10 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

10 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ü ç komıla Makedonya komita- cıları arasıııda 13 yıl Komlitalar, eski, yeni Türk harflerine de kurışmışlar. Yeyi Türk harf- lerile, yeniliğe, kültüre ve insanlığa ulaştırılmağa başlanan Türk yavruları- nın irfan ocaklarını da yıkmışlardır. Yukarıdaki resimde, Tüna boyunda Nebolu modern Türk mektebinde | okuyanlar ve okutanlar görülmektedir. Ortadaki direktör Bay Fahrettin Ahmet, çetelerin zulmünden kacıp anayurda gelmiştir. Şimdi, Alemdar nahiye müdürüdür. muhabir Ali Nacinin Razgrad ge - lişi, ve istemiyerek yaptığı büyük bir gafı bilâhare başıma büyük belâ- lar açmış ve beni çetelerin “elinde Tinç ettirecek korkulu ve feci bir va- ziyete sökmüştur. Tahkik heyeti geldiğinin - birinci günü mezarlığa kadar gitmiş ve tah- kikatını derinleştirerek şüven teşek- küller mensupları ile, hâdiseyi ya - pan o menlur gece, taşları kıran, ıne- zarları eşeliyeneleri meydana çı - karmağa başlamış ve mütecavizler- den bir kaç kişiyi tevkif ettirmişti. Türklerde çok büyük bir sevinç başlamıştı. Çünkü hukuku aranılı « yor, çetelere karşı tedbirler alını « yor, suçlular tevkif olunmağa başla« nıiyordu. Tahkik heyeti mezarlığın da tamir olunacağını, zarar ve ziya- nın hükümet — yahut belediyece 'Türk cemaatine tazmin edileceğini söylemişti. Bu, sözler ve bu nazik muamele karşısında ve büyük bir kalbi vic - dan huzuru içinde o geceyi geçir » Fakat... Ertesi sabah... Ah... O gün, o günü hatırladıkça, kulakları- man içi hâlâ saat kulesinden gelen sesler ile vırıldar.. Miting yerinden dağlara, ovalara yayılan “Horrra..., *“Alçakları linç edelim!,, "Ne duru- yorsunuz, horrra,, sesleri kulakları- mın içinde titrer.. © öyle müthiş birgündü , ki, mi « #inği tertip eden çeteler, ne hükü - met kuvveti, ne tahkik heyeti, ne jandarma ve mülasarrıf dinliyorlar- dı, bütün istedikleri beni linç — ve parça, parça etmekti. Ondan sonra da muhakkak bigünah — ve hiç bir şeyden haberi olmuyan Türklerin ü- zerine saldıracaklardı. Böylece şaametli bir günün yaşa - milacağından hiç bir Türkün olduğu gibi Bulgarların da haberi yoktu. ©O sabah, hükümetin mümessili ve tahkik heyeti reisi Kara Todorof İle buluşmak Üzere caddelerden ge- gerken, yüzlerce, binlerce el ilân- Tarının evlere, dükkânlara, sokak - lara dağıldığını gördüm.. -Bunların üzerinde kışaca: “Hey... Ahali, bugün saat on ikide ıııı meydanında yapılacak mitinğe !tl lenecek sözleri dinle ve dü - 'şün, ondan sonra da kararını ver,, Polis romanı: 7 Yazan: M.Necmeddin Deliorman) Sofyadıki (Deliorman) gözetesi başmaharriri Fakat, ben, Kara Todorof ile bu- Tuşuncaya kadar saat on iki olmuş - tu. Bazı arkadaşlar geldiler ve kula- Bima: “Ne duruyorsun yahu... Çe- teler seni öldürecekler, derhal gü len ve hattâ mümkünse, memleke terket,, dediler... Şaşkın bir halde Kara Todorof ve mutasarrıfı sordum.. Onlarla temas etmek iİstiyordum. Fakat olmadı. Gidip bir yerde gizlenmeği düşündüm. «Durma, git, istersen filân ve yahut falân yerlerde gizlen, se- ni muhafaza edecek adamlar var, yoksa büyük tehlike var? Arkadaşımın bu sözlerini din - lerken, gözlerim, — sokaklarda gurup guruüp dolaşanları - takip ediyordu... Daha fazla düşünemedim ve derhal kararımı verdim.. Kendi evime gidip neticeyi bekliyece- Bim.. Kasabada bir — hareketiarz, müthiş bir yangın, yahut sefer- berlik gibi bir hâdise olduğu za- man, ve yirmi, otuz yıldanberi ancak üç, yahut dört defa hare- kete geçirilen saat kulesindeki çan, müthiş bir çığlıkla kıya - meti koparmağa başladı. Tür - kiye zamanından kalma bu ta - rihi saat kulesinin tepesine çı - kan gözü pek bir çeteci memleket — halkı — üzerinde dehşet — saçıyord Bir, iki, ithiş bir çan sesi, yarım saat, bir saattenberi ortalığı alt, üst ediyordu.. Sokaklarda, cadde - lerde telâşlı, telâşh insanlar ö- teye, beriye koşuyor, Türkler, dükkânlarını kapayarak evleri- ne çekiliyardu.. Ne oluyordu, Ne oluyorduk?.. Çanın ipini e- line geçiren Dobrucalı komite- ci, yüksek saat kulesinin tepe - sinden aşağı indirilemiyor mu idi?... Heyecan artık son had - dini aşmıştı. Arkadaşlardan bi- ri eve geldi. «Ne o, halâ mı buradasın?» buk kac, kasabadan — çık Karanlıkta bir ışık Muharriri: Edgar V: üren: Muammer Alatu! Kara birdenbire sordu: — Verdiğim talimatı harfi harfine | tatbik ettiniz tabli?.. | Her ikisi de arapça konuşuyor - | lardı, İ Öteki muti bir tavırla: — Emirleriniz infaz edilmiştir e- fendim, dedi. — Tabancanız var mu?, Öteki bir göz işaretile cebini gös- terdi. — Dolu mu?, — Elbette dolu!. Boş tabancanın ne hükmü olur?. — Fakat ben size bu adama ateş etmiyeceğinizi söylemiştim. Benim bütün istediğim şey, sadece tabanca : Bundan evvelki tefrikanın hülâ (Con Leksman isminde genç bir romancı, para sıkıntısında — kaldığı için Vassalaro isminde bir Yunan » hdan istikrazda bulunmuştur. Karı- ,sı bunu bilmiyor. Alacaklı mektupla fayin ettiği yere gece saat on iki- de parayı getirmesini söylüyor. Kara isminde, remancının tanıdığı ve evvelce Arnavutlukta iken karı- sına talip çıkmış olan genç ve zen- gin diğer bir Yunanlı randevuya git- tavsiye ediyor ve bu suretle herilin İ Avasturyadakıll HİKÂYE Il | | Tehlike (Dördünsü sayfapa davam) kududuna vardı ve Macaristanda | Staynamanger'e şehrindeki baş ra- | bibin evine gitti. Burada Macar Na- zırlarıdan Vasa'da baş papazı zi - yaret etmeğe gelmişti. İmparatorun [ geldiğini görünce şaşırdılar, Fakat ilk hayret zail olunca, Vass © vakit - ten itibaren nazırlıktan istifa etti - ğini İmparatora söyledi. Yemekten sonra müzakere başla- | dı. İmparator bir boyanname neş - ] retmek ve bu beyanname metnini de naip Hörtiye bildirmek istiyor - du, Beyannamede hulâseten şöyle de. geçmiş bulunuyorum. Allah cüm - lemizle beraber olsun., Orada bulunanlar Başvekil Kont 'Telekinin ivarda bir yerde bulun - duğunu ve iki saat geçmeden kendi. | sile telefonda görüşmek mümkün 0- lacağını söylediler. İmparator Baş- vekilin çağırılmasını istedi. İmparator bu sırada Kral naibi- | ne göndereceği telgrafın müsvedde- l sini yazıyordu. Başvekil sabahın saat — beşinde geldi ve görüştüler, Kont Teleki iki şık görüyordu. Ya İsviçreye dön - mek, ya Budapeşteye yürümek, İmparator birinci şıkın mümkün elmadığını söyledi. İkinci şık kabul receği tahmin edilmiyordu. İmparator, Başvekil Budapeşleye gitmesini, kendisinin. bir stat sonra geleceğini söyledi. | Fakat Telekinin şoförü yolu şaşırdı- | ğ için, Başvekil Budapeşteye İm - | paratordan ancak bir saat sonra va- | rabilmişti. | Hattâ yeni rejimin &© bile konulmuştu. İmparator — müzavata bir program ve tasarrufa dayanan istiyordu. Bu hazırlığın ne kaldığını bi münden sonra, beş yüz ri Avrupada hükümdarlık e lan bir ailenin son varisi olan dük Otto da şimdi tıpkı babası gibi, tahta geçmekte istical göstermekle- seni öldürmek için ıxayacak lar» dedi. Polislerin müdahale - sine ehemmiyet vermeyen yüz - lerce komitacı (saat meydanı- na) toplanmışlar. Tahkik ko - misyonu, beş, on kişiden ibaret olan polis — kuvvetinin aczi karşısında askerin muavenetine lüzum görmüş ve mitinge mâni olmağa çalışmış ise de muvaf - fak olamamış. Arkadaş, bu iza- hatı verirken, çetelerin nutuk - lar söylediklerini ve daima ben- den bahsederek öldürmekliğim | lâzım geldiğini ve bu güruhun | Türk mahallelerine doğru bir | hücuma hazırlandıklarını söy - ledi... Dedemden, babamdan miras kalan, içinde doğup büyüdüğüm evimin — odalarında tavanlara, duvarlara, eşyalara son defa içim sızlayarak bir kere daha baktım. Merdivenlerin en son basamağından yere ayak basar- ken, içimden «elveda ana, baba ocağı, hasret sana» diyor- dum. Sanki ciğerimin bir parça- sı koparılıp alınmıştı. Dış kapı- yı açmağa mecalim kalmamış - tı. Ayaklarım titriyordu.. Fakat (Devamı manki gibi emre itaat ederok, taban- cayı boşalttı, Kara elini uzatarak: — Kurşunları bana veriniz, dedi. Ve aldığı kurşunları cebine in - | dirdi, sonra silâhi muayene etti ve tekrar sahibine verdi.. — Beni iyi anladığınızı görüyo - rTum., Onu tehdit edeceksiniz, tabaz canızı çekeceksiniz, namluyu gözü. nün hizasına getireceksiniz. — Fa - kat o kadar | edilirse, Budapeştede kimsenin mu-' | kavemet edeceği, muhalefet göste « | | sabah 6,30 da (* üncü sayfadan Devamı) ( olduğu halde, yarı çıplak “'““"" Ü sahnede göründü. Etraftan bir alkış | koptu.. Genç kadının hakikaten çok | güzel bacakları, lâstik gibi kıvrılan vücudu vardı. Ona, ilk dela bu ak- şam şehvetle bakamıyordum. Hal - | | buki, yanımdaki masalarda oluran- | ler, ona, sanki yiyecekmiş gibi ha: kıyorlardı. Bu müşterileri viedan - | sız, kaba, düygüsüz — bulüyordum. İçimden onlara nefret ediyor, der - | hal yerimden fırlamak, perdeyi ka- Patmak, gözleri dönmüş bu insan - | ları kapı dışarı atmak istiyordum. Gece yarısı — ölmuştü. fazla kalamadım. Kalktım, eve gel- | dim, Bir sant sonra, Hauriyet de gel- | mişti. Şezlengun ucuna — oturdum. | Onun başımı iki avucumun arasına | | | Gazinoda | aldım. Gözlerinin içine derin derin | h-lk“l'l. Yüzünde yorgunluk, bez - ginlik okunuyordu. Biraz evvel sah: nede gülen, kahkaha atan © güzel kadti, şimdi, hayatın en menfi, en | bedbin insanı idi. Dudaklarımı al | Tuna değdirdim: — Yaçrum ,dedim, sen bütün bü fün benim ol.. Seni sahneden uzak | Taştırmak istiyorum.. Sen yalnız be. Dnim kadınım ol. Yalvazırım sana. © birden İrkildi. Ellerile saçlarımı ? okşuyordu: ) | —Ne diyorsun, İrfan, dedi.. B - | | nu sen nasıl yapabilirsin?, Ben ha- yatımı kazanmak mecburiyetinde < | yim., — Ben senin bütün ihtiyaçlarını temin edeceğim.. — Yapamazsın.. Sea bir talebe - sin.. Paran az.. istiyorum Hanri viyorum.. Sen de beni — seviyorsan | razı ol.. Yalvarrırım sana... | Genç kadın önüne — bakıyordu. Söğsü, hızlı-hazlı İnip kalkıyordu. Acı acı gülümsedi: | / — Bön sana yarın cevap veririm, | İrfan, dedi. Yarın patronla konuş- | omalıyim.. Çünkü mukavelem daha | hitmedi. Sekiz ay daha orada ça - | Tışmağa mecburum.. Dava edebilir.. | © vakit, çok büyük tazminat verme- i ğe mecburu birakılirim... Halbüki, nereden verebilirim?... Sabahleyin saat 6 da ancak yat - mağa gitim, Fakat gözüme uyku girmedi. Hep onu düşünüyordum. * €ü şey Öğleyin saat 4 de yalaktan kal - | kabildim.. Vücudum hurdehaş bir | vaziyette idi. Hafil bir yemek ye - dim, giyindim. Evden çıktın.. Han- riyet, daha erken kalkmış, patron- | la konuşmağa gitmişti.. Bir iki xaal, yalnız başıma bul - varlarda dolaştım... Akşam oluyor- du. Hanriyet'in — çalışlığı — gazinoya doğru meğe başladım.. Kapının | #nü müşleriden geçilmiyordu. İçe- | ri girdim. Kendime, tenha bir kö - | şede, boş bir masa arıyordum.. Bir- den iki el silâh — patladı, fırladım. Koridorları geçtim. Patronun kapısı açık ve eda kalabalıktı.. Hanriyet kan içinde yerde yatıyordu. Etral- tan kulağıma sesler geliyordu: — Hain adam, alçak heril, kız - cağız: “Çalışmıyacağım!,, — deyince, çekti, vurdu... Reşat Fe; lan adam şapkasını çıkararak se - Tânıdadı, | | anlatacağız.| | | dahil etmek lâzımdır. | ekseriyetle oynadıkları but) dur yaret ederek kontrolden geçirece - | | &ine herkes emindi. Eski İstanbul KUMAR.. Barbutu; hırsız, işsiz güçsüz takımları sosyete adamları, klüp müdavimleri de oynar oynadığı gibi, Monlaj — Poker hilelerinden bir nevi (Poker bahsinde şekli- lini anlatacağız.| Çıkmış — Şanjör ve tabe - lâcıya verilen para. (İki kişilik | oyunlarda da ilk kaybeden ada- | mın, yenen oyuncuya - verdiği | paraya da çıkmış denir.| Tıktık — Yalnız paseta oyu- | nunda kullanılân bir stilâhtır. Tİstimal şeklini sırası gelince an- latacağız.! Şotala pirimo — Yalnız pa - seta oyununda kullanılan bir ta- birdir. (Sırası gelince kullanı - dış tarzım anlatacağız.| Gider — Yalnız paseta oyu - nunda kullanılan — bir tabirdir. kullamlır. İSırasında manasını | - Argonun sonu — * Kumarı yalnız baylar, ha - yanlar, sosyete adamları, klüp | müdavimleri, meraklısı, hase - | nesi oynamaz. Bu arada hırsız- | Jarı, yankesicileri, işsiz, güçsüz takımlarını, kundura boyacıla- | rile, yetsiz yurtsuz çocukları da saymak, bu silsileye onları da Bunlar, | bir çok oyun bilmekle beraber, f(bar - (Barbut) zarla oynanan bir (kumar) dır. Pulları çıkarılmış (tavla) içinde oynandığı - gibi, tavlanın iki üç büyüklüğünde kenarlı bir masa üstünde de oy- nanılabilir. Bu masalar bilhas - sa (barbut) için hususi olarak yaptırılır. Polis baskını esnasın- da kenarındaki iğreli pervaz cı- lâde bir masa hali- ne getizilir. Bu şekil verilmedi- Bi takdirde, zabıta masayı <ale- ti cürüm> olarak müsadere e - der. Bunun icindir ki, baskına * uğrayan (barbut yerleri) nin a- Tâkadarları, ilk evvel dört köşe pervaz ile «plâkâa» ve-ezar» ları ortadan kaldırıp saklarlar, im - ha ederler. (Barbut) yorgan, muşamba ve bilândo üstünde de oynanır. Yargan üstünde oynanan Ana - doluda fazla rağbet bulmuştur. | Anadolunun, bilhassa Karade - | niz kıyılarındaki - vilâyetlerle, | kaza ve nahiye merkezlerinde | (barbut) hâlâ yorgan üstünde oynanılır. Şark vilâyetlerinde | de yorgan üstünde oynamak ter- cih edilmektedir. Eskiden İstanbulda da, yor - gan üstünde (barbut) oynanı - | Jan yerler vardı: Yenicamide, Kel İbrahimin kahvesile, Çar - şıkapıda bir kaç Üsküplü Arna- vudun idare etükleri (barbut kahvesi) nde, bu tarzda oyna - nılan (barbut) a, (posta barbut) yahut (Post barbut) denir. Bugün polis takibatı fazlaca olduğu için, İstanbulda eski ter- tip, yorgan üstünde barbut oy - natılan yerler kalmamıştır. Bar- | pıdan girdik. Burası rütubet ve | nerelere kadar ıdnıkldiğine, | gelirdi. Bu şekil, hürriyetin ilâ- Öteki adam durakladı: — Pekâlâ efendim amma... — Âlâs:, mülâsı yok. Ben ne der- | sem, o olacak. Ben de ge de, kenarda duracağım, her şeyin a diğim tarzda cereyan etmesine dik - kat edeceğim. — Evet amma, ya karşundaki a- dam ateş ederse?, — Korkma!. Hiç ateş etmez. Bir defa onun tabancasında kurşun yok- tur. Haydi, bakalım, şimdi — yolat, Yürüyecek epeyce yol var. yola geleceğini söylüyor ve raman- gınm oturduğu şatodan çıkarak ato- mobiline biniyor ve ayıılıvar.) İ ile tehdit etmenizden ibarettir. O- Bun için ne olur ne olmaz, tabanca- | tuzı basaltınız. | İ Kara gardan biraz ilerde duran otamobil: amna geldi. Şoförüne rTumca ler söyledi. Yolda ka - —- | 3Matlg T. X. yazıhanesinde, Taharri şubesi ür | Mansus isminde ve İngiliz zabıtası- | mvavini T. X. Meredit'in | nın beceriksizliğinden şikâyetçi bir mülettişle konuşuyordu. 'T. Xçin in- sanda bıraktığı ilk intiba son de - yece genç görü: di, Fakat yakın- dan gözlerinin etrafına dikat edil - diği zaman, kırk yaşlarına varmış Skotland Yard'da masası —yoktu. Umumi karargâhinı Vithol'un geniş bir odasında kurmuştu. T. X'e verilen vazifeler çapraşık ve karışık işlerdi. Bazı kimseler o - nu Skotland Yard'ın şefi zanneder- | olduğu — anlaşılabilirdi. — Gençli - lerdi. ğinde biraz şiirle meşgul olmuş, hat- Eğer para kasanızın anahtarını | tâ bir şiir kitabı da neşretmişti. kaybederseniz, 'T. X'in xize kasanı- Gayet güzel konuşmasını biliyof'. zi yarım saat İçinde açabilecek bir hirsiz bulup getirebileceğini söyler- lerdi. Eğer İngilterede polis, her hangi adli takibat yapılması hir delil dahi temin etmeğe muvaffak olamazsa T. X bu adamı İngilterede tutunamaz bir hale getirmeğe ve başka memleketlere du, Hiç beklenilmeyen taraflardan dtabını mat etmekte büyk ma - haroti vardı. Bir koltuğa gömülmüş, karşısın- da ezilip büzülerek iskemlenin bir kenarına ilişmiş olan memuruna: —'T. X., sizi temin ederim ki hiç bir şey bulamadık. Meredit memurlarına kendisine hitap ettikleri zaman kısaca T. X. demelerinde israr etmişti, ccek vaziyetlere | Küçük bir devletin - murahhası hükümeti — tarafından — birdenbire — Hiç bir şey bulamadımız hal, geriye çağırıldığı zaman, T. X'in | Doğrusu safiyetinize hayret ediyo - idaresinde bulunan şube adamları- rum., Öyle birdi nan maurahhasın evini mutlaka zi « ve ayağa kalktı ki, e thww: Yazan: M. S.ÇAPAN Muayyen, belli başlı yerleri yoktur. Bazan Divanyolundu bir evde, bazı günler Balatın bir köşesinde, bazı zamanlar B | | Tunun muhtelif semtlerinde, Top hane taraflarında, Yenişehirde, bazan da Vefada Sürtli Kürtle- rin kulübelerinde, cşek ahırla - rında oynarlar ve oynatırlar. Buraya devam eden Sempat adında oyun hastası ve zengin bir Ermeni diyor ki: — Polis baskınından çok kor- karım. Buna rağmen barbut oy- namaya meraklı olduğum için, bütün barbut oynanan yerlere giderim. Beni bir gün ömrüm - de gitmediğim, bilmediğim bir semte götürdüler. Alçak bir ka- saman kokan bir yetdi. Dikkat ettim. Bir ahır!.. Biraz ilerimiz - de bir kaç eşekle bir at saman yâyorlardı Küf, saman ve ekşi ekşi güb- re kokan bu yerde saatlerce barbut oynadık durduk! Kumar hastalığının — insanı siz de şaştınız. duııl mi? : (Barbut) “oyhanan “yerlere (bitirim) denir, Buralarını iş- letenlerin adı da (bitirimci) dir. Bu adlar, beş on yıllık bir ömre maliktir. İstibdat devrinde, bar- but oynanan yerlere (barbut kahvesi) sahiplerine de «dük - kâncı» — derlerdi.. O zamanlar, barbut kahvelerinin arka taraf- Jarında birer küçük oda bulu - nur, oyun oralarda oynatılırdı. Kahvenin — avlusunda barhut oynandığı, oynatıldığı çok kere vakidi. Zabıta, her nedense bu aleni kumar karşısında hassas gdavranmaz, hattâ görmemezliğe nından sonra değişmiş, kahve - lerden — evlere intikal - etmiş. Barbut hususi evlerde oynanmaya başlamıştır. İlinci Abdülhamit - zamanında, İstanbulada sayısı yüzleri geçen barbut kahveleri, bitirimler vardı. Bunların ekserisi Rus, Kefalonyalı Rumlar, hırsızlar, karmenyolacılar tarafından idare edilirdi. Dükkân sahipleri © devrin zabıta memurları- na, ileri gelen hafiyelere “Haraç,, (Devamı var) karşısındaki memür yerinden sıç « radı. Masanın üzerindeki kâğıt kese - ceği yakalıyarak şiddetle avucunun içine bir kaç defa vurdu: — BSiz hiç bir işe yaramıyan a - damlarsınız, defli, siz budalasınız. Müfettiş istifini bozmadı: — Ben polis memuruyum, dedi. — Polis memuru mu?. Hayır, po- lislik nerede, siz nerede?. Tam ma - nasile iyi bir taharri memuru olarak yetişmenize o kadar çalışıyorum. Fa- kat sizde kabiliyet yok ki... 'T. X. zabıta işlerinde kendisinden yirmi sene fazla hizmeti olan Man- sus'a hışımla baktı: — Ne zekânız var, ne hileden an- larsınız. Yeni doğmuş çocuklar ka- dar safiyetiniz var. Mansus bütün bu hakaretleri haz- metti, zaten her hangi şekilde ce - vap vermeğe de imkân kalmamışti- 'Tam o sırada şube şefi içeriye girdi. Bu beyaz saçlı, sert adam bütün zabıta memurlarının gözünü yıldır- muşl, Ancak T. X.'e karşı muameler Si başka idi. Başile Mansux'a işarct ettikten sönra, muavinine döndü:

Bu sayıdan diğer sayfalar: