Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
Dün yanın en büyük adını ,, bir İngiliz kızıdır! 1Ş İ BŞ Sonre aünr., bu va fe hoşuna git- Sihin musik şinas olduğunu çi Ol'kestra;:a dahil — oldu. 1 'er];gîn-ç Ve güzel bir kızın bu- ON lüks ve ihtişama pek Ü Yüzden orkestradan — al- "îhayet?:fy; Pek az buldu. 1922 Madı, hareketi € İngiltereyi terketti. Beçir Kadmc' __nden haberdar bile ol- di.., aâ"““ Meraktan hastalıklar “Letfen a Bönderi et SÖ ön bin İngiliz Şorum...» f_ll”a kadın kızından kısa Velik ,, | aS Beatrice Pariste mü- İ:Ar] Adan bi:pğ;ğmı bildirmekte idi. biş n u%z_ İl:ie geçer, kızdan hiçbir h» aber &İm sene daha geçer, gene & dmaz, Mrs, Thomason ni- Teşki ğ: aaq.“' Olan Seotland Yard'a mü- * Solis faali Ş '&%M-el Söğe lyetî geçer. Fakat M 'm bir kış gecesinde M. üîlh,: Bevgili kızından şu kısa tel- &n Bi — Yı:T ü Tight. Herewith — 10.000 y ğ'%gündm?h*ndadır. Leffen size 10,000 Ri Tüdir. P» 10,000 lira takriben Olan Ve iffetinden ayrıldığı- Thomasan telgraf ve Y Boli k—ll'% !eıdt?“îî eder. Telgraf Hong | iİğinden Scotland Yard o- rına . © hafta Müracaat eder, T Sonra polise haber geli Ttakş, OMason! polise haber gelir. k'%t“ ohllığun ÜN alnının teri ile çalış- %ndhğım u, büyük muvaffakiyet' » İslerinin Ta pek yolunda git- Ki 8;, bndirîrler... Miy £ Yüvaşie'ler... Fikirler.. —Th%asnn îkeylcdâği gündenberi $tir Ar hayli macera geçir- kad Beçi Ç aşlarınd ö !Welâ' a alürak an bazılarından Ö- Bdüz tçili arise gider, Pariste . a lılk. Sonra mürebbiyelik ü “h_'at eder.. para birikti- 'llrehbı B - T. Orada bi Selik ile İskenderiya- _ kulrlaşt Taz kalır ve Hindistana hiy Bhız:% bik l_l'lr-_Calcutta’da ikamet c““u'd.üe Hind; emhh hezdinde müreb- areket ader. Cal- Di kalae';“- Hong Kong'a g- "'h%.ıyage’ fikr € Mmüzisyenlik yapar. * . h% İ İşte bu kabarede neş- _çîn kadınlarına pudra kullanmayı A rek 600 güyes l ra kazandı uünkü ve bugünkuü Çin kadını Günün birinde arasıra kolonya, lâvan- ta, pudra aldığı büyük mağazaya gider ve mağaza sahibesine der ki: — Bir «good idea» m var, Bir içinde dehşetli para kazanabiliriz... Sonra plânını bildirir. Çin kadınlarına vâsi propaganda sayesinde pudrayı #ul- lanmağı öğretmek... Umumi meydanlarda Miss Thomason yanına bir arkadaş a- lır. Bir araba ile bütün Çin şehirlerini dolaşır. Seyahat bir sene sürer. Miss a- rabanın içine bütün sinema yıldızları- nın fotograflarından paketler doldurur. En küçük şehirlere bile uğrar, arabasını meydanlarda durdurur. Hollywood yıl- dızlarının fotograflarını dağıtır... Yanındaki kadını ilkönce dağınık bir halde takdim eder. Sonra saçları taran- miş, pudra sürmüş bir halde takdim e- der ve küullandığı püdraları, lâvantaları gösterir. Bu vesile ile saç maşalarını, pudraları, lâvantaları gayet yüksek fiat- larla satar, Büyük Çin şehirlerinde ise kamyon- lar dolusu dudak boyası, pudra, rimmel- ler dağıtılır, satılır. İlk senenin kârı: 5.000.000 İş hayatına atılışının ilk senesini dere, tepe hep şehirleri gezmek ile geçiren güzel Miss Thomason beş milyon frank kazanır. Bu paranın yarısını mağaza sa- hibesine verir, yarısını da kend: alır. sene Hong Kong'a avdetinde kendine bir komanditer arar ve çabuk bulur. İki se- ne sonra işleri daha fazla terakki eder. Şimdi «B. Thomason and Co.» firma- sının altı bine yakın işçısı vardır. Mak- yaj levazımı vagonlarla gönderilmekte- dir. Çinde onu tanımıyan yoktur. Mali dinde büyük bir itibarı varadır. Serveti dolayısile hiçbir gurur göstermiyen gü- .zel Miss düşkünlere yardımdan büyük zevk duymaktadır. Japon - Çin mücade- Jesi dolayısile büyük şehirlerden bazıla- rında hastaneler, dispanserler bile aç- mıştır. Esnaf toplantıları şubatta başılıyar Esnaf Cemiyetleri Umum Hey'etleri Şu - batın İlk haftasında Eminönü Halkevi ile Beyoğlu Parti salonunda toplanarak birlik- terin 937 yılı hesablarını tedkik ve 938 büd- ce esaslarını tesbit edecektir. Bakkallar, kahveciler, şekerciler, sucü - matnelar, kapıcılar, madeni san'atkârlar 2 Şubatta, Ekmek yapıcılar, lokantacılar, a - * SŞubatta, kasaplar, leblebiciler, deniz kücük nakliye esnafı 5 Şubatta, marangozlar, ötel- eller, otomobilciler, saraçlar, sıvacılar, 7 Su- batta, yapı yapıcılar, hâamallar, caklardır. Ea;-tal g;.nçleri bir bando Kartal Gençler Birliginin bir banto kolu vardır. Birlik bandosu, Şef Mu - hiddin Cengizin idaresinde muntazaman çal ; € . sımde, Kartal Gençler Birliği bandosu tam kadrosile görülmektedir. -- işa - retli, bandonun şefi Muhiddin Cengizdir. |Böylece şişe bitiyor. Bizim kafa da 'du- kudreti yükseldikçe ona karşı itibar da | çalışmıştım. Allah selâmet versin, da- Lo nisbette artmıştır. Çin hükümeti nez—î italebe koğuşuna bol bol Posyon “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, Tımarhanede gece Koğuşta sükünet var. Has Bir kısmı muallim Nihadın, talar üç grupa ayrılmışlar" bir kısmı kayabalığı suratlı hastanın, bir kısmı da yankesici Hilminin etrafında Röportajı yapan: Salamon rakı şişeşini çıkardı.. dibi- ne bir yumruk vurarak açtı. Bana uzat- tı: — Buyurun.. — Ne, şişe ile mi içeceğiz? — Kadehi nereden bulalim?, — Öyleyse evvelâ siz için. Mesele onlara ikramda değil, ben za-. ten rakı içemem. Bir iki kere tecrübe| ettim, boğazımdan kızgın zeytinyağı yuvarlamazsam veya meze tıkmazsam tahammül edemem. Kâmille, Salaman içiyorlar. Rakı şişesi bana geliyor.. — A ' İçmezsen olmaz. Soruyorum: — Nasıl içeceğim? ğ — Canim, basbayaği, yuvarla, üzeri- ne üzüm yersin.. Ne yaparsın, dediklerini yapıyorum. | manlanıyor. Kâmil: — Bu benim, diyor,-dişimin kovuğu- na gitmedi. Gideyim eczaneden uydu- rayım bakayım. Dışarı çıkıyor. Salamonla k” nuşma- ğa başlıyoruz: — Eczaneden rakı mı getirecek? — Rakı ne gezer.. — Ya ne getirecek? — Vallahi bilmem, yuzel bir şey.. — Şarab mı? — Hayır. — Ya ne? — Gelince görürsün.. Kâmil geliyor. Pantalonunun içine| bir şişe sıkıştırmış.. çıkarıyor. Merak ediyorum , Uzatıyor.. tadına bakıyorum, — Aaa... Posyon Tod. Bu, şimdiye kadar neden aklıma gel- medi.. Halbuki askerken bir ara Hay- darpaşa askeri hastanesi eczanesinde kaymakam Fuad, Tod yazardı. Bunu bildiğim için akşamdan hazırlardım. Sabahleyin bihikmeti hü- Ga hepsi yok olurdu. Bir sabah o vakit başeczacı olan, şimdi Emek ecza depo- sunun müdürü mes'ulü kaymakam Muhsine işi anlattım. Güldü: — -Buradakiler içerler.. dedi. Ak - şamdan Posyon Tod yapılır mı? Şimdi de aynı şeyle burada karşıla- şıyordum. Millet Posyon Tod'u çalıp içki niyetine kullanıyordu. hilive mütehassısı lar, dokumacılar, 1 Şubatta, Berberler, Ha “|çorba, patlıcan, üzüm, mahallebi ile içi- 'len Posyon Tod ve rakiı kafamı allak rabacılar, bahçıvanlar, balıkçılar, fırıncılar oduncular, kömürcüler 8 Şubatta, Eminönü Halkevinde, Terziler 1 Şubatta, garsonlar, müskiratcılar 2 Şubatta, çiçekeiler, musiki san'atkârlar 8 Şubatta Beyoğlu Parti salonunda toplana - teşkil ettiler devam etmektedir. Re- Dar oda, damates salatası, pirzola, gibi geçer. Arkasından da bir bardak su *?T Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) bullak etti. Dışarı çiktığım vakit her taraf dalgaya tutulmuş Kadıköy vapur- ları gibi sallanıyordu. O kafa ile aşağıki koğuşa girdim.. Gri elbiseli hasta yata- Bında... Hoca kim bilir ne yapmış, ge- ne kayışlı..: Zaten bugün koğuşta ho- cadan başka tamam B kayışlı var... — AÂaa... Bir tanıdık daha... Tıbbı ad- liden çakmazdan bir gün evvel gelen çini mavi gözlü, papağan burunlu, sağ- dan sola fırıl fırıl dönen hasta da bu- raya gelmiş, Burada da fırıl fırıl dönü- İzmarit bayii bir aşağı bir yukarı do- laşıyor. -— Allahümme fırtına, bin babanın sırtına! Diye dolaşan hasta.. aynı halde... Raşid baba bugün çok büyük kaba:- hat işlemiş galiba. Üstünü başını çı- |karmışlar.. soymuşlar bir don bir güm- lek kalmış. Zavallı damadlarını yor: — Damadlarım, damadlarım.. enta- rimi #etirin.. hırkamı getirin.. bakın na hale düştüm?. Ağir ağır yukarı çıktım... Koağuşta hilâfı mütad bir süküt var, Hastalar üç grupa ayrılmışlar. Bir kısmı Nihad beyin yatağının etrafında, bir kısmı kaya balığı suratlı hastanın etrafında, bir kismı da yankesici Hil- minin yatağının etrafında... Haştabakıcı İzzet tisör pijamalının yanında... Güneş grub etmek üzere, Muallim Nihadın grupundaki muha- vere pek ateşli.. uzun boylu, esmer her balde bizim koğuştan olmıyan bir has- ta, hararetli hararetli bir şeyler anlatı- yor. Kulağıma: ....tımarhane doktoru bu, kızdır- mafğa gelmez.. sözü çalındı. Hikâye enteresan. Hemen karyolaya yaklaşıp soruyorum: — Hikâyeyi anlatan bu hasta kini? — Refik, buranın eski müşterilerin- dendir. 20 senedir yatiyor. Şimdi bir şeyi vok. Fakat çıkıp da ne yapacak? Burada oturup duruyor. Buranın canli tarih'dir. Ne olmuş, ne olmamış hepsi- ni bilir... Hikâyeyi anlatanın kim oldufunu öğrecdik ya.. şimdi dinliyelim: -- ..bir de baktım müdüriyet bina- sında bir kıyamettir kopuyor. Ne olu- yor, diye koştum. Bizim idare müdürü Faik «Ben deli değilim» diye kıyamet- leri koparıyor.. Koparmasına koparıyor ama kim dinler. İzbandud gibi iki gar- diyan bizim idare müdürünü kayışlı- — Arkası var — imdada çağırı- yorlar. —— —- e — Biga bal;çe ve Bağları bekçisiz Kaldı Bigadan Huriye imzasile bir okuyucu- muz yazıyor: tir. B_ekcuer de aldıkları ücrete mukabil, !I hemen hemen bekcisiz kalmıştır. Kırlarda bekcilerin kuluksuz bırakmaktadır. çare bulunamaz mi”r | «— Şehrimizin bağ ve bahçelerini bek- liyen bir düzüneden fazla kır bekcisi var- dir. Kendilerini idâare eden bir de bekci- başıları mevcuddur. Büu bekceiler beledi- yenin nezareti altındadır. Her bağ ve bahçe sahibi, bir dönüm yer için yılda 40 kuruş bekci parası vermekle mükellef- yaz mevsiminde mahsulâtı ve kışın da meyva ağaçlarile bağ ve bahçelerin etra- I fındaki dizmeleri muhafaza etmeğe mec- burdur. Fakat kırlarda mahsul kalmadı diye bekelbaşı, istihdam ettiği bekcilerin birçoklarına yol vermiştir. Şimdi 50.000 dönümden fazla olan bağlar ve bahçeler, azaldığını — gören bazı açıkgözler, bu sene odun kıymetlen- diği için avluların etrafındaki dizmeleri söküp söküp yakmakta ve bahçeleri kor- Geçen gün de tanıdıklarımdan bir ba- yanın bahçesindeki ayva ağaçları odun için kesilmiş ve aşırılmıştı. Bu hale bir Lodos olunca yolsuz kalan bir mahalle Okuyucularımızdan birinden bir mektubda deniliyor ki' « — Bizim Kumkapıda Acemdağı Kü- çük deniz mahallesinde oturuyoruz. Evle- rimiz deniz kıyısındadır. Lodos olunca denizdeki kayıklar sahile çekiliyor ve bi- zim evlerimizin yolu tamamile kapanıyor. Yani ortada gecilecek bir yol kalmıyor. İşinden evine dönen bir kimse burada ya bir cambaz olup kayıktan kayığa atlı- yarak gidebilir, yahud tren yolunun du- vyarından atlıyarak evinin arka tarafına İner. Halbuki tren yolundan geçmek zü- bıitaca menedilmişstir. Bütün bunlardan başka meselâ bu ev- lerden birinden bir yangın çıksa itfaiye buraya nasıl gelecek, nereden geçecek? Yahud bir kaza olup imdadı sıhhilye ot)- mobiline ihtiyaç duğyulsa, — kazazedeyi nakletmek için otomdabil nereden geçip hastayı alabilecek? Bundan sekiz ay ka- dar evvel mahalle halkı Nafıaya bir şikâ- yet göndermislerdi. Bu şikâyet — üzerine derhal bir mühendis gelmiş, keşifler yap- maış, şimendifer altından bir yol açılma- sına karar verilmişti. Fakat anradan uzun bir müddet geçtikten sonra bi'e <es sada çıkmadı. Yolsuzluktan çok " «4 İ VAZzi- yetteyiz. Kıymetli Nafıa B arımızıti himmetini ve alâkasını bekliyoruz.. aldığımız OAYA —