27 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

27 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

. L î “aİ sormasına bile imkân vermeyiniz. hükmeden, Krallarla yaşayan kadın dileniyor Nihayet otel ve ğum; kapılarında kokain satarken yakalanarak hapishaneve atıldı Dün Bundan bir kaç gün evvel Paris sokak. Jarında paçavralar içinde dolaşan — ve bi yaralı hayvan gibi kendini sürükleyen yaşı h bir kadın tevkif olundu. Bu tevkife — se- bep üzerinde kokain bulunmasiydi. Meğer bu kadın bir zamanlar «Paris Kraliçesin diye şöhret bulan, bütün Pari- vin tanıdığı, kralların ve premslerin prestiş ettiği Jan Baldi imiş. Bu asrın başlarında bu kadın, güzel atların çektiği muhteşem arabasiyle sokak- larda göründü mü bütün gözler ona diki- Kr, herkes onu hayran hayran temaşa eder- di. Yanrış atlariyle dolu bir ahırı, mükellef konakları vardı. Fotografları camekânları süslerdi. En büyük ressamlar onunla meş- gul olur, sözleri, nükteleri gazetelere ge- gerdi. Onun bir tek tebessümü için servetler harcanırdı. 15 yaşında evlenen Jan Baldinin ilk ko- cam kumarda 17,000 frank — kaybederek bu parayı memurlarından bulunduğu — de- miryol idaresi kasasından çalmış, Jan bu parayı ödemek için sağa sola tebessümle- rini ve İâtuflarını saçmağa mecbur kalmış, fakat parayı toplamağa muvaffak olmadığı için kocası hapishaneyi, o da sefahat yerle- rTini boylamıştı. Bir gece Barbenton markisi, Jan'ın eline düşmüş ve onun uğrunda mil- yonlar saçmıştı. Bu milyonlar — sayesinde Jan, bir saray sahibi olmuştu. Yalnız ara- bacısının kostümü 3000 frank değerinde idi. Janın cep harçlığı ayda 30,000 frank tutuyordu. Fakan Jan, bu Marki ile görüş- |, mekle iktifa etmemiş, arada bir sürü diğer zenginleri de sızdırmıştı. Jan, Markinin servetini imha — ettikten Bonra bir aralık kral Leopold ile dost ol du. Daha sonra Portekiz krahı ile düşüp kalktı. Banları bir İngiliz asılzadesi takip etti. Jan bunu müteakip Londraya gitti ve © zâman velinht olan yedinci Edvard ile dans ettikten başka meşhur tarafından davet olundu. Londradan Parise dönen Jan, Poliakof'un — dostu olmuş, ve Oskarvayle prens prensten FT GONÜL İSLERİ Sevmediğimi Nasıl Söyliyeyim? 4«26 yaşında güzel bir gençle karşı- Taştım. Fakat kalplerimiz anlaşmadı. Nedense onu sevmedim, — sevemedim. Ben 17 yaşındayım. Daha kimseyi sev- medim, Bu adamla sokakta bir defa bu- huştum, randevu verdi, gitmedim. İkin- €i bir randevu verdi yine gitmedim. Şimdi artık ona rastlıyacağım diye s0- kağa çıkmağa cesaret edemiyorum. Ne yapayım ) Ankara Z. H. Gökşen Neden bu kadar iradesiz, bu kadar gekingen duruyorsunuz. Sevmiyorsanız, #evemiyorsanız bunu söylemeğe de lü- zum yok, Yanınıza sokulursa kendisine yüz vermez, ve sizinle meşgul olmama- yınız, suallerine cevap vermek değil, su- *.** «İ8 yaşındayım. Tesadüf beni bir , Bufta idik. O tal Orada tanıdım ve sevdim. Şehre dön- dük. Burada da görüşüyoruz, fakat ar- kadaş gibi, O başka erkeklerle de görü- süyor, fakat kendisine bir şey söyle « meğe cesaret edemiyorum. Ne yapa * yım? Burtat A. Ş Sevginiz daha olgun hale gelmemiş. hafta bir kızla bir arada bulundurdu: ı Yoksa anlaşmakta güçlük çekmezdiniz. Acele etmeyiniz zaman bütün müşkül. leri halleder. Er geç anlaştısinız. ... «İki sene seviştik. İkimiz de ayni &- N ikmal etmek üze- re Avrupaya gitti. Birbirimizi Bekleme- ğe söz veğdik. Fakat günden güne bir- birimizden uzaklaştığımızı Tahsilini bitirmesine üç sene Var. Bekli- yeyim mi? anlıyorum. Hariye Kısmetiniz çıkarsa fırsatı kaçırmayın, sevgilinizin Avrupadan döndükten son- ra sizi sevmekte devam etmesi ihtima- K pek azdır. —— SON POSTA *Son Posta,,nın müsabakası: 40 Tarivlli Vak'a 40 Tarihi Tablo 35 - Gönül Eski Ege kavmlerinin inanışında, Etos —Aşk. güzellik ve garâm ülihesi Afroditinin oğlu idi. Anasının bütün güzelliğine sahip 6 lan bu haşari ve merhametsiz çocuk, elin- de yay, omuzunda ök torbası gezip dolaşır, insanların — >kalbini nişanlıyarak — eğlenir- di; en büyük zevki oklarının kalplerde aç- Uğı sızıları seyretmek idi. Eski Yunan artistleri «Erosa u yedi se - kiz yaşında bir çocuk olarak tasavvur e « derlerdi. Güzel yüzüne merhametsizliğini gösteren bir eda verirlerdi: Elinde bir altın yay ile ateş gibi yakan altın oklar bulunur- du, saçlarını zevk ve safayı temsil eden bir gül çelengi süslerdi. Bu güzel çocuk bir gün kendi okları ile kendi kalbini yaraladı: Gü- zel ve alımlı bir prensese vurüldu. Anası Atroditi onun Psihe — gönül adını taşıyan bu kızla evlenmesine engel olmak istedi, kızcağıza yapılması zor ve hattâ imkânsız bir takım şartlar koştü. Fakat muvaffak a- lamadı. Aşk'tan yardım gören Gönül bu işlerin hepsini başardı. Nihayet Aşk, sabah rüzgârlarının perilerini toplıyarak Gönül" ü kaçırdı ve evlendi. Yukarıda ressam Al- fred de Curzon'un tablosunda Gönül'ü gö- rüyoruz: Afroditi tarafından cehennemlere inerek yer altlarının âlihesi Persefon'u gör- meğe memur edilmiştir. Yer altlarının ka- pısını üç başlı müthiş bir köpek, Kerber beklemektedir. Bu canavarın pençesinden parçalanmadan kurtulmak çok zordur. Ker- beri aldatarak Perselon'u gören ve görüş- töğünün bir nişanı olarak ondan Afrediti için bir hediye almış olan Gönül, bir rüz « gâr gibi, sevinç içinde dönmektedir. Reşad Ekrem KOÇU sonra, meşhur Fransız siyasisi — Bartunun sevgilisi olarak tanınmıştı. Jan bu kadar tanınmış adamlarla dü- güp kalktığı halde kibarlaşamamıştı. Onun en hoşlandığı yer ayak takımının devam ettikleri meyhanelerdi. Jan buralara gider, külbanbeyleriyle dans eder ve — bunların kaba, ve vahşi aşklarından hoşlanırdı. Janm yegâne meziyeti fakirlere karşı saygısı idi. Zenginlerden alır, ve fakirlere werirdi. Büyük harbin kopacağı sıralarda Ftan« “z âyanından birinin oğlu ile tanışmış, »e- vişmiş, bu genç ona her ay10,000 İrank vermeğe başlamıştı. Fakat bu tanışma Ja- nn hem servetine, hem sıhhatine mal ol- du. Çönkü morfine, kokaine dadandı. Bu yüzden çabuk çöktü. Güzelliği ile geçinemiyeceğini anlayın ca elmaslarını, eşyalarını satmağa, rehin koymağa başladı ve şunu bunu dolandira- rük geçinmeğe uğraştı. Nihayet bu yüzdeü 18 ay hapse mahküm oldu. Hapisten çıktığı zaman elinde avucunda bir şey kalmamıştı. Sokağa düştü —va bir igün de maziye karışan Sşıklafı avlamakla geçinmeğe uğraştı, bu da para etmeyince öte beri satarak ve dilenerek maişetini ka: zanmak istedi. En nihayet kokain satarak ekmek pa- yası bulmağa uğraşirken düştü ve hapsa atıldı. , Bügün kirişik, sapsarı cadı halinde hapishanede zabıtanın — eline İşden el çekmiş bir sabıkalı ile şehri nasıl yezdim? İSTANBUL » ALTINDA zen... Bu mahzende yükselen bir vardır, diyor. Sinebar Recebin — i'lee KİMLER YAŞIYOR ? * » » B demir kapı... Bir demir kapı daha... Bir demir kapı daha... Nihayet Cinevizliler zamanından kalma, karanlık, ıslak bir mah- « ses : “ İçimizde ne gün görmüşler u yerleri süpüren ihtiyar vaktinde otuz. kuruştan günde 150 kabak doldurur, faytonunun beygirlerine yoğurt yedirirmiş,, Ka gae aala at n   heti dd he aha AĞ Yazan: Suat Derviş bi Wük a daki beygirlere yoğurt yedirirmiş. Amma Eski çinkolardan yapılmış bir kapının |elinden bir kaza çıkmış hapishaneyi boy- önünde bekliyorum. Bulunduğum yet kap-|ladı. Ondan sonra iflâh olmadı çöktü... karanlık.. yalmız ilerde bir *fener var bulunduğum — yerden Fransıb revü yil dizi meşhür — mistingüette'in kendisi kadar meşhür Mon Hoömme numarasını ha- tırlatan bir dekor görüyorum. Yüksek bir duvar bir söokak feneri ve şimdi sanki nu- maraya başlamak istiyen artist te sahneye gifiyor... Fenerin ışığına doğru bir sokak kadını yaklaşıyor ağzında bir wi var bir eli kalçasında, kadın benim görüş sa- hama geldikten s#onra ancak iki üç adım atabiliyor birden karşıdan bir erkek çıkıyor kesiyor. Tamam şimdi Mon Homme'un ük notası başlıyacak hissi bana gelmişken acı bir feryat duyuyorum.. e— Kesme yolumu git işine.. Bir hâdise-mi çıkıyor? Biy çinayete mi gahit olacağımi, Yanımdaki erkekler bana: «Biraz şu- rada durs deyip uzaklaştılar... Neteye git- tiler? $ Erkek kadının sözüne ehemmiyet ver - medi. Duvara kolunu dayadı ve kadının |tam karşısında, kadın, içkilerin, hastalık- |ların bozduğu müstekre bir setle: — Bırak beni be git işine diye tekrarlı- yor. Fakat erkeğin onun yanından ayrılma- ğa hiç te niyeti yok.. her halde görülecek bir hesapları olmalı... Şimdi döğüş mü edecekler? Yüksek sesle konuşuyorlar her halde bir hâdisenin başlangıcındayız fakat onlar beni ne diye burada bıraktılar ve ben hangi ak- la uyarak gece yarısı tek başıma Galata - min bir sokağında durup onları beklemeğe razı oldum. İlerde fenerin ateşinde — konuşanların sesleri perde perde alçaldı. Şimdi hırçın bir kadın gülüşü işitiyorum. Ve bir el kolumu tutuyor, irkiliyorum: — Ne oldun korkma benim.. — Nerede kaldın Allah aşkına ? Arkadaşım” kolumü tütüyor: — Gel içeri gel, — Neteye gidiyoruz.. — Görümünz v Temiz giyinmiş bir delikanlı karşımızda hem de pek sevimli bir çocuk : — Buyurunuz Bayan buyurunuz! Kapıdan içeri girdik bir başka kapı « « çıldı koskoca bir demir kapı daha açılıyor. — İşte Bayan gel bakayım içeri. Burası bir mum ışığile aydınlanan garip bir mahzen, bir de ot minder var otları dışarıya fırlamış bir minder. Minderin ü- zerinde iki delikanlı oturmuş.. ayakta se- kiz on kişi var. — Merhaba diyorum. — Merhaba diye cevap veriyorlar. — Keyfinize bakiniz arkadaşlar diyo - Tam biz sizi Şöyle bir ziyâret ettik maksa- dımız sizi rahatsır etmek değil. — Evet bizi görmek istemişsiniz işte gö- rünüz biz 'de sizin gibi insanlarız. — Ona ne güphe? — Bizi talümiz bu hale koymuş. — Elbette.. — İçimizde ne gün görmüşler v ve onun yolunu şu kenarda yerleri süpüren ihtiyarı görüyor musunuz.. Hayır göremiyorum. Çünkü arkasını bize dönmüş yerleri süpürüyor. Allah insanın üstüne sabıkalı damgasının vurulmasından — muhafaza etsin... - Eğer gençliğinde çocukluğunda bir halt edersen ömrünün sonuna kadar o damgadan küre tulamazsın. Şimdiden sonra namuslu ola » yım, herkesin içine karışayım dersin amıma if işten geçmiştir, insanlar senden vebadan kaçar gibi kaçarlar. İş bulmayınca ne yapâ- caksin aç kalmaksızın ya tabil aç kaldıkça çalacaksın çaldıkça da bir sabıka daha ilâ- we olacak. Kurtulabilirsen kurtul bu zenci« rin içinden.. — Buradaki arkadaşların hepsi de sa. bikalı mi? — Aşağı yukarı öyle, bizden korkuyor musun Bayan? Sizden neden korkayım zavallı genç a- damlar.: insan insandan korkar mı?.. Siz de benim bir eşim değil misiniz vüöcudumuz ayni şekilde çalışmaz mı?.. Tenelfüs, Ka- zim, deveran hepimizin vücudunda ayni şekilde değil midir? Siz de benim gibi bir anaya ıztırap vererek dünyaya gelmediniz mi?... Ve siz de benim gibi bir gün ölüp yok olmiyacak misiniz?... İnsan insandan korkar mı hiç... Ben sizleri böyle ve beni, bizleri de yetiştiren cemiyetten korkuyo« Tum sizden değil... Fakat onlara bu sözleri söylemedim bu sözleri yalnız içimden düşündüm ve on « lara sadece: — Sizden korksam aranıza gelirmiy - dim sizin öteki erkeklerden farkımız nedir. Onlar gibi siz de yeni kostümler giyiniz on« lanı di lerin onlara ve onları sizlere ne kadar çok benzediğinizi anlarsınız siz burada ne yapı- yorsunuz.. burası neresidir?. — Burası Cenevizlilerin zamamında Frenk papaslarının ibadetgâhı imiş, gimdi biz burada geceleri yersiz, yurtsuzlar, topla nit konuşuürüz. — Kumar oynar mısınız? — Hayıt.. bayır.. — Belki esrar içersinizi — Yok canım.. — BPeki o halde neden bu gizli yerde toplanırsınız? — Gizli yer değil burası boş zen de yağmurdan barındık o ka in kılığınıza sokalım o zaman siz- mah « Mumun - titrek ışığında eski zaman zin- danlarından korkunç olan bu yere bir ke- re daha bakıyorum. Evet minderin üzerindeki gençler yor- gun gözlerle sağa sola bakıyorlar: — Canım benden saklamayınız diyo - ram. Ben biliyorum burada esrar da içi « |yormuşsunuz, zar da oynuyor muşsunuz oynayın yine oyununuzu, ben kimseye söye lemem. — Oynasak oynarız be Bayan amma oy- pamıyoruz.. burada birleşip bir iki çife lâf ediyoruz, hepsi bu... Ben de aralarında dertleşip iki çift Hf etmek isteyen bu dostları rahatsız etme - mek için oradan ayrılırken içlerinden bi » tit — Bayan şuraya bak diyor küf ve sütu- bet kokusunu ciğerimize çeke, çeke bu larda yaşıyoruz sabıkalı deyince hemen lâ- net etmeyiniz bizim hayatımız en çekilmez hayattır. vallahi.. Neden bu çekilmez hayattan kurtulamı: yorlar, Acaba dünyanın en zahmetli işi — © vaktinde günde otuz kuruştan ka- | her halde en kolay vurgunla büyük bir pa- bak doldururmuş yüz elli kabak doldur -İra kazandıktan sonra bu yüzlü, dişsiz bir | duğu gün olurmuş öyle para kazanırmış ki...| ten daha'kölay değil midir? yatmaktadır. 'O kadar para kazanıyormuş ki faytonun-. HAŞ ONF YU SUAT DERVis da sörünmek- —

Bu sayıdan diğer sayfalar: