26 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

26 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Oyh Bir insan nekadar aç ve SUSUuzZ Efsaneler kırk yılşaç yaşıyı kalabilir? anlardan bahsediyorlar, biz ise ancak 74 gün aç kalıp yaşamış olanları biliyoruz Bir kaç hafta evvel, Amerikada 'Ten - nesee dağlılarından biri, Yahudadan, «iş'arı ahire değin» bir şey yememeğe dair emir almış olduğunu ilân ederek ©- ruç tutmıya başlamış, ürde de $1 gün hiç bir şey yememiştir. Yalnız su iç- miştir. S1 inci gün de idâla ettiği ilâhi emri telâkki ettiği için orucu bozmuştur. Bir parça şarap içmiş, ertesi gün de bıl- dırcın suyuna çorba ile karnını doyur - muş, daha ertesi gün de mutat yemek » Jerine başlamıştır. Bu adamın aklında zoru var mıdır, yok mudur? Alâkadarlar bunu araştır - mıyorlar. Dağlı din! inanışa kapılarak 51 gün oruç tutmuştur. Bu onun itikadımı gösterir. Bununla beraber tarihte daha fazla aç ve susuz duranlar vardır. Sonra her hangi bir medeni insanda ufak bir deneme ile belki dört ay kadar hiç bir şey yemeden yaşıyabilir. Günde üç kap yemek yediğimizi farzediniz. Bunu ya - “yaş yavaş günde bire, daha sonra haftada ikiye, sonra da bire indirebilir, böylelikle dört ay hiç bir şey yemeden pekâlâ du- rabiliriz. Hindistanda gene dinf saiklerle 132 gün oruç tutanlara rastgelindiği son ha- berler arasındadır. İrlânda ihtilâlinin en şiddetli zaman - larında iki feda biri 70, öbürü 74 gün hiç bir şey yemiyerek, Dublin ha - hde açlık grevi yaptıkları, so- nunda-da öldükleri hafızalarımızda da- ha hâlâ yaşıyor. Buna mukabil açlık gre- vi yapıp ta serisinde bulunan bir Amerikalı ancak 18 gün aç ve susuz ka- labilmişti. Bununla beraber bu zatın 84 yaşında olduğunu da unutmıyalım Dini düşüncelerden uzak, sırf ilmi tet enler iyolojik tesirleri aramak hiç bir şey yemeden duran toru da meşhurdur. * Söylenenlere inanılacak olursa, vak - tile Hermolus isminde bir Jokma ekmek koymaksızın, sırf lerin yardımı ile ve çiçekleri koklr 40 senc yaşamıştır. 1596 da Eva isminde bir genç kız, yemeği terkederek 16 sene tâm sihhatte olarak yaşamıştır. 1866 da, «iyi saatlerde olsunlara» ka - rışmış bulunduğu iddia edilen Broklinli bir kadın tam 13 sene ağzını mühürle- miş, sıhhati kıl kadar bile bozulmamış, her sabah papazları, doktorları ve zama- nının meşhurlarını yatakta kabul etmiş. Güya, Broklinli kadın uzun hir hastalık neticesi, uzun müddet yatakta yatmış, biraz iyileşir iyileşmez, kendisine vahi gelmiş, ondan sonra da ağzına bir lokma sokmak imkânı olmamış. * Tıp tarihinde aç yaşamayı tercih eden bir çok genç kızlardan bahisler v Bunlarda da umu: rünür. Ayni za la, arada sırada da kaçamak öteberi yiyen bu nlar sıkı bir müşahede altına alındılar mıydı, foyaları pek çabuk meydana çıkar. 2 se ne aç, susuz kaldığını iddla eden bir & zi müşahede altına alan doktor, ilk 13 günlük denemede muzatler çı kıza ci bir müşahe bir Rus dok- adam, ri frazı gi ——zrrma ——— — Profesyonel açlık şamptyonlar biri cam kafesinda Buna, 9 günden fazla dayanamıyan genç kız söonunda, aç durma devrelerinde ara- ini itiraf etm Oruç tutanların meşhurlarından biri de, silâhsız mücadelede bulunmak, ve yahut her hangi bir vaziyeti protesto et- mek için oruç tutan Gandidir. Gandi Iş!- ni bilen takımındandır. (Oruc) u üç haf- tayı asla geçmez. 1911 de İllinvisli 101 yaşlarında bir A- merikalı tamam 65 gün oruç tutarak u- mumi efkârın hayret nazarlarını üzerine toplamıştı. Bazılarının iddiasınca yaşlı- larla şişmanlar açlığa daha mukavim - dirler, Bir altın madeninin çökmesile 10 gün altında kalan üç ameleden en yaşlı- &ı ve şişmanımsı kurtulmuş olması, diğer nin de ölmüş bulunması bu iddiaya kuvvetli bir delil olarak telâkki edilmek- tedir. * Profesyonel aç durucuların, yani ken- dilerini camdan kafeslere kapatarak para mukabilinde halka teşhir ettirenlerin piri Merlatti isminde bir İtalyandır. Merlatti, 50 gün hiç bir şey yemeden, içmeden, ka- feste kalmıştı. Merlattiden sonra Jak is- minde birisi, ilk önce 30, sonra 42, daha ç |sonra da 50 gün aç, susuz kalmıştı. Fakat (Devamı 7 inci sayfada) D GÖNÜL İSLERİC&, Okuyucularıma Cevaplarım — «Ben Anadolunun bir köyünde doğdum, tahsilimi İstanbulda yapıyo- rum.> ilmiş. Bu okuyucumu yürüdüğü yolda tenvir edemiyeceğim. Verdiği malü . mat bir fikir edinmekliğime kâfi de- Bildir. Kendisinden daha sarih olma- sını, bilhassa maddi vaziyeti üzerinde tafsilât vermesini isterim. * Ankarada Bayan «G. A Sevgi sevilenin i m ka- bul etmez, mutlak yeti ister, emreder. Bu malikiyetin tesis edile - miyeceğini gördüğü zaman mahiyeti değişir, sevmek ile nefret etmek ara- sında kelimelerin zannettirdiği kadar büyük bir mesafe yoktur. Sevıyorum, diyorsunuz, kabul ediyorum, fakat bunu söyliyen kalbiniz deği nızdır. İsterseniz biraz bekli radan meselâ bir ay geçsin, o zaman konuşalım, — hislerinizin — geçi: buhranın sükünla biteceğinde şüphe yok. hç * Kayseride Bay «E.> ye: Cevap verebilmekliğim için aileni - zin, kendinizin, sevdiği: maddi vaziyetlerinizle, meliyim. BON POSTA İ Z A H Gazetecilerin havalanması Gazeteciler on beş gün evvel Yeşilköye den tayyareye binip bir uçüş yaptılı Gazetelerde buna ait bir takım yazılar çıktı. Fakat bu yazı - ların hiç biri hakika- te uygun değildi. O gün ben de Yeşilköy- de bulundum ve bu uçuşu bütün tefer - Tüatile not ettim. O- kuyucularımın — işin doğrusunu öğrenme- leri için notlarımı aynen gazeteye ya » tayorum. Yeşilköy tayyare meydanı gazeteciler- le dolu idi. TTayyare hazırdı. Faka: hiç bir gazeteci tayyareye binmek cesaretini gösteremiyordu. Nihayet — gazetecileri istmlerile birer birer çağırmak ve tayya- reye yerleştirmek icap etti. Bu işi gazetecilerden birine havale etmeyi dü- şündüler.. Gazetecilerin sesi tonları üzerinde ©- fak bir mukayese yapıldı ve iki kişinin leri muvafık bulundu. Bunlardan bi- üt Karakurttu. Diğeri de din Nazif Karadavut. Fakat E sat Mahmut Karakurt soy adının Kat rer birer adlarını okuyacağım. Buraya geleceksiniz. Tayyareye — bineceksiniz. Şimdi çağırıyorum: Refik Ahmet Seven- git — Buradayım.. — Korkuyorum. — Benden mi? Korkma, Karadavudun kılıcı yanır — Tayyareden korkuyoru! havalanıverirse sonra gök kartallar yiyiverir, gelmem.. — Bu kartaldan büyük kartal, bunu yiyemez. — Hadi oradan, sen ne bilirsin, benim büyük annem masalda anlatmıştı. Kar . tal daha büyükmüş. Ondan da büyük Zümrütü Anka kuşu var. — Öyleyse dön geri İstanbula. — BDöneyim amma, yarın — gazeteye tayyareye bindim diye yazacağım. — Ne istersen yaz. Refik Ahmet koşa koşa sahadan ayrı- lır. Nizam çağırır. — Vâ-Nü namı diğer Veli Nuri. — Geliyorum efendim. Yalnız müsaa- de ederseniz ben bu tayyarenin kanadı- na oturacağım.. — Olmaz düşersin.. — Düşmem, ben hep oraya oturur « dum. Hem benim Ünyede hususi tay - yarelerim vardı — At atabildiğin kadar, Ünyede seni görmedik ya Görseş ben Ünyede bir tane idim. Bir vardı. Eşi olmazdı. Toprağı öyle mümbitti ki Moris dö Kob- ranın romanlarını ekerdim. Yerine top- raktan türkçe romanlar çıkardı. — Pekâlâ kanada otur, düşersen de düş, bana ne? Muhiddin Apak — Bir kanada'da ben oturayım mı? — Olmaz, müvazene bozulur. Vâ-Nü , ayni ağırlıkta biri olmalı. (ah, sen de öbür kanada ge - çeceksin? Naci — Ben kanat sevmem, göğüs ta - rafından olursa ne âlâ! — Burası tavukçu dükkânı değil, tay- yare meydanı, Naci — Ben ondan da anlarım. Tayya- re oyununu bile gördüm. Cim Londos yaptı. — Fazla lâfa lüzum yok, sen kanada bineceksin. Naci de öbür kanada geçer. Abidin Dayer, Geliyorum, er: «Yavuz geliyor Yavuz denizi —yara yara> Yazan : İsmet Hulüsi Şarkısını söyliyerek yürür. Abidin Daver — Kaptan mevkiine ben geçeceğim. — Bu gemi değildir, kaptan mevkii yoktur. — Öyleyse ben de yokum. Ben kaptanı olmıyan otomobile, ara - baya, hattâ kaptanı olmuyan bisiklete bi- yse vaz geçelim, başka - birisi Tan: Turhan Tan yavaş yavaş yürür. — Bir kere bu tayyareyi muayeno - deyim. Kanatları hâlis kartal kanadı mı, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde heza - rı fen Mehmet Çelebinin yaptığı tayyare misillü ise hay hay. Eğer başka türlü ise benden pasol Yusuf Ziya — Benden de paso, demek bizim tramvay pasoları burada da ge - çiyor ne âlâ şey! Turhan — Öyle paso değil, yani pas! Bürhan Cahit — Rest. Selâmi İzzet — Restini gördüm, kaç nt? Felek Bürhan — Tayyareye mi bine - ceğiz, yoksa poker mi oynıyâcağız. Hikmet Feridun — Ben poker bilmem, tayyareye binmeyi bilirim zannediyo » rum. Çünkü çocukken çok uçurma uçuür- muştum, Her ikisi müsavi değil mi? Suat Derviş — Efendim bahsi uzat - mayın da tayyareye binelim bir an evvel şu İstanbulu kuşbakışı bir seyredelim. Hem yanıma üç metre kumaş aldım. - O ne olacak? — Eğer Tahranın üzerinden uçacak ©- lursak kız kardeşime mendil yerine onu sallıyacağım. Küçük mendil görünmez amma üç arşın kumaş görünür. Ziya Şakir — No iyi düşünmüş, keşki ben de ayni şeyi yapsaydım. Felek — Senin de kız kardeşin var mı? Ziya Şakir — Yok amma tarihi kah - ramanlarım var, Onlara mendil sallar « dim, AW Felek — Senin tarihf kahramanların sağ mı? Ziya Şakir — Sağ değiller, fakat bir a- ralık fayyareyi yerin altından geçirir - dik. Nizam — Fazla söze lüzum yok. Tay- yareye binecek misiniz, binmiyecek mi- siniz? Peyami Safa — Demindenberi sıramı bekliyorum. Tabil bineceğiz. Nizam — Öyleyse buyur.. Peyami — Yalnız ben birinel mevkide seyahat etmek isterim. Nizam — Bunun ikincisi birincisi yok! Peyami — Nasıl olur, sınıf farkı gözet- mek elzemdir. Ben Pariste iken vagonl!- de seyahat ederdim. Vagonlide birinci ikinci mevki, üçüncü mevki, dör- düncü mevki, beşinci mevki, altıncı mev- ki, yedinci mevki, sekizinci mevki, do - kuzuncu mevki, onuncu mevki... ilh ilh mevkiler vardır. Her mevkiin adamını fizi sosyölojik bakımlardan tefrik ederler. Antlijienist bir görüşe göre bu tefrik sistemi yirminei; asrın medeniyet şahi - kasına ilâve edilmiş bir Monblân sayıla- bilir. Esat Mahmut Karakurt lim lâfı, tayyareye, — Ey sen kaçmıştın. Şimdi ktın. akurt — Öyle amma en sonuncu- dan yirmi dört evvelki sevgilime tesa - düf ettim. Olanı biteni anlattım. Hikmet Feridun — Muhakkak tay « yareye bindim.. Yüz bin metre yüksekli- k Haydi kese- nereden üe kadar uçtumi | radan kendimi £ Şütle yere bit demişsindir. Karakurt — den biliyorsun? | nımızda mı iditi , Hikmet y nızda değildim ma, seni bili; Nizam — Şil olacak? Karakurt — mün eri — oldu isbat için tayyâfi) yüz bin metreyt ? seldiğimiz zamaf raşütle lllıyl:n o sabik — seviii bahçesine inecebi Etem İzzet — Benim bildiğim t#9? yüz bin metreye yü Karakurt — Yi metre de bir şey mi? boyun kadar olsun. # Suat Derviş — Ne dedin ne, birâi ha küçült, benim boyum kadar ols"”i Karakurt — O da olabilir. Benii çüm böyledir. Ben aşk işlerinde dl, ölçüyle hareket ederim. Bir kadın$ 'Öi yüz bin kilo seviyorum, dersem OfÜ akide şekeri ağırlığında seviyorum mektir. Fazla lâf y ydi-tayyar” den tayyareye reket eder. Cahit Uçuk ” — Yüzüme baksana.. t — Ne var? j Cahit Uçuk — Rengim uçuk mMü” Suat — Korktun mu? — Korkmadım amma, rengim uçtk lursa daha iyi, adıma uygun bif sahip olacağım. Hikmet Feridun — Çocuklar havuzuna bakın, içinde kâğıttan yüzdürüyorlar. Vallahj bill reden m, ben de doğru Beyazıdi Ç vuzda bir gemi yüzdürect Ziya Şakir — Orası Beyazıt "ı;,&ı değil, Yıldızın meşhur havuzu; APÜ g hamit o havuzda tavus kuşlarını YÜ rürdü. p Yusuf Ziya — Tavus kuşu yüzef " j Ziya Şakir — Benim kadar bilectk siniz? Yüzer, hem öyle yüzer ki V # balık gibi saatlerce suyun altı ll'l tiği de olur. Hem bunu size vesikâ bat ederim. Orhan Seyfi — Nasıl vesika. Ziya Şakir — Ramanlarımın 4 ben bu îîhıe temas etmiş ınvush“u,,; nın nasıl yüzdüklerini uzun uzadi; mıştım. Orhan Seyfi — Vesika bu mu? Ziya Şakir — Bundan daha WW vesika mı olur. M Orhan Seyfi — Dervişin keram€ dinden menkul. eÜ Suat Derviş — Bana bir şey mi #? diniz? Orhan Seyfi — Hayır! N Sust Dıvlrviş — Derviş d'“"'î,;' , Etem İzzet — (Aşağı b.ık.ıg_)- ”';3/ Beyazıt havuzu ne kadar büyü diyoruz, gidiyöruz, sonu gelmiyif Üf Faik Sabri — (aşağı bakar) © — havuzu değil! Peyami — Sen de şimdi resi olduğunu w iddia edecekii Faik Sabri — Ne münasebt muhiti Atlasi. çai Beyi” gl' i gu tadl ç geçtim?» diye uzun bir hatıra zarım. Ercümend Ekrem amma Meşhedi nerede? T0 oldu? Onlar da yanımızda ki bu seyahat yazısının tuzu gv — Tuz, biber ;îw;"h. aklıma geldi. Evde ocağa Y uwnâ’;, muştum. Tuzunu — atmayi _“’W-Ğ Annem tuzsuz. pizirr akşama evde beni dövecei ada tayyare pilotunun yuluyo: a — Burası, Marmara denizi — A Marmara imiş. S u, halbuki biZ elmişlik un dediğini — Böyle daha iyi. Mati İ (Devamı 10 uncu savit — - cik palı biberi yemi gesi

Bu sayıdan diğer sayfalar: