3 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

3 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” > © ia da mk m Uludağ mektubları: 2 5 7 vay a SON POS 1 gi Gazi Enstitüsünün kayak kursu... e Xx * Allaha daha yakın — Çalıdan Çınara — Bol güneş, bol kar, temiz hava — Cennetkaya — En güzel spor — En güzel manzara — 2200 metre — Karla ateş yarışıyor. Profesör Mazhar Osmanın hatıralarından bir yaprak Rİ TA Jr. e” pa Hakiki suçlu bulunmuş, Subhi Paşanın gene bu adam yüzünden Enver Paşadan dayak yediği anlaşılmıştı —3— karşılaştırdı. Ona, maceramı, olanca te , ferrüatile anlattıktan sonra: Bundan evvelki kısımların — Görüyor musunuz paşam? dedim, hülâsası az kalsın. ömrümce acısını çekeceğim bir cinayet işli; i Mazhar Osman anlâtıyor! ei yet işliyecek, size el kaldırac O zamanlar (yani umumi harbden ev-' z veli Tevfik Rüşdü Aras sıhhiye teftiş he- yeti relsiydi. Bir gün başbekimi bul duğun Şişli emrazı akliye ve asabiye hastanesine geldi, mekteb arkadaşımdı, bu ziyaretinden dolayı büyük bir sevinç duydum. Bana teflişinin sebebini anlat- tı: Tarsus meb'usu Subhi paşa sıhhiye müdüriyetine bir mektub göndermiş, gü- ya Şişlideki hastanede benim riyasetim- de ber gece İşü nüş âlemleri yapılıyor, rezaletler oluyor, Hünedanı âli Osmana mensub sultanlar bile bize iştirak edi- yormuş. Kan tepeme sıçradı, Tevfik Rüş- dü teftişini yapıp beni temize çıkardık- tan sonra fırladım, Subhi paşayı arama- Yazan : Kayakçı Bittaki hiçbir şeyden haberi olmıyan Suhhi paşa, temiz bakışlı gözlerini kır- pıştırarak uzun uzun güldü, ve: — Bu, dedi, benim, aynı deli yüzün- den atlattığını ikinci kazadır. Dediğiniz gibi, bu deliler, tumarhanelerde yaşıyan en tehlikeli mahlüklardır . Hele bu vartalarn bizzat atlattıktan sonra, bu kabil manyakların, tarihte çok korkunç hâdiselere sebebiyet ver- dikleri hakkındaki iddianıza da hiç te- reddüd etineden inanırım! Bundan bir sene evvel, bir gün Meclisi Meb'usana 2200 metrede daima buzlarla örtülü kulübe Kafkasyada Hazer denizi ei) İmar mi in gürba doğru; gittikçe yükselen geler vardır. Bunlar yüz kilometre bi- 4 Sulmıyan bir genişlik içinde dört beş veri bulurlar. Yalçın yamaçlar, Mh” köpüklü dereler, çağlıyanlar ve lara görnülü ormanlar dünyanın en hye olduğu kadar en heybetli manza- pa yaratırlar. “nize yakın va dibe e, uysal, biraz #l ve yuvasına çok bağlı olmıyan Oturur. Fakat dağların yamaçları- ay; yilenmiş Ribi duran, gerçekten sürü ve Kartalların yuvalarmı andıran köy- halkı, pek acar, çevik, yılmaz ve hür- ne düşkün in k, ğlilar ovalılara karşı şöyle övünür- hk, Biz sizden daha üstün; Allaha daha iniz. Çünkü yükseklerde oturuyoruz. Mizim Uludağdaki mevklimiz hiç şüb- 2 Kınltoprakla oluranın Kadıköyde raya daha yakınım! le hisbet edilemez. Fakat zâğmen, gece uyurken yürekleri k de duyduğumuz hisler gene içimiz-| Btada güneş daha erken doğuyor gi- * Saat yedide kalktığımız zaman dışa- bol aydınlık içindeydi. Sekizde kah- ya oturduk. Dokuzda otelin önünde e Âİ marşını söylüyorduk. Çalı üstün- Çınarın tepesine çıkan kuş daha coş- > hevesli ötermiş! Biz de öyle ol- uk, lar, bol tüyleri kara salkımlarile N Ahdirıyor. İ kar üstünde bol güneş ve temiz YI içimize sindiriyoruz. *ğlı ve ka; Zaman duyduğu koşmak hevesile, Verimiz çırpınıyor. Ye kadar ders temrinleri yaptık. Ankarayı bırakıp geldiklerine piş- Olanlar şimdi sevinç içinde kayı- ib. te, 7 Vallahi dünyanı en tatlı eğlence » Hüzel sporu budur, Yapmadan tadı pelmazmış! Yorlardı. hi, buçukta, yemeği hayatımızın en Bi, Daş iştihasile yedik, < Çhüjde verir gibi söylediler: 1, Simdi Cernetkayaya çıkacağız! ra olduk, yola düzüldük. Yi, Eemizde pırıl pırıl bir güneş, mas İz, Pİ gök... Dört yanımızda bembe- Vary 3 Yemyeşil çamlardan bir dekor ka, Ukarıda Uludağın en yüksek no iy “rünüyor; göklere doğru şahlanmış “e yi Tepede bir kule ve kulenin üstün- >, Kün şerefli bayrağı dalgalanıyor. ta, ka otkaya) adı buraya o kadar uy- ük, ve bakıyoruz: Tatlı yamaçlar, irili Mek özler, yüz metre kadar aşağıda Mi ayı, ek beyaz bulut yığınları ufukla- Müz aş 2 #nginliğine doğru hallâcın he Mi, kocaman pamuk kümeleri gibi manzara karşısında 1 eğlencesini, en güzel eyse unutacak! ik R et dekorunu bütün renk, Ve Füzelliğile anlatabilecek bir > fırça var mı? “Ha << çekinmi "yaş tp, hin en Ni ab, da nerd 2 bü cenn, en ve düşünmeden: Nü kocaman ve sivri çiçek yığınları: Yürüyüş Diyebiliriz. Muallim Şinasi her fırsatta fotograflar çekiyor. Sonra dinç, çevik ve hızlı bir kayışla çamlara doğru giderken bizi dal- gınlıktan uyandırıyor: — Haydi arkadaşlar, kayağa! Şimdi onar kişilik gruplar halinde ya- | maçlardan vadilere süzülüyoruz. Çamlar arasından kıvrıla kıvrıla geçiyoruz. E-| sen rüzgâr şakaklarımızı sanki buzdan bir elle tokatlıyor, fakat biz onu duymu- yoruz bile... Önde gidenin açtığı iz üzerinde, çelik raylar üstünde kayıyor gibiyiz. İlk an- larda o kadar güç gelen bu iş şimdi bir uçuştan farksızdır. Güneş bembeyaz bulut yığınlarının u- cunda yavaş yavaş kalayından sıyrılan kocaman bir tepsiyi andırıyor. Artık otele dönüyoruz. Son defa 2200 metredeki kulübeye, o- nun üstünde sert çırpınışlarla dalgala- nan al bayrağı bakıyoruz. Oraya da çıkmak istiyoruz ve soruyo ruz: — Ne zaman? Kulübenin üstü her zaman buzlarla örtülü olurmuş. Zaten çatısı bile görün- müyor ve yalnız kapısile penceresi bir| karaltı halinde göze çarpıyor. İçinde bir| tek oda ve bir de soba varmış. Oraya ay- da bir kafile çıkarmış! Bakalım bize kısmet olacak mı? Otele girdiğimiz zaman epeyce yorgun | fakat sabahkinden daha canlı, daha şen ve mes'udduk. | Sobanın karşısına kurulduk. Kapağını açtık ve ona bir ocsk manzarası verdik. O neş'eli neş'eli yanıyor, alevleniyor. Bizim neş'emiz ondan daha üstün. Dışarıda sert rizgir eserken, belki de karlar savrulurken, biz iliklerimize ka dar tatlı tatlı işliyen ılık bir hava içinde gülüşüyoruz. İlk insanlar da aleşe ilk kavuştukları vakit sanırım ki ancak bu kadar haz duy- muşlardır! Uludağ tezad san'atının ne güzel bir veriyor: Burada birbirlerinin can düşmanı olan karla ateş, bize kendi. lerini daha çok sevdirmek için sanki ya- rış ediyorlar. Soba başında bir ders yaptık: teorisi ve kayak ağaçları... Sonra tekrar binbir gece masallarının kirk gilteli yatağına' Deliksiz, kuştüyü kadar hafif Ve tahat bir uyku... « Few Şinasi - Jfen ken | | — Şimdi dosyaların karıştırılması u- | kalemden çıkmış! Yazlar Birbirine ti: Karın | Ea başladım. Meğer bir vapura atlayıp Tarsusa hareket etmiş. Bıkıntım büsbütün arttı, ne yapacağı- Tat şaşırdım, düşünceli ve muztarib bir halde eve geldim. Ertesi sabah Tevfik Rüşdünün evine gittim, Kendisini alıp beraberce daireye gittik. Dosyadan mek- tubu çıkarttım, tedkik ettim. Şimdi an- liyorumu« dedim, Sonra gene onunla has- tanoye gittik. Aslstanlardan birine Bay «A...» yi göreceğimizi söyledim. (Yazı devam etmektedir) — Dım bir daha şuuruna kavuşamamıştı. O sı- frada da, hastanemizde tedavi olunmak- ta idi. Evlâdları bugün hayatta olduğu için, mi mesküt geçtiğim bu manyak doktor, hepimizden aşırı bir şefkat ve ihtimam görüyordu. Fakat buna rağmen de, herkese za- abalar n kendini kur- taramıyordu. Tevfik Rüşdü ile birlikte yanına gir- diğimiz zaman, yatağının içinde iskam- bil falı eçrcakla meşguldü. Bizi göri ce iskambi! kâğıdlarını toplayıp yas- tığının altına soktu, ve: — Hoş geldiniz! Dedi. Tevfik Rüşdü, eskiden tanıdığı dok- tonu selâmladıktan, ve hatırını sorduk- tan sonr9, bir ona, bir de bana bakıyor, kestiremediği neticenin bir an evvel i bekliyordu. Bay «Ar ya: tor . dedim... Tevfik Rüşdü künyeni istiyor, nyem sizde vardır. Lüt- ne VETİNİZ, is Zan iş, Lütfer. kendiniz yazıverirsenizt. | Bu taleb, «A» beyin kansız benzini İ büsbütün soldurmuştu: — Ne münasebet? dedi... Benim iki satır yazı yazacak halde olmadığımı or musunuz? idüm: — Eğer bu iddianıza inansaydım, si: «Geçmiş olsun!» derdim, Fakat ben el lerinizde hiçbir sakatlık olmadığından eminim! «A» bey, hiddetle yerinden doğruldu: — Size yalan söylemiye ne mecburi- yetim var, Benim ellerimin ne halde bulunduğunu siz benden sin mu uyutma, dum. Ayni sükünla cevab verdim: — Siz, daha üç gün evvel, yanınızda- odada yalan meflâc hastanın mek- tubunu yazmıştınız. Bu oda da karıştı-! rçi aleminizden yeni çıkmış birço yazıl mevkie düşürür, «A» bey, büsbütün çileden çıkmıştı: ğime ne karışıyorsunuz?.. Yalan değil. Üç gün evvel, dediğiniz mektubu yaz- ği bir buhran geçirdikten sonra, | bulunabilir. Bu da sizi mahcub |“ Enver Faşa yerine getirmeğe giden hademenin yo- İlunu kesmişti: — Ne hakkınız var? Benim mahrem €vrakımı karıştırmıya ne hakkınız vari, imi kaybetmeden sordum: doktor bey? Başkalarının Ul sokmıya ne hakkınız var? Derhal, tecavüze niyetlenen hasta- yakalıyan iki zorlu hademe, «A» be- , az evvel kalem bile tutmadığını söylediği ellerini güç halle muhafaza edebiliyorlardı. O sırada, serbest kalan diğer hademe de emrimi yerine getirmiş, «A» beyin İdolübindaki kâğıdları, önünde durduğu-| z masanın üzerine Y : Onlar arasından lâalettayin bir kâ-| İğıdı çektim. O kâğıd, «A» beyin oğluna | yazdığı bir mektubun müsveddesiydi. Altında imzası da vardı. Onvı dikkatle gözden geçirince, bü- yük bir sevinç içinde, ve ikinci defa olarak: — Tamam! diye bağırdım. Sonra cebimden çıkardığım mahud mektub müsveddesini Tevfik Rüşdüye uzattım: — Şunlara dikkâtle bak bakalım! Tevfik Rüşdü, merakla elimden âde- İta kaptığı iki mektubu gözden geçirir geçirmez: / — Ve ilâve etti: — İki mektub da ayni elden, ayni ! ipatıp uygun' Bunun tahakkukundan sonra, orada İyapılacak işimiz kalmamıştı. «As beye| İgelince, o, bu cürmü meşhudun mu- vafiakiyetle neticelenmesi üzerine, hır-| sindan kaskatı bayılmıştı. ! Anlaşılıyordu ki, kendisini ziyarete! İgelen meb'ws ahbablarından birisinden antetli bir de «Meclisi Meb'usan» kâğı-| dı edinen «A» bey, mahud mektubu yazmış, ve biçare Subhi paşanın imzâ- ile Adnan Beye göndermişti. şdü, bunu öğrenmenin hay- reli içinde bana: — Peki ama, diyordu, bu adamin bu- İnm yapmaktan maksadı ne? Senden ne yor? Aranızda ne var? İ ylakikati anladıktan sonra, geri ka- lan düğümleri çözmek kolaylaşmıştı. Gülerek izah ettim: u adam manyaktır. Manyakların manileri vardır. İçlerinden! İ birçokları, tabkı «As bey gibi, kıskan- hoşlanmadıkları kimselere fe- halık etmek isterler, | Bu ürzu onlarda bir hastalık halinde.) ! » beyin bu suikasdi de, bu has- talığın tabii tezahürleri dom, Fakat şu anda ellerim tutmuyor! | Onunla münakaşayı uzatmanın ma- , Arkamızda duran ha- erden birisine emir verdim: — Şu karşıdaki dolabi aç... sAz be- in kitsblarını, defterlerini buraya g&- «A» bey, yerinden fırlamış, emrimi , cümlemizi bu kabil! orusun | manyak b ta bu kı da bitmedi. Ondan bir mi ik iddet | isonra, bir tesadüf beni, Subhi pi aşayla 'B giriyordum Arkamdan: — Pinpon ...Bana bak! diye bağıran hiddetli ve yüksek çıkan bir ses duyun» ca durup geri döndüm: Enver paşa... Her zaman, her gördü- ğü yerde, ellerimi, yanaklarımı, öpen Enver paşa, büyük bir hiddet içinde ü- zerime doğru geliyordu. Ağzımı açmama, hiddetinin sebebini sormama vakit kalmadı: Yüzümde ar- ka arkaya yarım düzine tokat şakladı. Ben bunların maddi manevi acısile kendimi kaybetmişim! Ertesi gün, Enver paşa beni ziyarete geldi. Kusurunu affettirmek için, ne yapacağını ne söyliyeceğini bilmiyor- da, — Bakın kın... Mektubları okuyunca, aynı hayret ben de duydum: Mektublardan birisinde, benim im- zamla yenilmez, yutulmaz, küfürler, hakaretler, Mtiralar, ithamlar savrulu- yordu. Halbuki aynı yuzile yazılmış olan di- ğer mektub, benim mecliste tokatlanı- şından bahsediyor; ve o ilk mektubu öa, sırf bu neticeyi almak maksadile benim imzamla kendisinin yazdığını bildiriyordu. Bu ikinci mektubun altında da, Ad- nan Beye sizin aleyhinizdeki mektubu gönderen delinin imzası ve adresi var « dı. Bittabi tımarhanede bulunan bir in- sanı hareketinden mes'ul tutamıyaca- Zımız için hiç sesimizi çıkarmadık! Biz de Tevfik Rüşdü gibi aynı duayı ettik: — A''ah cümlemizi bu kabil manyak- ların şerrinden korusun! Ne dersiniz? Mazhar Osmanın bu macerasını öğrendikten sonra, bizim de aynı duayı aynı samimiyetle tekrar» lamamaynıza imkân var mı? —SON— dedi... Şu mektublara ba- Mısır müvaridatına konulan dang tedbirleri kaldırıldı Mısır limanları müvaridatına konu- lan danz hastalığı tedbirleri kaldırıl- mıştır. da 7 kânunusanidenberi dang hastalığı görülmemiştir. 6 memurluğa 30 talib Gümrüklere alınacak altı yeni me- mur için dün gümrükler başmüdürlü günde bir imtihan yapılmıştır. Bu im- tihana 10 bayan ve 20 erkek iştirak et- miştir. İmtihan neticesi birkaç güne ka- dar alâkadariara tebliğ edilecektir. Aksu bügün geliyor Evvelki gün Sinoptan kalkan Deniz yollar idar 5 limanımıza gelecektir. havuza çe r doğru bir suretle tamir edilec ir kadın pencere"! capıda oturan 45 x e bir kadın evinin pencere camla ken sokğa: düşmüş, vücudünün yerlerinden yaralanmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: