8 Eylül 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

8 Eylül 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa Hint Denizlerinde Türkler Yazan: M. Turhan Hadım Süleyman -Piri Relae- Mourat Reis Safer Reis, Kalenin Gizli Bir Yerinden İçeri Alınmak İsteniliyordur... Sultan Mahmut, bu sözlüri doğru bulmakla beraber Bahadir şahın bir Türk ordusu getirtmekten maksadır nin Portekizlileri Gücerat toprakla- tindan sürüp çıkartmak — olduğunu, balbukl şimdi dur değişmiş bu- lunduğunu, adanın © yabancılar eline geçtiğini, kendinin esir gibi yaşadı- gını anlattı, gamlı gamli İçini çektir — Sen, dedi, kardeşim sayılırsın. Eğer şu Portekizliler — olmasaydi ve Bahadir. şah ccelile Blüp — saltanat dağdağasız bana geçsöydi — vezirim yine sen olacaktın. Seni benim kadar buralı tanıyorum, Onun için elbirliği, gönül birliği yapmalıyız, — adayı da, Güceratı da kurtarmalıyız. Safer Rele cevap verdiz — İşte biz de ona çalışıyoruz ya. Süleyman paşa Hiat eline hükümdar olacak değil ki, Portekizlileri — ezip halkı kölelikten kurtarmak Istiyor. Bu' işi başarır bagarmaz geri dönecek Fakat siz ona yar olmadınız, düşman- larla bağdaştınız. —Ne yapabilirdim — kardeşim, Elim bağlı, kolum bağlı. Bununla beraber İşte yolunu buldum, senlnle buluştum. Eğer candan uzlaşırsak şu heriflere bir oyun oynıyabiliriz. Ve bir odada yalmız — oldukları halde seslni kısalttı, Safer Reisi ta yanı başına — çağırıp — kulağına — eğildi, fısıldadı: — Burada söz amiralindir, çünkü silâh onda, #eker onda, kale de sağ- lamdır, kolay kolay yıkılamaz. Onun bir düzen kurdum sizi para la kandırıp geri çövirebi. Tecoğimi amirale söyledim, seninle müzakere için izin aldım. Halbuki makaadım sizi kaleye sokmaktır. — Kaleye mi sokmak?.. — Bunu BHasıl yapacaksınız sultanım. — Bir gizli yol var, onu sanâ Öğreteceğim. Bu yolun boğaza nçılan tarafında asker yoktur, bulunsa da azdır, biz orayı boş bırakabiliris. Sen de kararlaştırdığınız. gece eli Hltmış kişi ile gelirsin, oradan içeri girersin, ben de yerlilerle ayâklamte rım, güzel bir baskın yaparız, herif. lerl kapanda yakalarız. — Amiral böyle bir. düzenli anla- miyacak kadar alık mı? — Karısı da bizimle birlik olduk- fan sonra onun akıllılığı, uyanıklığı kaç para eder? — Karımı da bizimle beraber mi ? Bu nasil olur sultanım? Sultan Mahmut kötü kötü güldü: — Anlamamazlığa gelme ya Rumt., Amiralın karısı senin için yanıp tutu« * göüyor. Seni “elde ötmek uğrunda canını bile feda edecektir. — İyl amma ben onun kardeşini öldürdüm, yaptığım işi de kendine bildirdim. — Babasını da öldürseydin onu anla ki Öönünü ardını, sağını solunu hösaplamadan bana geldi, yüreğini açtı, ne pabasına olursa olsun - senl görmek istediğini söyledi. Ben de aynl şeyi — düşünüyordum. İkimiz gönül birliği yaptık, Amiralı kandırdık, bir müzakere kapım açtık. Amiral uyku- dadır. Rumi. Uyanık olan o güzel kadınla benim. Eğer seninle üyuşursak Portekizlileri yok etmek işten bile değil! Safer Reis, gözlerini yarı kapadı, düşünceye daldı. Janla arasında ge- gen geylere birer birer geçit yaptırı- yordu. Onlar, o taralar, — Sultan Mahmudun — sözünü — gerçekleştiren pek küvvetli belgelerdi. Jan, daha dün denilecek kadar yakın bir za- manda kardeşini ve her geyl aşk uğrunda feda etmekten geğini belli et , kendisi içi hadir — Şahin — sevgisini çiğnemişti, kaçmıya riza göstermişti. Şimdi de #ayni biçlmde davranması mümkündü. Fakat bir nokta y'ğit erkeğin zihaini / karişlırıyordu; Jenin kocaya varmış olmas L. Eğer o, her hâciseye rağ- men kendinl sevmekten vazgeçme- Tefrikamızın İkinci Kısmı Ptri Reis Tefrikamızın — birincl — kusmı yarın — bitiyor. Ondan — sonra Pirl Relsin seferi başlıyor. Piri Rels, Türk denizcilerinin en ünlü- lerinden ve Akdenizin bellibaşlı bükimlerinden Kemal Reisin yeğe- nidir. Hind denizine doğru yaptığı sefer, heyscanlı hâdiselerle doludur. Tefrikamın — başındanberi oku- yamıyanlar ikinci kıummı takip edı bilirler. Çünkü bu kısım — başlı başına bir tarih sayfası, bir destan parçamdır. ve çok hoeyecanlıdır. mişse ve bu aşk yüzünden her çıl- ginliği yapmayı göze alıyorsa aml- ralla niçin evlenmişti ?.. Safer rels İşte bu noktayı aydine latmak istedi, sordu: —Evli bir kadın bu dediğinizi nastıl yapar sultanım?.. Sizi ve bizi tuzağa düşürmek İstemesinler? — Onun Amirala varışı, kuvvetli olmak ve bu kuvryetle seni bulmak içindir. Benim sezişline göre Amirala saçının telini bile koklatmamıştır. O, masıl biraktı bekliyor. seydin vallı — Onu lsterim sultanım. Göremezsem bile ne düşündüğünü açıkça öğrenmeliyim. Kendisine söy- leyin, size söylediklerini bana yazsın. Yazısını tanıdığım için mektubunu alınca içimdeki kurtlar düşer. Başka türlü onu bu iİşte bize yar olarak kabul edemem. Ve maksada atladı: — Şimdilik Jamı bir yanaâ bıra- kalım, © arada yokmuş gibi ko- nuşalım, Kaleye gizli bir yo! var diyorsunuz, bize kılavuzluk — edeceği- nizi söylüyorsunuz. Bu yardımızı kargılık olarak ne istiyorsunuz, onu da kürem edip açığa vurur musunuz? — Adının bana — birakilmasını, Gücerat Sultanı olduğumun — tasdik edilmesini, Ülkemi kürtarmak - için emrime bir kaç bin asker verilmesin! İsterim, — Süleyman Paşa bu şartlarınızı kabul edecektir. Yol gösterirseniz kaleye girmeyi de ben Üzerime alıyo- rum, Şu uğurda Ölsem de gam değil. Fakat amirale karşı nasıl davrana- cağız, bu uzlaşmayı nasıl saklıya- cappı? — Çok kolay kardeşim, çok ko- lay. Şimdi ben ona, adadan çekilmek için sizin büyük bir para İstediğinizi söylerim. LAkin yalvarıp yakarsak para- yi alabileceğimizi de söylemekten geri kalmam, Bu suretle bir daha ve bir daha görüşmemiz mümkün olur. O arada seni seven kadını da görürüm, küğıt — beklediğinizi — anlatırım. Bir tarafton da sizi kaleye sokmak çare- Terinl hazırlarım. Siz de — Süleyman paşadan bana, dileklerimi kabul etti. gini gösteren bir senet getirirsiniz. — O senedi son gece alabilirsiniz sultamım, Fakat söz, sözdür. Türkün sözünden dönmeyeceğini de herkes bilir. Yalnız bu işler kaç günde olup biter? — On, on beş gün sonra kaleye girebilireliniz. — Çok, sultanım, çok. Savaş için hazırlanan koca bir orduyu on beş gün uyur gibi tutmak güçtür. Onlar | bizim ne yapmak lstediğimizi kesti- remezler, uyuşukluğumuza hükmeder- ler, titizlenirler, onun için biraz çabuk di mahm, —İki üç gün — içinde işi bi l — Acele işe geytan karışır kar- deşim. Hesaplı davranalım ki pişmiş aşa su karışmasın. — Şeytanın ayağını kırmak ko- Jaydır. sultanım. Elyerir ki imnsanlar dürüst —dayransınlar, siz de — elinizi biraz çabuk tutun, Bön yarın yine gelirim. — Hayır, yarın gelmeyin öbür gün ben size haber yollarım, gelirsinlz. go4 (Arkâsı var) ana yalvarışını gör- SON POSTA Papa Ortalığı Nasıl Görüyor ? Roma 7 (ALA.) — İItalyan, Belçika, Portekiz, Fransız, İngiliz, Leh, Alman vo Çekoslovakya'lı eski muharipler, Roma'da top- lanarak dün “imperatorluk yo- lu,, nda halkın heyecanlı alkışla- rı arasında bir geçit resmi yap- tıktan sonra, İtalyan bellisiz. as- ker anıdını selâmlamıştır. Roma, 7 (A.A.) — Sen Pol kilisesinde toplanan, bütün ulus- lara mensup 15.000 eski muha- ribe karşı verdiği söylevde Papa, blihassa - demiştir ki: “ Ufuklarda beliren alâimise- manın renklerinin allahı memnun edebileceğini sanıyoruz, Bariş için dua ettik. Büyük bir ulusun ie- tek ve dileklerinin tatmin edilk- mesi gerektir. Fakat adaletle, sülh ve onur ile. ($ TM İN UAT S Vi vı/ AA I ve Çil lekelerini . izale eder İiriyatın iztihzr edildiği ma- balleri z yaret ederken veya eke #öriya yağmura, güneş- veya rüzgâra maruz kalmamak iât ra- rında bu'unsn her y öşt ki kas danlar n ciltlerinin tazeliğine ve güzel iğine hayran o'dum. Se- beblni sorduğumda öğrendim kı, oblar çiçek kozar.cken, / çiçeki rin kejslerinde mevcut balm mu, cildi gayanı hayret bir su- rette — beyazlatıp yuümuşatma hassasına malik olduğunu keş. fetmişler. — Hergün — muntara- man istimalinde — tenim bütün buruşukluklarını izale eder - ve yüze yumuşaklık ve gençlik ta. ravetini verir. Bu sihrengiz çi- çek balmumu eczanelerde — “Cir. Aseptine, namile satılmaktadır. Akşamlerı yatmazdan keullanılmakla, cildin sert ekeleri Izale Sabab kalkınca beklen. beyaz, ter ve taze bir cild meydana çıkar. Bugüne kadar bu derece basit ve şayanı hay. set bir surette mücesir bir ted. bir bulunmamıştır. Hemon bu akşamdan “Cir. Aseptine, | kullanınız ve - cazip tesirinden hayrette kalınız, Ben de şimdi boynum, kollarım ve ellerim için “Cir-Aseptine,, kul. 1 Â YE Ingilizceden : HEYKELLER Farvol, elindeki altın ve mü- cevherli antika heykell sıkı sıkı tutuyordu. Birdenbire apartıma- nın zili çalındı. Farvel kaşlarmı çattı. Elindeki heykeli tekrar camlı dolabın içine koydu. Kapı yine çalındı. Farvel kapıya doğru döndü, fakat yerinden kıpırdamadı, Kapı yavaşça açıldı, ufak tefek, tilki soratlı bir adam göründü. Elinde bir de siyah çanta vardı. Gözlerini kırpıştırarak - Far- velin yüzüne baktı: — Misier Green siz misiniz? diye sordu. — Hayır. Mister Green biraz dışarıya çıktı. Ben ahbaplarından biriyim, ne İstiyorsun? — Şu puslayı İmza edebilir misiniz? — No puslası? — Bu pusla İşte. Bunu imza etmezseniz benim buraya gelip ısmarlanan işi yaptığıma İmanmaz- lar, paramı da vermezler. — Ne işi imiş bakalım? — Piyanoyu akort edeceğim de... Dünden mağazaya haber vermişler, be1i de geldim. Bu pus- layı Imzalatmak âdetimizdir. — Kapı açılmadan elâlemin apartımanına girmek de âdetiniz midir? — Yooo... Fakat kapıyı açık buldum ve girmekte bir bels gör- medim. Bu piyanoyu bugün akort et- miye mecburum, yoksa gündeliği- mi alamam, Halbuki çoluk çocuk sahibiyim. Akşama herkes yiye- cek ister. — Yarın gel. — Gelemem. Pusula bugün için tanzim edildi.. Hem yarın başka yerde çalışacağım. — Peki.. bu akort İşi uzun mu sürecek! — Hayır. Olsa olsa yarım saat. 1 — Haydi öyle lse, işe başla da biran evvel bitir. Farvel büyük salonun köşesin- deki bir koltuğa çöktü va bir elgara yakarak yanındaki masa- nın Üzerinde duran bir kitabı okumıya başladı. Piyano akortçu- su arkasını dönmüş, tuşlara bası- rak piyanoyu yoklayordu. Bir ara'ık arkasına döndü: — Her halde şu heykeller iyi para etse gerek. — Heoykelleri bırak da işine bak. — Başlisttine efendim. Fakat acaba ne kadar eder? — Yetmiş bin lira kadar eder. Piyano ımı açlı: .h— Yçıhnlı bin lira ha? Vay canına! Banger olmak her halde piyano akortçusu olmaktan kârlı imiş, dedi ve yine işine koyuldu. Farvel salonda bir aşağı, bir yukarı dolaşıyor, asabi bir suret- te cigarasını çekiştiriyordu. Niha- yet hiddetle: — Şu. allah cezasını veresice akordu ne zaman bitirecoksin, — Bitmek üzere... . Bu sırada tekrar kapı açıldı ve ince yüzlü, siyah elbiseli bir adam içeriye girdi. — Affedersiniz, dedi. Farvek: — Siz Mister Gren'in hizmet- çilerinden birisiniz değil mi? — Evet efendim, onun hususi akortcusu — hayretle uşağıyım. Ben de Mister Green'in dos- & M eeiladi çıkarsana bakalım. AD d A G tuyum, Demindenberi onu bekli- yorum, Piyano akortcusu da atıldı: — Ben de piyano al a Hizmetçi: J — Mister Green'in ne zaman avdet edeceğini bilmiyorum, dedi. Farvel sigarasını söndürdü: — Artık fazla beklemeğe vak- tim yok. Bir saat sonra kulüpten telefon eder, kendisile görüşü- rüm, dedi. — Nasıl münasip görürseniz efendim. Piyano akortcusu da âletlerini acele acele çantasına sokuşturdu: — Ben de işimi bitirdim. Lüt- fen şu puslayı imzalar mısınız? Teşekkür ederim, Farvel'le plyano akorteusu bir- likte merdivenden İnerek apartı- mandan çıktılar, Kapıda piyano akortcusu, Farvel'e dönerek: — Allahaısmarladık, dedi. Farvel hiç cevap vermeden aksi istikamete doğru yürüdü. * — Çarlil., Çabuk bir vlski.. Okkalı olsun!.. Kahrolsun şu kör tali! Aylardanberi plânımı kur- muştum. Bugün mehal ha- rekete geçip onları elde etmek lâzımdı. Çünkü yarın Green one ları müzeye gönderecekti. Koy- duğum gözcü, hizmetçilerin dışa- rıya çıktığını haber verince der-« hal apartımana gittim. Sahte bir kartvizitle kendimi tanıttım. Greon apartımanda yalnız başma İdi. Bir dakika içinde onun ellerini ayak- larını bağladım, ağzına da bir tıkaç sokarak karyolasına yatir- dım. Tam heykelleri alıp çıka- cağım sırada kakrolası bir piyas no akortcusu geldi. Herifin ça- bucak — İşini bitirip gideceğini tahmin ettiğim için onu da bağ- lamağa lüzum görmedim. Hoerif işe başladıktan sonra bir de bak- tım ki odaya hizmetçilerden biri girdi. Durur muyum? Derhal bir mazeret uydurarak oradan siviş- tım, Ne dersin bu kahrolası ta- Ne? Çarlı! Bir viski daha... * Beni dinle Ben vallahi elim- den geleni yaptım. Piyano akort- cusu kılığına girerek apartımana daldım. Fakat Gren'in arkadaşların- dan birl orada idi. Benden daha iri yarı olduğu için Üzerine atılıp haklamıya — cesaret — edemedim. Hem da kâfir herif — oturduğu yerden kıpırdamadı. Belki benden evvel gider diye plyanonun ba- şında oyalandım. Galiba piyano- yu da adam akıllı bozdum... Her neyse tam ©o sırada hiymetçiler- den birl girdi... Çaresiz... Tüy- düm.... Yetmiş bin lira.... Tuu.. canına.... Ben! Şu şişeyi uzatsan ÇES * Tallimiz varmış birader! Apar- tımanın kapısını açtım, İçeri gir* dim ki Gren'in arkadaşlarından biri sandalyeye oturmuş, bir pi- yano Aakortcusu da piyanonun önünde bir şeyler — yapıyordu. Beni hizmetçilerden biri zannettk ler..... Hiç bozmadım. Gren'in ne zaman geleceği malüm olma- dığını söyledim. İkisi de sıvışıp gittiler. hiç zahmet çekmeden heykelleri alıp salimen geldim.... Fakat anlayamadım birşey var. Gren'i kim sarıp sarmalayıp yatar ğına yatırmış acaba? Nemelâzıml... Nasıl - olsa heykelleri ıı;l bin liraya satarım... Henry! kerim... Dolaptan şu bira nıdıl_ M

Bu sayıdan diğer sayfalar: