17 Eylül 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

17 Eylül 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sxerersacereeAAr öpbacak Hâdiye g İki Cambazharsede Ahbap Çavuşlar a /27 B —i | Sırıkla, Palabıyık bir | Arabayı durdurdular. gün arabalarile bir şap- | Dükkândan içeriye girdi- kacının önünden geçtiler. | ler. Bir kadın şapkası beğendiler.. Fakat bu kap- Iaa değil, kaplan postu geymiş Çöpbacağın ta kendisi idi ! Silâhlarla kaz- malar, küreklerle arkasından koş- tular, Çöpbacak cam- bazhanenin — bi- rinde çalışıyordu | Fakat bu beğendik- leri kadın şapkasını kimin için almışlardı biliyor mu- sunuz 7. Kendi beygirleri | Birgün bütün | halk bir kapla- nın kaçtığını gör- dü. Güvercinler Afacanla Arap kırda gezi- yorlardı. Havada bir güvercin gördüler, güvercinin ağzında bir dal vardı ve mütemadiyen uçu- yordu. Arap dedi ki: — Bu galiba dişi güvercin. — Değil, erkek güvercin.. — Erkek güvercin olduğunu nereden anladın ? — Dişi güvercin uzun müd- det gagası kapalı duramaz, mut- laka gevezelik için açar. Müjde Afacanların üst katında bir kiracı vardı. Bu -kiracının da ufak, haylâz, haşarı bir çocuğu vardı. Çocuk hergün, sabahtan ge- ceyarılarına kadar ufak davulunu çalar, ortalığı çın çın çınlatırdı. Bir sabah Afacan koşa koşa babasının yanına geldi: — Müjde baba, dedi. Yukar- dakilerin küçük, davulunu pat- lattı |.. için .. Brrimez. Ba — Tuh!. Tokatı yedin ha !, Yedin de* yerinden kımıldanamıyorsun hal. Korkak!.. — Korkak mı? Hadi canım sen de?, Asıl cesa- — Heyyyy, koşün bel, Gelin denizin nasıl taş- hgu 1hrnn|.. Birinci Maymun — Insanlar bizden gelmiş öyle mi?.. Ikinci Maymun — Evet, bir yakitler Allah, en fenalanmızı #eçmiş, ceza olsun diye insan Yapmış |.. Saat Afacanın küçük bir saatı var- Bu saatı herkese gösterir, ku- ':— satardı. Birgün Eminönünden gösterili Cingöz büyük — saati —Saatini a ; yar etsenel.. Dedi. Afğ“' lana baktı: <Eyvah; Saatimi unutmuşum! Cingöz o1 illeti. bi gÖT Omuz silkti: v -lıcşl)e lâ':d'_"“lliıd:ııç oluğu- edersin!.. B Deniz Taşar Mı? Minik Alinin babası denize düşmüş, çırpınmıya başlamıştı, Minik Ali ile annesi, iskelede denize doğru eğilmiş, şakır şakır ağlıyorlar, bağrışıyorlar, gör yaş- larını şıpır şıpir denize döküyor: lardı. Bunu gören Minik Alinin ba- bası nihayet çırpınırken bağırdı: — Ağlamayın be, zaten bura- da yığınla —su var, bir de siz mi suyu taşıracak gınız?.. Eskiden İzmir orman larında bir tilki yaşardı. Bu tilki 'diğer tilkiler gibi kurnazdı. Fakat — onda fazla olurak bir şey vardı; Palavracılık.. Önüne gelene palavra ; atardı. Kendişini çok (i methederdi. Kendi aklının hiçbir kimsede bulunma- dığını söylerdi. Hayatında okadar fazla macera ge- çirdiğini anlatırdı ki, bü- tün hayvanlar buna şaşar- lardı. Bütün palavralarına rağmen hayvanlar — onu dinlemekten zev duyarlar- dı. MASAL Palavracı Tilki Tüki üzümlere iştiha lle bakıyördu Tilki Mısırda dünyaya geldiğini,ondan| yorulmadan yerdim. Bazı günler sonra Arabistana geçtiğini, Hin- distamı, Çini, Japonyayı, Asyayı, Avrupayı dolaştığını söyler, bu- ralarda birçok insanlar ve kor- kunç mahlüklarla - karşılaştığını, onları kolayca atlattığını, kandır- dığım, kendi ellerile kendilerini öldüritüğünü — söylerdi. — Artık İzmir ormanlarında, İzmir dağla- rında tilkinin hikâyeleri meşhur olmuştu. Bu hikâyeleri çok uzak- lardan gelip dinlemek İsteyenler yardı. Fakat.. Bu hayvanların içinde yalnız biri bu bhikâyelere inan- mıyordu. Sincap ufacık vücudile bir köşeye oturur, dinler, dinler, sonra İtiraz ederdi. ; Tilki yine bir gün böyle bir hikâye anlatınıya başladı: — Size garip birhikâye daha.. Vaktile ben bir padişahın küçük kızını beşiğinden kapıp kaçmıştım. Bunu biliyor musunuz?, Bilmiyor musunuz, o halde dinleyin: Ben o zamanlar çok gençtim, oturduğum ormanın yanında bir saray vardı. Bu sarayın bütün tavukları — bulunduğum — ormana gelirler, ben de onları yakalar, yerdim.. Fakat nasıl yakalardım, bilir misiniz? Ağaçlara ökse ku- rardım — ve tavuklar akşam üstü ağaçlara — tünemeğe — geldikleri zaman bu ökselere — tutulurlar, ertsi gün ben ohları hiç eziyetsiz okadar çok yakalardım ki, bepsini yiyemez, sevdiğim arkadaşlarıma dağıtırdım. Ba sırada ye den atıldı: — Tilki kardeş sana birşey soracağım — ta ukların — tünediği, sincap — oturduğu — Ayıp sana hiç böyle kar- makarışık saçlarla gezilir mi? — Tarağım yok ki Hanım- teyzel.. — Babanın tarağını alsaydın!. — Babamın zaten saçı yok ki, tarağı olsun !. Ş ret tokatlandığın zaman yerinde böyle durman, kaçmamandır!.. senin Ökse kurduğun ağaç- lar yüksek mi idi?. — Evet, oldukça yük- sekti. Bir zürafanın boyu kadar vardı. — Fakat bu kadar yük- sek yerden onları - nasıl kapıyordun!.. — Ben çok güzel uç- rarım sincap kardeş!.. Bu sırada tilki o padi- şahin küçük kızı hikâye- sini unutmuştu. Hatırlattılar anlamadı, sonra birdenbire farkına vardı: — Ha evet dedi. O kız da bir gün ökse kurduğum ağaçlar- dan birine çıktı. Ökııyı yaka- landı. Onu orada biraktım. Ben başka bir memlekete gittim. Ne olduğunu bilmiyorum!. Bu bikâyeye hiç kimse Mman- madı. Herkes tilkinin yalancı o duğunu ilân etti. Bu suretle tilki- nin yüzüne bakan olmadı. Tilki aç kaldı. Günlerce aç gezdi. Ni- hayet bir gün sincaba - rastgeldi. Açlıktan şikâyet etti, ağladı. Sincap: — Gelseni bir üzümlüğe gö- türeyim. Bolbol Üzüm yersin!. Dedi. Üzüm sever misin ? — Çok severim ! Beraber Üzümlüğe gittiler. As- malarda olgün, sarı Üzümler var- dı. Tilki bu üzümleri yemek isti- yor, fakat yetişemediği için canı yanıyordu. Buraya sıçrıyamazdı. Halbuki vaktile bir hikâye anlat- mış, çok. sıçradığını — söylemişti. Sincabın yanında rezil olmamak için aç kalmıya razı oldu: — Bu üzümler olmamış, ekşi görünüyor. Bunları ancak pisbo- gazlar yerler. Ben bu Üzümleri istemem İ. dedi. Açlıktan sallana sallana gider- ken Sincap arkasından gülüyordu. Erol saseasaran, sasessasasaca Hayvanlar Konuşuyor!.. Öküz — Niçin insanlar küfür ederlerken “öküz gibi herif!.,, derler. İnek — Elbette insan öküz olur amma, öküz İnsan olmıya tenezzül etmez |.. i Reçel Afacanın küçük kardeşi Afa- cana dedi ki: — Annem sana yemektereçel vermiyecek. — Neden? — Kavanozdaki reçelleri ye- mişsinl. etme., çünkü kavanozdaki bütün reçeli dibine kadar yedim, bi- Hrdim!., Kirli Eve bir misafir geldi. İhtiyar — bir kadın.. Afacandan bir bardak — su istedi, Afacan getirdi. İhtiyar — kadın surat astı: i — Bu bardağın hali ne böyle, kir içindel. gaG Ç deği ua su kirli de ondan öyle görünüyorl. - —Sana da vermiyecek, meralı — ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: