafsilatile —hatırlı- yorum. — Gizli — buluşmalarımızı, Otöyde kiraladığım apartımanı ve hepsini... Prensin takibinden kurtulmak için çok ihtiyatlı ha- rekt ediyorduk. Çünkü -siz de biliyorsunuz ya- prens, prensesin ufak bir cürmünü yakalayıp kızı yanına almak istiyordu. Gi mülâkatlarımızı kimsenin bildi zannetmiyordum. O gün mutfakta çay hazırlarken birden derinden gelen iki boğuk silâh sesi duy- dum. Odaya koştum... Ve prensi yerde hareketsiz yatıyor gördüm. Ucundan hâlâ duman çıkan bir tabancayı elinde tutan Julyana ayakta, sapsarı ve kendinden geçmiş bir halde idi. Sevdiğim — kadını rezaletten ve mahkümiyetten kurtarmak iİçin prensin nâaşını otomobile koya- rak otela nakletmek gibi hari- kulâde bir iş yaptım. Prens ta- rafından telvis edilen kızkardeşi- nin intikamını alan bir insan olarak Haliker ismile adalete teslim oldum, Hâkimler bu İşte bir sır olduğunu anlamışlar, fakat hiçbir şey keşfedememişlerdi. Siz ve Julyanaya şehadet için mah- kemeye çağrıldınız, beni tanıma- dığınızı söylediniz. u-— Hakikaten sizi tanımamış- — Şüphsiz, saçım sakalım uzamıştı... — Peki şimdi ne yapmak niyetindesiniz? Bu sabah Anversten geldim. Gördüğünüz gibi — ilk ziyaretim Jolyanaya oldu, şimdi servetimin bir. kısmını — bıral olduğum emin ve fedakâr bir dosta gide- ceğim. Sonra asıl ismimle meyda- na çıkarak — bütün — gayretimi sarfedeceğim, — bizi ele vormiş, bizi mahvetmiş olanları bulmıya çalışacağım. * Mösyö — Duvelt, — Jülyananin ruhuna son bir dua hediye eder- ken Madam Dö Paderbon bekçinin kulübesine gitmiş yavaşça kapıyı kapayarak bekçinin yanına ınl:ıl.y Her gün ziyarete ,.ıî; için bekçi onu tanıyordu: — Şimdi mezaristanda tesa- düfen tehlikeli bir caniye rastgel- dim. Kendisini evvelden tanırdım şüphesiz kürekten kaçmış olacak, dikkat ediniz. Ve bekçiye Mösyö Duveldi tarif ettikten sonra acele ile bir arsaya atladı, arabanın — içinde hiddetle kendi kendine: — Bir defa bile yüzüme bak- madı, diyordu. Ah ondan nefret ediyorum. Eğer prenses berhayate ta olsaydı onu vallahi bir daha ele verirdim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: