18 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

18 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eden bir dava Hüdaverdi motörünü batıran, 3 ki iyi öldürerek denize atan iki suçlu dokuzar yıl hapis yatacaklar usüsi) — Ağırceza mah- altı yal önce işlenen ası hakkındaki kararı- Cinayet hâdisesi, Hüdaverdi motö - gründe geçmişti. Bergamanm tanınmış tacirlerinden Cermal ve Halil, al — yüklemek üzere Hüdaverdi motö: ü isticar eltmişlerdi. Motörde bu iki — tüccardan başka Osman kaptan, Re - kaptan ve Çipinoz Ahmet te var « Bergamalı tüocarların yanlarında külliyetli miktarda para bulunuyordu. Bu para ile yakın Yunan adalırından mal alacaklardı. Motlör İzmirden hareket etmiş,/ ha- — cep di - BVVel Müşler, son kollarını bağlayıp birer çuvala koya- rak denize atmışlardır. Katiller, bir gün bu cinayetlerinin meydana çikacağımı hesaplıyarak bir Hileye baş vurmuşlar, Yunan adaları rakınında motörü batırmışlar, kendi - Ln de istimidat ederek bu adalara il - tica etmişlerdir. Aradan bir yıl geçince Osman kap - tan İzmire gelmiş, bu cinayetin unu - — bılduğunu zannetmiştir. Bu sırada za- bita bir tesadüfün sevkile bu cinayete muttali olmuş, Osman kaptan bu su - tle tevkif edilmiştir. | 932 yılında ağırceza mahkemesi Os- man kaptanı idama mahküm etmiş: — Temyiz mahkemesi, Çipinoz Ahmedin brtaya çıkmaması ve faili gayri muay- — jyen olduğu için kararı bozmuş, bu de- fa Osman kaptan beraet karnarı almış- kır. Uzun müddet ortaya çıkmıyan Çipi- O noz Ahmet te 934 yılında İzmire gel - — Miüş ve evinde yakalanmıştır. Bunun üzerine davaya yeniden baş - Janmış, fakat aradan geçen yıllar için- Ge bir çok ipuçları kendiliğinden kay- S bölmüştür. Bu süretle suçkülar daimi ! gürette davanın geç görülmesine ça - dışmişlardır. Bundan belki de bir isti- iIııde' ümit ediyarlardı. Sön defa, batırılan Hüdaverdi mo - törü tipinde başka bir motörde keşif pılmiş, keşle itiraz edilmiş, ikinci bir keşifle hâdise tenevvür etmiştir. Ve şuçluların bu işi işledikleri mey - dana çıkmıştır. Ancak iki cürüm onltağı bir - türlü kim olduğunu söyleme - mi surette inkâr vadisine sapmışlardır. Ağırceza mahkemesi iki /— Buçluyu idama bedel dokuzar yıl hap- B « So) Posta » hih edebi da tüccarların ellerini - Sizi bu şirkette ilk defa gördüğüm wakit aylarca sefalet ve sıkıntı içinde yaşamış ve Bediayı bin türlü mahrumi- etler içinde yaşatmış olduğum için maddi bir menfaatle burada kalmağa kurar vermiş ve sizi o vakit bir tehlike $gibi görmemiştim. Gene de benim ta - — rafımdan — böyle bir tehlike mevzuu bahsolamazdı ;çünkü zaten seneler « denberi ben sizi kalbime gömerek ya - şatıyordum. Sizi tekrar görmek hislerimde bü - “yük bir değişiklik yaratmamıştı, Fakat — kendi kendime mücadele etmekten yo- /— rulmazken bu sefer sizin de eskiyi ha- tırlatan gözlerle bana baktığınızı gör- —mek bütün irade ve kuvvetimi elimden “aldı. Kendimle başa çıkıyordum, fa - kat size de mukavemet edebilecek ka- dar vücudümde kudret kalmadı., her “Bgün d>ha fazla sarsıldığımı görüyor ve “kaçmak istiyorum. —Ancak artık çok se ve onar yıl umüumi hizmetlerden mahrumiyetlerine mahküm etmiştir. M;ş;mba hırsızı sarhoş İkinci sulh ceza mahkemesinde sar hoşluk ve hırsızlıktan suçlu Sadetlin isminde bir adamın duruşması yapıl- mıştır. Davacı Heybeliadada oturan Kemal adında bir adamdır. Kısaboylu, yırtık elbiseli ve pepeme bir adam ©- lan suçlu Sadettin hâkim Salâhattinin suallerine güçlükle verdiği cevaplarda 36 yaşında olduğunu, Şehreminin Atik Ali Paşa camiinin avlusundaki klü- bede yattığımı, hamallık ettiğini söyle- miş, evvelce lde hırsızlıktan mahkümi yeti olduğu anlaşılmıştır. Davacı Ke- mal de şikâyetini şöyle anlatmıştır: — Dün akşam Beyazıt kahvesinde oturuyordum. Muşambamı yanımdaki masanın üstüne koymuştum. Kahve - den kalkacağım sırada muşambamın koyduğum yerde olmadığını gördüm. Beyazıt karakoluna haber verdim. Tek rar kahveye döndüm. 20 dakika son- ra bir polis geterek beni karakola davet, Karakola gelince muşambamın orada olduğunu gördüm. Sadettin de orada idi. Muşambayı önun elinde yakalamış lar, Suçlu bunu inkâr etmiş: — Ben sarhaştum. Beyazıtta içtim. Şehreminine gidiyordum. Polis beni Lâlelide yakaladı. Üzerimde muşamba yoktu. Şahit polis Mustafa şunları söyledi: — Lâüâlelide nokta — bekliyordum. Tramvaydan sarhoş olarak - biletçinin yardımiyle bir adam indi. Etindeki mu şambayı bir çocuğa gösterdi. Ben yan larına yaklaştım, Kıyafetinden şüphe- lendim. «Bu muşamba kimin?» diye sordum. «Beyliktir, benim değil» dedi. Büsbütün şüphelendim, karakola ge - tirdim. Karakolda komiser: <İyi ki ge- tirdin, muşambanın sahibi biraz evvel bize gelmişti. Beyazıt kahvesinde otu ruyor. Git çağır dedi. Gidip Kemali ça ğırdim.. Bize muşambanın alâmetleri- ni söyledi. Muşambayı tetkik ettik. Bu alâmetlere uyuyordu. demiştir, Suçlu- nun inkârda israrına rağmen muşam- bayı onun çaldığı sabit olmuştu. Mahkeme Sadettini 7 ay hapse, sar- hoşluktan dolayı da | lira para cezası- na mahküm etti. Suçlu derhal tevkif olundu. Dışarı çıkarken: — Bayramda bile adamın yakası bırakmıyorlar be... diye mırıldanıyor- du. tefrikası: 62 Yazan: Muazzez Tahsin Berkand geç... Sizden kaçacak kuvvetim yok artık. Bu kuvveti bana veriniz.. yardım ediniz bana, ve ben buradan gideyim, kaçayım.. sizden uzaklaşayım. Korku- yorum Ekrem.. korkuyprum.. senden ve kendimden korkuyorum, acı ba - na! SÖON POSTA Hergün Mi!!ellerrîemiyetinin Sancak meselesindeki Kararı Yazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 2 inci sayfada) memizi istemek tarzında bir temayül göstermiştir. Müzakete esnasında Ro- manya ve İngiltere delegelerinin sö; ledikleri sözler de bu temayülden mü hem görünüyor. Şu halde, önümüz « deki biür ay zarfında Türkiye ile Fran-| sa gene başbaşa kâalmış bulumacaklar ve konuşmakta devam edecekler, de - mektir. Bizim, ne mukavele ve hukuka mu- gayir, ne Milletler Cemiyetinin bizzat koyduğu prensipler haricinde, ne de Fransız medeniyetinin senelerdenberi neşr ve müdafaa ettiği esas fikirlere uymıyan bir şey istediğimiz yoktur. Diyoruz ki, elimizdeki mukavelenin ahkâmı yerine gelmelidir. İstiyoruz ki Suriye, Suriyenin olsun ve Türk te, Türk kalsın.. Ve hiç bir mik- let ve hiç bir milliyet bir di- Herinin tesiri ve hâkimiyeti altında yaşamasın. Arzu ediyoruz ki müstakil Suriye devleti ile Türkiye arasında ih- tilâflar ve münazaalar yapabilecek her nevi pürüz ortadan kalksın... Herke - sin de istiyebideceği şey bundan ibatet olmak lâzım gelmez mi? Eğer Fransız diplomasisi, muhafa -« zakâr bürokrasilerin tarihi çalışma u- sulü olan mahut enalıncı keseri» usu-|' lünden kendisini kurtararak açık gö - rüp kestirme yoklan gider ve Fransa için küçük, fakat Türk mülleti için bü- yük bir meseleyi kökünden halletmek üzere harekete geçmek isterse, yeni içüimaa kadar her şey iki günde halle- dilir ve Milletler Cemiyeti de dünya- |. nn şu gaileli devninde bu ehemmi - yetsiz mesele Üüzerinde yorulmaktan kurtulmuş bulunur! Muhittin Birgen Bayram günlerindeki cürmü meşhut vak'aları Bayramın birincdi ve ikinci günlerin- de İstanbul Adliyesinde nöbetçi mah- kemeler ve nöbetçi Müddelumumisi fa aliyette bulunmuşlardır. Bayramın ilk iki günü zarfında 30 a yakın cürmü meşhut vakası görülmüştür. Bunların 14 tanesi sarhoşluk ve rezalet çıkaz- mek, © tanesi hakaret, 4 ü hırsızlık, 2 si tehdit, 2 haneye taarruz, 2 si zabı- faya hakaret suçlarıdır. Suçlular der- hal muhakeme edilmişler ve hükme bağlanmışlardır. Mahküm olan suçlular Mahmut isminde bir adama söven ve tehdit eden Abdullah sövmek, toh- dit ve sarhoşluk suçlarından 22 lira ,para cezasına, bir gün hapse mahküm polmuştur, Unkapanında marangozluk eden Şe- ref sarhoşluktan 7 gün hapse mah - küm edilmiştir. Sekîcî— Edvard, Londradan Barones Öjen Roçild (Baş tarafı 9 uzuncu sayfada| gunun Enzesfeld şatosuna yaklaşmak- fa olduğunu anlatıyordu. Aradan çok geçmedi. Şatonun müaz- zam demir kapısı meşalelerin saçtığı 1- şıkların yardımiyle ardına kadar açıl- di. 4 tane miğferli ve süngülü jandarma ,selâm durdu. Ve uzun siyah otomobil, bu kapıdan süzüldü geçti. Saat on biri yedi dakika geçiyordu. Mehtapsız soğuk bir gece idi. Ardına kadar açılan demir kapı insani ürper- ten bir gicirti İle tekrar kapandı. Vind sor Dükü Edvard, yolculuğunun son merhalesine varmış ve yeni bir haya- ğinden atlamış bulunuyordu. iyanadan bu şatoya kadar olan ge- git yolunda jandarmalar yer almıştı. Bilhassa son bir millik mesafede miğ- ferli jandarmalardan çelik bir hat çe- kilmişti. Saat tam gece yarısı idi. şatosunun alt katındaki ışıklar birer Birer söndü. Yalnız ikinci katta tek bir işik kaldı. Bu ışık, sabık Kral Edvardın uyumaya hazırlandığı odadan ükseden ışıktı. Yanında uzun seneler maiyetinde ça Jışmış olan en eski arkadaşlarından brı Enzesfeki yarbay, ayaklarının dibinden bir daki- ka olsun ayrılmıyan köpeği, bir de hu- susi polis hafiyesi olduğu halde 26 sa- atlik bir yolculuktan sonra Viyanaya varan Edvardın ilk sözü : — Bana mektup, telgraf, haber var mı?.. demek olmuştur. Kendisine bir sürü telgraflar uzatmışlar, o bunların hiç birin! Gzumadan ceplerinden biri- ne tıkmıştır. Vindsor Dükünün misafir olduğu ev Viyanaya Nasıl gitti ? Baron Ujen Roçild sahipleri, Baron ve Barones Öjen Ro çilddir. Baronun kardeşi, büyük banks cı ailenin Viyanadaki mümessilidir. Bs rones Roçiki, gençliğinde güzeliği le meşhur olan Flâdelfiyalı Mis Katerin Volftür. Barones Roçild, eskiden Kont Şönbaorn ile evliydi. Bundan on sene ev vel, rızai tarafeyn ile kocasından ayrı Jarak, Baron Roçild ile evlendi. Barones balık etinde bir esmer güze Hdir. Ve bu gün Avusturyanın en iyi iyinen kadınlarından biridir. Kocası gibi o da müthiş bir golf, tenis ve av geraklısıdır. Baron Roçild de uzun boylu, yakışık di bir adamdır. Baron Roçfldin karısı senenin yedi ayını Pariste, Londrada, Amerikada ve yahut ta Rivlerada geçirirler, Avustut- | yaya da sonbaharları dönerler. Sabık Kral ile veliahtliği zamanında Londrada akrabalarından, Philip Sas- soon'un vasıtasile tanışmışlardır. Çarşamba çocuk parkı Çarşambada yapılacak çocuk bah « çesine ait istimlâk işi — ilerlemektedir. Bahçe sahası dahilinde bulunan em - lâkin belediyece satın alınmalarına müteallik muamele bittikten sonra, burası bir meydan haline — getirilecek ve Avrupadaki emsaline kıyasen de çocukların oynamasına mahsus âlet - lerle kumlu bir park şekline ifrağ edi- lecektir. Çocuk bahçesinin ilkbaharda açıla: bileceği anlaşılmaktadır. Bilâhara da şehrin diğer muhtelif semtlerinde ayni şekilde çocuk bahçeleri yapılacaktır. —— ——— Gözleri ne kadar yaşlı, yüzü ne ka-|cak kuvveti bulamadan birer tarafı kı-| gim. dar sarı! Dudakları titriyor.. yazı ma - kinesine dayadığı başı şimdi düşüp ye- te yığılacak sanki... Ye sonra onu seviyorum ben öyle mi? Bu ne hodbin sevgidir! Onu öl - dürdüğümü görmüyor muyum? Za - vallı fedakâr kızım benim... Aylardan- beri ağzından bir tek şikâyet kelimesi dökülmeden burada çalışıyor. Bense endan kaçacak kadar cesaret ve meta » net gösteremiyorum.. sevda bunun ne- resinde? Niçin onu rahat bırakıp u « zaklaşmak fedakârlığını gösteremiyo - rum? Ağar ve birbirini tutmıyan düşün - Muallânın sesi ıztırabla inliyordu ve | celer altında Ekremin başı yavaş ya - Ekrem onun ümidsiz gözlerine, titri-| vaş omuzlarına doğru gömülürken, yen dudaklarına bakarken ağlamamak ' Muallâ, sinirlerinin nerden bulduğunu için tırnaklarile ellerini kanatıyordu. bilmediği hârikulâde bir kuvvetle doğ- Onun hakkı vardı. Evli barklı bir a-İryularak yazmağa başlamıştı. dam olduğu halde ne salâhiyetle Mu -| Ve Ekrem onun gözlerinin iki yanın-| yor, her şeyi ve herkesi Muallâya fe -« allâya böyle tekliflerde bulunuyordu? |dan akarak beyaz bluzunun yakasın | dâ etmeğe hazırlanıyordu. Onu ne sıfatla kendisile beraber yaşa- dan tâ kalbine kadar inen yaşları gör rılmış iki oyuncak gibi ancak birbir - lerine dayanarak ayakta durabiliyorlar- dı. Artık ne kıskançlık kavgaları, ne de nihayetsiz eziyetler ve işkenceler... Şimdi anlıyan ve anladığı için acıyan dost gözlerle bakışıyorlar.. ufak bir kelime, bir işaret, bir nefesle birbirle- rini incitmekten korkuyorhardı. Bir odada yatan iki tehlikeli hasta gibi biri ötekisinin ıztırabına acıyor, hürmet ediyor ve ufak bir gürültü ile| onu uyandirarak acılarını tazelemek - ben çekiniyordu, Bu mütareke devresi Muallâyı ıztı- rablı bir saadetle avutuyordu. Fakat Ekrem her haliyle ve sözile ona emniyet ve sükünet vermek için çabalarken kafasının içinde en büyük kararların yarattığı bir ateşi körüklü- — Paraya onu teda etmiş, bu yüz - mağa çağırıyordu? Dünyanın en yük- / memek için ellerini yüzüne kapıyarak | den senelerle onu acılar içinde hırpa - sek ve temiz kadınına böyle bir teklif yapmak cesaretini nerden buluyordu? — Bu kadar alçak bir adam mıyım yerde bilâkis daha fazla azab veriyo - rum ona... todasına girdi, * lamıştım. Şimdi onu mes'ud etmek, mes'ud görmek için para ile beraber her Aralarında zamanlardanberi süren |şeyi bırakıp gideceğim.. onunla beraber ben? Zavallı Muallâ... Yardım edecek | kavgalara: ve çatışmalara bedel şimdi |gideceğim... Onun gözlerinin güldü - derin bir sükünet başlamıştı. İkisi de/ ğünü, yüzünün güldüğünü, bütün ben- yorulmuş ve bunalmışlardı.. çarpışa «|liğinin bahtiyarlıkla titrediğini ıöıem—.ı Vakit vakit bu kararın tam ortasına küçük bir yüz, sevimli bir çift siyah göz takılıyor, ince dudaklarile Güzin: — Baba, beni bırakıp gidecek mi - sin? Diye ondan soruyordu. Ancak Ekremin artık Muallâdan başkasını görecek gözü kalmamıştı; kendi ona ulaştırmaktan menede- cek bütün sedleri yıkıp geçmeğe, her türlü mâniaları çiğnemeğe azmetmiş * Ü. Güzinin anası, büyük anası ve büyük babası var.. zengindir de... Hak buki Muallâ daha çocukken büsbütün kimsesiz ve fakir bir çocuktu... O dâ Güzin gibi günahsızdı, onu da bayat çarp'ı. Bir defa bu büyük kararı v wdikteti sonra, bunu Muallâya söyleme!len ev* vet hei şeyi-gilizltmek; Ho yeyi hait lamak ihtiyacile haftalarca kâğıtl rınlı defterlerini araştırdı. Karısının babasına aid sermayeyi $ yırıp kendisine kalan parayı hesab W ti ve bu parayı, günü gelince, Güzit ve Turhan arasında - taksim bankaya onların namlarına yıh"'“' için lâzım gelen tedbirleri aldı." (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: