20 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

20 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | İsyanın ilk kurbanları Mahmud efendi ile Halil ağa, O gü” nü bu müzakerelerle geçirdiler. Ertesi gün de, artık işe başlayarak birer birer tabyaları teftiş etmiye karar verdiler. Ertesi gün, 1222 senesi Mayıs ay: .nın 26 ncı Pazartesi günü idi. Anadolu kavağına şu korkunç haber geldi. — Yamaklar, Rumelikavağında top. Janıyorlar. Mahmud elendi ile Halil ağa, şaşırdı lar. Bu vaziyet karşısında ne yapabile. ceklerini tekrar müzakereye başladı - lar. Mahmud efendi, şiddet taraftarı idi. — Ağal. Nizamı cedid efradını önü. müze: katıp bunları dağıtmaktan baş. ka çare yok. Dedi, Halil ağa da, bu fikirde id. Fakat Şu anda Boğazda bulunan perakende nizamı cedid efradı, yamakları dağıt” ruya kâfi gelmiyedekti. Bunun için Halit ağa bir kurnazlık düşünerek: — Efendil. Ben varayım, yamak. lara gideyim. Onları nasihat İle yola Retirmiye gayret edeyim. Sen dahi he. men Selimiye kışlasına haber sal. Bir- kaç bayrak nizamı cedid getir. Yamak. lar, bu askeri görünce sinerler. Belki fasid fikirlerinden vazgeçerler. Ondan sonrasına, Allah kerim. Dedi. Ve, derhal kayığına (binerek Rumelikavağına' geçti. Tabyanın arkasındaki sırtta yamak- lar kaynaşıyordu. Her tarafta allı Yeşilli rengârenk bayraklar dalgalanı” yor.. Mayıs güneşinin keskin zıyaları altında, silâhlar parlıyordu. Boğaz ağasınm kayığı bir tabyadan göründüğü zaman, (Ağa borusu) çal. male ,gıkan ağayı küçük bir © müfreze ile selimlamak ödetti. Aynı zamanda, o tabyanın ustası ve çavuşlar da, bu merasime iştirak eder. ler; ağanm koltuğuna girerek, alıp (ça- Vuş odası) na götürürlerdi. Halil ağanın, yeşil bayraklı kayığı Rumeli tabyasına yanaştığı halde, (ağa borusu) çalmamıştı. Ve istikbaline çı- kan da olmamıştı. Bu vaziyet, Halil ağaya bir endişe Ve hatta korku verdi. Anlaşılıyordu Xi, artık isyan, bütün dehşetile başgös - termişti, Halil ağa; bu dehşeti hissetmekle beraber, yamaklar üzerinde müessir 0- labileceğini zannetti. Sükünetini muha İazaya çalışark karaya çıktıktan son. Tâ, ağır ağır yamaklarm toplandığı ye” re doğru ilerledi. .. Arkadaşlar selâmün aleyküm. Diye seslendi. Fakat yamaklardan, tek sözle mu- Kübele görmedi. Halil ağa, fena halde bozulmuştu. Karşısında, yekpare ve yalçın bir ka- Ya sertliği ile dimdik duran yamakları Yumuşatabilmek için, zihninde bir şey- Ver arıyordu. Fakat, bulamıyordu. Ni. yet, şöylece konuşmıya mecbur ol. — Ne o, yoldaşlar!. Dargın mıyız?.. in selâmımı almazmız7.. Selâm, Allâhın değil midir?... © yalçın kütleden, acı ve hakaretle ık bir ses yükseldi: — Kâtfirin selâmı alınmaz. Halil ağa, şaşırdı... Senelerdenberi Âmirlik ettiği yamakların, birdenbire bu kadar küstahça hareket ummamıştı. Çok müşkül bir vaziyette kalan Halil Ağa, artık işi tatlıya bağlamaktan baş- ka çare kalmadığını anldı: — Bre evlâd! Müslüman evlâdı, müs » Abdest alıp kayığa bindim. Ve halen dahi abdestliyim. Beş vakti. Me beş daha kattığım, cümlenin ma, nudur, Böyle iken, bana ne deyu kâ yk isnad edersin. Ve boş yere güna” ma girersin. Bu defa birkaç ses birden yükseldi: ii Ağa.. biz, seni dindar bir adam bi. ha Meğer sen dahi, nizamı cedid ii erine taraftar imişsin. Halil ağa, derbal maksadı, anladı. Korkunç bir felâketin önüne geçmek için: — Hâşâ.. ben, Has ocaklıyım. Diye bağırdı. Fakat, Hali) ağanın bu İ, yas makları tatmin etmedi. Şimdi, karma” karışık bir münskaşa baş gösterdi: — Yalan söylersin, ağa. — Allah huzurunda kasem ederim. — Yalan yere, yemin etme... Dün. denberi, İngili4 Mahmud ile başbaşa verip fıskos ettiğin bizce malüm. — Ne deyu, fıskos edelim. Tabyalar umurunu müzakere ederiz. — Boğaza, bir ağa yetişmiyor mu -. Ne işi var burada o kâfir herifin. — Allah, allah. canım, tabyalara istihkâm vermek için gelmiş. Malâm ya.. şu ara, Moskof korkusu var. — Yalan! O herif, bize nizamı ce »- did esvabı giydirmek in — gelmiş... Biz. kul oğlu kuluz. Hâşâ. gâvurluğu Hikâye:KONUK (Baştarafı 12 nci sayfada) — Hayrola Durmuş? Çavuşun #esi gamlı ve mütereddiddi: — Yine hayır diyelim ağa... Münase - betsiz vakitte geldik o emme işmühim. Deveci Mehmedi bizimkiler dün Narlıge- bizde sikıştırmışlar. Eşeklerin eşeği kâra. ta, yol bülup yaralı yaralı sıvışmış... Kı- zılbelündan bu yanâ aştığını görmüşler. Her tarafı taradık yok. Aklımıza sen gel din: Kelbin Silyüktür. Düşündük ki bel - kim sana sığınmıştır... Yaralıdır. Ça bi cımiş da kanadının & almışsındırs.. Halbuki sen devlete - sadık; millete yararlı bir... Çavuş üzün uzun anlatırken Bekir, bel kemiğinden beynina bir cehennem ateşi dolaşarak düşünüyordu. Mehmed efeo- nun namusuna güvenerek canmı emanet etmişti, Kapısından. dışarıda görse, jan - darmalarla berabe: o da ona kurşun atar- dı. Fakat evinde, hatımırın içinde? Ha - yır,.. Onu ihbar edemez, onu teslim e - kabul etmeyiz. Nizamı cedid elbisesi giymeyiz. Münakaşanın uzayıp gitmesi, yâ ınaklara kâfi derecede heyecan vermiş ti. İsyanın başları, artık, yaratacakları büyük hailenin ilk sahnesini açmak İ- çin, kanlı harekete geçmek zamanının artık geldiğine hükmetmişlerdi. Birdenbire, acı bir ses yükseldi: — Bre yoldaşlar!. Ne söyletirsiniz, bu mürted herifi. Dinini, dünyaya sat- mış olan bu kıbal adamlardan ne ha- yır gelür. Böylelerin, yaşaması bile ca iz değil. — Tutun, bre, — Vurun... — Gebertin. — Başını ezin... — Lime, lime edin... Zavdilı haseki Halil ağa... Birkaç saniye zarfında; hakiksten lime lime edilmişti. (Avam tar) zendeki (o yerlerinde ( bulundukları. reterin bu derece dikkatsiz, zifesini bu kadar ihmal edebilecek bir bir sürette kahkaha ile gülerek: — Hah, dedi, işte şimdi aradıklarını orada bulacaksın!.. Bunu söyler söylemez dolabın açıl masını emretti. 18 ncı asırda İstanbula gelen Bohemyalı Baron Wratislaw'ın hatıraları: 44 Elçilikte yapılan araştırma Elçi ise bu dosyaların (mah -İne cevab vereceğini sormuştu. Hain kâhyanın bu şekildeki ihane“ na emin olduğu ve hattâ sek-İtinden dolayı birdenbire çok acıklı bir va.|duruma düşen bu zavallı adam; — Ben, diyordu. kendimi düşünmü. şahsiyet olabileceğini tasavvur bile et-|yorum.. benim için ölüm, tarafımdan mediğinden hain kâhyayı tahkir ederjmemnuniyetle karşılanacak bir hal o. lacaktır... Ancak işin içinde siz genç“ ler bulunmasa idiniz. benim korkum ve tasam hep sizler içindir... Zira bili, yorum ki bayatınzı kurtarmak için dininizi tebdil elmek zorunda kalacak Fakat dolap açılıp da Ali bey adını)ve bu suretle ve benim dikkatsiz ve ku alan bizim alçak kâhya elini sokmasile|marbaz sekreterimin yüzünden ebedi kumarbaz sekreterin oraya bıraktığı ve| (Nart cehennem) e duçar olacaksınız. altı büyük kâğıddan ibaret mahrem|Çünkü o mel'un dönmenin bulup aldı. evrakı çıkarması bir oldu, bu evrakı)ğı kâğıdlar Sinan Paşaya götürülünce derhal tanıyan elçi efendimizde de şa-|sizler için korkunç bir ölümle karşılaş- fsk atmış bulundu! Zavallı efendimin o anda duçar ol duğu elem ve ıztırabın şiddet ve dehşe ti yüzünden okumak zor değildi. Çün- kü alçak dönmenin. dolabdan çıkardığı bu kâğıdlar elçinin benzini bir anda, çarşaf gibi, bembeyaz bir * hale koy- keceğini umuyordu. Evet, sevgili oğlu yakında askerliğini bitirerek gesecek, ve... Kim derdi ki yürün birinde bir alçak kurşunile... Kurşun, kafasındi yen' bir bölme aç- İti; katil, o alçak cani, biricik yavrusu » "nun katili, burada, kendi evinde ven» i vuçlarının içindeydi. Onu almağa gelen| İjandarmalar karşısındı duruyordu. Bir - ün fırlamak, ambarın üstüne fırlamak İs. İtedi. Lâkin o sa asırgaları ara » sında hesabla; kuvvet, bir a- dirlik omuzlarından baslırdı.. Ya, verdiği, öz? Ya şeref namus? O, yirmi (o senede büyüttüğü bir evlâddan evvel, 60 senedir | beslediği ve herkese iman ettirdiği bir şe. İrefin, bir vicdanın sahib, o efendisiydi. İ Kendisine sığınmış, canı onun namusuna emanet edilmiş bir konuğa nasıl ihanet e- İder? Onu kendi elile nası ölüme yollar. dı. Önüne bir müstahkem mevki heybn - muştu. Ayni anda biçare adamın ayak ta dikilmek için dizlerindeki kuvvet ve kudreti de yok ve kendisini duva. ra 'dayanmıya mecbur etmişti. labdan çıkardığı kâğıdlara şöyle bir göz gezdirince geniş bir nefes almış ve taharri esnasında geçirdiği korku ve helecandan bir anda eser kalmamış ve! — Bunlardan başka bir şey istemi- yorum. Diye meserretle haykırmıştı. Büyük askeri bir zafer kazanmış ku. mandan edasile ve sonsuz bir sevinç ve neşe içinde elçilik kaleminden dışarı vaffakıyetten dolayı memurlara karşı övünüyor, bu zaferinin ölçüsüz değer. de olduğunu söylüyordu. Bu esnâda birçoğumuz orada hazır tile çöktüğü ambarın (kapısını açmak Narlı gebizde can bulunmakla beraber, olup bitenin ha. kiki mahiyetini bilmiyor, herifin tefa- fırlayan sabık kâhya, elde ettiği bu mu| mamanın imkânı olmıyacaktır..> İşte bu dakikadan itibaren elçi efen dimiz yemek ve içmekten kesilmiş ve geceleri de gözlerine uyku girmemekte bulunmuştu. Biçare adam mütemadi. yen göz yaşları içinde ibadetle meşgul Giuyor ve saat besaat çağırılacağımız anı bekliyordu. Kısa bir zaman geçince hâin kâhya efendimize “gizlice. bir haber ulaştı. rarak kendisine bin duka altını gön Sabik ve alçak kâhyaya gelince: Do-|derildiği takdirde, elde ettiği vesika. lar arasından bazılarını elçiye iade & deceğini bildirmişti. Bunun üzerine zavallı efendimiz, bi. ne baliğ olmamakla beraber, gene bir çok yüzleri bulan allınları göndermiş ve bu suretle hain herifin eline, aley- himize bir ihanet silâhı daha kullan « mak fırsatını vermişti. Çünkü bu mel un berif parayı alır almaz doğru SI. nan Paşaya koşmuş ve bu paranın se. farethanede elde edilen evraktan bazı larının iade edilmiş veyâ imha olun. muş bulunmasının temini maksadile gönderilmiş rüşvet olnuğunu söylemiş ve «fakat kendisinin yeni dinine ve yeni imparatoruna çok sadık ve namus. hi bir adam olması dolayısile -ne kiy. mette olursa olsun. kendisine verilecek demezdi. Deveciyi alabilmek için Bekirin , —kendisile beraber her hangi bir hediye mukabilinde de işini bitirmek lâzım. — Anladım çavuş. lâkin Deveci bizm cirimde gözükmedi. Belkım aşağıdaki bel; kanlığa âğıp gitmiştir. — Yok ağı, aranmadık köşe kalmadı. Son umudumuz burada idi. Demek yok ha? 'Tuuh, yazık... Teletiyatımız — (tele - fat) da olduydu müsademede... Ağanın sesi pürüzlend:- — Çâvuş, benim İsmeyl nerelerde? Mü sademede o da bulundu mu yoksa? — Bulundu ya ağa, c yavrucak da çok çalıştı bu kârstayı temizlemey: emme lik... — E? Yoksa yaralandı mı? Çavuşun sesi daha ağdalandı: — İlkin yaralandıydı o ağa emmelik... Sonradan... Bekir o karanlıkta tâ kalbini bulan gö- rünmez bir kurşunla yaralandı. Yöreği ve dimağı kızgın bir su içinde eriyordu. Gözlerinde çakan şimşeğin aydınlığında biricik İsmailini göğsünden yediği kur. şunla devrilirken görür gibi oldu. Dizle. rini tutamıyarak çömeldi, ambarın kapı - sına yaslandı. Bunları belli etmemek için müthiş bir gayret sariediyordu. Duraksız aralıksız, bır iztırab yağmu. vereni ve biz daha ve ebediyen öldürmek | bür etmesinin sebebini ve son dakika- demekti. da da bütün varlığında birdenbire te « Boşalıvermiş gibi duran iri vücudünü |Zahür eden sevincin neden ileri geldi. yüklenerek ayağa kaldırdı ve yüksek ses. |ZİDİ anlıyamıyorduk. Eğer bu araştır. le âdeta haykırdı: yır, çavuş, hayır, Çamköylü Deveci Meh- med efe evime gelmedi, evimde yek. Sabah olsun, arayacaksanız beraber Çı karız.. isterseniz. — Öyleysen bize müsaade ağam... Ağanın sesi yins donuklaçtı; “* — Durmuş, oğlumun cenazesini bina yollayın. Ben size bir yiğit teslim ettim- di, gelip önün yerine bir cesed alacağım, — Peki ağa. Allah cennette kavuştur - Sun, kalbine kuvvet versın.. ne diyelim? Ismarladık. Dimdik durarak onların onların avlu. dan çıkmasını beklerken (o düşünüyordu: Katili, silâhla, şopa ile değil, fiske ile öl- dürebilirdi. Fakat konuktu, oteslmol. muş emanetti, yarsuydı. «Hele bir iyj - leşsin, evimden çıksın, sonra dışarıda he- sablaşırız» dedi. Bütün bunlar yarım dakika sürmemişti manın gayesini bilmiş ve ele geçen ev- — Allah millete zaval vermesin! Fa - | akın önemini anlamış olsaydık -sayıca memurlardan Ooüstün olduğumuz için. zorla bu kâğıdlar, o hainin elin. .|den alır ve onları ateşe atarak yok ede- bilirdik. Fakat nidelim ki o esnada biz- zat elçiden ve sekreterinden başka içi. mizden hiçbir kimse mürted herifin ne geçen kâğıdların bu derece ehemmi. yetli. olduğunu. ve.ileride bizi birçok belâlarla karşılaştırabileceğini tahmin etmiyordu. Araştırma; vazifesini iyi ve tam yap- mak faziletinden mahrum bulunan sek reterin yüzünden. mürted o kâhyanın muvaffakiyetle neticelenince elçi efen- dimiz, hemen çavuşlarla müzakereye girişmiş ve kendi küzenini para san. dıklarına gönderek Macar şapkaları içinde birçok duka altını getirtmiş ve bunları memürlar arasında tevzi ede - rek ele geçen bu kâğıdlar içinden bir 3 ki efenin odasından bir silh sesile bera . | Kaçının kendisine geri verilmesi için insan vücudünün dayanemıyacağı kadar| ber, boğuk bir inilti duyuldu. Bekir bir |yalvarmıya başlamıştı. Belki bunu pa- feryad halinde: — Çavuş, çavuş! diye bağırdı, gelin bu- ra hatırı için temin etmek mümkün ola bilecekti. Nitekim, taharri memurları. vazifesini yapmaktan o şaşmıyacağınıs tefahurla beyan ve bulduğu mahrem dosyayı oldüğu gibi Paşaya vermişti. (Arts var) Bir doktorun günlük notlarından | Ağır işitmek Gençlerde ve orta yaşlılarda kulak - Yarın ağır işitmesi hali görülünce derhal “mütehassısa koşmak lâzımdır. Pek genç- 1erde bu ekseriyetle burunun arkasında. ki zald etlerin mevcudiyetinden ileri ge- Mir. Bu fazla etler ki vejetasyon (derler. Orta kulağın boğaz ile iştirakini temin eden fallop borusunun methaline tazyik seererereneeeasen za runun sağnağile düğulea kafasında İF) yaya! Çabuk, çabuk! Kazlar, şavk (ışık) genç delikanlının hayat faclası zonklu »| getirin! yordu. Bin bir adakla edinilip bin bir 'h.| Hep koşuştular. Kezbanın elindeki meş timamla büyütülen (bir tek yavrusu...|ale her tarafı aydınlatmış, ağanın tasav - En büyük ümidi... En büyük serveti. gü-| vur edilmez perişanlığını saklayan karan. cü kuvveti... sevinci saadeti... Ömrünün |lığı ortadan kaldırmıştı. Devrilen gövdesi biricik çiçeği... Yirmi senedir onun) hıçkırıklarla sarsılıyor, gözleri kapalı, yâ için çalışmış, altmış yıldanberi her şeyilzü sakin, artık rahat rahat ağlıyordu. ona hazırlamıştı. Yaklaşan jandarmaya, büyük namus - Düşünceler beynmde obüs gibi patlı - | kârlığını anlamamaları ihtimalinden sı . yordu. Derisi dağlanıp sinirleri gerilir ,| kılarak, başını yerden kaldırmadan: ken bir yokluk alemine doğru eriyip ak-| — Çavuş, dedi, herifin leşini kaldırt.. makta idi. Gözlerinin (feri, (o büsbütün | yukarıdan. Hikmeti kendi yer'ne getirdi, söndü. Zifiri gecenin kendini kaybetse kâbus sandıklarını sil . | tirdi. içinde bir sanlye| yukarıdan. Hükmünü kendi yerine ge-İsekreteri tekdir ve tevbih ederek ce. nın başları olan çavuş; elçinin istediği kâğıdlar, almak için teşebbüste bulun. muş İse de habis kâhya, kendi sandet ve felfketinin bu kâğıdların varlığına istinad etmekte olduğunu söyillyerek bir tek satırının bile yok edilmesine râzi olamıyacağını kat'iyetle beyan et- mişti. Böylece ielçinin dağıttığı para. lar da boşa gitmişti. * Taharri memurlar git#kten sonra Son Posta Matbaa i elçi efendimiz, âcı acı ağlamıya başla.| — mış, gözyaşları içinde -vazife naşinas| Neşriyat Müdürü: Selim Ragıp Emeş nabı hakka ve İmparator hazretlerine SAHİPLERİ: A. Ekrem UŞAKLIĞIU il Me EE

Bu sayıdan diğer sayfalar: