SON POSTA Sayfa * ” İstanbulda 64 saa | süren 1196 yangını B.'ı, en Bu b:u &teşi beyhüde ahüzüâr itmez, Sazab, buna kanca, tulumba kâr On itmez!.. T_"i'.' Ci asır Türk müverrihlerinden kaydettiği; , Müellifi Mehmed Halife- ı“huıqu hicri 1070 yangınında İs - F s yanmıştı. Sühteki Pte mışti. 'â:i menhaytüMİ kütübhanede Emiri E- he bi Un l_mablıarı arasında gördü. Einina g 98 risalede, hicri 1196 Cibali ::q îfeı:'lr bir makale buldum. Meh- B S0nra, İ"' haklettiği 1070 yangının - ı:'etlerinı'n stanbulu kasıp kavuran ateş “hakkak kie?, dehşetlilerinden biri de. l 1196 yangını olmuştur. Ra Maz, Büat 3 alaa:ı::k 13 üncü Perşembe gecesi V aî (aşağı yukarı 10-11) de ü yağı Kale içinde Çıngıraklı 'nda mavnacı Ali adında bir T Ri oğ alı evi v Ş * Yangın çıkîîjnden bir kaza neti . kğirm“kelesin d edi. B; Tüzgârı esiyordu. Ateşi iz B y En s”ğukîq bu müthiş yangını nakle. âbriki anlılığını muhafaza eden Tak, bi:ndiîîlği Bibi, yangın <ateş ya - ğ Yletti, Baki T gibi» Âşıkpaşa tarafına na Vd K“Pıu)'e geldi. Oradan iki ko. ilerleği ollardan biri Müftühamamı. ;, Fîî_;îeşmğini. Otlukçu yoku. aöladı, h camisine doğru ilerleme Beri îqu. g:î':ara Uzadı. İfraziye tarafını öim k"î“'&b'ı B '_On Ümid ve sığınak ola - Usuna k'd'ğl eşyasını İfraziye camisi , camiaîırmlşh. Birçok canlarla be- ü hîuk > € bu eşya mahvoldü. Ateş “i_lrm, ham“âun_a saldırdı, ev, dükkân, qand"'ki Suiı:: sildi süpürdü. Yokuş üs - Öın Onu da İ hsarayına dayandı. Bir an « * ':laki İn'l'r kav parçası gibi yuttu, sa- Virdi, ilihamamı bir anda harabeye Fatih îî*öeı F;t:;fhsıne doğru ilerliyen kola ge. İç ._Taıebei";îdreseleri baştan başa yan. Rüğa. firladı Aüm. perişan ve çıplak so. Vaş Ükive Kç teş Fatih medreselerinden haneç; b_uS'Uk Karamana atladı. Ka - Neyi Cayılr Saat içinde yok etti, Saraç. ai ea 7 Cayır yaktı. Kavaf ve saraç d“l! durdua;:ş karşısında, sadece dövü. u. d...[nnaiaoiîîîıîrâibir kol Atpazarına ali t m:;“_ başlıyan bu müthiş yangın şıkpaşa tarafına doğru iler. İstanbulum fotografı mevcud en eski yangınlarından biri. Ramazanda- bir Cuma: gününe isabet eden | yangında, İstanbul ca- ) milerinde ilk ve son 1: defa olarak Cuma na- :: p mazı kılınmadı. Şeyh- | islâm İstanbullulara o- :ı ruçlarını bozmaları : ( p . . . ' i için fetva verdi : lerken, diğer taraftan Unkapanına, Ora - dan Küçükpazara doğru yayılarak Haliç sahillerini mahvediyordu. Yangının başlangıcından tam 33 saat geçmişti ki âfet tam sekiz kol üzerinde İs tanbulu yanmakta devam ediyordu. Bil - hassa Küçükpazarda, bir cehennem man- zarası almıştı. Küçükpazarı bir külhan haline getiren yangın Süleymaniye altında Ağakapısı- na dayandı. Artık bütün İstanbul ayak - lanmıştı. Gök yüzü kıpkızıldı. Muazzam şehrin üstü, kadın, erkek, çoluk çocuk iki milyona yakın insanın heyecan ve kor- ku ile yükselen feryadile kaplanmıştı. Padişâh Ağakapısına gitmişti. Ağakapısı, yani Yeniçeri ağasının otur. duğu yer, İstanbulun en muhteşem sa - raylarından biri idi. Birçok köşklerden, dairelerden mürekkebdi. Yangın, Ağaka- pısını evvelâ Tekeli köşkünün altından sardı ve çabucak, Yeniçeri ağalarının ika. metgâhını bir meşale haline getirdi. O za- man, İstanbul tarafında yangın küle- si de burada idi, Adı yangın köşkü idi. O da kül oldu. O gün Cuma idi, İlk defa olarak İstan- bulda Cuma namazı kılınmadı. Ramazan. dı, şeyhislâm İstanbul halkınin yangın â- feti ve faciasile oruç bozması için fetva verdi. Yangının Zeyrek tarafındaki ko - luna gelince, Sultan sarayını yaktıktan sonra yokuşun altına indi. Vefayı, Kova. ciları, Mollahüsrevi yaktı, Şehzadeye gel. di. Bir kol Süleymaniye tımarhanesi arka . sını mahvetti. Kirazlımescidi yaktı. Boz. doğan kemeri etrafını kül etti. O civarın meşhur konakları arasında Ahmed Nazif ASOÜ den fazla cami, 36 tekke, 260 lamam kül olmuş, Lâleli camisine Sığınan 400 insan cayırcayır yanmıştı “Son Posta,,nın tarihi bahisler muharriri el yazması kaynaklardan tetkik edip yazıyor ) a Çırağan yangını Efendi konağı, zengin eşyasile birkaç saat içinde yok oldu. Yangın buradan «Eskio - dalar» denilen Yeniçeri kışlasına sirayet etti. Ve baştan başa mahvetti. Fatih camisine gelen ateş ise, burada iki- ye ayrıldı. Biri Sarıkez tarafını, — diğeri «Yeniodalar» denilen Yeniçeri kışlasını yaktı. Yeniçeriler bütün gayretlerine rağ- men kışlalarını kurtaramadılar. Bütün İstanbul hayret ve dehşet için - deydi. Ateş rüzgârı Aksaraydan, Şehza « deden, Koskadan ve Kazasker hamamın. dan esmeğe başlamıştı. Yangın Aksarayda da ikiye ayrıldı: Biri Hasekiye, diğeri Tozkoparana git. ti. Diğer taraftan bir kol da Kocamusta - fapaşaya koşuyordu. Ateş Kocamustafa - paşada da ikiye ayrıldı. Bir kol Hekimoğlunu, bir kol da Siliv- rikapısı tarafını mahvetti. Birinci kol Sün. bülefendi dengâhında, ikinci kol Yediku. lede deniz kenarında durdu. Kazasker hamamı ve Aksaray tarafına gelince, ateş Lâleliye doğru sardı. Binlerce İstanbullu, canlarının yonga- sı olan mallarından kurtarabildiklerini Lâleli isi avl kaçır dı. Lâ:? leli camişinin altı mahzendir. Bü mahzen. de 600 çeki odun vardı. Lâleli camisinin etrafı ateşten lâle oldu. Caminin avlusun. daki eşyayı yalıyan alevler biraz sonra da caminin mahzenindeki odunları tutuş- turdu, Lâleliye sığınan 400 kişi cayir ca- yır yanarak telef oldular. Lâleliden sonra alev Koskayı sardı. Ra- gıb Paşa kütübhanesi kurtuldu, fakat, pâ. şanın türbesi yandı. Yangın bu tarafta Lângaya kadar her rastladığı yeri kül et. ti. Lângada, sıra kahveleri yaktıktan son- ra denize ulaşan bu kol, söndü. Silivrikapı koluna gelince: Ekmekçi fırını yanında Karaçelebi bostanında sön- dü, Buradan Yedikuleye inen kol denizde söndü. Diğer kol Simkeşhanede durmuştu. Bir başka kol da Kaptanpaşa hamamında sön- Müştü... 1196 Cibali yangını tam 64 saat sürmüş. tü. 300 den fazla cami ve mescid, 36 tek. ke, 260 hamam yanmıştı. Ev ve dükkân sayısızd, R, Ekrem —EDEBİYAT — — Anlamıyorum canım.. bu nasıl şir? — Anlamıyorum, — Anlamıyorum. Bu üç itirazın üçü de haklıdır ve üçü de haksızdır, yerine göre... Bu izahım ilk bakışta biraz garib gö - rünür. Fakat müsaade buyurun da izah edeyim: Bir şür, mademki bir heyecanın ifade- sidir, o heyecan, derin veya basit bir fik. rin, hattâ fikirlerin de nâkili olabilir. O zaman, hissin derinliği ile fikrin enginliği derece derece yükselir. Her yükseliş, adi vuzuhdan renkti bir müphemiyete doğru bir kanatlanıştır. Bu kanadı da ancak şai- rin musikisi canlandırır ve harekete ge - tirir. Şimdi ilk «anlamıyorum» diyenlere ge- lelim. Bunlar, kalabalığı temsil ederler, Her san'at eseri karşısında ilk aradıkları | ve bekledikleri, sadece kolay anlaşılıştır. Çünkü dimağları yorulmaktan çekinir. Sonra itiyadlarının esiridirler. Alıştıkları bir san'at şeklini kolay kolay feda ede - mezler. Feda edebilmek için de her şey - den evvel. kendilerini daha yeniye yaklaş. tınan bir enerji ve bir zevk sahibi olma.- ları lâzımdır. Bu sahada yalnız klâsik ve- ya romantik kültür bile kâfi gelemez. Ye- ni asrın heyecanlarını yeni bır tonda tes- bit etmeğe çalışan san'atkârları hakkile anlıyabilmek için bu manevi ziyafete ça- ğırılanların dimağlarında ve ruhlarında pek orijinal bir gıdayı massedebilecek bir kabiliyet, bir hazırlık bulunmak zaruri- dir ve bu zarüret okuyucular arasında a- ranılan hususiyetlerin hiç şüphesiz ki en başında gelir. Modern bir Fransız şairi: «Ben anlaşıl- mak için değil, anlıyanlar için yazıyo - rüm!»> diyor. İşte bir cümle ki, edebiyatı cemiye; ba- kımından görenlerin pek şiddetli tarizle. rile karşılaşabilir. Onlar da haklıdırlar, fakat bu iddiala. rını şir denen ve her şeyden ziyade mu- siki kıymetile ölçülen edebi nev'e pek 18- rarla yapıştırmamak ve ona kendi saha - sında daha geniş bir mana vermek şarti. | le.. Yoksa, şiirin, bilhassa yüksek şiirin kıymetini orta şürden ayırmak güç olur. du. Hâsılı fikrim anlaşılıyor sanırım, Yeni bir şir sesi karşısında ilk eanlamıyorum» feryadını koparanlar, işi cemiyet bakı « mından halletmeğe kalktıkları için kendi hesablarına haklıdırlar. Çünkü isterler ki her san'at eseri bir içtimaf fayda yarat - sın. İyi amma, halk san'atı ile, hattâ bir derece daha yükselerek, alışılmış, hesabı kitabı yapılmış, az çok klâsikleşmiş - bir san'atla en modern san'at tecellisi nasıl bir kefede tartılabilir? Yüksek san'at e - serleri ne zaman, her cihetçe umumun malı olabilmiştir? Müzeleri dolaşanlar içinde ekseriyetin muhakkak en mükem. mel eserlere değil, en kolay anlaşılan ve göze derhal çarpan tablolara baktıkları, onların fotoğraflarını çektikleri, salonla- rının duvarlarına o neviden orta eserlerin kopyalarını astıkları inkâr edilebilir mi? Bir zamanlar meşhur İngiliz şairi Ed gar Poe, saf şiir prensibini ilk defa ortaya atmıştı. Fakat devrinde anlaşılamadı ve adeta lânetlenerek öldü. Aradan epeyce zaman geçtikten sonra, Fransada Mallar. m& ortaya çıktı ve Poe'nin nazariyesini e- le alarak bu nazariyeyi mücetred surette en yüksek tecellisine çıkardı. Şiirden vu- zuhu, hattâ hemen hemen manayı tama- mile attı, onun yerine yalnız musikiyi ikame etti. Artık bütün duyguları, keli- melerin aralarında uyandırdıkları en in- ce musikilerden kavramak lâzım geliyor du. Bu ise, romantik ve parnasyen şiirle rin vuzuhuna alışık olan ekseriyete pek tabidir ki çetin bir bilmece kadar karan- lıik ve can sıkıcı geliyordu. Aradan gene bir zaman geçti. Nihayet Büyük Harbden sonra, yavaş yavaş yeni şiirin vermek is. tediği tesirleri az çok kavramağa müsaid bir okuyucu zümresi yetişti ve işte o züm. re Poe'nin ve Mallarm&nin az çok mira - sına konan, onların tezini devam ettiren Paul Valery'yi biraz anlar gibi göründü. Diğerlerine fazla görülen şöhret te bu defa Valery'nin başında parlak bir hâle gibi parladı. Bütün dünyada meşhur bir şahsiyet oldu. Maamafih, bu defa da, «anlamıyorum» Anlaşılan şiirle anlıyanlar için yazılanın farkları YAZAN: HALİD FAHRİ OZANSOY böyleleri, modaya bile tâbi olmağı sıkın tılı bir külfet sayanlardı. Nasıl ki, bizdi de Abdülhak Hâmidi veya Ahmed Hâşi mi bu ikinci neviden anlamıyanlar çoktur Üçüncü zümre anlamıyanlara gelince. ah işte bunlar en hazinleridir Çünkü, ze kâ, kültür ve zevkleri ne dünü, ne bu - günü hiç bir zaman anlamıyacaktır. Öyle iken, her memlekette şairlerin eserleri karşısında en çok ağız kalabalığı edenler de gene bunların arasında aranmalıdır. Halbuki, sadece gölge etmeseler, san'atın da san'atkârların da onlardan fazla iste - dikleri yoktur. Fakat bunu bile anlamak, az çok bir şürin güzelliğini anlamak ka « dar güçtür. Netice olarak şunu kaydelmek isterim: Yazımın sernamesindeki esas. öyle sanı. yorum ki, şür hakkında en doğru bir ka- naate bizi götürebilir. Derhal anlaşılan şür, kolay şürdir, fakat yüksek kıymeti aranamaz. Anlıyanlar için yazılan şüir - lerse, edebiyat tarihinde yüz sene, iki yüz sene sonra da kalacak şairlerin eserleri - dir. Devirlerinin yüzlerce san'atkârı göl- gelenip unutulduktan sonra bile yaşarlar ve çok hazin bir itiraf amma bir hakikatin ifadesidir, asıl büyük şairler de ancak ö- lümlerinden yarım asır, bir asır geçtik - ten sonra anlaşılırlar. Demek oluyor ki, çok eskiden yalnız bir zümrenin anlıya - bildiği şürin kıymeti, ancak aradan bu ka. dar zaman geçtikten sonra umuma bir şey ler anlatabiliyor. Zaten bunun için değil midir ki, roman, hikâye ve tiyatro gibi bir çok edebi nevilerin hilâfına, şiiri sevenler ve hele iyi şürden anlıyanlar her devirde okuyucu kütlelerinin nihayet onda biri nisbetini aşamıyor. İşte şürin hakiki talihsizliği budur ve ne yazık ki, bugün dünya edebiyatında en fazla bu buhran göze çarpmaktadır. Şiir ölmüyor, sadece şiirden zevx alanların a. dedi gittikçe daha çok azalıyor. Buna dün. kü edebi nesiller çare bulamamıştı, bu- gün ise hiç çare bulamıyacak. Zavallı şairler yalnız yazıyorlar. Okuyan oku - yor, üç çeşid (anlamıyorum) itirazları karşısında tek tük (anlıyorum) seslerini de kâfi bir saadet sayıyorlar, Eh, bu ka - darı da bir tesellidir. Halid Fahri Ozansoy Hollanda Kraliçesinin damadının çektiği film Holanda Kraliçesinin — kızı Prenseg Cülyana ile evlenen —Alman prensi Bernhard, kızı Beatriks'in baş rolü oy- nadığı renkli bir film çekilmiştir. Bu film Amsterdam'ın bir çok sinemala - rında gösterilecek, elde edilecek olan hasılât, ordunun eğlencelerine sarfe - dilecektir. Myrna Loy Londraya gidiyor Beyaz perdenin en cici yıldızlarından Myrno Loy kocasile birlikte Londraya gelmektedir. Bir müddet orada istirahat edecek olan yıldız, Hollywooda dönüşün. de William Powell ile yeni bir film çevi. recektir. sesini çıkaranlar görülmedi değil. Ancak