18 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

18 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m 10 Ikinciteşrin “ Son Posta , nin siyası tefrikası :34 SON POSTA Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İTTİHADveTARAKKİDE ONSENE İttihat ve Terakkinin hüv iyeti hakkında bir mektup | Eski İttihatcılardan İzmirde Muallim Hakkı Baha“Vatanperver bir ihtilâl cemiyeti olan bu cemiyetin gayrimüslim anasıra itimadı yoktu, cemiyet kendi âzalarında dahi, ölüme kadar giden ferağat ve seciye arıyordu. İslâmlık, Osmanlılık ve Türklük birbirinden bariz bir surette ayrılmamış mefhumlardı,, diyor İşte, o zamanlar Türkiyede başlıca Avrupa devletlerinin siyasi oyunları 4 tarzda cereyan ederdi. Hiç kimse ürkiyenin yaşıyacağına inanmaz, her- keş başka bir telden başka bir hava tut- irak kendisine bizim memlekette en Müsait mevkii elde etmeğe çalışırdı. kan muharebesinden sonra İttihat Ve Terakki, bilhassa Ermeni mesele - “inde Rusyanın hücumuna uğradığı taman kendisine tutunacak bir kuvveti #radı, Fakat kimse onu ciddiye alm Yordu. Herkes Türkiyede kendisi için bir kuvvet değil, bir yük görüyordu. endisini çok yalnız ve etrafında ber si düşman halinde gören Babiâli gi kapıyı çaldıysa «inayet ola!» dan bir cevap almıyordu. İttihat ve Terakki, Osmanlılık, Türklük, Islâmlık Panislamizm, Pantürkizm İttihat ve Terakki hakkındaki yazı- fini tâkib eden aziz bir dostum, İz - Birde muallim Hakki Baha, bana iki Sektub gönderdi. Hakkı Baha İttihat V* Terakki hareketine daha baştan ka- 1s iyi insanlardan biridir. İdealist v kalbi, iyi bir insan, iyi bir hoca, h bir fikir adami olarak tanıdığım ve Şok sevdiğim bu dost bana iki mektub gönderdi. Bunun için, İttihat ve Te - rakkinin ne olduğunu anlatmıya tah- Wi ettiğim bu kısmın nihayetinde bu|* mektubları neşretmek istedim. , Bunlardan birincisi İttihat ve Terak-|* min rengine aiddir. Hakkı Baha ba- Ma. bu mektubunda diyor ki: Azizim Muhiddin, İttihat ve Terakkinin tesisine tekaddüm ©- nlığa mı daha siyade temayül ba- İaduğunu soran satırlarınıza © zamanlarda bir adam olmak sıfatile bir cevab k ihtiyacını duydum. Tablilkâr kalemi- MİRO, muntasam tarrı tefekkürünüze ve da- şa hakikatı bulmak iştiyakınıza karşı olan Meclübiyetimin tesiriledir ki bu ihtiyacı düy- MUŞ olacağım. Hükümlerimizin, zamanlar ve mubitlerle #0 siki alâkadar olduğu kabul edilirse bu su, Me cevab vermek için de Türklük, Osmanlı ve Müslümanlık mefbumlarının o va -| Bânki telâkkilerini hesaba katmak zarureti ir, Azizim! Sisin kıymetli tahlilinizle de isbat Mildiği vechile bu iç kelime arasındaki f bâriz bir kiymet alması meşrutiyetin dan ve bir hayli tecarib ve vekayiin ubundan sonradır, Bu üç kelime o ilk #a- İn hemen hemen müleradi? idiler. A- Mündaki esaslı ve bugün üşikâr bulunan Mansların o zaman vârih bir surette göze Birban demarknsyonları yoktu. O zamun ya- Müslüman olmıyan "Türk olmadığı gi- Di Osmanlı olmıyan Arab da yoktu. Osmanlı biri Türkle Arabı birleştirdiği halde Müs- tâbiri Katolik Arnavudu Zeydi Aram AYiziyor ve bilâkis Türk olmıyan Lân, Gür - *ÜYÜ, Çerkesi birleştiriyardu. Sureti resmi- Mde Ruma Ermeniye de şâmil olan Osmanlı kelimesi cemiyet nazarında bu gümülü hâiz Ii, Cemiyet nizamnamesinin şimdi de| #ok kati surette hatırladığım bir maddesi S#tmiyete alınacak âzanın Müslüman olma - Mn: şart ittihaz ediyor, hattâ dini sümimi - Vetlerine itimad olunamadığı için dönmelere Mile cemiyete kabul hakkını vermiyordu. Bundan anlaşıldığına göre vatanperver bir ihtilâl cemiyeti olan”bu cemiyetin gayri müs- Min anâsra itimadı yoktu. Bundan dolayıdır Kİ Osmanlı tâbirinin resmi olan şümulünü ç #miyetin nizamnamesi tahdid etmişti, Fa- AA bu arzettisim sart cemivete girebilmenin İttihat ve Terakkinin mülhem olduğu Tanzimat mefkürecilerinden Namık Kemal ilk ve umumi şartı İdi. Bundan sonra te - selsüi eden bir çok şartlar daha vardı ki on- jları hâlz olmıyanların Türk veya Müslüman Ga olsalar cemiyele girmelerine fedakârlığa itimad tevlidine sâlih şartisr - dı, , Huğud haricindeki Türkler bizde anc m) cereyanı o za » man kimseyi işgal eden bir mesele olmaktan Osmanlılk cereyanı da muabtai idi, Müslümanlığın kâfi bir sart sayılamadı - ğına azaran cemiyetin bunların hepsine kar- şı müşterek bir alâkası olmakla beraber hiç birisine doğru giden kat'i bir cereyanı, kati bir temayül dahi yoktu. Onun en kat'i vasfı vatanın her türlü inkişafına mâni olan ve onu uçurumun Kenarına kadar getiren, bey- nelmilel şerefini hiçe indiren mutlakiyet ida- reyi, istibdadı devirmek arzu ve ihtiyacından doğan bir (vatanperverlik) den ibaretti, İşte; Talâtta gördüğünüz (her mizaca göre gerbel vermek) hâleti ruhiyesi bundan neş'- et ediyordu. O, vatana nâfi olabileceğini tah- min ettiği hiç bir heyecunı ihmal etmeğe ce- RUJ ve ALLIKLARI Fransada Koli ve Amerikada Mişel ne ise Türkiyede Ruj ve allıkl ancak HASAN markası kadınların ve güzellerin ve gençlerin hayati istekleridir. Sabit, açık ve orta ve koyu renkleri vardır. Ruj 60, allık 35 kuruştur. Hasan deposu: İstanbul, Aukara, l Beyoğlu. lim saret edeyezdi. İzmir, Karşıyaka, 3/11/9036 Hakkı Baha Bu mektubun hemen hemen bütün noktalarında Hakkı Baha ile mutabı- kım. Esasen ben de yazılarımda aynı fikri canlandırmaya çalıştım, fakat, bu- nu zihnimde mevcud hükümleri sira hyarak değil, okuyucuları hâdiselerin tahlilleri üzerinde bizzat düşündürerek yapmak istedim. Yalnız bir nokta ü - zerinde Hakkı Bahanın fikirlerine bazı şeyler ilâve etmek, arzusundayım: Benim kanaatlerim Bence İttihat ve Terakki, bidayette Osmanlılığa hiç inanmıyor, onu tama- men inkâr ediyor değildi. Eğer buna hiç inanmamış olsaydı hayata çıkarken kendisine O «Osmanlım sıfatını ver- mez «lttihadı ânâsır» diye ifade ettiği Osmanlılık câmiası esasını programına koymazdı. Zannımca hakikat şudur k İttihat ve Terakki tanzimatın tesirin - den kendisini kurtarmış değildi; tanzi- mat «Osmanlıy' ya ne kadar inanmış- zayıf olduğu İttihat ve Terakki de Osmanlılığa ona yakın bir derecede i- nanmış olarak hayata geldi, fakat, çok geçmeden bunun imkânı olmadığını onun imanının da muhakkaktır - .lanladı ve tedricen «Türk» oldu. İttihat ve Terakkinin «Osmanlıyı» İinkâr etmiyerek hayata gelişi ve fakat bu mefhumu pek kısa bir zamanda in- £ Hikâye G Yazan: İsidoro Acevedo daşları Jos: muhtemel bir inlilâk- tan bahsetmesi üzerine, ocağı ği,reddetmişlerdi. Hepsinden daha 26- İki've münevver olan Jos6 dün bir teh- likenin alâmetlerini sezer gibi olmuş- tu. Lâmbası her günkünden daha sö - nük ve yeşilimtırek mavi bir ışıkla yanmışlı, Guzlardan mütevellit koku - lar da burnuma geliyordu.. Bütün bunlar, üstelik te kuyuların kapaksızlığı ve hava verme âletleri nin azlığı Josöyi daha ziyade telâşlan- dırıyordu. O gece, bir arkadaşile pây- aştığı saman yatağında bir türlü uyu- yamadı. Bütün ameleler, ellerinde lâmbaları, maden kuyularına inmek üzere bekliyorlardı.. İşte bu sırada Josânin bir tehlike se haberi amele & sına derhal yayıldı.. Onları yatışt mak için hemen ustabaşılar faa geçtiler. Bütün ameleye, Josânin yanıldığım ve korkusunun yersiz olduğunu Söyli - yerek ocağa girmelerini tavsiye etti - ler. Ocağa en son giren Jos6 olmuştu.. #ların sivri profili arkasından göz ve ister istemez ğın methaline doğru yürüdü. ğleve yakın lömbal meğe ve yeşilimtirak mav mağa başladı. Kömür tozlarile karar - mış amelelerin yüzleri, yayılan keskin sirile buruşur ve büzü- ibi oluyordu. Grizunun gittikçe artan kokusu a - meleyi baygınlaştırıyor ve işliyemez bir hale getiriyordu. İşe devam ein nkânsızlaşmıştı. Herkesin elind zmalar düşüyor, amelenin kolları u- yuşuyordu; ve dekövil kondüktörleri yere düşmemek için sersem ara yaslanıy DB: ki ek sersem benzer masını andıran bu gürül İnirli g şığı sön “İş tüler bir anda ortalığı altüst ettiler, Fışkıran Gri - zu her tarafı kâr edişi de sebebsiz değildir: Tanzimat bütün imparatorluk teb'a- sını, o zamanın ıstılahça, abilâ tefrik cins ve mezheb toptan «Osmanlı» yaptığı zaman bunlarda Osmanlı ol mak kabiliyeti, meşrutiyetin ilk za - manlarında görülen dereceden fazla i- di. Henüz, unsurların gözleri Osman- llıktan o derece ayıilmamıştı. Ab » dülhamid. memleketi otuz seneden fazla bir müddet her türlü harekete karşı kapalı tutmuş olduğu için de bu müddet zarfında bu unsurların ne de- receye kadar Osmanlılıktan uzaklaş - mış olduğunu İttihat ve Terakki farke- dememşiti. Bunun için tanzimatın ha- yaline biraz da o kapıldı. Fakat, inkı- lâb yapıp da tecrübeyi görünce anladı ki Osmanlı olacak unsurların Osmanlı olabilmeleri zamanı geçmiştir, İttihat ve Terakkinin bu illüzyonu yalnız ona mahsus da değildir. Abdül- hamid devrinde henüz Osmanlılığa i- nananlar vardı. Namık Kemalin o a - teşli kalemi ile saçtığı fikirler bertaraf, meselâ, Tevfik Fikret bile Osmanlı idi. Abdülhamide Ermeni eliyle atılan bomba ona bir şür bile ilham etmişti ki şair bunda: Ey şanlı avcı, damını beyhude kurmadın! Attın, fakat, yazık ki, yazıklar ki vurmadın! Diyordu. Eğer Fikret Müslüman ve- ya Türk olsaydı, Osmanlıya inanma - saydı bu bomba ona böyle bir şir il ham etmezdi. Hulâsa, o devir henüz bir kaynama, bir çalkanma devri idi. Tarihte ve du- rulma ve her süzülme, her şekil alış, mutlaka bir kaynama, bir çalkanma ve bir karışma devrinin mahsulüdür, İtti- bat ve Terakki bu devri temsil eder, İt- tihatcıların kısmetleri de bu devrin haşır ve neşrine vasıta olmaktan ibaret güç ve ağır bir mukadderat fırtınası zısını da içe doğru firlatiyor » du. ı Koridorlar ve yollar geçilemiyecek | bir hale gelmişti. Kuyuların üstüne yığılan taşlar methalleri kapatmıştı. Dekovilleri çeken katırlar tepiniyor gözleri kızarmış, derileri yanmış ve şaşkın bir halde boyuna kişniyorlar - dı Ameleler muhtelif istikametlere ka- çışıyor, telâştan birbirlerine çarpıyor « lardı, İçlerinden bazısı, zehirli gazlar havadan daha Kafiftir, mütaleasile ken- disini yere atiyor ve zehirlenmekten kurtulmak istiyordu. Bütün lâmibalar sönmüştü. Her ta- rafı kesif bir duman tabakası kapla - dı. Kendilerini temiz hâvalı bir yere atanlar acı bağrışmalar:, boğulmakta ve yanmakta olanların feryatlarını ve inlemelerini duyuyorlardı. KRİZ Çeviren: FP, Berçmen Ramona maden ocağı smelesi, arka-| Kahraman ve fedailer rı ve imdat diye. nı kurtarmak için Tar ve hayatlarını tehlikeye sok dı. Cesur ve maharetli bir bekçi derhal bütün kurtarma cihazlarile birlikte bis ye gönderdi. Ellerinde, gaz mâs ve boğulmak üzere bulunanlar rmak için sun'i ve oksijenli ie neffüs âletleri vardı. İhtiyatla ilerli lardı, çünkü önlerinde bir ü an kaz toplanmıştı. Bir çoklarını kurtardılar. akşama kadar çalıştılar, Korkunç sesler, acı bağrışmilar ve bazan korkudan deliren amelelerin sii leri arasında çırpınan ceset leri seçiyorlardı. Bir aralık ortalığı derin bir s Fasılasığ orlardı. Amele halin ağ iy yorlardı.. Ki si de tahlisiyecilere yardımda bulunu. yordu. Her ölü veya yaralı çıkarı) onun üzerine atılıyor » şıyorlardı. Bu arada kendi yakınlarını ı görenler de gileri etraftaki umu çalıyordu.. Artık ne ölü, ne sağ ocakta kimsenin hüküm verileceği sırada — Jost.. Jos& ortalarda yok. Tarifi imkânsız bir hüzün, bir bütün etrafa birde Yarınki nushamızda : KORKU Çeviren: İsmet Hulüsi yz. Bir fedaj yok mu içimiz « de? Bütün &i ler derhal girdiler. Çok uzağa gitmemişlerdi ki tah taş yığınları altında bir ceset kı $ tiler: Bu Jos6ydi, Kalbi hâlâ ÇaTpIYOre du. Elleri kan içinde, büzülmüş. Fer « siz gözleri kapıya doğru çevrilmişti, Kö mürleşmiş yüzünde kanlı deri parça « ları sarkıyordu.. Yarı çıplak vücudu parçalanmış, derisi soyulmuş bir hal « deydi; ve bütün damarlarından kan fışkırıyordu.. . ; İki amele kolları srasına onu aldı « dar. Başı kopmuş gibi yana doğru sarkık olan zavallı Josânin cesedinden kalân bu bir sürü et yığını ocaktan çıkarılı 4 yordu. Josânin iki arkadaşının kolları arasın daki bu hali tıpkı İsanın (çarmıktanı indirilişi) ne benziyordu. A m m İstanbul Kültür Direktörlüğünden : aa Zincirlikuyu İlk Okulunda açılan Pansiyona ikinci taksit başı olan Birinci Küânundan itibaren de talebe alınacaktır. 2 — Pansiyonun yıllık ücreti 80, iki aylık ücreti 20 liradır. Büyük tatil. de okulda kalacaklardan ayda 12,5 lira alınır. 3 — Yazılmak ve fazla malümat almak isteyenlerin Okul Direktörlü - ğüne başvurmaları lâzımdır. tanımakmış. Bu fırtına içinde türlü türlü gemiler ve kaptanlar vardı: Bun- lardan bazıları milli varlık karşısında korsanlık yaptılarsa da pek çokları da kahramanca ve mücahitce dövüştü - ler ve öylece düştüler. Eğer Türk ola- rak ölen Talât, bugün başını kaldırıp da Türkiyeyi bir görebilseydi bu mu - kadderat fırtınası içinde henüz genç bir yaşta iken düşmüş olmasından do - layi hiç teessüf duymazdı! (Arkası var) Bay Ahmet Sıtkıya Tahmin ettiğiniz gibi ben İttihat ve Te- «2813» malzeme veriyorum. Bununla beraber neş- riyatın geriai sizin arzularınızın mühim bip kısmını tatmin edebilecektir, o zannediyo. Tum. Okuyucuları sıkmamak için her şeyi bir yere toplamamak usulünü gültüm. Par- ça parça, safha safha her bahsi aydınlat. maya çalışncağım. Teveccühlerinize ve iti madınıza bilhassa teşekkür ederim. M. Yurttaş ! Bankada Türk Korkma, çünkü: sağlam paradır. paran mı var? Türk parası en

Bu sayıdan diğer sayfalar: