18 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa İzmirden Röportajlar: 20 İmzalar üzerinde durmam yalnız es — —— wni Nafiz Ulusay fikirlerini anlatıyor: İzmir yazı- eri alırım larının hepsinde kendilerini silik gösteren bir hal var. Görünmekten çekiniyorlar gibi Türk dili yüzlerce yıldanberi ter * sine akan bir nehirdi. Ona asıl İstika- metini vermek için gönüllü muharrir- lerimizin yaptıkları ileri hareket en çok otuz kırk yıllıktır. Muallim Naci- nin pek temiz bir halk dilile yazılmış olan bir kaç manzumesi için o zama - mn büyük üstatları: — Bayağılık.. ' Demişlerdi. Bu, hiç şüphesiz, divanı vuklu, samur kürklü adam görünce: — Devletlü hünkâr kanginiz?.. Diye soran ayağı çarıklı Türkün su- âlini hereket sayan padişaha benze- mekti, Ayağı çarıklı Türk bugün sağlam İs- karpinli, güzel ve temiz kılıklı, açık Inlı bir baydır. Bayağı kaleminde asıl benliğini bularak yük- seliyor, * Atatürkün dil işlerine de el koya - rak onu bir şimşek hizile yürütmeğe Izmirdi ö başladığı ogünlerdeydi. türkçe şiirler sunan bir imza görüldü. Bu şiirlerin hemen hemen hepsi de u- lusaldı. Ne zaman hazırladı, ne zamân yazdı? Sanki bu cereyanm bâşlıyaca- ğını çok önceden biliyormuş ta işaret verilince hemen topu steşlemişti. Derhal göze çarpan bu öz türkçe irlerin altında (Avni Nafiz) yardı, Hem de ardı arası k: İçinde bir tek ecnebi kelime olma bi türkçe kelimelerin de yüzde sekseni gkidenberi bildiklerimizden ibaretti. Fakat o kadar güzel kullanılmıştı k insan ilk okuyuşta bunlarda bir ta - zelik buluyordu. Daha sonra dil bahis- leri üzerinde çok dikkate değer makâ- leler altında da ayni imza gö : Vaktile İkdamda çalışmış. Selânikte çıkan (Yeni Asır) gazetesinde epeyce bulunmuş. Yeni Asır mübadillerle bir Mikte İzmire gelince o da gelmiş ve şimdi gene ayni gazetede çalışıyor. Avni Nafiz İzmirdeki fikir ve san'at hayatından şikâyet etti: — İzmirde fikir ve san'atı sevenler vardır. Hattâ çoktur denebilir. Fakat İzmir, istediği ve özlediği san'at ve fi- kir hayatını yaşıyamıyor. Olgunlaşmı- yan bir varlığın tamamlığı üzerinde konuşulamaz. — Demek ki İzmir es vöre ge- rilemiştir? — Sanmam, Kurulu beri ta- nıdığım İzmir az çok ilerlemektedir. Ona eski şöhret ve zenginliği vermek, daha ileri götürmek de mümkündür. Ancak bu daha ziyade dünya siyaset ve iktısadiyatına bağlıdır. H kımdan ise elden gelen esirgenmiyor. Avni Nafiz az edebiyalın olma « Okuyucularımın Müşküllerine Cevaplarım Beşiktaşta Kuş: . — Siz kendinizden hiç bahselme- mişsiniz ki, kat'i fikrimi söyliyebi - leyim. Madem ki sevdi genç kız, kibar, zengin, tanınmış bir aile- nin kızıdır, elbette bu vaziye'le kar- şılaşmanız mukadderdi. Şüphesiz ki kızın annesi aranızdaki münaseba- tın devamma mâni olacaktı. Genç kızın sizden soğumasmın $ bebini biraz kendinizde arayınız ğer yalnız macera düşüncesi ile ha- reket etmiş iseniz, bittabi genç kız bunu anlamış ve ayrılmış olacaktır. Â ... Y. Belma: — İdrakiniz ve iradenizle hareket ediniz, henüz genç olduğunuz için hümayu- da girip te orada bir kaç sırma ka - görülen <öz Türk dili de şimdi o bayın dilinde ve i | 3 EE v7 ? “GÖNÜL İŞLERİ! Avni Nafiz bulmuyor. — Kabul edemem. Diyor ve anlatıyor. edebiyatımız vardı. Kendine göre ©: « gunluk devrelerini geçirdi. Tek edebi- virdik. Henüz bu işi başarmak için lâ- gelişmiş milli edebiyatımız olmadığı doğr Ki beğenir ve seversiniz? Nafiz bu sorğuma cevap ver - meden önce ime baktı: — Tuhaf bulacaksınız! Dedi, — Niçin? — Çünkü ben isimler ve imzalar ü- zerinde durmam. Yalnız eseri alırım. Hattâ eserin de güzel yerlerini seçe - rim, Yani baştan başa bir inci dizisi gi-) san enmemiş oldukları için eserin ber ını ayni derecede sevmem müm- kün değildir. Bir hikâyesini çok beğen-| nmalı ve oyunu ona göre idare etme- diğim bir yazıcının başka bir hikâye- sini pek saçma bulurum. — Bu cevabı tuhaf görmüyorum. lar gibidir. Bu firmaya güvenir ve &- lırsınız, fakat bu sefer eserin ya ha - muru bozuktur, yahutta mayası az gel- ca bir aksaklık vardır. m kimselerin hayatların- da elbet birer acıklı veya gi kat her nedense şimdiye kadar hiç bi samimi olarak böyle bir şeyden bah - setmedi. Avni Nafizden umuyordum. Oda kaçamaklı bir cevap verdi; — Hayatın her hâdisesi başka başka bakımlardan hem gülünç bem de açık- kolaylıkla iğfal edilebilirsiniz. Size tavsiyem şu olsun: Evvelâ anlayımız, bu adam evli midir?. Saniyen süzle- Tini, tarzı hareketlerini ölçünüz. Size karş: hüsnü niyet taşıyor mu? Bu ikinci tecrübenizde muvaffak ola - mazsanız, kendinizi çekiniz. Er geç alikasının mahiyetini anlarsınız. ... Hamdi Ak: — İyi düşünmüşsünüz, namuslu bir erkek gibi hareket ettiğiniz için sizi tebrik ederim. Yalnız vazifeniz- den ayrılmağa lüzum yok. Azami şekilde ciddi olunuz ve bu kadının kaprislerine karşı ciddi hareketle - rinizi siper ediniz. ... Göztepede A. T: — Kararınız mükemmeldir, Ha - leti rohiyenize vukufunuz bu kadar kuvvetli ise, niçin tereddüt ediyor - sunuz? Durmayın, evleniniz. TEYZE kn yordu. dığı hakkında savrulan lafları yerinde — Avama ve hava$a hitap eden iki yat yaratmak arzusile ondan yüz çe - zum olan vasıtalar üzerinde mümarese- lerimiz yok. Bu itibarla şimdiki halde — Bizden ve garpten en çok kimleri i İmzalar ticaret eşyasına basılan firma- yı bugün size hangi bakımdan anlata- h olabilir. Telâkkiler değişiyor, Dün a- SON POSTA BİZİ NASIL GÜLDÜRÜYORLAR 7. vukat emem o deme değil, ben bendeniz, ben duacmız, ben hâkisare; eli yü zü yunmuş, hoşsohbet müsahabeti tatlı ben duacımız, ben isare; eli yüzü zü yunmuş, €lfazı düzgün, fasi sar, hoş sohbet, müsahabeti tatlı di- ye diye meşhur Karagöz dostu abu - kat Raminin kapısına kadar gittim. «Diyelim işimiz ne imiş Mevlâ hayreyliye..» diyerek kapıyı vurdum. Avukat Rami yazıhanesinde oturu - — Ben Son Posta eimisiğei İm - set! — Avukat Rami. — Karagöz dostu? Bu hitabım Karagöz dostunun kara gözlerini güldürdü: — Evet tâ kendisi! Karagözle Hacivat ayakta konuşur- lar amma avukat Rami bana yer gös- ırdi. Karşı karşıya oturduk. — Siz Karagöz oynatır mısınız? — Gençliğimizde çok oyna! — Ya şimdi.. — Şimdi de bazan... — Sualim yarım kalmıştı, onu sor- muyordum. Ya şimdi ihtiyar mosınız? Diyecektim. — O bahsi hiç açmayın... — Peki kapadım. imizde âlemler 0 - in bütün oy izde güzel taklitli h yenler vardı. Orta oyunu oynarlardı. Kütaşöz oynatırlardı. Oyhatırdınız? — Evet! — Karagöz oyunu kolay mıdır? — Zanneimem. Karagüz oynatan bir te yapmasını iyi bilen bir ı, sonra iyi taklit yapmalı ra da biraz musiki bilmeli - dir, Karagöz oynatan seyircilerini ta - lidir. Bakın aklıma ne geldi: Baktım, fakat aklına geleni göreme- bilirim? — Siz anlatın da ötesine karışma- yan! Gülümsedi, Herhalde başından geçen gülünç bir! hâdiseyi gözlerinin önünde canlandır- mıştı. Dudakları kunıldadı. Söyliyecek | sandım, fakat ; — Geçelim bunu dedi. Hayatın gü- i bir salme oldu.. Karagözün kapısının lünç olmiyanı acıklı, acıklı olmıyanı gülünçtür. — Geriye ne kaldı? Omuzlarını kaldırdı ve dudağını bir tarif yaptı ki ânla- dırasa Arap olayım: Fertlerin öz varlıklarındak! en di- ihtirasın sevilen bir gaflet içinde te- zalürüdü Kaşlarımın birer sorgu işareti gibi kıvrıldığını görerek ilâve etti; — Bu erimin anlaşılması, belki, biraz güçtür. Fakat «bir bilnecedir» denilen aşka hem ilmi hem daha açık bir tarif verilemez. O da yavrularından Şikâyet ediyor. n hülya ile yaraf- O da bin emek ve tığı, süslediği, büy beğenmiyor. — Henüz istediğim ve özlediğim ya- xyı yazamadım. diyot. — Yazdıklarınız? — Birer denemedir. Henüz ülküsü- nü tam mânasile dermemiş bir yazıcı- yım. Benim diye seveceğim bir yazı gösteremem. İzmirin yazıcıları hep bu dilden konu şuyorlar. Hepsinde de kendilerini silik gösteren bir hal var, Görünmekten çe- kiniyorlar gibi... Şimdi edebiyat ta tic- carlek gibi birşey oldu. Halbuki modern tlearette reklâmın büyük yeri var. İz- mirliler tuttukları klâsik yolu birak- malı ve bağırmalıdırlar: — Biz varız: İşte burada biz varız. Kadircan Kaflı Rami Anlatıyor. Yazan İMSET Orhan Urala dim. Göremediğimi sezmiş olacak ki o anlatlız Bir tarihle Kaptanzade ile bir - likte karagöz oynatıyorduk. Gene ka- ragöz oynalanlardan Hakkı isminde bir arkadaşımız da bizimle beraber - di. Hakkıya ikide bir çingene Hakkı diye takılırdık. O akşam Hakkı bizden rica etmişti. Karım var, demişti, sa - kın bana bir yerde gene çingene diye takılmayın.. Takılmıyacağımıza söz . Karagöz oynatırken şöyle önünden ebegümeci satan bir çingene geçerken Karagöz onu çağırdı, Ebe - gümeci aldi. Parasını vermeden ka - pıdan savacaktı, Kaptanzade tam bu - raya geldiği zaman kendini tutamadı. Karagözün karısına şu sözü söyletti: Hişt elendi, parasını vermemez- Vik etme; çingene hakkıdır, üzerimizde kalmasın! Kaptanzade Hakkıya karşı verilen sözü bozmamakla beraber gene çinge- ne Hakkı kelimelerini bir araya ge- tirmişti, Karagözlerde bu tarzda takılmalar pek çok olurdu. — Biraz da perdeden dışarı çıkalım olmaz mı? Yani perde birunane mi konu- şalım? Hayır, onu demek istemedim, ya- İni Karagöz perdesi sedadından çıkıp konuşalım! — Hah. İşte mesele. Sizin bana gel menizin sebebi de bu değil mi, ben gü- lerim, ve güldürürüm. « Hah işte ben de bunu soracak - tım. Nasıl güldürürsünüz? — Ben eş dost arasına girdim mi? Muhakkak aklıma güldürecek mevzu- Jar gelir, bir kimsenin söylediği her hangi bir söze verdiğim cevap muhak- kak güldürüverir. Bazan da yalnız eş dost arasında değil, sokak ortasında da bu iş olur. Birisi bir kere çarak tuttu) —— Anlatayım: mu, nerede olursa olsun, kim olursa| .İki Arnavut memleketlerinden olsun çanağına hakkını koyarım. mışlar, tene binmişler, İstanbula $ — Peki siz avukatsınız, avukat mah-| mişler.. Trene binerlerken atlarını * kemede ciddi olur değil mi? trenin arkasına bağlamışlar. Sirkeci — Evet amma bazan oradada insan) bir de bakmışlar ki at yok.. O zaman ciddiyeti elden bırakıverir.. İpin ucu| bu zaman gibi ramazanmış, cami bir kere eklen gitmesin. Dedim ya,İmişler; biri namaza girmiş, öteki kurşun namludan fırladı mı artık onu) çarıda kalmış. Namaza giren yatsı tutana aşkolsun! mazını kılıyorum diye imama uym - Size Kızanlar, benimle şaka etme,| Ramazanda teravi kılındığı hiç r alay etme diyenler olur mu? ına gelmemiş, Namazın rekâtları y# — Hayır, ben bir meclise girdim mi, | sının rekâtlarını geçince namaz" lif en evvel oradaki en katı insanları yu-| kapıda kendisini bekliyene bağırmi$i| muşatmıya bakarım; yumuşatırım. — İş inada bindi demiş, bakalım 89 — İnsanlar hamur mudur da yumu-| munda imam mı pes diyecek, yoksa şasınlar? mi? yl — İnsanlar hamur mu? dedini Bu hikâyede mükâlemeler Arms“ Hem öyle hamurdurlar ki hele bir ee taklidile söylenebilir. Çünkü hikâ; re hamurkârının eline düşsünler.. bir karakter bir görüş tebarüz ertiri — Derler ki her gülünç hâdisenin bir | miştir. ii acı tarafı vardır. Sautime baktım, yarımdı, duvurd -— Ben orayı perdeyle örterim. Mey-| saate baktım bire gelmişti. Sayın 8 danda yalnız gülünç tarafı kalır. Onu| vukatın misafir kaçıran saatine göt epey gecikmiştim. Notlürmu cebime indirdim. — Tabii iyi ederim. Geçenlerde bir) Ve pelâsparei rindi bedüş, gazetede okumuştum. Bir &p âlimillem elde anket zekâtı verilir bir yülmenin insanların ömürlerini uza «| kapının ipini çekmiye yollandım. tacağını söylemiş. i Avukat Rami — Voronofin rekubet ediyorsun” demek. Bir suni daha sordum: — Kadınlar mı çok gülerler, eri ler mi? — Kadınlar.. — Kadınlara karşı fazla teveccü nüz vat, ya onların size karşı? Sualim güme gitti. Çünkü avukat wukatçasına lâfı idare etti.. — Ben evime gittim mi gecelik terimi giyerim. Konu gelir, komşu Mr, kadın erkek toplanırlar. — E sanre.. — Sonrası malüm kahkaha! — Güldürmek için taklit yapmak zım mıdır? — Elzem değildir, fakat Jâzımö Taklit yalnız şive taklidi şeklinde Yursa kıymeti yoktur. Şive ile bera” karakteri de canlandırmak lâzınıdıf. Lânletteyin bir cümleyi Arnavu! lidile konuşmak hiç güldürmez. Fak Arnavutlara maledilen bir hikâyey navut İğkabile söylemek güldürü: — Meselâ hangi hikâye? 0 1) da ortaya atarım. — İyi mi edersiniz? kö baş

Bu sayıdan diğer sayfalar: