20 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

20 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MEN MEN MEM MM vw 4 LİN, Lİ Lİ m... e 12 Sayfa m5” “Son Posta, nm Hikâyesi eN ve çiy et kokuları iç avluya koştu: sav üzecek ağa b verdi: — Bula ) ile beraber arık başın. da çayfa içiyor. Ne ki va gız, eye din- gildendin böyle? — Ağnatırın sona, evişme etme!) Durdu, hızını ağanm soluk soluğ; — Ağa, dedi, ağıl önüne geldi.. atından düştü, gâvur ölüsü gibi yatıyor. Sana bir çift İâfı varmış, gör. mek isteyip duru. Bekir ağanın pos bir bıyık gibi kaş- ti. Bu kıl ormanı arasında pusuya yalan kıvılcım gözler, Bıllanın 'bakış istikametini okolladıktan sonra, gelen kadının çıplak baldırlarında ve kızıl göğsünde dolaştı. o Damağında duyduklarını bir yutkunma ile boğa - zınıda düğümleyerek sordu; — Kimmiş bu tat (yabancı) “Ne ister — Bilmeyon ağa. Çuha cebkenli, ba - şında kozalak yazma var. Bizim çukurun (ovanın) kızanına benzemeyoru. Ellelem “Allah âlem) bir ıztabi (ıztırabı) da o - lacak. Benzi geçik, ıhıldayıp duru... Bekir ağanın kaşları dertop oldu. Ta. rifle göre, gelen Madran ötesinden bir zeybek olaçaktı. «Hethalda (o bir baskın değil, diye düşündü, sıkışmış, yaralanıp tezmiş (sıvışmış) olmalı. Yerinden kalkarak ağıl önüne doğrul- du. Ulu bir ağaç yürü: gibi heybetliydi. .Silâhlığının dibinde yatan büyük kabza. lı Gold tabancayı koldam bir yere çekti. Ağır, buharlı bir fışk: kokusunun gen yumrukladığı yan avluda (o sığar onu yilgin bir ihtiramla karşıladılar. Yerde yatanlar ayağa kalktı, başlarını birbir - lerinin boş böğürlerine sokarak aralanıp yol verdiler. Misafir hir samca yığınının arkasında, tek ayağının üzerine bağdaş kurarak o - nerede ola? (Acele yanında aldı, bir garib herif? (1) Garbi Anadolunun bazı yerlerinde eş- raf ve zengin ağa karılarına, hanımefendi makamında yapılan bfirmet hitabı. vahşi hareketi nasıl yaptın? Artık ele avuca sığmıyan Semiha, bu bü ormanların, bu suların olan Semiha bir “yâbancının nüfuzu ve hükmü altına girişti; artık © serbest bir insan değil, bir köle idi... Tintini kucağıma almak için eğilmek istedim, mütehakkim bir seşle mâni oldu: — O hayvanı bırak! yolunu bulur © gelir... © — Dudaklarım arasından munidandım; — Fakat o kördür; kendi kendine yü- rüyemez... — O başka. bu takdirde kediyi ku. cağına alabilirsin... Ayda, sağ kulağından kân akan Ta- pın yanında pusu kurmuş gibi duru - yordu. Dışarıya çıkınca, göz ücile önun © bütün hareketlerini takib ederek, bir Jandarma gibi yanımızda dimdik yü - rümiye başladı. Ağzmı açıp bir tek söz söylemiye tenezzül etmiyen mağrur vâsimin ya. nında çiftliğe dönerken benim de ha- Sim köpeğim ve kediminkinden pek parlak değildi. Benim de başım önüm. de, boynum büküktü. Kuyruğum olsa ben de onu, Tapın yaptığı gibi, bacak. larımın arasına kıstırıp süklüm pük - Tüm yürüyecektim. Aneak eve yaklaştığımız vakit başı- mı hafifce kaldırdım. Her şeye rağ - men. mağlüb bir insan vaziyeti takın. ran çiftlik halkına kar. nç olmak kibrime dokun Çiftiğe varmadan evvel, yolun bi- tim yerinde muhteşem bir otomobil durmuştu. Şoför bir şey tamir etmekle meşguldu, vi kar aç j Şoför, efendisini doğruldu. — Yarım saat sonra gideceğiz. — Peki efendim. — Tamir uzun mu sürecek? SON POSTA imi Gini Feridun EMME eni nin altında . Ev sa. namlusu anın kabzasında idi, |hibini karşısında görünce, yarasının aci- sından dört «yaklı olarak zahmetie ayağa kalktı, Ve iki elini birden uzatarık ağa- Dan sağ eline sarı Fakat bu el, silâhlıktan dışarı çıkmıyordu. — Ocağına düştüm ağam. malı ve telâşlı bir sesle boşa sızın Narligebiz deresinde sardı . İzanlar ulaşamadı, yainız kaldım, landım, Allah yardım etti de onların kör. yanına rastgeldi, derenin al'başma sıyl- narak (kayarak) kurtulabildim. Eramelik daha gitmeğe gücüm kalmadı. Serin ü - nüne (şöhretine) inanımız var, sana riyon gayri... Canım, namusum emanet... sana Ve büyük imanını yine ister gibi tekrarladı: — Ocağına düştüm... Ağa muhatabıns, kırk — ikilik tep namlusu gibi bakıyordu, Sert, hâkim ve kararsız; sordu: — Kimsin sen? — Çamköylü deveci Mehmeğ. . Ağanın kırışık yüzündeki çızgi'or bir . denbire açıldı, gözler, #erinlerden mey - dana çıktı; zeybeği, kıyafetin, kil potu « runun üstüne kadar çıkan kan lekelerini dikkatle süzdü. Mehmed efeyi uzaktan i. yi tanıyor, ona karşı biraz takdir bile ka- rışan hisler taşıyordu. Devsci, elirder is. temiyerek çıkan it« kazadan sonra kan dökmemiş, muhtekir ve zalım köy ağa - larını soyup fukaraları besleyen ender bir kaç efe gibi «namuslus © yaşsnuşk. Asıl zeybeklik buydu ve Bozova'ı Bekir ağa bunun içindir ki birkaç defa Mehmed efe nin yoluna çıkıp tanış olmayı gönlünden geçirmişti. Demex alnının yazısı bu ar - zuya daha hayırlı bir tecelli hazırlamıştı. Şimdi deveci onun köyünde kancıklıkla pusuya düşü; yaralı bir kartaldı. Böyle bir merd adanın elliden tutmak, onu koruk etmek ve hattâ —icabında— silâhla korumak Bekire göre d'inyanın en teyid etmek rd. | Artık < temiz ve belki en mukaddes bir vicdani «Son Posta» nın tefrikas: 12 — Hayır efendim, ehemmiyetsiz — bir şey; hemen yola çı. kabiliriz. — Pekâlâ... Yürüdük, çiftlik kapısından içeriye girdik. Avlu tenha idi, bizi kimse gör. edi zannettim am- ma daha €ki üç a - dım atar atmaz tey zemin heyecanlı se. sini işittim; — Siz misiniz oğ. lum o Bulabildiniz mi? — Pek kolaylıkla efendim... Aydanın koku alma kabili - yeti şayanı hayret derecededir... Haydi Semiha, © ş çık, çabucak giyin de gel, seni burada bekliyeceğim. Mümkün olduğu kadar süratle yola çıkmamız lâzımdır yoksa hen Karaköyde treni kaçıracağım gibi sen de vepura yetişemezsin. şünecek, İtiraz edecek, ken- limi idare edebilecek kuvvetim kalma. mıştı. . Yorgun adımlarla ve ayakları. arak odama çıktım. Orada dadım san. uldu. rmak ve ki mseye bir şey se memek için eşyalarını bu sandığa yer-| eştirmiş, beni sözde seyahat için ha - urlamıştı. Beni görünce, kıpkırmızı “İtini) da üye merdivenleri tırma-İr Bir ak. loturmuş yüzünü : — Hoş geldin bizim oğlan, dedi, raha ol. Burası kendi evin. Hiç bir şeyden ç8- Xinmeden ka arsa. Sen: Kalamak benim borcum. Yaran on i ana çeker gide yalnız ölüm alabi - canın bana emanet... Yal Devesi Mehmed efenin— yel liler değ hizmete bek, ağanın hele tavsiyesi eri » ni (çalıdan avlu çi . tik Wir yerde açtığı gedikten içeri girdi. Ver Tini ve atının takımlarını bos rın İkinel katına çıkartarak beygiri ya salıverdi. Bu ambsra ken en beş- ka kimse gelm İhtiyat yi ları da burada id:. Yere bir şilte sererek — Soyun da uzan efe, dedi. yemeğini de ben kendim getireceğim. Biyol dinlen. Sonra birdenbire hatı, — Yaran nasıl? De: dı mı? Evde lök (merhem) mı? Başka bir şev isten mi” — Yok ağı, kursun kabadan geçmiş. İlkin tütünle örümcek ağı baslırdım, kın durdu, sonra muşamba sardım. İşleme - den et türese daha yavuz... — Peki seni kim bastırdı manlardan mı? — Yok canım ağa, onlar adımı salar avratlarının yamacına Zaptiyelerle çatıştık... Zaptiye sözü birdenbir> ağanın zih » nini sarstı. Oğlunun da askerde ve jan - darma alayında süvari (o olduğu vk defa aklına geldi. Bul arık bir duygu nedense gönlüne çöküveri — Zaptiyeler mi? dedi. nereninkiler Bizim vilâyetin mı? Çok muy - yaptıralıra duy - siniyorlar! sr? dular? — Atlı yayan bir katar vardı. zaptiyeleriymiş. Jadık galib; Neyse birkaçını hak « alk Kaşları çatılmış, dudakları t itün zahmetler boşa gitti kı Artık ne yapsak kâr etmiyecek.. kade. re boyun eğmekten başka çare yok... şen söyledin. — en sağ Sen beni ne zanneri na girdiğim ya kendi- LE Şerefli koçhisar meskün ve gâyri meskün if bedelin BAŞ ova, ak yorgan. | yle? Düş -| Buranın |” Soğuk algınlık Akustes 20 Belediyesinden : tahminen 60 hektarlık kısmında harita ânın kaça çıkacağı hakkında ma- etli fen memurunun bu işe ald yapmak üzere isteklilerin teklif mektublarını Şerefli Koçhi- iyesine göndermeleri ilân olunur. 46311; GRİP NEZLE NEVRALJİ ları ve ağrıları D KIRIKLIK NEOKALMINA TESKİN EDER sıhhat Vekâletinin 16-4 -936 tarih ve 4-45 numacalı ruhsatını haizdir. Bekirin yüzü, tokat yemiş gibi bozar- dı. Titremek isteyen sesini hırçın bir ök » sürükle ağırıaştırarak devam etti: — Hakladın ha? En, defter dürüle - hin (2) günü tamam olmuştu ' ancak... Neyse hele ben bir mulluğa uğrsyayım. Ağa evine pusarmış bir yüzle ve sik - lanamıyacak #adar düşünceli girdi: Karısının tecessüs ve telâşını uydurma bir hikâye ile yatıştırdı. Misafire akşam emeği hazıriattı, kendisi götürüp bırak. tı. Şuradan buradan açılan Jâflara kısa, soğuk cevablar verdi. Birkaç defa sormak istediklerinden garib bir tevahhüş duya - rak vazgeçti. Ve yaralı, yorgun efeyi râ. hatına terkederek döndü. Üç beş lokma yemeği budak yutar gi- bi boğazından zor geçirdi. Tabanlarmı 0- cağa uzatıp, acayib bir cehennem râksı yapan alevleri seyrederek © kafasındaki kara #htimalleri kovmağı, evhamma bü - cum edenleri düşünmemeğe. çalıştı. Se - bebi meçhul bir bizkinbk hâletie üzerine yığılan kâbusun boğucu havasında ken - İceli gelenin demek istiyor. (> Dürülemek, kıvrılmak, bükülmek, e * dinden geçti. Karışık rüya dağları al - tında ezilerek uzun asırlar yaşadı ve ge- cenin bir bölüğünde ulur gibi bir feryad. la uyandı. İsmin: çağırıyorlardı. Martini kaparak aviuya fırladı. Deliksiz karan - lıkta hiç bir şey görülmüyor, yalnız in. san, at, köpek seslerinin ürüdüğü muaz - zam hezeyan vaveylâsı, ortalığı kaplıyor- du. Bekir, bir sovkitabii ile, misafirin bu. lunduğu ambara koştu, kapıya yaklaşm- ca, bahçeye doğru bağırdı: — Kim var orada? Nedir bu gürültü . ler? Kalın, nezleli bir ses, yakınlardan ce - vab verdi: — Benim Bekir ağa, karakol kuman - danı Durmuş çavuş... Seni göreceğiz de.. Şu köpekleri çağırsınla? ve ışık getirsin . ler... Ağa yine bir sevkitabif ile; — Işık istemez, dedi, sesime gelin. Onun haykırışın: duyan köpekler çe - kilip gitmişlerdi. Karanlıkta Bekirin ya mına beş atlı hayal yaklaştı: (Devamı 13 üncü sayfada) çıktılar, dağa doğru yürümiye başla. dılar... Bunda benim suçum yok ki... — Gördün mü? İşte bütün kabahat sende! Neden benim terliğimi getir » Ad İZ tedim. Bunun üze -İ|. rine bana sordu: — Her tarafı iyice aradın mi? — Evet... — Tavan arasını, bodrumu? — Her tarafı... Hattâ çitin ötesin - deki bekçi kulübe - sine kadar gittim. — Pekilâ... Ben zaten onun böyle bir oyun oynuyaca- ğmı, bir tarafa ka - Çıp saklanmak İsti. yeceğini tahmin et- miştim. Bunu söylerken alay ediyor gibi et. rana (o bakıyordu. Ben karşısında durmuş, ne yapacağını merakla bekliyordum. Bir iki dakika kaşlarını çatarak düşündükten” “sonra yerinden kalkıp pencereye yaklaştı, uzaklara baktı. Ümidini kesip çekilir gider di bire başını çevirdi, tekrar bana doğru dü: — Ferah kalfa, sen bana küçük ha. nımın odasından ona aid bir şey getir- kalınca çarnaçar itaat ettim ve serin bir tek terliğini alıp getirdim. Bunu köpeğinin burnuna tutarak ona iyice koklattıktan sonra beraber dişarı ye beklerken, baktım birden-f 20 din? Bu sayede o musibet köpek be « nim izimi buldu. — Ben nereden bileyim yavrum? Koskocaman adamın bana böyle bir oyun edeceği aklıma gelir mi? Şimdi artık olan oldu; itaat etmekten başka çare yok kızım. Bu adama karşı kafa tutmak olmıyacak; iyisi mi gönül hoşluğile kaderine razi ol... Onun bu sakin tavırları altında demir gibi inad- çı olduğu anlaşılıyor Yüzüne iyice baktım onun; yaşı genç amm av. rı ağırbaşlı ve ihtiyar bir o adamınki gibi... Dişlerimi ve yumrukğarımı sıkarak haykırdım: — Nefret kahrolsun! Maamafih artık mukavemet edecek cesareti kendimde bulamıyordum. Ca. hid beyin ağır ve mağrur hallerinin bende uyandırdığı isyanla beraber i- çimde büyük bir hicab duyuyordum. Birkaç dakika evvel yapmış olduğum vahşi ve kaba hareket hâlâ içimi ke- miriyor, hâlâ beni sinirletiyordu. Bu müddet zarfında iyi kötü giyin - miş, Bursaya ders almak için indiğim nanlardan kalma sararmış ve biçi. mit kaybetmiş bir hasır şapkayı başı. ma geçirmiştim. Bu şapka eski olduğu tü de. ancak tepemde du- ediyorum © adamdan. tanmâmak kabil değildi. Sandığı kapadıklan sonra bana yar, dım etmek için yaklaşan dadım bile şı sözleri söylemekten kendini *âlamadı, (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: