Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ağustos Himayei hayvanat cemiyetinde bir saat Bir ay tane kedi içinde 6430 öldürüldü Kedilerini öldürdüğü için cemiyeti mahkemeye veren meraklılar da var v — Aman doktorcuğum... Yavrumu Hr! Diye kıvranan, daha doğrusu kırıtan Senç, şık, bol boyalı ve bol kokulu kadı- ;î Makamı niyazda açtığı elleri mücev- den görünmüyor. Hnüktor, bir taraftan bayana teselli ve- Yor, bir taraftan <«yavru» sunu gözden, €n geçiriyor, bir taraftan da soruyor: — Ne yediriyorsunuz buna? çeyik, bol boyalı, bol kokulu, bol mü - vh_“rlî kadın, lüks bir lokanta garsonu &sile sayıyor: %;.Tlvuh___ Pirzola... Böbrek... Salam B;dgıhnaı diyor.., Kat'iyyen olmaz... m%k_. böyle buna yağsız şeyler yedi - . M — Evet.., Sonra yavrunuzun - hayatı S1 geçiyor? ını;-laîstiı—ahı&ıt'.le... Bir hizmetçi 'yalnız o- Tuz. Meşgul... Yerinden kıpırdatmıyo- Doktor gene kaşlarını ve şehadet par- a kaldırıyor: Olmaz... Kat'iyyen olmaz... Bunu Mameni serbest bırakacaksınız.. Bu a'hhk hürriyet ister... Bırakın, istedi- gezsin, dolaşsın! — 'Ya? — Eyvet,, — Demek i doktor? bunları yaparsak iİyi olur h;_ Tabit... Ben ona bir de ilâç yazaca - Hastalığı uyuz değil, egzimadır. Ka- ,.m:îeklğerlerine vereceğim merhem sü- — Fakat ya iyi olmazsa L ıur".yı iyi ol ? h;;npü_ktor .Açık söyleyin... Eğer da - mân ül"ı_ı,m bir derdi varsa, alıp Viyanaya ö S?türeyim! Doğüzum yok.. i btorun bu kat'i teminttı, bol bo - bi Ol kokulu ve bol mücevherli genç Ti tatmin ediyor. O, krokodil derisi t_Sl_Udan pensle mikroplu bir bez tu- "Üle itiz _b'u- operatör istikrahı ve ihtiya- Y Şektiği iki lirayı masaya bırakıyor, b Ü>» sSunu gümüşlü tasmasından çe - vçıleOr. hined b__İZ, Himayei Hayvanat Cemiyeti - €Berli baytarı Bay Sarangayla yal- e: al_l_yoruz. Acı acı gülüyorum: InganBoyıedîr bu kahpe dünya doktor... lar kuru ekmek bulamazlar. Kö - sîr Piîzolayla beslenirler. Verem dis- hö tşlermde dört gün bedava muayene &y ?atı Ve sanatoryom kapılarında dört Ür ak sırası bekliyen insanlar da var- beğlğeda“ için Viyanaya götürülen kö- b T de! Bbu ğğerü baytar da gülüyor. Fakat o, Vaj bî*in tezadın içinde bile sevinç ve - d T nokta buluyor: Oğru... diyor. Maşallah, hayvan Memleketimizde gün geçtikçe ar- Bün le iz bu müesseseyi açtığımız zaman, Yür Ü On hayvan ya geliyordu, ya gelmi- hatta Halbuki şimdi bir günde 130-140, — çr Zan 150 hayvan muayene ediyo- Yi üi S Zamanlar, hayvanın mua - çoâtx]acı için iki üç lirayı çok gören- h'hanıu' Fakat şimdi, gördüğünüz gibi, h arını tedavi için Viyanalara, İs - Bişi h?o z Kürtaramazsan ben de yandım demek - İstanbul sokaklarının eski manzaraları viçrelere kadar gitmekten çekinmiyenler var. Hakikt hislerimi, gene bir sahte te - bessümün altına gizliyorum: — Oh oh... Terakki hakikaten büyük.. — Öyle... Bilhassa köpeklerle kediler çok gözdeler.. , — Kediler mi dediniz? — Evet... — Şu halde, kedilerin öldürülmesi bir | çok kimseleri hayli üzmüştür. — Tabit... Siz gelip te halimizi görme- liydiniz.:. Bereket şimdi arkası kesildi... Bugün topu topu 17 kedi ile 18 köpek öl- dürdük. Halbuki temmuzun 22 sinden bugüne kadar, yani aşağı yukarı bir ay siçinde tam 6430 kedi öldürdük. — Yani 6430 kediyi himaye ettiniz? — Tabif..; Eğer biz olmasaydık, biça - reler, kim bilir, ne işkencelerle öldü - rüleceklef'di. Biz kedileri ölüme rahatça kavuşturmak: için her fedakârlığı göze aldık. — Meselâ? — Bilirsiniz: Kediler strikninle öldü - rülür. Strikninin gramı yedi kuruştur. Ve bir gram strikninle, iki bine yakın ke- di öldürmek mümkündür. Fakat o takdirde, kedilere şırınga e - dilecek zehirin miktarı gayet az olur. Ve bu yüzden zavallı kediler, ölüme ka- vuşmak için hayli zorluk çekerler. Halbuki biz, bunu önlemek için paraya pula bakmadık, ve bir gram strikninle 2000 yerine beş altı yüz kedi zehirledik. Bu şekilde, zehir gayet keskin olduğu için, kediler iki üç saniye içinde ölüve - riyorlardı. İçlerinde, daha şıringa tamam- lanmadan ölenler bile vardı. — Gelip kedilerini sizden arıyanlar çok mu? — Ne söylüyorsunuz? Az evvel de söy- lediğim gibi, 'bereket şimdi eskisi kadar kedi gelmiyor. O zamanlar, kedilerini buradan arıyan kedi sahiplerinin mü - racaatları biraz daha çoğalsaydı, telefo - numuzü kapatmak ve kapımızın zilini bozmak mecburiyetinde kalacaktık. İçle- rinde bizi, cins kedilerini öldürdüğümüz için mahkemeye verenler bile oldu.. Fakat bunda bizim ne suçumuz vardı? Biz, sadece, temizlik işleri müdüriyeti tarafından bize verilen vazifeyi yaptık. O ana baba gününde, ev kedilerile sokak kedilerini nasıl ayırabilirdik? Bırakın ki, belediyenin verdiği emir, böyle bir tefri- ka kalkışmamıza müsait değildi. Son zamanlarda, bize öldürülmek üze- re getirilecek ev kedilerini, müracaat e- decek sahiplerine vermemize izin veril - di. Bu izni kullanmıya başladık ve an - ladık ki, bir çok açık gözler, bu işi de ih- tikâr vesilesi edinmenin çaresini bul - muşlar. Bize geliyorlar... Buradan: — Bunlar bizimdir! diyerek 10-15 kedi alıyorlar ve onları götürüp, beşer kuruş- tan tekrar belediyeye satıyorlar. Son sualimi de soruyorum: — Kedilerin tifo naklettikleri muhak- kak mı? — Hayır. Tifoyu kediler doğrudan doğruya nakletmezler. Fakat tifonun in- tişarına sebebiyet verirler. — Nasıl? — Kediler, sokaklarda süprüntü ku - tularını eşelerler, dökerler. Bü- suretle (Devamı 12 inci sayfada) SON POSTA Sayfa 9 SİNEMA Kay Francis Holivudun en cazibeli, en g_üzel, en küdretli yıldızlarından biridir. Üç sene evvel kendisine verilen «Holivu- dun en zarif kadini» lâkabını hâlâ mu - hafaza etmektedir. Fakat kendisine so - rarsanız bu lâkaptan hiç te hoşlanma - maktadır. Kay Francis, tahminin hilâfına Holi- vudun en küçük evinde oturur. Filmlerde görüldüğünün aksine ola - rak ağır tuvaletlerden değil, spor elbi - selerinden, hattâ işçi tulumundan hoşla- nır, Eski bir Ford otomobili ile uzun gezmelere çıkar. Gene tahminin hilâfına tiyatrolardan, barlardan hiç hazzetmez. San'at hayatı hakkındaki tenkitlere büyük bir ehemmiyet veren san'atkâr hususi hayatında tamamile serbest olmak arzusundadır. Şunun bunun dediğine, diyeceğine bak- maz, istediği gibi hareket eder. Kay Francis bazan batıl itikatlara da inandığı olur. Bu kanaatin en canlı mi- sali şu hâdisedir: Holivutta sinema hayatına ilk atıldığı zaman kendisine tahsis edilmiş olan lo- canın numarası 66 idi. Sür'atle yıldızlığa yükseliveren Kay Francis muvaffakiye- tini bu 66 rakamına medyun olduğuna inanmış, bu yüzden numaranın levhasını çıkarmış, şimdiki locasının kapısına tak- tırmıştır. Numaranın levhası kirli bir mukavva parçası olduğu halde san'atkâ- rın lüks locasında şimdi aynen durmak- tadır. Yıldızın Bu pis mukavva parçası yü - zünden başından şu garip hâdise de geç- miştir: Geçen " sene Kay Francis seyahate çıkmış, stüdyo müdürü de san'atkârın gaybubetinden istifade ederek levhayı söküp attırmıştır. Bi Gdi G - çehre ve Bir müddet sonra seyahatten dönen yıldız locasının kapısında kıymetli lev - hasını göremeyince kızıl kıyametler ko- * * Bu yıldızlar içinde en parlağı Tyrone Powerdir. Sinema münekkitleri onun Holivudda pek çabuk parladığını ve en güzel erkek yıldız olan Robert Taylorun rakibi olarak ortaya atıldığını söylüyorlar parmış, hattâ iş mahkemeye kadar inti- Beyaz perdenin en yeni istidatları Bu sene Amerika sineması dört yeni yıldız kazanmıştır. Amerikan sinemacı- ları bunların güzelliklerini, san'attaki kudretlerini anlata anlata bitiremiyor - lar; Bu yeni yıldızları biz de tanıyalım: Mary Rogers Sinema yıldızları serisine katılan Mary Rogers bundan bir müddet evvel ölen ———i R. K. O. nun iki yeni yıldızı: James Ellison ve Marsha Hunt meşhur sinema san'atkârı “Will Ro - gersin kızıdır. Uzun boylu, sarışın, mavi gözlüdür. Onu bu yola sevkeden meşhur yıldız Ca- role Lombard olmuştur. Lombarda göre Mary Rogers pek çabuk parlıyacaktır. Tyrone Power Bir kaç ay evvel ismi kadar kendi de Holivudun En Zarif Kadını: Kay Francis Yıldız, 66 rakkamına adetâ tapınır. Bu ö weü rakkamın sayesinde yükseldiğine inanmak gibi batıl itikatları vardır Kay Francis bir film de şık bir tuvaletle kal edecek olmuştur. Müşkül vaziyette kalan müdür af talep etmiş ve burlev « hanın bir aynını kapıya 'astırarak güzel kadının gürültüsünden kurtulmuştur. Amerikadan Avrupaya Yıldız akını başladı Bu son hafta zarfında Amerikadâki &i- nema san'atkârlarından bir çoğu Avru- paya doğru akına başlamışlardır. Robert Taylor Nevyorktan İngiltereye hareket ederken prestişkârları olan ka - dınların hücumuna uğramış, vapur an « cak polisin müdahalesile yola çıkabil » miştir. San'atkârın Londrada bir film çevireceği söylenmektedir. Douglas Fairbanks, Maureen O'Sulli - van, Jacgues Conway da Avrupaya ge « lenler arasındadır. , Bunlarla birlikte Charles Bayer'in karısı Pat Paterson da Parise hareket et- miştir. Üç haftaya kadar kocası Charles Boyer de gelecektir. Charles Boyer Fransada «Levenin» a - dındaki piyesi filme çevirecektir. tamamile meçhuldü. Halbuki şimdi Ho - livudun en güzel erkeği sayılan Robert Taylorun en müthiş rakibi olarak ortaya atılmıştır. Bir iki küçük rol aldıktan son- Ta kendisine (Londra Loydu) filminde ehemmiyetli bir rol verilmiş, bu rolde büyük bir muvaffakiyet göstererek par- lamıştır. Şimdiye kadar üç büyük film çevir - miştir: Evvelâ Aşk, Cafe Metropol, Thin İce. Bu son filmini meşhur patinaj şam - piyonu ve yeni sinem'a yıldızı Sonya He- nie ile çevirmiştir. Sigrid Gurie Sigrid Gurie tam bir İsveçli kızdır. Onu «keşfeden» Tüeşhür prodöktör Samuel Göldvin olmuştur. Sigrid Gurie şimdi gayet sıkı bir ha- yata tâbi tutulmaktadır. Sokağa çıkması; fotoğraf çektirmesi; mülâkatlar vermesi menedilmiştir. İlk defa Gary Cooperin çevireceği «Marco Polo» filminde baş rolü yapacak, ihtimal birdenbire parlayıverecektir.