18 Kasım 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

18 Kasım 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muharriri: A. R. | Hilâl -ve- Zambak Büyük Tarihl Roman No.1 87 Tarassut Yeri !.. 18- 11 . 934 Antuvan. Kendini Zaptedemedi: “Elimden Gelse, Atılıp Kıralı Paramparça Edeceğim! ,, Dedi Lâkin şu dakikada kendimi, bir başkasına büyük bir zenginlik vadeden falcı kadınlara benzeti- yorum. Orada insanın ağzını sulandıran bir muharebe olurken burada böyle kilise direği gibi faydasız bir balde durmak.. Şu, Şarlken dostumuzun şövalyelerin- den birkaç tanesini en kısa yol- lardan cennete yollayamamak.. Vallahi bana çok acıklı geliyor. Şövalye, tamamen harbin te- maşasına dalmıştı. — Antuvan!, Gevezeliği birak ta.. şu manzaraya bak.. Macarlar adeta Türk ordusunun merkezine kadar girdiler.. Aşkolsun, bütün bu ağır zırhlarına rağmen yine çevik ve çetin suvariler.. Görüyor müsüun, ikinci Macar kolu da dehşetli bir hücuma kalktı. Sür- atle ilerliyor. — En öndeki atlı, her halde delicesine cesur bir adam. — Kıral.. — Neden anladınız, şövalyem. — Dikkat et.. Göğsünde altın arma parlıyor.. Sımsıkı kapalı Tulgasının tepesinde de bir tüy sallanıyor. Antuvan, kendini zaptedemedi. Bir çocuk gibi heyecanla tepindi: —Ah Allahıml. Şimdi şu kıralla karşılaşmayı, üç şişe eski şaraba tercih ederdim, Kıral.. ve Antuvan... Hele ahrete beraberce elele tutuşarak gitmek... Bütün ahret halkını katılta katılta gük dürürdü. Fakat ne çare ki... — Antuvan!.. — Emrediniz, Şövalyem !. — En önde çarpışan süvari Şövalyeleri görüyor musun. — Çok sert kılıç çarpıyorlar Şövalyom.. Etraflarını alan Türk- leri fena halde hırpalıyorlar... — Hırpalamakla kalmıyorlar.. Baksana.. Müthiş ilerliyorlar. — Fakat ne çıkar efendim?.. Ancak otuz kişi kadar bir şey... Işte.. Onların da çoğu atlarından yuvarlanmıya başladılar. — Dikkat et.. Içlerinden dört beş atlı ileri doğru gıçradı... — A.. İşte buna cidden kah- ramanlık - derler.. deviriyorlar, yıldırım gibi ilerli- yorlar... " — Antuvan! |— Efendim. — Bunların Biliyor musun?.. — Artık, hiçbir işe yaramıyan kehanetten istifa ettim, asalet- meapi... Şövalye Cem'in heyecanı son haddini bulmuştu. — Bunlar... — Evet, şövalyem.. Bunlar?.. — Padişahın olduğu tepeye hücum ediyorlar... Bak!.. Oradaki muhafızlar, biribirine — karıştı... Hadi bakalım., Atla, atına... — Yaşa, Şövalyam... Ikisi de, kurulmuş birer yay bi sıçradılar.. yanlarında duran yvanlarına atladılar, uzun kılıç- Tarını sıyırdılar. Atların karnı yere sürünürcesine sürmiye başladılar. Bunlar, Fildvar tepesine doğru doludizgin at sürerlerken orada da pek mühim ve tarihi bir hâdise cereyan ediyordu. Padişah, birinci Süleymanı ölü veyahut diri olarak ele geçirmiye yemin etmiş olan Mareşal, oltur. Iki — şövalye ile maksatları ne.. Vurduklarını | ( otağı hümayun ) üzerine hücum etmiş, fakat etrafı yeniçerilerle çevrilmişti. Şövalyelerle yeniçeriler arasındaki mücadele, pek feci ve kanlı bir şekle girmişti. Mareşal bu karışıklıktan istifade ederek iki arkadaşile okılıç ve mızrak çemberinin içinden — birdenbire sıçramış; padişahın — bulunduğu yere doğru —atını — sürmiye başlamıştı. İçtikleri — mebzul şarabın buharile delicesine bir cür'et iktisap etmiş olan bu üç Şövalye, ellerindeki ağır ve iki yüzlü kılıçları etraflarına savuru- yorlar; önlerine çıkan yeniçerileri kırıp — geçiriyorlar; her saniye, birinci Süleymana bir az daha yaklaşıyorlardı. — Solakların ve peyklerin yağdırdıkları oklar, bu üç çılgın Şövalyenin zırhlarına çarparak kayıyor, onlara hiçbir tesir yapamıyordu. Aradaki me- safe azalmış; yirmi otuz dan ibaret kalmıştı. Şövalyeler- denbiri, kayışla dirseğine asılı olan mızrağı — çıkarmış. Padişa: hın göğsüne Gdoğru fırlatmıştı. Mazrak, bir ok gibi havalanmış, birinci Süleymanın göğlüsüne çarp- mış.. Fakat, Padişahın kuvvetli zarhını delemeyerek, yana doğru kaymış.. Yere saplanmıştı. Artık arada, on adımlık bir mesafe kal- mıştı. Zıhlarına, atlarına ve ağır kılıçlarına güvenerek pervasızca ilori atılan bu üç cür'etkâr Şö- valyenin önünde; narin silâhlarla mücehhez olan ipek ve çuha elbi- seli muhafızlar, kasırgaya tutul- muş yapraklar gibi dağılıyor; kan- lar içinde yerlere seriliyorlardı. Padişah, bizzat müdafaaya ve kendini korumıya hazırlanmıştı. Fakat bunda mağlüp olacağı aşi- kârdı. Çünkü daha kılıç darbe- Jerine maruz kalmadan evvel, e kudurmuş atlar kendisine çarpacak.. Onu yere yuvarlıyacak.. Bir anda çiğneyerek, bir yığın et ve kemik halinde bırakacaktı. Sağ kalan birkaç muhafız, son vazifelerini İfa etmak ve bu uğurda ölmek için derhal padişahın et- rafını sarmışlardı. Fııkıl bunlar da birdenbire şaşırmışlardı. Çünkü sol tarafta çılgın bir sür'atle ge- len iki süvarinin sert ve tehditkâr nâralarımı duymuşlar.. Artık et- raflarının tamamen düşmanla çev- rildiğini sanmışlardı. Fakat bu iki süvari, padişahın ve muhafızlarının üzerine hücum etmiyerek, doludizgin gelen üç Şövalyenin — Üstüne — saldırmış- lar; atlarının göğsile çarparak ikisini yere yuvarlamışlar; birini aralarına almışlar; kılıçlarını bü- tün kuvvetlerile savurmıya baş- lamışlardı. — Ne durursunuz, bre yol- daşlar ?.. Tepeleyin şu mel'unları... Muhafızlardan birinin bu su- retle — bağırması, — arkadaşlarını gayrete getirmiye kâfi gelmişti. Hep birden hücum etmişlerdi. Yere yuvarlanan Şövalyeler, giy- dikleri zırhların ağırlığından kımıl- dayamıyorlar; - düşerlerken — elle- rindeki kılıçlar uzağa - fırladığı için bellerindeki hançerleri çek- mişler, bunlarla kendilerini mü- dafaaya çalışıyorlardı. Fakat bu müdafaaları pek uzun sürme- mişti. Muhafızların kılıç ve te- berleri altında birkaç saniye zarfında —prrça parça — olüver- mişlerdi. (Arkası var) adım- | dime Dair Bir Hüküm ! — Buna “Piesiyozoru,, derler. Nesli münkarız olmuş hayvan- lardandır. — Nesli sonra ne diye İsim Kullanılmıyacak kil, olduktan takıyorlar. münkarız Düngya İktizat Haberleri İngilterenin Serveti Hep Artıyor İngilterede Herkes tasarruf hesapla- rına yatırılan para miktarı mütema- tasarraf. diyen artmaktadır. yepıyor Daha — şimdiden bankalarda bulunan tasarruf. he- sapları yekünü geçen seneki mik- tarı yüzde on aşmıştır. İngiltere Postalar Nazırı M. Kingsley Wood tarafından verilen bir konferansta mumaileyh — bu noktaya temas ederek İngiliz servetinin müsait bir inkişaf devri geçirmekte oldu- ğunu — söylemiş ve teşrinievvel sonunda İngiltere tasarruf hesap- larında mevcut para miktarının (692) milyon Ingiliz lirası |(takriben dört buçuk milyar Türk lirası | olarak tesbit eylemiş olduğunu söylemiştir. Ayni konferansta mevzubahs edilen erkama görel bir sene ev- | veline kıyasla cari hesapların ye- künunda 500 bin ve hususi depo- larda da bir buçuk milyon Ingiliz lirası — kiymetinde bir fazlalık vardır. Posta Nazırının — beyanatına bakılırsa ( 1934 ) senesi sonuna kadar bu inkişaf ayni seyri takip edecek olursa bu yıl sonunda Ingiltere bankalarında — bulunan milli servetin miktarı ( 1933 ) yekünlarına kıyasla yüzde yirmi beş nisbetinde artmış bulunacaktır. * Ingiltereden sonra İsviçre pa- muk — mensucat 'sviçrede di pamuklu imalâtçıları birliği istihsalâtın tahdit mensucat | edilmesine karar imalâtı vermiştir. Zürihe ten bildirildiğina göre bu karar iki muhalif reye mukabil tam bir ekseriyetle —kabul olunmuş ve derhal tatbik edilmek Üzere ha- zırlıklara başlanmıştır. 1 Teşrinisani ( 1934 ) den 30 Disan 1935 tarihine kadar İsviçre pamuk mensucat fabrikaları bi- yüklüklerine göre imalâtlarını yüzde (20) ile (25) arasında azaltacak- lardır. Bu tahdit Isviçre dahilinde yapılacak sarfiyat içindir. Ihracat için imalât yine eskisi gibi ser- besttir. | Tiyatro kapısı önünde duran kocaman bir ilân halkın nazarı dikkatini celbediyordu. Bu ilânda, yüksekte bir tırapez Üstüne otur- muş güzel bir kadın önünde boğuşan iki gorilin resmi vardı. Hakikaten bu “ numara ,, halkın pek hoşuna gidiyordu. Orkestra gayet güzel bir parça çalarken perde yavaş yavaş açılınca iki goril görünüyor. Gayet şık giyinen bu goriller bastonlarını, silindir şapkalarını bir hizmetçiye verdik- ten sonra masa başına geçiyor lar, yemeklerini iştiha ile yiyorlar. Şaraplarını keyille içiyorlar. Sarışın, güzel bir kadının sahneye girdiğinl görünçe her ikisi de yerlerinden fırlıyor, kadı- nın önünde güzel bir reverans yaptıktan sonra mezaketle birl sağ elini, diğeri gol elini öpüyor. Fakat a dakikaya kadar gayet nazik hareket eden goriller kıs- kançlığın — sevkile — biribirlerinin üstüne atılıyorlar; boğuşurlarken elbiseleri yırtılıyor, tüylü vücut- ları meydana çıkıyor. Gorillerin vabşi mücadelelerinden korkan kadın bir ipe tırmanarak tırapez denilen iki iple asılı bir tahta üstüne çıkıyor. Bu sefer goriller kadını takibe başlıyorlar. Kadın takip edildiğini görünce büsbütün korkuyor — ürapezden — tiryapeze gayet mahir bir çeviklikle atlıyor. Halkın, heyecandan nefes alama- dan seyrettiği bu tehlikeli takip ve mücadele epeyce uzun sürü- yor. Nihayet gorillerden biri ka- dını yakalamaya muvaffak oluyor. Mağlüp goril başı aşağıda sah- neye inerken en yüksek trapez üstünde duran galipi goril mas- kesini çıkarıyor. Ve bu maske altından esmer güzeli sıhhat dolu bir genç meydana çıkıyor. Halkın: “öteki de çıkarsın! ,, diye ısrarı Üzerine genç canbaz trapezden sahneye iniyor, yerde meyüs üzanmış yatan mağlüp görile yaklaşıyor, onda çıkacak maske olmadığını gösteriyor. Kah- kaha ve alkış tufanı arasında onun hakikt bir goril olduğunu meydana çıkarıyor. Eşi pek nadir bulunan canbaz Alberto, kusursuz denecek kadar güzel glorya ve dünyanın en meş- hur gorili “Orlanda,, balkın bit- mek bilmeyen alkışları arasında birkaç defa sahneye çıktılar. * Alberto ile Glorya tam yedi sene saadet — içinde yaşadılar. Albertodan başka hiçbir erkek bu kadımı alâkadar edemiyordu. Fakat, son — zamanlarda — ayni tiyatroya gelen bir — Rus artlat onların saadetlerini sarstı. İvan ismindeki çok sevimli olan bu genç, vaktile çarın muhafız tabu- runda zabitmiş, bolşevikliğin ga- lebesile Rusyayı terke mecbur olmuş, aylarca sefalet içinde kıv- ranmış, nihayet artistliğe olan istidadından istifadeye başlamış. İvan nezaketile, etvarındaki ki- barlığıle —az zamanda — Glorya üstünde derin bir tesir yaptı. “ Orlanda ,, hattılstüva orman- larından getirilen 2avallı goril, iklimin değişmesile hasta bir ço- cuğa dönmüştü. Onunla meşgul olan Glorya idi. Orlanda Alber- tonun sert muamelesine tahammül edemez, hemen Gloryanın yanına kaçardı. Bir gün İvan genç kadına D Z BİKAÂYE Bu Sütunda Hergün Nakleden: Firdevs İsmail KISKANÇLIK aşkından bahsetti. Glorya, Al- bertonun şüpbesini davet etme- den yeni sevgilisine hergün ya- rim saatlik bir zaman ayırabili- yordu. Münasebetlerinin dördüncü haftası konturatları bitti. Ayrna- cakları muhakkaktı. Çünkü AlL- berto hoşlanmadığı Ivanla daha fazla beraber çalışmak niyetinde değildi. Halbuki kadın, onları birbirinden ayıracak hiçbir. kuv- vet tasavvur edemiyecek kadar kendini bu yeni aşka kaptırmıştı. O akşam tiyatro kapısındaki ilâna iri harflarla “veda müsa- meresi,, cümlesi ilâve edildi. Veda kelimesi, iki sevgiliye her za- manki tedbirli hareketlerini unut- turdu. Ivan tiyatroya döndüğü za- man sırusı geçtiğine ehemmiyet vermedi. Fakat Albertonun kin ve garaz dolu mazarları Üstüne çevrilince korkudan titredi, yüzü bembeyaz kesildi. Alberto, o da- kikada bir İnsandan fazla vahşi bir hayvanı andırıyordu. Biraz sonra tiyatroya gelen Gloryayı görünce Albertonun gözleri büs- bütün vahşileşti. Vakit pek dardı. Halk sabırsızlıkla 1alik 'a başladığı için mcele giyindiler va sahneye çıktılar. Her zamanki “Numara,, tek- ryar edilmiye başlandı. Goriller yemeklerini yediler, şaraplarını İçtiler. Gloryayı görünce kalk- tılar, elini öptüler. İvan sahnenin görünmiyen bir köşesine büzü- müş, can sıkıntısının verdiği dale ginlikla onları seyrediyordu. Ca- O ae Gölln söeaaR İ akşam Go ev- lıılıdrlhkı mi ldig? Nihayet — goriller mücadeleye başladılar, galip goril her zaman- ki gibi, kadını kaptı, en yüksek trapezlerden birine çıkardı. İvan dehşetten irilen gözlerini sahne- den ayıramıyordu: Rüya mı görü- yordu? Yoksa korkunç bir haki- kat karşısında mı idi? Galip goril her zamanki gibi mahir bir cam- baz inceliğile kadını tutmuyor bilâkis vahşiyane kolları arasında sıkıyordu. İvan sevgilisinin dudak- ları arasından çıkan halsiz bir inilti işitti. Acaba kadımı kuca- ğgında tutan Alberto değil miidi? Bu iniltiyi daha boğuk - bir inilti takip etti. Glorya, gorilin iri elleri arasında boğuluyordu. Halk korku içinde hep birden ayağa kalkmış “öldürün şu hayvanı |,, diye haykır rıyordu, İvan hemen tabancasını çıkardı.. — Fakat ateş - edemedi. Çünkü Goöril kadını o kadar kendine yakın tutuyordu ki ona atılan bir kurşun muhakkak kadına isabet edecekti, Işte tam o heyecanli dakikada mağlüp goril ipe tırmandı, trapez- den trapeze atlayarak en yükse- ğine çıktı. Iki goril arasında bir iki saniye süren bir boğuşma baş- ladı. Bu mücadele ölümle nihayet buldu. Kadını kurtarmıya koşan geril son gayretini sarfederek akibini tepesi Üstü trapezden aşağı fırlattı. Korkudan nefesi kesilen halk dehşetten irilen — gözlerini kırpmadan sahneye bakıyordu. Kadının kurtuluşu, vahşi gorilin ölümü halkı sevindirdi. Fakat alkıştan İnliyen salonu birdenbire derin bir süküt kapla- dı. Glorya, kendini kurtaran kah- ramanın maskesini almak - İçin elini uzatınca — sapsarı kesildi. Çünkü, onu — kurtaran Alberto değil, hakiki Goril Orlanda idi. Kıskançlıkla bir deli gibi Gloryayı öldürmek — istiyen de, — sahnede cansız yatan Alberto idi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: