17 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

17 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İttihat ve Terakkide on sene Azerbaycanda 17 inci kısım No, 34 son İtftihatçı — Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Çarlığın Azerbaycanda uzun bir hâkimiyet devri yaşamasına rağmen kendisine belli başlı taraftar edinemeyişi, kendi sisteminin neticesi idi Ancak — bizzat Çarlık — sistemi halk ile temas edecek vasıtalardan mah rum bulunduğu — için bu Ruslaştırma siyaseti pek az muvaffak olmuş ve söy- lediğim gibi, yalnız yukarı tabakaya mensup bir takım unsurlara munhasır kalmıştır. Yapabildiği — başlıca iş, Azerilerin milli mektep sahibi olmalarına müma - naat idi. Fakat, Azerbaycan eski usul mekteplerini muhafaza etmek sayesin- de olsun kendisini Türk olarak tuta - bilmiştir. Yabancı hâkimiyetlerin bu tarzda yaptığı tazyikler, ekseriyetle müâküs tesirler vücuda getirir; Azer - baycanda da küçük halk, Çarlığın Rus- laştırma siyaseti karşısında, bütün müş küllere rağmen, zorla kendisini müda- faa etmiş, Rus muallim mekteplerin - den ve Rus darülfünunlarından Türk- lüğe dört elle sarılmış insanlar yetiş - Miştir. — O devirde Azerbaycanda Çarlık re- jiminin kuvvetli ve sadık taraftarları vardı. Fakat bun'arın âdetleri kolayca sayılabilecek kadar azdı. Halk tarafın- dan tutulmıyan bu unsurun cihan har- bine ait bazı hikâyelerini dinledim, me- selâ, bunların iş başında bulunanları Çarlığa yaranmak için, bizim Türk e - sirlerine fena muamele ederlermiş Fa- kat, bu tarzda hareket Türk bhalkı Üze-| kendisini hissen Türkiyeye, di rinde o kadar fena tesir yaparmış ki ni- hayet Çarlığın — Kafkasyadaki umum! valisi, bu gibi insanlara rağmen Türk esirlerine Iyi muamele edilmesi için e- mirler verir ve muhalif hareket eden- leri cezalandırmaya mecbur olurmuş. Azerbaycandan Türk esirleri geçtikçe veyahut o havalide esir yerleştirildik- çe bunların mühim bir kısmını munta- zaman kaçırırlarmış. Çarlığın Azerbaycanda uzun bir hâ- imiyet devri yaşamasına rağmen ken- disine belli başlı taraftar edinemeyişi, kendi sisteminin neticesi idi. Yukarda- ki tazyik halkı hem beylerden ve han- lardan, hem bunlara yardaklık eden mollalardan, hem de bizzat çarlıktan | soğumuş idi. Münevver unsur uyandık- ça ve kuvvetlendikçe nasyonalist sıfa- tile çarlığa düşman olur, yarı münev- ver unsur da soasyalizme doğru giderek gene çarlığın aleyhinde bir kütle vücu- da getirirdi. Bu sebeplerden dolayı A- zerbaycanda ve bütün Kafkasyada mil- N unsurla sosyalist unsur, ekseriyetle birbirlerine karışmış bir halde bulu - nurdu. Bunun için, Azerbaycanın is - tiklâl devrinde parlâmentonun ekseri- yet fırkası, milli bir demokrasi kuv - vetini haiz bir blok vücuda getirmiştir. Bu blok içinde de demokrat nasyona - listlerle sosyalistler karışık bir halde bulunuyorlar ve bunlar birbirlerile çok iyi anlaşıyoftlardı. Bu blokun sağ tarfında çarlık taraf- tarları ile İttihadı İslâmcılar, doğru - dan doğruya İttihat ve Terakkiye men- sup olduklarını iddia eden veyahut kendilerine o süsü veren unsurlar var- dı. İşin doğrusu bu unsurun ne o, ne de bu olduğu idi. Bunlar, sadece kasmo - polit unsurlardı. Mevki ve para sevda- sından başka bir düşünceleri olmıyan bu insanlar, her fikre ve her kıyafete giren ve küçük bir akalliyet teşkil eden mahlüklardı. Bunlar içinde sonradan türlü türlü kıyafetlere girmiş, pölitika tüccarlığı yapmış olanlar da vardır. Bunların bir kısmını ismen, bir kısmı- nı da şahsen tanırım. Milli ve gosyalist blokun sağ tarafın- da bu küçük akalliyet unsuruna muka- bil bir de sol tarafta bir akalliyet var- dı. Bu akalliyet de Azeri bolşevikleri idi, Azerbaycanın yaşadığı iktısadi ha- yat, orada lam münasile komünist yetişmesini mümkün kılacak şeraiti haiz olmadığından bu hareket Azeriler arasında kuvvetle inkişaf ödememiş ve bilhassa değerli komünistler yetişti - Tememiştir. Bundan dolayı inkilâp A- zerbaycana kendi- komünistlerinin e - Tile değil, Halil paşa etrafında topları - mış olan Türkiyeli unsurun yardımı ile S girebilmiştir.. Bunların başlarında Ne- riman Nerimanof isminde münevver bir insan bulunuyordu. Ben bu zat hakkında yalnız kulaktan bazı malümat sahibi oldum. Ben Azer- baycana girdiğim zaman kendisi ölmüş bulunuyordu. Münevver ve Azerbay- canın içtimi bünyesine göre bir relim taraftarı bir adam olduğu için Neriman uzun müddet iş başında kalamamış ve hem gözden, hem de mevkiinden düş- müştü. Geri kalanların içinde ben ko- münizmin ne olduğunu tamam anlamı- ya kadir münevver insan görmedim. Bunların çoğu, bu işi kulaktan öğren - miş, «Yumuşak elli» samimi komü - nist, yahut politika ticareti yapan alelâ- de insanlardı. Görülüyor ki çarlık devrinde Azer- beycan yerek sağ, ve gerek sol istika - metlerde Rusyaya yaklaşmış değildi. Çarlık, bilâkis Azerbaycanda merkez kuvvetlerini, milli bloku —yaratmıştı. Sağ taraftan Rusyaya bağlanmış olan unsurun bağları ne kadar zayif idise sol taraftan inkılâba bağlanmış olan- ların bağları da o kadar zayif idi. Bu iki unsurun ortasında milli, , istiklâlci ve hiç olmazsa geniş muhtariyetçi lCemok- râatik bir kütle vardı ve kütle şayanı hayret bir sür'atle inkişaf ediyor, kuv- vetleniyordu. Bu kütle, bir taraftan taraf. tan da maddeten Rusyaya bağlı hisse- diyor ve kendisine bu iki nevi bağla - rtn vücuda getirdiği münasebetlere gö re bir siyaset tasavvur ediyordu. Mü - savat denilen blok bu idi; bugün Azer- | baycanın içinde ve dışında çalışmakta devam eden ve inkılâbın Azerbaycan siyasetine muhalif olan politikacılar da ekseriyetle bu kütleye mensup bu- lunmuş olanlardır. İnkılâp devrinde Azerbaycan İnkılâp devrindeki Azerbaycanda be- | nim hiç siyasetle meşgul olmamam, o- | İSON PosTa|| nn TARİHİ omris Giv'e yiyecek ve içecek sarkıttığı ipi beline u doladı: “İşte benim gelinlik kuşağım! Onun yardımından sevgilime hayat dileneceğim! ,, dedi Demire her vuruşunda, bir taş, bir par-| betmek için bir söz söylemiye lüzum ça toprak kayıyor.. Kuyunun içine dü-| görmeden muhafızlarının arasında yü- şüyordu. Toprakların, taşların kuyuya|rümüş, Kuyunun başına gelmişti. Ma- düşmesi de Tomrise derd oluyordu.|bedin yanındaki Mmeydanlıkta büyük Bunların, sevgilisinin Üüstüne başına|bir kalabalık toplanmıştı. On kuvvetli daâsı, kuyu dibinin elli boğumluk yti | olduğunu.. sarkıtılan adamın lmyül' dibine indiğini anlatıyordu. «Elli'» * ye bağıran adam, kuyuya eğildi: — Casus! Kuyunun içini gördün. ı* döküldüğünü, bir tarafını incittiğini düşündükçe içi sızlıyordu. Giv.. bunda Toprakların, taşların kendisinin bulun- madığı tarafa düştüğünü.. onu rahatsız| Kuyunun ağzı, iki metre kutrunda,| derebeyimizin, sana, son sözü etmediğini temin ediyordu. Tomris., iki saat uğraştıktan sonra istediği büyüklükte bir delik açtı. U- zun bir «oooh!» çekti. Hattâ, sevgilisi- ni kurtarmış gibi dudaklarında bir me- serret tebessümü gezindi. Belindeki ipi çözdü. Ucuna testiyi bağladı. Delikten kuyuya sarkıttı. İp indi, indi. O, durma- dan soruyordu. — Giv! Testiyi tutamadın 7n1? Daha sana kadar gelmedi mi? Başına değme- sin diye yavaş yavaş indiriyorum. Delikanlı da, içinde bulunduğu foca- ati unutarak, tatlı bir sesle cevab ve- riyordu: — Hayır.. Karanlıkta her tarafa el- lerimi götürüyorum. Elime bir şey değmiyor.. Ha!l, İşte testil Teşekkür ederim. — Giv! Canım! Susamışındır. Çnhukl iç Sonra, kırılmayacak, dökü bir yere koy. Ağzını da kapa! dım. Yalnız onu mu ya? Yere serecek' bir şey de getirmeyi unuttum. Yarın gece bunları da getiririm. Örtlümü ve- reyim. Bu gece onun üstünde uyursun. Dedi. Givin itirazlarına ehemmiyet vermiyor.. Kendisine nasib olan böyle bir saadetten kendisini mahrum etme- rmesini istiyor. Kız, içinden de kan ağ- rada kabil olduğu kadar bitaraf bir gözle bir takım müşahedeler ve tetkik- ler yapmama elbet mâni değildi. Ben de bu tetkik ve müşahedeleri, teferrü- ata ve küçük hâdiselere hiç dokunmak- sızın, umumi şekilde hem nakledece - ğim, hem de bunlara fikir ve mütalea larımı ilâve eyliyeceğim. Eğer bu arada inkılâp hakkında tenkit mahiyelini haız bazı şeyler karışacak olursa bunun, çok samimi bir dostluk hissine atfedil- mesini Rus inkılâpçılarından bilhassa rica ederim. Azerbaycanda kabil olduğu kadar bitaraf ve herhangi bir siyasi maksattan azade olarak yapılmış olan müşahedelerim, belki onların da işle- rine de yarayabilir. İnkılâp, Azerbaycana olgun bir içti- mai hâdise, Azerbaycan tarihinin bir içtimaf tekâmül hâdisesi olarak değil, bu memleketin bir asırdan beri bağlan- mış olduğu büyük bir camia içindeki siyasi bir tekâmülün neticesi olarak ve askeri kuvvetle girdi. Bu askeri kuvvet karşısında, faraza bilahara Gürcistanın yapmış olduğu gibi Azerbaycanın aske- ti kuvveti rol aynayamadı. Bizimkiler, hiç bir sebeb olmaksızın, Azerbaycan ordusunu bozup inkılâbın eline teslim etmişlerdir. (Arkası var) Nöbetçi Eczaneler Bıı_w nöbetçi olan eczancler şunlar- dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Pertev), Alemdarda: (Sırrı Asım), Beyazıtta: (Belkis), Samatyada; (Teofilos), Eminönünde; (Mehmet Kâ- zım), Eyüpte: (Hikmet Atlamax), Pe- nerde: — (Hüsamettin), — Şehremininde: (Hamdi), Şehzadebaşında: (İ. EKakkı), Karagümrükte: (Arif), Küçükpazarda: (Yorgi), Bakırköyünde; (Merkem, Beyoğlu cihetindekiler: İstikili caddesinde: (Dellasuda), Gala- tada: (Hüseyin Hüsnü), Taksimde; (Li- monciyaen), Pangallada: (Nargileciyan), Beşiktaşta: (Ali Rıta), Barıyerde: (Asaf). Adalar ve Anadela cihetindekiler: “Kadrköyünde: (Himmet), (Rifat), yükadada: (Halk), Heybeliadada: Bü- (Ta.- larken kendi kendine: — Hayat.. ne garib bir rüya? İnsan, en umulmıyacak şeylerde.. facialarda bile kendini müteselli edecek bir cihet arıyor, diyordu. Tomris.. yiyecek torbasını, örtüsünü de sarkıttı. İpini tekrar beline dolar- ken, mahzun mahzun gü'ümsedi: — İşte.. Bu, benim gelinlik kuşağ:m! Onu her gece kuşanacağım. Onun yar- dımından sevdiğime hayat dileneceğim. Diye düşündü. Giv.. geç kaldığını yordu. Tomris, kuyunun başından bir an bile ayrılmak istemiyordu. Bir di- Tenci olsaydı da, kimse onun orada kal- masına karışmasaydı... 'Tomris.. Givin ısrarı ile kuyunun başından kalktı. Büyük bir taş alarak, onu, açtığı deliğin önüne yerleştirdi. Üstüne de biraz toprak attı. Sonra, içinde kabaran ıztırablarının boğduğu bir sesle vedalaştı. Hıçkıra hıçkıra ağ- İryarak kuyunun başından ayrıldı. Ge- ne tenha yerlerden geçti. Saraya döün- dü. Kapı, bıraktığı gibi aralıktı. Girdi. Kapının sürgüsünü sürdü. Odasıma gir- diği vakit, tahammülünün sonunda idi. Kendini tutamadı. Yatağının üsltüne kapaklandı. Bayıldı. * Givin mahpus bulunduğunun son günü.. götürüldü. Tekrar isticvap edil- di, Casus olduğunu itiraf etmediği için «İşkence kuyusu» na alılmak suretile işkenceye mahküm oldu. O, casus ol-! duğunu ittraf edinciye.. ne maksadla Çermişe geldiğini, ne için saraya so-| kulduğunu söyleyinciye kadar burada, aç ve susuz kalacaktı. Her sabah, her akşam, kuyunun başına bir adam ge- lecek.. itiraf edip etmiyeceğini soracak- t. İtiraf etmiye muvafakat ettiği tak- dirde kuyudan çıkarılacak.. affedile- cek.. hiç değilse zararsız bir hapis ce- zasına uğrayacaktı. İtiraf etmemekte ısrar ettiği takdirde, kuyuda, aç ve su- suz bırakılmak suretile öldürülecekti. Giv verilen hükmü dinledikten son- ra, söyliyecek bir şeyi olmadığını söy- Hiyerek. boynunu bükmüştü. Hattâ kar- şısındakilere isyan etmeden.. bir haka- adam, kuyunun üzerindeki kayanın et- rafına kalın ipler geçirmişler.. Bü, ağzından çekmişlerdi. geniş bir delikti. Givin, arkasına bağlı olan elleri çö-| dan ses gelmedi. O zaman, dört & züldü. Koltukları altına kalın meşin- den bir kemer geçirildi. Bu meşin ke- merin önde, arkada bulunan dört hal- kasına ipler bağlandı. Giv.. ön tarafta- ki halkalara bağlanmış olan - iplerden tutan iki adam tarafından kuyuya sar- kıtıldı. Sonra, kuyunun öteki tarafın- daki adamlar da iplere asıldılar. Giv.. bir an sonra, kuyunun dört tarafına da- ğılan dört adamın çektiği iplerin ara-| Ser kuyunun ağzına taş konulm sında ve kuyunun ;:ğzmın purı.nsıııd.ı"""'el bulunduğu yeri tetkik Ş hareketsiz durdu. Vücudu kuyunun| di- oranın ne halde bulunduğunu ” içinde olduğu için, yalnız omuzların- | Miyecekti. İlk bakışta daha, ne bet bil dan yukarisı ve başı halk tarafından| Yerde olduğunu anlamıştı. af görülüyordu. Bu sırada, kuyunun ba«| Sürü iskeletler, dağılmış kemikler VEL| şında, derebeyliğinin ileri gelenleri a-| d Bu kemiklerin altında W% rasında duran başmüşavir halka hita-| lerden vücuda gelmiş bir toz ben bir nutuk irad etti. Givi, vatanla-| düruyordu. Yeni çürümüş gö: iyecek 'rnın esrarını çalmaya.. vatandaşlar a-| Memnun oldu. O zaman bu cesedin ir şey|rasına fesad sokmaya gelmiş bir casus| Küsile pek rahatsız olacaktı. O, a€ girmesin. Bak! Evde.. bezi hatırlama-|diye anlattı. Halnliğini itiraf edinciye| SüSuz ölürken, hiç olmazsa, böyle P ;kadar açlık ve susuzluk işketicesine mahküm olduğunu söyledi. Sözünü şöyle bitirdi: — Vatanımızın saadet ve selâmetine göz dikenler böyle geberirler ve gebe- Bildi. recekler! Kahrolsun alçak düşmanlar! Başmüşavirin bu yecanlı feryadları, biri: — Elli! ü Ü R Diye bağırdı. Dört adam da bir anda |kaftanının ortasına geçip bağdaş söylüyor.. Artık gitmesinde ısrar e”f' iplerini gevşettiler. Mahküm, kuyunun | du. dibine ayak basmıştı. Bu <elli'» kuman- OSMANLI BANKAS TÜRK ANONİM ŞİRKETİ TESİS TARİHİ : 1863 Bermayesi: 10,000,000 İngiliz Hirasi Türkiyenin başlıca şehirlerile Paris, Marsilya, Nis, Londra ve Mançester'de, Mısır, Kıbrıs, Irak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, PRomanya, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muamoleleri yapar. . ğ lceksın, koltuklarının altındaki da, kıza kuvvet ve teşelli veriyordu.|bir kuvvet sarfederek kayayı kuyunun . çıkar, Seni ölüme terkedelim. D İt sözlerini, halkın he| Karıdaki adamın bağırmasını beki «gebersin alçak!»,| den koltuklarının altındaki kayişi © «geber casus!» sesleri takib etti. Kuyu-| Kardı. Bir köşedeki iskeletleri, ke nun etrafındaki dört adam, bir makam| leri kaldırarak diğer taraflara tutturarak, hep bir hareketle ve mun-| Zırladığı yere kaftanımı serdi. * tazam fasılalarla ellerindeki ipleri bo-| daki adamın söylediklerini Y ğum boğum bırakarak delikanlıyı ku-|yarım aydımlıkta, yerini hazırladı. yuya indirmiye başadılar. İplerin bo-|. Kuyunun Tutubetli , duvarla ğumları arasında birer karışlık aralık | kertenkeleler koşuşuyordu. TozlâP| vardı. Boğumlar birer birer kuyuyalarasında, böcekler, kurtlar bulundüğü kaydı. On dakika sonra, dört adamdan |nu, pek az aydınlanan o karani İLÂN Müzayede ile Satılık Müstamel eşya Emlâk ve Eytam Bankasında mevcut |ve istimalden kaldırılmış masd, dalya, demir ve camlı kapılar, elektrik lâmbaları, sofra takımları, telefon Pi kinesi, baskül, buzlu camlar, kundura kalıpları ve saire gibi muhtelif eski 19.8.937 Perşembe günü saat 10 da Banka derununda müzayede ile sa! K Eşyalar'her gün Bankada görülebilir. Müzayede bedeli peşindir. ııııiJ Âi muayyen gün ve saatte Bahçekapıda Bankaya gelmeleri. e /İdare Merkezi : İSTANBUL raf edeceksen söyle, çekelim. Etmiyt” h!' Aç, susuz ölmek, zor şeydir. K 1 Diye bağırdı. Dakikalar geçti. KUWT | iplerini birer boğum çektiler. İp bosti Nihayet, kayış kemer, kuyunun â8 da sallandı. Giv.. merhamet dil yordu. ğ Kuyu, gene on adamın gayretile rüklenen kaya ile kapatıldı. * Kuyunun içi zifiri karanlıktı, O, © | | bad bir korku ile muazzep olm! Kuyuya sinmiş olan ağır kuhl_.' onu tiksindiriyordu; amma, bu yeni İ affün etmiş bir koku kadar iğrenç € K Giv.. kuyunun dibine iner inmez, '3:.'—. . ? (Arkan ver) güçlükle farkedebildi. —Ayakla; kırmızı çizmeleri çıkardı. Yere st Ş ; | F SĞ * 'Tecis tarihi : 1888 ü (-_,J ! ?; Türkiyedeki Şubeleri : <| İSTANBUL (M—ıM, Tn MERSİN, ADANA Bürosü — — Yananistandaki * Şubeleri * SELÂNİK - ATİNA A e t a ö Her nevi banka muameleleri —— Kiralık kasalar servisi numaralı kamyonst ” Kağıp? 36855 ç çe Kaybolmuştur. Mutober z

Bu sayıdan diğer sayfalar: