4 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

4 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İnanılmıyacak Bir münasebetsizlik Yazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 1 inci sayfada) ederken memnuniyetle gördüm ki Hata yın Türkiyeye resmen devri günlerinde Şam dostlarımız hiçbir taşkınlık göster- memişlerdir. Eskiden Türkiyeye karşı en şiddetli dille yazı yazan El Kabes bi- ie, bu hâdise etrafında birkaç esefli ser- Jehva yapmakla iktifa etmiş. bundan ile- ri gitmemiş. Bu müşahededen dolayı memnun olurken, bir aralık 1/'Orient gazetesinde bir serlevha gözüme ilişti: «Gene görüşelim, Antakya's Merak et- tim, okudum: «Antakya, İskenderun - Kırıkhan ve Suveydiyye - diyor; dünden itibaren Türk oldular. Ne zamana kadar öyle ka- Iacaklar? Kemalin vatanı ve umumi- yetle Arablar, hep birden, bugün <çem- berciler> e intisab elmiş ve İazia bir mu- kavemet göstermeksizin, onlarla birlikte yürümekte bulunuyorlar. Bunun için şu esnada dahili kavgalardan ictinab etmek daha doğru olur. Fakat, bir kere dikta- törlerin hesabları tamamlandı ve islâm memleketlerinin yeniden bir araya top- lanması işi bitti mi, o zaman, yeni bir istizah ve izah zamanının gelmesi jetinab edilemez bir hal olacaktır. Türkler, ga- yet sempatiktirler. Fakat, ayni zamanda hem tarihin, hem coğrafyanın, hem dilin ve «ırk» denilen şeye ald bütün diğer şeylerin haklarından gelemiyecekler. De- iller ve rakamlar meydanda duruyor. Enternasyonal komisyon Sancağın Arab olduğunu meydana koymuşlu, Bunun içindir ki komisyon Sancaktan kovuk muştu.» Bu satırlarla başlıyan makale, biraz da Hatayın eski ve yeni manzaraları ü- zerinde hayali bir seyahat yaptıktan ve onun Arablığı üzerinde bir. daha durduk- tan sonra şu cümlelerle nihayet buluy: 4Bu hale karşı, ümidsizliğe düşüp ağ- damak mı icab eder? Zannedersem, te- bessüm etmek daha doğru olur. «Hattâ, daha ziyade yeniden ümide başlamak...» * Eğer bu satırların altını imzalamış © Jan muharrir, bir Suriye nasyonalisti ol- saydı, bu makale bir El Kabeste, bir El Eyyamda, bir E) İnşada irtişar etmiş bu- Tunsaydı hiç hayret etmezdim. Hattâ, ayni makale, bir Alman; bilhassa bir İ- talyan gazetesinde çıkmış olsaydı. bunu gayet tabii bulurdum. Fakat, Berutlu bir Fransız gazetesinde, bir Fransız muhar- riri tarafından yazılmış olması karşısın- da ne kadar hayret etsem haklıyım. Bütün Suriye matbuatının sükünetle kâydettikleri bir hâdiseyi, Berutta bir Fransızın, adetâ yarı resmi mahiyeti haiz bir gazetede bir Arab irredantizmi mese- lesi yapması, en hafif tâbirleri kullana- rak söyliyeyim, çok garibdir. Hatay Arabsa bundan L'Orient gaze- tesine ve Laurent efendiye ne? Bizzat Arabların, daha ziyade süküt içinde kar- şıladıkları bir hâdiseyi, Arablıkla hiçbir alâkası olmıyan bir yabancı ve bir tufey- inin böyle bir mersiye mevzuu yapması- nın ne manası var? Zihnim bu saallerle hayli meşgul oldu; Fransız muharririnin makalesini mazur gösterecek sebebler #- radım, fakat, bulamadım. Yegâne, ma- zeret olarak onun kafasındaki darlığı, gözlerindeki hırs perdesini buldum. Bu da, bu gibi ahvalde, hoş bir özür olmasa gerektir. Hele, bu muharririn, halen diktatör- Jere karşı Fransa ile birlikte vaziyet al- mış bulunmak hasebile, Türkiyeyi renei- de etmekten ictinsb etmek istedikten sonra, günü gelince, bizden hesab soru- lacığını söylemekten çekinmeyişi, cidden siyasi takt noksanı için gösterilebilecek en parlak nümunelerden bi * Bügün, büyük bir cihan davasının, sulh fikrinin müşterek müdafaasını yap- mak üzere Fransızlarla elele vermiş ve bu elele verişte bütün samimiyeti ile, bir Türk - Fransız dostluğu devri tesis etmek kararını almış bulunan Türkler için Berutun bu mühim Fransız orge- nında böyle bir mâkale okumak, hiç te hoş bir şey değildir; z ki, her ma- kale, içindeki iddialar ne olursa olsun, nihayet, onu yazan bir ferdin eseridir ve Kış hayat ile ölüm arasında bir kuvvet ölçüsüdür. Beyaz kar bütün muhiti örttüğü zaman etrafınıza bakınız. Çimen, çiçek, yurmuşak ağaç ölmüştür. Beyazlığın arasında yemyeşil kalan sadece bir kısım ağacdır. Çünkü kuvvet onda- dır, dayanan odur, yaşamıya hak kazanmış olanda ur. SOZ AR Hergün bir fıkra | Bir zırh takımı Saatte seksen kilometre | — Hayat geçidi s İnsanlar mukavemet bakımından çiçeğe, ağaca, çimene benzerler. Bazıları fik rüzgürda sararırlar, kış gelince ölür- ler. Bazıları ise fırtınayıda, karıda, borayıda atlatır. Ja inbir müşkülüt arasında dimdik kalırlar. Kendinizi şi a. slıştırmız. müşkülâta mukavemet kabiliyetinizi arttırımız, zira hayat çiçekli bir yol değil, çakıl, kaya, di - ken dolu bir geçiddir. ASINDA ——! 200.000 liraya satılan Di At yarışında bahsi müştereke işti- £ rak edecek bir adam atlara bakıyor- : du, Yanında duran biri atlardan bir tanesini göstererek; — Bu atı tanırım, dedi, beş saatlik bir yolda tam seksen kilometre sürat» le gitmişti. Bahsi müştereke iştirak edecek bü- tün parasını o gfa sürdü, Ve yarışın neticesini bekledi, At sonuncu gelmiş, £ paralarını kaybetmişti. Atın beş saatlik yolda seksen kilo- metre süratle gittiğini söyliyeni ara- dı buldu: — Ne diye beni aldattın, dedi, bu £ muydu seksen kilometre giden at?.. — Evet buydu, Londrada Canterbury katedralinde ya- pılan Obafriyatta (Oİngilteredeki sa - âtlerin en eskisi bulunmuştur. Bu saat altın ve gümüşten yapılmıştır, güneş sâ- atidir. —— e e — yalnız onun fi ferdin de, bazan yanlış fikirlere düşme- sini ve herhangi bir gaflet dakikasında, İhâdiselerin hakiki görünüşlerinin ve ök çülerinin ötesine geçmesini gayet tabif ve insant bulmak lizım geldiğini de pek! iyi biliriz. Bununla beraber, şunu da çok! iyi biliriz ki, ber ferd, herhangi bir içti- mai veya siyasi muhitin, berhargi bir zihniyetin mensubudur ve bu itibar ile! £ de o muhiti ve o zihniyeti kuvvetle tem-| sil etmek mevkiindedir. Bunun için, Be- rutlu meslektaşımızı ferd olarak almak- tan ziyade, bir muhit ve bir zihniyet mümessili olarak telâkki ederiz. 'Bu zihniyet, herhalde değişmeğe mah- kümdur. Antakyaya — #Gene görüşelim» - Atu revoir! - diyen bu zihniyete, değiş- mesi lüzumunu hatırlatmak için biz de. pekâlâ, «Gene görüşelim, Orient!» diye- biliriz. Eski bir Türk sözü, «Dağ dağa trenle getirdiler. kilometre süratle sen kilometre koştuğunu söylemedim. Atı buraya beş saatlik bir yerden erini temsil eder. Bul Külâh giyen güzellik Namzedi kızlar Amerikada yapılan bir güzel müsabakasında hakemler, inde bir Alman tarafından yapılmış olan İ| bir zır takımı iki yüz bin Türk Irasına satılmıştır. Resmimiz, müzayededen bir sahneyi gösteriyor. Merih yıldızı ilk defa küremize yaklaşıyor Gelecek hafta Merih yıldızı küremize 15 senedenberi ik defa olarak 36 milyon mil vwesafede bulunacaktır. Heyet alim- leri, bu vesile ile, yıldızan sathımdaki de- Bişiklikleri müşahede ve tetkik edecek» ler; spektroskop ve diğer aletlerle de at- mesferdeki ahvali, hararet şartlarını, oksijen ve su buharı miktarını kaydede- ceklerdir. Merihte hayat olluğuna ve ne- | batların yaşadığına inanılmakla beraber, insanım mevcud okluğu kanaati kökleş- miş değildir. Bir çığ içinde kaybolan iki dağcı Polonyah dağelarm pirlerinden Adam Karpirski ile bir arkadaşı Polonya Hima- Tâyasında bir çığ yüzünden hayatlarını kaybetmişlerdir. İli dağ amatörü Nanda Devi dağının şimal eteklerinde, 20 bin kadem irtifada üç memaralı kampta bu- Fakat ben atın sek- Tren saatte seksen yol almıştı. Büvonsapanayayaşana: N vücud müsabakaya kavuşmaz amma insen İnsana kavuşur!» der. Bu söz, her zaman doğrudur. giren yüz güzelliklerine kapılmamaları için bir çareye baş vurulmuş ve resimde gördüğünüz gibi, müsabıklara külâhlar giydirilmiştir, Muhittin Birgen en wfak 'bir izlerine raslanmamışlır. 77777j|'Ö<3*>T”" |, — İSTER İNAN, İ Üniversitenin müstakbel mesaisi gözden geçirilirken ec- nebi profesörlerin dil meselesi üzerinde de durulacakmış. Meseleyi bilmiyen azdır: Dört beş yıl evvel Üniversitemiz için Avrupadan ecnebi profesör getirttiğimiz zaman kendilerinden dört yıl içinde türkçe öğrenmelerini ve öğrendikten sonra da tedrisatı türkçe olarak yapmalarını istemiştik, Onlar da kabul et- mişlendi, Aradan geçen müddet zarfında gerçekten çalıştılar. ger- çeğten öğrendiler, fakat bir dili konuşup aniryacak kadar öğrenmek başka, o dil ile tedrisatta bulunacak kadar öğ- penmek gene başkadır, hele türkçemiz için. Bir dili birinei şekilde öğrenmeye 2, 8 sene bol bol yeti- İSTER İNAN, | STER .NANMA! şir. İkinci şekilde, bütün ilmi ıstılaklarile öğrenmek için dört yıl azdır, hele günlük tedrisatını hazırlamak mecburi- yetile geceleri de çalışmak mecburiyetinde olan bir profe- sör için. Binnenali z düşlinüyoruz ki, eğer bir başka sebeb mevcud değ sırf bu noktadan dolayı mukaveleyi böz- mak, türkçeyi daha fazla öğrenemedi diye az çok öğrenmiş olan bir profesörün yerine hiç bilmiyen bir diğerini getir. mek ve bu süsileyi takiben Üniversitede hep dil bilmez yabancı profesör bulundurmak gibi bir netice verecektir. Kendi hesabımıza bu neticenin doğru olabileceğine inanmı- yoruz, ey okuyucu sen: STER INANMA!T Veli il milyoner KEKİ slanbulun birinci sınıf ötellerin » den birinin sahibi bana bir vak'a an- Tatı; «Bizim otellerimizin müşterileri diğer otellerdekilere benzemezier. Bir kısmı hemen hemen diğer otellere verdikleri kadar bir para ile bizim otellerde kalırlar ki, bunlardan aldığımızla otelin masra « fımı imkân yok çıkaramayız.. Bizim beklediğimiz, zenğin müşteridir. Böyleleri pek sık gelmezler amma bir defa geldiler mi, birkaç oda, bir kat bir- den işgal ederler. Hiç bir masraftan çe- kinmezler.. İşte yüzümüzü bunlar gül « Gürür. Birkaç gün evvel bir milyarderin İs - tanbulâ gelecegini haber almıştık. Hepi- miz sevindik.. Milyarder bu.. hangi otele inse o otel Ihya olacaktı, fakat bugün milyarderin huyunu öğrenir öğrenmez boşuna sevindiğimizi anladık. Meğer o gittiği yerlerde otele inmez, çadır kurar, orada otururmuş.» Ben de ona bir fıkra anlattım: «Hükümdarlardan biri mes'ud değil - miş, mes'ud olmak istiyormuş. münec - cimlerini toplamış, onlardan sormuş. İç- lerinde en ihtiyar: — Ben bunun çâresini biliyorum! Demiş, hükümdar sevinmiş: — Ne yapmak lâzım? — Mes'ud bir adamın gömleğini giyer» seniz mes'ud olursunuz! Hükümdar, mes'ud bir adam aranıp gömleğinin alınmasını ve kendine ge - tirilmesini emretmiş.. her tarafa adam- ilar gitmişler. aramışlar aramışlar, fa- kat mes'ud adam bulunmuyormuş. Mes'ud adam bulmak ümidini kesmek üzere imişler.. Bu esnada bir göl kena - rında oturan saçı sakalına karışmış biri: — Siz ne arıyorsunuz? Diye sormuş. Söylemişler: — Mes'ud bir adam arıyoruz, — İşte ben mes'ud adamım, İstediklerini bulmuş oldukları için se- vinmişler,. - Mes'ud adam gülmüş: Mes'udum amma, demiş, yoktur.» gömleğim kik Mekteblerde kayıd muameleleri Ankara 3 (Hususi) — Maarif Vekâleti bu sene mekteblerin derse başlama ve &ayid muamelelerini yeniden tesbit e - derek lise, orta mekteb, muallim mek - tebleri ve bütün meslek omekteblerine yaptığı bir tamimde kayidlerin bir Ey - Jülde başlanarak 15 Eylülde biteceğini, derslere 25 Eylülde başlanacağını bildir- miştir. İlk okulların kayid ve derslere başlama tarihlerini her vilâyet kendisi tayin etmektedir. Bununla beraber bü- tün ilk okullar Eylül ortasında kayıdlara Birinciteşrinin ilk günlerinde derslere başlamış bulunacaklardır. İskenderun gümrükleri başmüdürlüğü Ankara 3 (Hususi) — İskenderun güm- rükleri başmüdürlüğüne vekâlet müfet- işlerinden Abdullah Bahtoğlu gümrükler hag müdürlüğü tarife şubesi birinci Junmakta idiler. Ani kopan bir çığ felâ-| müdürlüğüne vekâlet müfettişlerinden ketine uğrayan sporcuların 2 numaralı | Pertev Duru tayin edildiler. kamptan imdadlarına koşulduğu zaman | Hatay posta, telgraf müdürlüğüne bu Jidarenin sabık müfettişlerinden Besim |Tacer tayin edildi, © TAKVİM

Bu sayıdan diğer sayfalar: