18 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

18 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 18,,Biri KKT SON POSTA > İllihad ve Terakkide.ön seıî[__—__ Beşinci kısım No 2 | BULGARİSTANIN HARBE GİRİŞİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Bütün askeri hareketlerin düzüm noktaları Almanların elinde idi Almanlar kendi hudutlarından Bağdada kadar uzanıp giden saha üzerinde hiç bir yerde kendilerini sevdirmeğe muvaffak olamadılar, her tarafta hodbin ve otoriter oldular, her taraftaki milli duygular ve milli teşekküllerle onların iradeleri arasında çarpışmalar vukubuldu. Onlar n bu halinden Avusturyalılar bile şikâyet ettiler Kararı müteâkib ittifak müzakere- Si leri başladı. O tarihte bizimkiler Bul: Bar komitecilerile pek dosttular. Bun- lardan bir fabrika sahibi olan Tüfekci- Yef - ki bir kaç sene evvel komiteciler tarafından öldürülmüştür - en müşkül Zamanlarımızda fabrikasında bizim i- çin bomba yapmak suretile bir hayli Yardımlarda bulunmuş bir Türk dostu idi. Bu zât bir çok defa İstanbula gelip gitti, hem ticaret, hem de siyaset yap- tı, iki tarafın fikirlerini birleştirmeğe Yardım etti ve nihayet Edirne etrafın- da Edirneye lâzım olan arazi üzerinde biraz uzayan bir münakaşadan sonra, biz Bulgarlara karşı biraz fedakârlık e- derek ittifak muahedesini — imzaladık. Bu muahedeler hazırlanırken erkânı - harbiyeler de temasta idiler. Bir Al - Man generalinin kumandası altında ve Alman askerlerinin de iştirâkile başlı - Yacak taarruzu müteâkib ve taarruz Ordusu Tunayı geçince Bulgarlar da hududu geçeceklerdi. Bu plân aynen tatbik ve Sırbistan toprakları, son karı- #ina kadar işgal edildi. Pancermanist hülyası Bu suretle Hamburg'dan Bağdada beş müttefik milletin toprakları- hi birbirine bağlıyan geniş yol açılmış, pançermanistlerinin hulyaları hakikat olmuştu. Ben bu yol üstünde bir hayli gidip geldim, bu yolun her iki tarafında da lâmelifler çizdim. Her Biçls drima şunu gördüm üü de- hareketlerin düğüm noktaları AL- Manların elinde idi. Almanlarda siyast Ve diplomatik yumuşaklık azdır. Her Yerde, her noktada onlar bu düğüm hoktalarını ellerinde sertlikle, ve hu - tünetle tuttular; fakat, — itiraf etmeğe Mecburum ki askerlik bakımından da Onların tutumları cidden kuvvetli idi. 918 de, Bulgar cephesinin yarıldığı, A- Vusturya - Macar ordularinın da Ma - 'a cephesini — tutamadıkları bir #amanda, bir Almanya dönüşü esna - tinda, son Balkan treninde Aleksinaça İadar gelmiş ve orada kalmıştım, O - tada da gördüm ki Alman askeri ida - 'f'iiılere hâkimdir ve ötekilerle bi - Zimkiler birer figürandan başka bir şey değildirler. Fakat, orada son dakikada Ütür verilmiş bir ric'atin, o kadar bür Yük bir intizam içinde, hattâ hiç kim « 3eye hissettirilmiyecek derecede bir sü- Kün ile idare edilişi vardi kibu - soğuk 'l.llhlıâı ve bu intizama hayran olma- Paak kabil değildi. * Bununla beraber Almanlar, Ham « h"İ'dııı Bağdada kadar uzanıp giden bu geniş yol üzerinde, kendi hududla- Tindan çıktıktan sonra, hiç bir tarafta ıq"ülerini sevdirmeğe muvaffak ola- . Her tarafta egoist, hodbin ve Storiter oldular. Her tarafta millt duy- €u ve millt teşkilât onların iradeleri a- bir çarpışma oldu. Değil, Bul- #alarla, Türkler gibi onların kültürle- yabancı olanlar, hattâ aynı kültü- Tün hamurundan yapılmış olan Avus- İtyalılarla Macarlar dahi”“ Almanlık ""tllıunun bu ağır tahakkümünden madiyen şikâyet etmişlerdir. Bulgarların harpteki rolleri Bulgarlar " harbde kuvvetli bir rol 'yamadılar, # bir sene sonra ve ta - Bulgar nakliye kıtaatından biri 1918 den evvel Makedonya cephesinde rek Makedonya cephesini tutmak, ge- rek Romanyadan gelen Rumen ve Rus|ra da kabahat kral Ferdinand'ın oldu taarruzunu durdurmak işlerinde Al -| ve o da memleketi terke mecbur kal - ruca harekâtı esnasında Bulgar ordu-!uliyeü kollektif bir mes'uliyetti ve bil- sü sıkışınca Radoslavof Talât paşaya | hassa bu işlere karar vermek vazife ve «aman imdad!» diye feryada başla »| mes'uliyetini kendi omuzlarına alan - mıştı. Türk fırkalarının bu Dobruca|ların serbest bir kuvvet mukayesesin- harb sahnesinde görmüş oldukları hiz- | den ve ihtimaller mütaleasından son- metlerin ehemmiyetini sonradan Al -|ra verilmiş kararlarla harbe girmişler - man zabitlerinin ağızlarından pek çok|di. Bütün bunlara Bulgar erkâmıharbi- dinlemiş olduğumu daima iftiharla ha- | yesi harb mes'uliyetlerinin içinden ken- tırlarım. dini sıyırmış, kabahati krala yükliye - Bulgarlar bizden bir sene daha eksik|rek işin içinden çıkmıştır. Demek olu- harbettiler. Bununla beraber Makedon-| yor ki tarihte bazan bütün mes'uliyet- ya cephesinde Fransız ordusunun hü-|ler başta olan bir tek ferdin üstüne a- cumuna uğradıkları zaman hiç harbede tılmak gibi haksızlıklar yapıldığı da miyecek, memleketlerini adım adım | vâkimiş. (Arkası var) müdafaa etmeği düşünemiyecek kadar yorgunluk gösterdiler. Halbuki onlar ne erzakca yoksulluk, ne harb malze - mesi ve mühimmatca kıtlık görmüşler- di. Bolluk içinde ve bizimkilere nisbet- le rahatlıkla harbettiler. Eğer Sirbistan- da yaptıkları harbe taarruz harbi de - mek câizse - oradaki vazifeleri müte - madiyen ric'at halinde bulunan harb- lere daâima yandan ve geriden hücum etmekti - bundan başka bir taarruz har» bi yapmadılar. Daima müdafaada kal- dılar. Öyle olduğu halde bize nisbetle pek çabuk yoruldular ve harbin en buh- ranlı dakikasında birdenbire silâhlarını bırakıverdiler. Bulgar kıssasından alınacak hisse Bulgarlar, harbe bizim gibi girme- diler. Kralları, hükümetleri uzun uza- dıya düşünmeğe, erkânıharbiyeleri as- keri vaziyetin seyrini tetkik ve teteb - bua vakit bulmuşlardı. Harbin bir se - nelik vukuâtını görmüşler, harkesin kuvvetlerini ölçmeğe, kabiliyetlerini takdire imkân bulmuşlardı. Kendileri- ni tehdid eden hiç bir kuvvet olmadığı gibi — Avusturya « Macar — ordusu - nun Sirbistanda evvelâ mağlüb ol - duğunu da görmüşlerdi. Ramanyanın merkezi Avrupa aleyhine harbe gir - mesi ihtimali kuvvetli, Tü: kendilerine bir fenalık gelmesi yoktu. İngiliz-Fransızlar Çanakkalede idiler ve Türkiyenin mühimmatsızlık- tan nekadar büyük bir sıkıntı içinde bu- lunduğunu biliyorlardı. Bütün bunları S bilerek, kendi kuvvetlerini — ölçerek, "h::vvederle atılmış, ve Sırbistan is- | Bulgar erkânıharbiyesinin arzusu, mu- tolü 4 ancak cenahtan bir yardımcı| vafakati ve hattâ tavsiyesi ile girdiler. h #ynamış olmalarına rağmen, ge-| Neticede Bulgaristan herkesle bera- Ekonomi Bakanının Konferansı İktısat Vekili Celâl Bayar bu akşam haftası münasebetile mühim bir kon- ferans verecektir. Bu konferansa bü- yük bir ehemmiyet verilmektedir. HASAN Kadınların ve güzellerin ve gençlerin hayati istekleridir. Sabit, açık, orta ve koyu renkleri vardır. Ruj-60, Allık 35 kuruştur. Hasan deposu ber mağlüb oldu. Mağlüb olduktan son- manlara ve bize muhtaç oldular, Dob- dı. Halbuki Bulgaristan harbinin mes'- radyoda ulusal Ekonomi ve Arttırma Betimi dolayan kolunun sıcaklığı içimde bir alev tutuşturuyordu. En - semden başlryarak tâ dizlerime, ayak- larıma, tırnaktarıma kadar ilık bir su- yun tatlı tatlı aktığım, sızıya çok ben- ziyen bir rahatlık ve gevşeklikle vü - oudumun yumuşadığını duyuyordum. «Beni nereye götürüyorsun?» - diye ona sonmak istedim. Sözlerim boğazı - ma takıldı, sesim çıkmadı. O da konuşmuyordu... Niçin? Onun da sesi helecanla boğazında mi tıka - nıyondu yoksa? Yarı açık gözlerimle etrafıma bakmağa, kendimi bu tatlı gevşekliğe büsbütün bırakmamağa ça- lışıyordum. Karanlığın koyulaştığı a- ğaçlı bir yoldan geçiyorduk. Görün - miyen bir evden bir köpek havlaması bizi bir iki saniye kovaladı.. Sonra sustu ve gecenin sessizliği gene orta- lığı örttü. Yumuşak toprağın üstünde hafif sesler çıkaran ayaklarımız, vakit vakit bir taşa çarpıyordu. Karanlıkta düş- 'mamek için birbirimize daha sıkı sa - rılmamıza vesile oluyordu bu... Her zaman karanlıktan korkarken.. Evim- de bir odadan ötekine geçmeğe cesa - ret edemezken, bu gece ağaçların büs- bütün kararttığı bu yol hiç bitmesin diyordum. Bürdenbire tâ yanımızda bir kanat çırpıntısı düydük ve ayni saniyede yüzümü bir gece kuşunun yumuşak tüyleri okşadı. Vücudum buz gibi ol - muştu... Olduğum yerde durdum; kor- ku iİle bağıracaktım, sesim çıkmadı. O, başımı kollarımın arasına almış, beni göğsüne bastırmıştı. Kulağımda bir fı- sıltlı duydum: — Korktun mu? Ve benim cevap vermeme meydan kalmadan, dudakları gözlerimde, ağ - zımda dolaştı. İçime rahatlık veren bir durgunluk çöktü. Fakat kalbim deli - duük.. — Arkamıza baktık. Uzak bir sokak femeri yü- zümüze — gölgeli bir ışık serpti. İkimizin de gözlerimizde: «Şu yol hiç bitmeseydi!» diye dile - nen bir istek vardı. Tenha yoldan yürüyerek dik bir yo- kuşun başına gelmiştik. Yorulmayım diye beni kolile iyice doladı. Çetin bir yoldan tırmandığımı anlamadım bile... Bir kuş gibi hafif adımlarla yürüyor - dum. Onun yorgunlukla sıklaşan ne - fesleri kulağımın bir köşesinden geçe- rek çenemi yaktı. 'Tepeye varınca, artık ona ağırlık venmemek için bayır aşağı koşmak is- Yazan Bulutlardan kurtulan ince bir ayın hafifçe aydımnlatlığı taşlar üstünden kayarak bir nefeste. deniz kenarına geldik, Bizimle beraber küçük taşlar da çırpınarak yuvarlandılar, yanımıza düştüler. Başımızm üstünde gök, parça parça bulutlarile başka bir #lem manzarasını andırıyordu. Bu âlemde dağlar, ağaç - lar, yollar, sular ve yıldızlar vardı. Ö- nümüzde yayılan nihayetsiz suyun ü - zerine yer yer altın ışıklar serilmişti. — Burası ne güzel! — Seninle Hlerideki taşlara kadar gidelim mi? — Peki... — Yoruldun mu sevgilim? Sesin bir Ççocuk sesi kadar ince. avenet Müdürlüğüne, pey sürmek için lâyeti Daimi Encümenine müracaat —— ma müracaatları. — (3602) v * / Onünla bir ğezintî İ İdam mahkümu : Maxence van der Meersh Çeviren : Nurullah Ataç Urfa Vilâyet Daimi Encüneninden: Sayfa g. . Yazan: Muazzez Tahsin Berkand 'Gene kuüvvetli kolü omuzlarımı gare dı ve yürüdük. Denizden serin bir rü: tuzlu ve acı bir koku geliy larımın şakaklarımdan arka; itilerek çekildiğini ve uçtuğ dum. Başımda nem bir serinlil fakat vücudum ve yanaklarım ateşler içerisinde yanayordu. Gözlerimi kapadım, başıma anun ko- luna dayadım. Yumuşak yünlü sveteri her adımda yanağıma daha fazla sü « ründükçe serin rüzgârla daha çok ge- Tilen derimin üstünü yakryordu Geldik yavrum, şu taşların üstü- me oturahm artık. Derin bir nefes alarak gözlerimi aç- tım. Bulutlar dağıtmış, gök yıldızla dolmuştu. Sulardan biraz yüksekte bir geniş taş üzerine çöküyor gibi otur « dum. O, bir düz taş bulup arkama yerleşe tirdi. Yumuşak bir divan üzerine u « zanmışım gibi rahatlandım, — Sen oturmaz mısın? Cevap vermedi.. Başımı iki eli ara « sına alarak yüzüme baktı, — Gözlerini bu gece bana hiç gös « termedin. Güldüm. O birdenbire ciddileşti. — Neden gülüyorsun? Sesindeki deşen — ve çocuklaşan ahenk içimi altüst etmişti. O tekrar sondu: — Niçin gülüyorsun, söyle. Yoksa alay mı ediyorsun? Ellerimi tutmuş, gözlerini yüzüma dikmişti. — Çocuksun... dedim. Ben de sana ayni şeyi söyliyecektim; sen benden evvel davrandığın için gülüyorum. — H? — Yan yana yürürken gözlerini görmüyorum. Uzun yolların sonunda benim de göreceğim geliyor onları... Bir şey deme« :esine çarpıyor- Y k N arınki nu: ş di; yanındak! e “yulün shamızda : e B yi DĞ rükliyerek —a « yaklarımın — dibi« ne kadar getir « di; sonra kendi « si de oturarali başını dizlerimin üzerine dayadı. Kumral saçları yıldızların altında koyu dalgalı bir ipek çilesi gibiydi. Bu yumuşak ipekleri evvelâ parmaklarım arasında sıktım, karıştırdam, hırpala « dim. O hiç sesini çıkarmıyor, başı Her saniye dizlerimin üzerinde biraz daha ağırlaşıyordu. Fakat ne oldu, nasıl oldu bilmiyo « rum. Birdenbire içimi bir kıskançlık bürüdü: «Acaba bu güzel baş benden başka bir kadımnı mı düşünüyor şimdi?» İçimden vahşi bir ses yükseldi. Elke min altında okşadığım bu dalgalı ipeli çilesini koparmak istiyormuşum 'gibi kuvvetle çektim. Başınt kaldırdı. Göz göze geldik, Hemen ne düşündüğümü anladı.. Dir, seklerini dizlerime dayıyarak uzun u4 zun yüzüme baktı ve nefeslerimiz bir. birinin içönde karışırken sesi tatlı biş inilti gibi kulağımda titredi: — Seni seviyorum, sevgilim. Bu gece ay gene suların üstünde öye naşıyor. Deniz kenarındaki sert taşlar üze « rinde tek başıma oturdum ve o akşami düşündüm. O şimdi nerede? Tatlı göz- lerile hangi sevgiliye bakıyor? Yumu-' şak sesile hangi kadına ayni yalanları söylüyor acaba? Ben şimdi hayatımın boşluğuna ve manasızlığına ağlıyorum. «1300» Kra muhammen bedelli «170» kalem ilâç 28/11/936 gününden itibaren yirmi beş gün müddetle açık ek- siltmeye konulmuştur. İhale 22/12/936 Salı günü saat «14» de n n ale 2 '&—.“çhgîhu «l14» de yapılacak. Sıhhat ve İçtimai Mu- de 9o 7,5 depozito akçesile Urfa Vi- etmeleri ilân olunur. — «3572» İstanbul Deftardarlığından: Çakmakçılarda Dayahatun mahallesinde Büyük yeni hanın orta ka- tında 58 numaralı odanın 16 da 12payının parası peşin ve sırf nakit verilmek şartile 150 lira muhammen bedel üzerinden açık arttırma usulile satılacaktır. İsteklilerin 21/12/936 pazartesi günü saat on dört- te 9o 7,5 pey akçelerile Milli Emlâk Müdürlüğünde toplanan komisyo-

Bu sayıdan diğer sayfalar: