28 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

28 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hokkabazla çırağı Hokkabaz — Gel bakalım pehlivanım.. Çırağı — Ne var ustacağızım? Hokkabaz — Benimle bir oyun oyna - Mak ister misin? Çırağı — İsterim ustacağızım amma ne Oyunu oynıyacağız? Hokkabaz — Bu öyle bir oyun ki âdeta hayattan bir dilim. Çırağı — Ben bu mevsimde kavundan bir dilim; tercih ederim. Hokkabaz — Şimdi gevezeliği bırak.. Bu öyle bir oyundur ki hayatta her gün bir çok kişi arasında oynanır. Çırağı — Ben onlardan değilim? Hokkabaz — Onlar da ne? Çırağı — Ekşiler!. Ben tatlılardanım. Kaymaklı baklavayım ben. Hokkabaz — Ekşiyi tatlıyı sen şimdi Bereden çıkardın? Çırağı — Ceplerimden. Bir cebimde âna turşusu var, öbür cebimde de bak- lava.. Nereden çıkaracağım.. Sen söyle - öyle bir oyundur ki hayatta bir rasında oynanır, dedin. az — Ekşi değil, kişi.. Çırağı — Ha anladım. Ki; Hokkabaz — Şimdi oyuna baş! Ben bir kişiyim.. Çırağı — Fena bir kişi.. Hayır canım lâaletta - Çırağı — Bana yapma, hem ği Hokkabaz — Neyin? Çırağı — Bir n Hokkabaz — Bi Gan Setssasceses şakasının! a değil, bir in- nisan — Biraz evvel duş yapan deli kaç - Tiş, koş yakala! Çırağı — Anladım. Sen insan amma, ben ne oluyorum, hayvan mı? Hokkabaz — Hayır sen de kuyumcu. Çırağı — Olmaz.. Şimdiye kodar yap- m, | madım. Hem korkarım. Annem de darı - lır. Sokağa çıkarken tembih etmişti. Hokkabaz — Ne tembih etmişti. Çırağı — Sakın dedi, kuyulara yakın gitme, düşersin; gimdi ben nasıl kuyu - culuk yaparım. Hokkabaz — Kuyucu değil, kuyumcu. Yani elmas, satan adam. Çırağı — Bak onu yaparım, Hem alı - ğım da. Hokkabaz — Sen kuyumculuk yaptın mı? Çırağı — Yapmadım amma ben kü - çükken annem beni elmasım diye çağı - rırdı. Hokkabaz — Oyuna başladık. Şimdi burası kuyumcu dük ı diyelim. Ben geliyorum. Sen ne yapıyorsun? Çırağı — Derhal tabancamı çıkarıp a- teş ediyorum. Hokkabaz — Sakm ha! Hem niye ateş ediyorsun? Çırağı — Ben senin niye geldiğini ne bileyim? Belki dükkânımı soymuya geli- yorsun.. Hokkabaz — Yok, yok ben müşteri « yim, karşıla beni. Çırağı — O efendim, safa geldiniz, hoş geldiniz, buyurunuz, oturunuz. Am- ma oturacak yer varsa.. Hokkabaz — Teşekkür ederim, otur . mıyacağım. Bir yüzüğüm var da satmak istiyordum. Çırağı — Yüzük mü var, nerede? Hokkabaz — Farzet ki parmağımda. Çırağı — Göreytm. Hokkabaz — (Yüzüksüz parmağını u- — İşte orada bekçi ile konuşuyor, şimdi yakalarım. SON POSTA a | — Meraklı ve I_ı_yğalıîl Timsaha binen seyyah Şarl Vaterlon adlı bir seyyah canlı bir timsahın üzerine binmeğe muvaflak ol- muştur, Güyanda bir ne- hirden geçmekte iken büyük bir timsaha — tesadüf ettiler. — Timsahı avlamak maksadile hemen bir olta ha- zırladılar. Uzun ve sağlam iplere bağlı olan bu oltayı timsah ağzına aldı. Fakat timsahı sahile çekmek için yerliler iple- re boşuna asılmış oldular. Timsah ken- din! geri çekiyordu. Bu esnada seyyah çılgınca bir hareket yaptı. Hayvana yak- laşarak büyük bir çeviklikle Üzerine at- ladı. Timsah, kuyruğunu hareket ettir- mekte olduğu esnada seyyah hayvanın ön ayaklarını Iple bağladı. Bu suretle da- yanacak bir nokta bulamıyan timsah yerlilerin kuvvetli çekişleri neticesinde sudan çıkarılarak sahile atıldı ve gözü- ne gıkılan bir kurşunla öldürüldü. Brereereraeneee eee eee Çırağı — Yüzük nerede? Hokkabaz — İşte burada. Çırağı — Anladım. Yüzüğü sen par - mağının derisini yüzmüş, içine koymuş- sun, ben şimdi çıkarırım. (Cebinden bü- yük bir çakı çıkarır). Hokkabaz — Ne yapıyorsun? Çırağı — Sen hiç merak etme, bir da- kikalık iş. Hokkabaz — Dur ne yapıyorsun, söy- le. Çırağı — Söylemiye lüzum yok, şimdi şimdi olur. Hakkabaz — Parmağımı bırak. Çırağı — Bırakmam. Hokkabaz — Ne yapacaksın bari onu söyle.. Çırağı ceğim, iç: Parmağının derisini yüze - kli yü çıkarıp bakaca- ğim. Pazarbıkta"uyuşürsak alırım. Uyuş- mazsak gene yerine takarım. Sana ne, bütün zahmet bana.. Hökkabaz — Olmaz öyle çey.. Çırağı — Niye olmasın, görmeden yü- züğe para veremem ya! . Hokkabaz — Canım bende yüzük fi - lân yok. Çırağı — Yüzük burada d!ye parmağı- nı uzattın, ya! Hokkabaz — O oyundu. Çırağı — Öyleyse benim yaptığım da oyundu. Hokkabaz — Demek sen sahiden par - mağımın derisini yüzmiyecektin öyle mi? Çırağı — Sen sahiden bana yüzük sat- mıyacağın gibi ben de sahiden parma - ğanın derisini yüzmiyecektim. Hokkabaz — Bu oyun da bu kadarla kalsın pehlivanım. Çırağı — Olur ustacağzım. ndı ** Bekçi — Bu adamı getirdim, her hal- de buradan kaçmış bir deli olacak, ben birile konuşuyordum. O da dur- muş garip garip işaretler yapıyordu. DO— KA t Bay Torgutla Sacit Bay Turgut mahallenin en eskisiydi. Karısı bir kaç yıl evvel ölmüştü. Çoluğu çocuğu yoktu. Evinde yalnız başına otu- rur, kendi işini kendi yapardı. İki sene - denberi de bacaklarına romatizma âriz olmuştu. Çok güçlükle yürüyebiliyordu. Mahallenin en yaramaz çocuğu olan Sacit Bay Turgudun kapısını çalarak iki- de bir onu rahatsız ederdi. Kapının çalındığını duyan Bay Turgut merdivenleri iner, kapıyı açar, fakat or- tada kimseleri görmeyince canı sıkılırdı. Bir gün gene Sacit, bir kaç defa Bay Tur. güdun kapısını çalmıştı. Bay Turgut dü- şündü: — Ben bu küçük yaramaza bir ders vereyim de kapı çalmanın ne demek ol- duğunu öğrensin. Bir yanı delinmiş bir lâstik top buldu. Lâstik topun içini tütün tozile doldurdu. Kapıya bir çocuk boyu yetişeceği kadar yükseklikte ufak delik açtı. Bir tahta al- dı. Tahtanın bir ucuna iki kapı mente - şesi çiviledi. Ve tahtayı bu kapı mente- şelerinden kapıda açtığı deliğin arkasına çiviledi. Çıngırağın ipini çıngıraktan çözdü. Tahtanın üzerine bağladı. — Hele yaramaz kapıyı çalmıya gel- in. Görür gününü, Sacit bir aralık gene Bay Turgudun kapısının önünden geçiyordu. Yanında mahallenin başka çocukları da — vardı. Onlara: — Ben öyle güzel bir oyun biliyorum ki böyle oyun sizin hiç biriniz bilmez » siniz. Diye övündü. Onlar da merak ettiler: — Bu oyun nasıldır Sacit? — Hele biraz bekleyin, gülmekten ka- tılırsınız.. Bakın şu Bay Turgudun evini görüyorsunuz ya.. Bay Turgut şimdi roW matizmalı bacaklarını uzatmış odasında oturuyordur. Ben kapıya gideceğim, çını gırağı çalıp kaçacağım. Bay Turgut, biraş$ iye merdivenleri inip kaı piyı açacak, bütün bu yorgunluğuna rağı men kapıda kimseyi görmeyince öyle ku zacak ki biz de onun bu haline kahkahay« la güleceğiz. Ü klar, Sacidin bu oyunung — Yapma, yaşlı adama günahtır. — Böyle oyun olmaz, ben böyle oyum yapacak olsam, babam duysa beni dövet — Bunun zevki nerede, ihtiyarı ne di ye yorarsın? Dediler.. Fakat Sacit onların dedikle , rine kulak asmadı. Hele giz durun! Diyerek kapıya doğru yürüdü ve çın « gırağın ipini yakalayıp hızlıca çekti, Çekmesile beraber: | — Aman! Deyip elini gözlerine götürdü. Sacit, ipi eskis; gibi çıngırakta zannediyordu, Halbuki ip tahtada bağlı idi. Sacit ipl çekince tahta kapıdan yana gelmiş, ara « daki lâstik topu sıkıştırmış. Lâstik top. taki tütün tozu Bay Turgudun kapıdş açtığı delikten Sacidin yüzüne gözüne dolmuştu. Bay Turgut, Sacidin bağırmasını duy du. Aşağı indi, Sacit ellerile gözlerini © ğuşturuyor, bir yandan da hapşırıyor Bir türlü kaçamıyordu. Bay Turgut onu yakaladı. Bir temiz dövdü. Sacidin orayı topladığı çocuklar, Bay Turgudun değil fakat Sacidin haline kahkahalarla gü lüyorlardı *kk bessa eee AAA RAsAĞA AAA AA AAA AA AAA ASA AA ASA SA me aü Bu yaramazın yap- tığına bakın. Mer - divene iki sıra boş dört köşe resimleri yapmış. Birinci sıra- da Üç, ikinci sırada beş dört köşe var. Şimdi bu dört köşe - lerden üçüzlüsüne üç harfli öyle bir keli- me — bulunacak ki taraf manasını ver- sin. İkinci sıraya ay- ni hizada gene ayni barfler yazılacak, fa- kat başa ikı harf ilâ- ve edilecek. Bu iki barf ilâve edildikten sonra meydana çıkan kelime, kadınları ça- ğerirken — kullanılan Bir kol saati veriyoruz kelime olacak. Resimdeki küçük arkada şınız bunu bulmuya çalışıyor. Haydi ba- kalım siz de uğraşın. Bulursanız kelimeleri y li yerine yazıp resmi kesin, ve bize gönderin, bir kişiye bir Kol Saati, yüz kişiye de çok kıymetli hediyeler vereceğiz. Bilmeceye cevap verme müddeti ön beş gündür. Bilmeceleri bize gönderdiği- niz zarfların üzerine bilmecenin hangi tarihli gazetede çıktığını yazmayı unult- mayınız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: