28 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Son Postanın tefrikası : A2 llli ŞE Ş D Kapian Sizlerin Makyaveli Bum Bum .SON POSTA | . kuîîğ“ edildikten sonra «Emden> için Rş lüş kapısı hemen hemen kapan- - bllhınuyorıî’ıu. hhîpdenı yaralıları (Kolombo) has- Va ç e yatırılarak tedavi edilmişler Dîs;ğı olduktan sonra (Diatalana) ha Ban hesine nakledilmişler. Bu hapis- ın“ğîe Botr harbinde Boer esirleri faza olunurmuş. Üğe larında Fon «Müller» de bulunan İanr bazı esirler Malta adasına, ora- Bi da İngiltereye nakledilmişler. u_harb «Emden» in maceralarına t hihayet vermiş oldu ama benim al- ha kn Yazısı henüz bitmemiş. Bitmek elime, bilâkis benim maceralarım cgmdb“ndan sonra başlıyacakmış ve %en' bu uzun ve heyecanlı seren- Mini mini bir mukaddemesinden &* kalacakmış... — (10 — ÜKYANOSUN ORTASINDA BİR RANDEVU q;îksiofdı da kumandayı ele aldığım İla,, dn Sördüm ki vapurun tayfası Çin- (Trgilen Mürekkeb, Büunların bir çoğu Bnnı ÜsS) Yapürunun ateşcileri idi. Sul.etîlr k_endilerine bir mükâfat vâdi lerdene istihdam — ediliyorlardı. ti, tü baş_ka vapur da iki ihtiyat zabi- Zab-y edi Alman bahriyelisi vardı. ikin itlerden birisi makine dairesine, Cisi £ ; Üy, Sİ de Büverteye nezaret ediyol- o_hı kekât | kenâğ??e daha kumanda köprüsünde | görüyoı bir vapurun hâkimi mutlağı | OInuZ]ar’ Vardeveieye ellerimi dayayıp %ek lm_l geri itmek suretile başımı Verta d Şen Vemmes'üd güvertemi, gü- gm_urle Manevra için koşuşan tayfamı ki . & zevkle seyredebiliyordum. San — nde harb bitmiş ve ben Çin deni- | haya eski hayatıma, tıcaret ve sefer (Chp avdet etmiştim. na) vapurundan alıp (Eks- :tal_î_t_ığımız telsiz cihazı sayesin- Yada dönüp dolaşan herç dalgala- — Bi bök tle dinliyorduk. Bütün gece | hıbel'e Semilerin Seylânla şifreli mu- E"tes' Şaptıklarını işittik. | Ka İ gün (Emden) in ismi geçen bir Bi ünmuhabere kırıntıları yakaladık. | 'a harp esnasında ve harpten son- | | | op | & ) | Tilk Vada elektrik mevceleri birbirle- '“uhîîmş*? durdular. Lâkin bütün bu fağ a Te kırıntılarından, şifrelerden t ” Mana çıkarmak kabil olmuyor- H Eiâ;'ğî Öyle geliyordu ki işler bozuk &n hi dl_l Ve «Emden» çağırmalarımı- İçi,” Pirisine cevab vermiyordu. | k&re €n gelen bir ses «Emden» i bir Tiyop * göremiyeceğimi bana bildi- &e * bundan ben, Çin denizlerinin ?uğgfâîz denizcisi derin bir gam du- *aı—îaîî;aüh aldığım talimat - sarihti, h ve benim için o talimat dahi- Bey de Ceketten başka yapılacak bir 'lîlda Yoktu. Hind Okyanusunun orta- w haşa, *Emden» i bekliyecektik işte o | : 'llr,“:;î'l beklemek için ateşten beter- €r, Doğrudur. Doğrudur ama — İttiy Çd da bira mebzuldü, hem de —G gi Püz gibi bira. Ve bu şerait altın- do Aündan fazla bedbin olmaklı- B de sebeb yoktu . İz | ÜK ” Ge bekledik, bekledik ve bekle- wğî:eu ümidle bekledik, sonra ümi- ı î:iqz%ık bekledik ve nihayet Ü- iz bekledik. Lâkin ne ge- Bdi ne giden!.. ; %çişelü"mi karşımıza alıp horra- "khıvemda bardak tokuşturmalarıma, h_'bq) dü öâsüde hayatıma rağmen «İüiks- S &h Seçirdiğim günler için hayatı- Ray ı “Zablı demleridir diyebiliri a yebilirim, M noktasına geldikten sonra şş%z daireler çizip duruyorduk. Er- da sür'atle tükeniyordu. İlk on Pek yahafsız olmadık, yalnız Eksford bir vapur değil, sanki ldi. Ömrümde ben sı | hecörülüyor ki bir kere keşfedilip har-, Çinli-| «Eksford» bir vapur değil, sanki yü- zen bir fare sergisi idi. Ben ömrümde sıçanı bu kadar bol bir vapur görme- dim. Bir gece kamaramda yatarken göğ- sümde bir şeylerin dolaştığını hisset- tim. Kalkıp bir kibrit çakınca ne göre- yim? Bu iğrenç mahlüklar o gece ran- devu mahalli olmak üzere sanki benim kamaramı intihab etmişlerdi ve cün- büş edip bizim yatağın üzerinde eğleni- yorlardı. Hemen yataktan fırladım ve tayfa- ma seslendim: : — Haydi bakalım çocuklar, işsizlik- ten hepimizin canımız sikılıyor. Gemi- deki şu farelere bitr'harb ilân edelim de onlara denizctilerin ne demek olduğu- nu bir gösterelim. Zaten şafak sökmek üzere idi. Vapur- da herkes fare derdinden müşteki ol- duğundan kaptanından dümenr neferi- ne kadar bütün mürettebat can ve gö- nülle kolları sıvadı. İstakos sepeti biçi- mi kapanlar yaptık ve yüzlerce fare ya- kaladık. Yakalanan fareler denize atı- İzyordu. ' Bu iğrenç mahlükların denize atıl- diktan sonra bile vapurun dik borda- sına tırmanmıya gçalışmaları ne kadar it canlı ve sebatkâr hayvanlar olduk- larını gösteriyordu. Havalar da çok berbad gidiyordu. Fırtına üzerine fırtına ile pençeleşiyor- duk. «Eksford» bir beşik gibi sallanı- yor, yalpa yapıyor, baş ve kıç vuruyor- du. Çinlilerden bir kaçı homurdanmıya başladılar. Görülüyor yal! İşler başlan. gıçtaki kadar düzgün gitmemiye başla- mıştı. Nihayet bir gün tayfanın seçtiği bir murahhas heyeti kaptan köşküne çıktı ve 'bana: » — Kaptan, dediler, bize öyle -geliyor ki gemiden ziyade eski bır banyoya benziyen bu ihtiyar tekne galiba bat- mak üzere... Murahhas heyetini güler yüzle kar- şılamakla beraber: — Ne oluyoruz çocukiar, diye gürle- dim, gemide olup bitenden siz mi mes'- uülsünüz, yoksa ben mi?... Haydi baka- lım herkes işinin başına dönsün. Vapu- run mukadderatını tayin etmek işini bana bırakınız!... Zaten siz bırakmasa- niz da ben biraktırırım ya!.. Her ne ise iş o kerteye gelmesin de ahbapça vakit ; geçirelim... Bu elemli ve can sıkıcı anlarda tay- fam için mükemmelen ve cesaretle iş gördüler diyebilirim. Harekete ve İi- manların hay huyuna alışmış bu adam- lar için muayyen bir noktada durup dinlenmeden daireler çizmek ve yekna- sak bir ömür sürmek tabil çok zordu, Biraz homurdanmaları da bundan ileri- ye geliyordu. Yoksa heyeti umumiye itibarile kendilerinden şikâyetci değil. dim. Yalnız Alman tayfaya ayrı, Çinlilere de ayrı müamele etmek, birisine alman- ca, öbürsüne de «kuşdili ingilizce» ku- manda etmek icab ediyordu. Ben ise bu işin hakikaten ehli idim, Vapurda er- Çeviren ! ' yüzen bir fare sergisi çanı bu kadar bol vapur görmedim Ahmet Cemalettin Saraçoğlu — Biz bu yemeği sevmez, biz ister sığır eti, biz ister pirinç... 'zak olarak patates, konserve et ve tur- şudan başka bir Şey yoktu. Esasen. vapur uzun bir sefere hazır- lanmış olmadığından üç hafta sonra yi- yecek olarak turşu ile patatesten yapıl- mış bir nevi peksimetten başka gemide yiyecek kalmamıştı. Yalnız bu peksimeti mideye kolayca indirmek için biramız. bereketli idi. (Arkası var) İRADYO)| Bugünkü program 28 Ağustos 1937 Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.80: Plâkla Türk musikisi. 12,50: Hava- dis, 13: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans musikisi, 19.30: Konfe- rans; Dr. İbrahim Zati târafından (Mücrim ve serseri çocuklar ve ıslahhaneler). 20: Ce- mal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk | musikisi ve halk şarkıları. 20,30: Ömer Rıza tarafından ârabca söylev. 2045: Belma ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, (saat âyarı). 21.15: Orkestra. 22.15: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Plâk- la sölolar, opera ve operet parçaları, YARINKİ PROGRAM İSTANBUL 29 - Ağustos - 937 - Pazar Öğle teşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 12.50* Haya- dis, 13.05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 17.00: Taksim stadından naklen: Fener - bahçe - Güneş muhteliti - Pire muhteliti fut bol maçı. 18.380: Plâkla dans muüsikisi, 19.30: Konferans: BSelim Sırrı Tarcan (Çocuklara öğütler). 20.00: Hikmet ve ar tara - fından. Türk musikisi ve halk şarkıları, 20.30: Bay Ömer Rıza tarafından Arapça söylev. 2045: Bayan Muzaffer ve arkadaşları tara - fwtdan Türk musikisi ve hâalk şarkıları, (Sa- at Âyarı). 21.15: Orkestra. 22.15: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Madam Stangel: Pi- yano soölo. Son Posta Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi a Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize aittir. n ——— ABONE FİATLARI 1 | 6 | 3 | 1 Sene| ÂAy | Ay | Ay Kr. | Kr. | Kr. Kr. TÜRKİYE — | 1400 | 750| 400 | 150 'YUNANİSTAN |2340 | 1220 | 7T10 | 270 ECNEBİ 2700 11406 | 800 | 300 — ooi Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk | Pul ilâvesi lâzımdır. Posta kutusu: 741 İstanbul 'Felgraf : Son Posta Telefon : 20203 « İBRAHİ . p TP başı önüne eğik Soy adı olarak kendisine «Züğürd> ü almıştı. Buna da sebep, serveli hakkın - da herkeste hâsıl olan kanaate aksi bir istikamet vermekti. Hakiki ismi «Fevzi» idi. Bir oğlu vardı. İstanb büyük fabrikalarından birisi on | Fabrikada her işte onun başını veya parmağının ucunu görmek —mümkündü. Gerçi zayıftı, boy bosça fıkara idi; bu halile âdeta yerden bitme bir mantara benziyordu. Bir iddiaya göre eskiden alelâde bir kâtip imiş. Bir gün sakalını kökünden kazıtmakla iktifa etmiyerek bıyıklarını da tıraş edip genç bir nevcivan olmuş. Zaman hızlı yürüyor. «Züğürd Fevzi» de zamanın bu hızlı yürüyen çarkı ara- sında kendisine başka bir meslek teda- rikini düşünmüş, araştırmış, taraştırmış ve nihayet bu imalâthaneye kapıcılıkla sokulmuş. «Kâtip» ten fabrika ustabaşısı olur mu hiç?.. İş zekâya bakar. Bir fabrikanın na- çiz kapıcılığından ayni fabrikanın usta- başısı mevkiine çıkan bir adam neler ol- maz?.. O, zahirde zayıf ve boy bos fıkarası olmakla beraber, hakikatte artan serve- tile bir ehram şeklini alıyordu. Hattâ öyle bir ehram ki, bir gün bu ehram ho- murdanıp harekete geldi. Ve fabrikanın asıl sahibi Hüseyin Efendiyi silindir al - tında kalmış bir taş gibi ezerek fabrika- nın başına geçti. Haddi zatında kendisi hoş meşrep ve iyi bir adamdı, hayattan azami kâm al - mağa çalışırdı. Bir tek oğlu vardı: Şaban... Hiç bir işe yaramıyan bu çocuk, babasının sırtında tufeyli surette yaşıyordu. Aklı ersin, er- mesin, fabrikanın her işine burnunu s0- kuyor, yerli yerine işçi alıyor, işçi çıka- rTıyor ve böylece bir faaliyet göstermiş olduğu zehabına kapılıyordu. Fevzi, iş içinde yetişmiş, çok iyi yü - rekli bir adam olduğu halde Şaban, sı - kıntı nedir çekmemiş, ve şımarık bir de- likanlı idi. Bu vaziyette Şaban, kısa bir zamanda fabrika için hakiki bir belâ ve âfet oldu. Bütün işçi sınıfı, bu şımarık delikanlıya diş biliyordu. Bu kadın kimdir? Greta Gustaffson, İsveçte küçücük bir şapkacı dükkânında şapka satar, gür da- vudi sesi herkesin hoşuna giderdi. Bir gün, mankehliğe seçildi. Derken, Allah (yürü, ya Gretam) dedi. Fotoğrafçılara ve modelcilere modellik etti. Para ka- zandı. Arkadaşlarından biri de: (Yahu sen- de artistlik istidadı var, ne duruyorsun) deyince, tiyatro mektebine girdi. O genç kız bugünün en tanınmış ar- tistidir. Kim midir?.. Greta Garbo!.. 3 üncü sayfada kendisinin modellik et- tiği zamanlardaki resmini görüyorsunuz. Gazi köprüsünü yapacak firman ın müdürü şehrimizde Gazi köprüsünün inşaatını üzerine alan Alman firmasının umumi müdü- rü İstanbula gelmiştir. Dün beraberinde belediye fen hey- |eti müdürü Hüsnü, yollar ve köprüler müdürü Galip olduğu halde köprü ma-İ| halline gidilmiş, inşaat 1 gözden geçiril- M USTA Yazan: Selâhattin Enis Makinelerin muttarit uğultularını bir an dinledikten sonra omuzları daha çökmüş, evinin yolunu tuttu Zahirde hafiften başlıyan bu homur « tu, fabrikanın en çalışkan işçilerinden İbrahim ustanın işinden çıkarışile azam? haddini buldu. İbrahim, koca fabrikanın en çok seva diği bir ustabaşı idi, en iyi randıman ves« riyordu. Bütün Mmakinelerin arızalarına vâkıf olduğu için diğer amelelerin ma « kinelerdeki sakatlığı bulup çıkarmakta aciz gösterdiği zaman İbrahim ustanın küçük bir müdahalesi, onların işleme in- tizamını derhal temin ediyordu. Onun fabrikadan çıkarılmasının çok hazin bir hikâyesi vardı: Karısı bir aydır hasta yatıyordu. Ken- disinde onü tedavi ettirmek için hekim ve ilâç parası yoktu. İstemiyerek, Iztırap içinde fabrika idaresine muracaâat edip ay başında yevmiyesinden kesilmek ü« zere ön İira istedi. İ O zaman fabrikatör Fevzi, fabrikanın işlerile bilfiill meşgul olmuyordu. —Her şeyi, oğlu Şabanın eline bırakmıştı. Bun- dan dolayı idi ki İbrahim ustanın on 1i- ralık avans talebi de nihayet dönüp do- laştıktan sonra Şabana intikai etti. Tek etmeseydi; çünkü bu talep, bilâ « sebep ve bilâüzum şımarık Şabanın reddine uğradı. Bu gibi yerli yersiz ve manasız şımarıklıklarile kudret ve nü « fuzunu gösterdiğini sanıyordu, Bu red cevabı, fabrikanın bütün işçi sınıfını müteessir ettiği için arkadaşları derhal kendi aralarında yevmiyelerin « den bir miktar keserek ariyeten istedi- ği parayı ona temin ettiler. Babasının şimarık müsveddesi, bunu duyduğu zaman küplere bindi, bir kaç saat hiddetlendi, bağırdı, çağırdı; hay - kırdı, önüne gelene çattı. Bu hâdiseden bir kaç gün sonra, esa- sen kendi ıztırap ve kederlerine gömülü bir halde, dalgın bir kafa ile fabrikaya |gelen İbrahim usta, fabrikanın kapısında onun durmakta ve amelenin girip çık « tığını tetkik etmekte olduğunu görmedi, Kapıdan dalgın, başı önüne eğilmiş ge- çerek atelyesine girdi. Onun bu fabrikaya girişi, Şabanı çile- den çıkarmağa kâfi geldi, kendisini gö - rememesinden ve selâmlamamasından bir hakaret manası çıkardı. Tekrar kızdı, hiddetlendi, küplere bindi. Hattâ bu « nunla da iktifa etmiyerek iş filiyat sa« hasına geçti: Bir kaç gün sonra İbrahim usta, vazi- fesine geldiği zaman fabrikanın kapıcısı onu önliyerek vazifesine nihayet veril « diğini söyledi. İbrahim usta bir an gözlerine inanma« dı. Bir an ayakları altındaki toprakların küvvetli bir zelzeleye maruz olmuş gibi 'sarsıldığını ve sonra koca fabrika bina « sının bir topaç gibi fırıl fırıl döndüğünü hissetti. Bir an arkasını sokağın duvarına daya« dı. İçeride faBrikanın makineleri gürül gürül işliyordu. İşlemesinde kendi alın terinin çok hissesi olan bu makinelerin muttarit oğultularını bir an dinledikten sonra omuzları daha çökmüş, başı önüne eğik, evinin yolunu tuttu. Yarınki nushamızda: Ciddi bir adam Yazan: A. Thörive Çeviren: Faik Beremen l HT 4J

Bu sayıdan diğer sayfalar: