5 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

5 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a 41 “TAN .m tefrikasr: 13, Yazan: Niz ameddin NAZIF Edirne Sarayı Konstantin'in İmperator “ralalon kadırgalarının muhafazası altında b'r galer onu Konstantiniyeye getirmişti... | Bu da kâfi gelmemişti. Ma - nastırlardan kaçan keşişler “Si- livri,, de ( toplanarak sekizinci Iyovannis'i hüklimdar tana - dıklarmı ilân etmişlerdi. Ve Si- livri despotu Demetriyüs bun - dan derhal (istifadeye kalkış - miştr. İmparator ikinci Emanu- el Paleöloğ'un oğlu ve sekizinci Iyovannis'in o kardeşi olan bu prens, zaten ötedenberi Bizans tahtına geçmek hırsları içinde yanıp tutuşmakta idi. Bundan âlâ fırsat mı olurdu? Tetik duran (Edirne sarayı da tabii bu işe seyirci (o kalma - mıştı, Bizansı bir kat daha za - yıflatacak bir kardeş muhare - besi onun arayıp ta bulamadığı bir nimet değil miydi? Hemen “Demetriyüs” e yardımlar va - detmiş ve Silivri tekfürü karde- şine saldırmak ve Kostantini - ye'yi muhasara etmek için bir saniye tereddüt etmemişti. Velhâsıl bu yüzden İyovan « niş Paleoloğos'un başına gelen- ler, pişmiş tavuğun başına gel * memişti. Zira Edirne sarayın - dan yardım görenbu Silivri prensini Köstantiniye surların - dan uzaklaştırmak hiç te kolay olmamıştı. Yeni İmparator Bununla beraber, bütün bu is yanlara, hakaretlere ve ihtiras- lara rağmen Bizans ölen impa- ratoruna, tabii bir ölümle ölen son hükümdarı olduğunu ve ö - lümünden sonra Bizans için ar- tık ümit kapılarının dahi kapa- nacağını biliyotmuş, hissediyor- müş gibi hazin bir matem alayı yaptı. Sonra Vilâherne'de boşa- lan tahta bir yeni sahip seçmek, yani Bizansın bedbaht talihi ile talihini o birleşitrecek bir yeni bedbaht bulmak telâşı başladı. Bizans tacını kimin başına geçirmek doğru olacaktı aca ba? Silivri prensi Demetriyüs, imparator kardeşinin ölümünü derecesi tahmin edilebilir bir se- vinçle karşılamıştı. Keşişlerin Silivriye koşuştukları günlerde- kinden daha büyük bir ümitle Edirne sarayma yâalvarmağa başlamış olan ve Türk kılıcının kuvvetine dayanarak Teodos surlarından (o girmeğe hazırla - nan bu Demetriyüs'ü mü Vilâ- herne'ye sokmalıydı? Buna taraftar olanlar, ikinci Muradın askerlerile (o yan yana Kostantiniyeye saldırdığını gör dükleri günden beri bir hayli a- zalmışlardı. Fakat ne kadar az- kk olurlarsa olsunlar gene so - kaklarda ve kiliselerde Demet - Seçilmesine İti riyüs'ün aşkına kavga etmekten hattâ yaralanıp ölmekten çekin- miyorlardr. Nihayet birçok dedikodular, İ siyasi gürültüler ve saray entri- kalarıyle dolu ve epeyi uzun sü- ren bir kararsızlıktan sonra pa- ve vatandaşların büyük bir kıs- mı Emanwel Paleologos'un se - kizinci oğlu ve Silivri prensi De- metriyiis "ün en kü: beyisi” “Kostantin” ii Bİz alani çıkmasma taraftar olduklarını ilân ettiler! “Kostantin Dragazes” adıyle | anılan bu prens, 1443 senesin- | denberi Moradaki Mistra şeh - rinde despotluk ediyordu. Ağabeyisi ve babası gibi o da tabii bir “Paleoloğ,, oğlu idi a- ma, her nedense anasınm aile | adm kullanmayı » seviyordu. (Kostantin) in anası Makedon - ya'nım şimal taraflarında yaşa - | yan Dırağa adlı bir derebeyinin | kızıydı ve oğlu, kendisine büyük | bir muhabbet gösteren anasma onun aile adı kullanarak bir sevgi ade etmek istemişti. Demetriyüs, Kostantin'in im- parator ilân edilmesine mâhi ol. mak için (ikinci Murada epeyi başvurdu ama, Kostanitin'in ta- raftarları da boş durmamışlar, ikinci Murada tesir yapabilecek vaziyette bulunan beyleri, paşa- ları doyurmuşlardı. Bunun için, Kostantiniye'den gönderilen bir heyet 1449 sene- si ikinci kânun aymın altıncı gü nü Mistra şehrine varıp “Kos - tantin Dragazes” e imparator i- lân edildiğini bildirince, Edirne Sarayından en küçük bir itiraz sesi bile yükselmemişti. Aradan iki ay daha geçti. Silivri despotunun beyhude ye- re binbir entrika (çevirdiği iki ay... Ve nihâyet © 1449 senesi martının ön ikinci günü Kata - lonya kadırgalarının muhafaza- sı altında Eğe denizini © geçen bir Bizans galeri, mukadıdes Or. todoks İmparatorluğunun yeni sahibini Kostantiniyeye ulaştır. dı. Kostantin Dragazes 1404 se- nesi şubatının dokuzuncu günü doğmuştu. Demek ki saltanat nöbeti kendisine geldiği zaman kırkbeş yaşında kadar vardı. Ve ağabeyisinin ömrünü karar- paslar, Senato, milis askerleri | San, başlarında bir hükümdar ta | derhal Bizanstan kaçmak, uzak- raz Etmemişti tan Vilâherne'ye girer girmez bir hükümdardan çok ziyade bir türbe bekçisine benzediğini an- lamış ve Mora'dan geldiğine bin kere pişman olmuştu. Müthiş bir içtimai sefaleti - çinde çürüyen bü bir avuç in - şımağa neden lüzum görüyor - lardı? günden yan edecek olmuş, laşmak istemişti, Ama bunu ya- pamıyacağını da derhal anla - mışti, Ok bir defa yayından çtk- mış bulunuyordu. Mistra despo- tu Bizansa imparator olmuştu ve içi ne kadar kötü olursa olsun bu Bizans İmparatorluğu bıra- kılıp tekrar o Mora'nm 6 küçük despotluğuna gidilemezdi. Sonra, Şarki Roma'yı bu ha- linde yapayalnız bırakıp gitmek te bir hayli garip olacaktı. Her. kes başka türlü tefsir edecekti bu Diyeceklerdi ki; “Bütün donanması delik de - şik beş kadırgadan, bütün ordu- su ücretli bir kaç askerden iba- | ret kalmış olan Kostantiniveye tahammül edemediği için değil, Şarki Romanm düşmanlarına karşı müdafaa edecek cesareti kendinde bulamadığı için kaçtı. Ve işte sırf böyle diyememe- leri için ana tarafından Make - donya kanı taşıyan Köstantin, o güneşi bol, rahatı bol ve teh - likesi az Mistira'ya dönmekten vazgeçmişti. (Arkası var) a Göz hekimi —» Dr. S. Şükrü Ertan | Birinci sınıf mütehassıs | (Bâbıali) Ankara cacdesi No. 60. | . — —— — & . —— — — . DOKTOR. İl Ru çık'u Hakkı Üzel | Galatasarayda Kânzuk eczahanesi | | karşısında Sahne sokağında 3 nu- İİ marah apartımanda 1 numara. | a —— İstanbul # üncü icra memurluğun- dan : Cadde bostanı plâjının büfele- Tİ açık arttırma İle satılacağından şe- rajti öğrenmek ve arttırmaya iştirak etmek İstiyenlerin 14-5.935 tarihine müsadif sah ve çarşamba ve pergem- be günleri saat 14 den 16 ya kadar dairemize müracaat etmeleri lüzumu ilân olunur. (11113) 3363 HIKAYE Ormanın 4g: Bittiği Yerde Denizlerin adamile omania- rın adami biribirine benzer. Bu belki denizle orman arasındaki benzeyiştendir. Denizler, sisle; ormanlar, dalgalarışla; deniz yürekte doğurduğu! şaşa kal mak duygusu; orman, nereden başlayıp nerede bittiğini anlat- mamasile biribirlerine yakındır- lar. O, bir orman kıyısında doğ- muş, bir ormanın sonsuzluğun- da büyümüştü. Bir çoban önü- ne kattığı sürüdeki her hayvanı nasıl biribirinden ayırd edebilir- se, oda ormandaki hor ağacı ayrı ayrı tanırdı. Ormanım yaz geceleri yaprak- lı dallar biribirine dolanıp yıl - dızlardan bir damlacık altın ışi- ğı bile toprak kokulu karanlığa düşürmezler. Yaz gündüzleri, orman havasmı insanm yüzü- ne yumuşak, ıslak bir el gibi çarpar. Bu zifiri karanlık orman ge- celerinde, o, dudaklarında bir orman türküsü ve buğulu or. man gündüzlerinde sırtında bal- tasile yıllarca dolaştı, Anasını başı göklerde bir gürgen ağacı- nın dibine ve babasmı bir meşe- nin gölgesine gömdükten sonra koskoca ormanın içinde tek ba- şma kaldı. Yalnızlık ve ağaçla- rin sesini dinlemek onu insan - larla konuşmaz bir hale sokmuş tu. Kışları kasabalardan gelen oduncular ormanda ona rastla - mamak için yollarını değiştirir- lerdi. Ölen anasından başka bütün bir yaşayışma tek bir ka- dın yüzü girmemişti. Ötüz ya- şındaydı ve damarlarında kan olgun bir ağacın usaresi gibi a- kiyordu. e Bir ilk bahar sabahı ormanın içinde o güne kadar duymadığı bir.kuş ötüşüyle şaşırdı. Bu, ye- ni yeşeren (yaprakların kahka- hasma benziyordu. Durdu. Bal- tasını yere koydu, daya'dı. liyordu. Sese doğru yavaş yavaş yak- laştı. Gözleri dalların üstündey- di. Birdenbire: durdu. irkildi. Bir iki adım geri aldı sonra. Sonra ağır ağır yine ilerledi. Karşısmda bir kadın vardı. A. ralık dallardan sızan bir güneş selile başı pırtl pırıl yanan bir genç kadın. Sesi onun sesiydi. Yeni yeşeren yapraklardaki kahkaha onundu. Rüya görüyor gibiydi. O, ka- dma değil, kadm ona yaklaştı. Yumuşak ellerile onun kalın, sert parmaklarını tuttu. Yürü - düler. Ağaçlar, iki yanından devri. lerek geçiyor, dallar başınm üs- tünde açılıp kapanıyorlardı. Bü- tün bir yaşayışta, ilk defa, or - manın ıslak, ot ve toprak kokan kokusunu duyamaz oldu. Yürüdüler. Konuşmadan. E- li onun eli içinde. Ağaçlar git- gide seyrekleşti. Orman gitgi - de açıldı. Ve birdenbire © ken ini, şimdiye kadar gelmediği, böyle olacağını aklına bile getir- mediği bir yerde buldu. Burası ormanın bittiği, dalgalı, ağaç sız düzlüklerin, kırların, tarla- ların başladığı yerdi. O, eli yu- muşak bir kadın elinde bir bü - yük sonsuzluğun sonuna eriş mişti. Bir iki adım daha orma - Ormanın bittiği Evle Şaşırmış Bir Bir Ni Bazı kalp meselelerine, aile müşküllerine çare bulmak ümi - dile açtığımız bu sütundan ce - vab isteyen mektuplar arasında o kadar garipleri var, ki bunla- rı bütün okuyucuların önünde deşmemize imkân yoktur. Va - k:.. biz, mektub gönderenlerden #wutlaka hakiki hüviyetlerini ve imzalarını istemedik; fakat ce - vab vereceğimiz sütunlar açık - tır. Biraz da tahliline çalıştığı - mız meselelerin bütür okuyucu- ları uzaktan veya yakından alâ kadar etmesini bekleriz. e Ayşe Leman isimli dul bir an- ne eski türkçe ile ve eğri büğrü bir yazı ile derdini şöyle dök - mek istiyor? “Kocam öleli 18 sene oldu. 21 İ yaşında nur topu gibi bir kızım İ var. Sarı saçlı, pembebeyaz bir i kızdır. Önu uzakten görüp be - ğenmiyen yok. Fakat ne fayda ki bu zavallı kız dört buçuk se- nedenberi kendine malik değil- dir. Bin türlü, emeklerle, zah - metlerle, fedakârlıklarla yetiş « tirdiğim, mektep parasını çama şırcılık, bohçacılık ederek temin ettiğim evlâdım dört buçuk se- nedenberi sarpıklıyor. Onu gö- renler aklı başında, terbiyeli, ha nim hanımcık sanırlar. Fakat zavallının akir başında değildir. Ön beş sene evvel etrafında geç imiş olan het şeyi pek iyi hatır- !ladığı, herkesi tanıdığı,. eşine dostuna çok hürmetkâr olduğu, İ misafire ikram etmesini, hal ha tır sormasını bildiği halde gü - nün bazı saatlerinde zivanadan çıkıyor. Koca isterim, diyor. Klinigi diz ma güğüm kialliği ie bir sebeple kaçacağını söylü- yor, hiç aslı olmadığı halde kom şunun genci ile sevişip, bilmem ne otelinde nişanlanıp dansetti- ğini anlatıyor. Yalnız sokağa çı karsa bir genci peşine takarak getirdiği ve bana bu ilk defa gör düğüm genci: . — Nişanlım / Diye tanıtmaya kalktığı bile olmuştur. Kızım deli değil ki,. etrafına saldırmıyor ki bir timarhaneye götüreyim. Onun tatlı tatlı ko - huştuğunu gören deliliğine hük medemez ki... Bazı konu komşu kızın evlenince bu hallerden — a a ) nın içinden, kabuğundan çıkan bir çekirdek gibi sıyrılacaktı. Durdu. Kadınm yüzüne baktı. Ağaçsız, gölgesiz biribirine benzeyen dalgalanmalarla uza - yan kırlara baktı.. Döndü arka- sında kalan ormana baktı. Bü. yük, azametli, homüurdanan, kı- mıldanan ormana baktı. Gözle- rini kapadı. Gözlerini açtı. Bir sesle gelen kadın, bir ses gibi kaybolmuştu. Döndü. Arkasın - da hep biribirine benzeyen can sıkıcı kırları bırakarak, sonunu bulduğu sonsuzluğa daldı yine, girdi ormana... Orhan SELİM yer evişMeler 3.5.935 nMelef Ana - Hissiz şanlı.. kurtulacağını söylüyorlar. . Siz ne dersiniz?., o .. Zavallı kadıncağız... Bulun * duğumuz devirde onun başına gelen felâket ne kadar ailenin başındadır. Sanıyoruz ki deli - ler yalnız etrafma saldıranlar, başkalarma ziyanı olanlardır. Hele büyük harpten sonra, baş- ka başka sebeplerle milyonlarca biçare bu suretle hiç kimseye zarâr iras etmeksizin delilik âra zı gösteriyor. Ayşe Lemanın kr- zmda gösterdiği âraz Viyanalı meşhur Dr. Freud'ün sebepleri- ni izah ve isbat ettiği ârazın ay- sidir. Doktor Freud bunları cin- si ihtilâllelere, bozukluklara at- İediyor. Ontun için ko nu komşu nün tavsiyesi yolundadır. Ans cak bu zavallı kizi bulunduğu halde kim alır, Alsa bile iyileşin ceye kadar kurduğu yuva bozul- maz mı? Doğrusu bahıtsız ana- nın kızını açele bir sinir dokto- runa göstermesidir. e Hassas olmayan bir kadınla evlenebilir miyim? Bu suali bize (Bostancıda Or- tayolda T. Avni) imzasile mek- tup yazan genç soruyor ve bu su alin sorulmasma sebeb olarak ta şu müşkülü ileri sürüyor: Onunla sekiz aydanberi tanı- şıyor ve sevişiyoruz. Nişanlar « mavs karar verdik, bir halta evs v.i de ailelerimizin ttzâsile ni- şanlandık. Artık nikâhlanmak, evlenmek üzereyiz. Ancak iş bu raddeye gelince beni. hafif bir tereddüd ve bir düşünce aldı. Nişanlımla çok dolaştık, sinema İata, tiyatrolara çok gittik. Bu uzun temastar, anladım kio bir Raffa Yeçer; vir ETKERtEN DES le beklenemiyecek kadar soğuk kanlıdır. Hiç hassas değildir. Böyle bir kızia evelenilebilir mi? i .. Nazik mesele... Kadınlar için- de hassas olmayan pek azdır; yok gibidir. Birçok erkekler ba- zan hiç birşey sevmezler ve ba- zan hiç bir şeyden nefret etmez İer. Fakat kadınların hiç biri böyle değildir. Kadın her daki- ka muhakkak birşey sever veya bir şeyden nefret eder, Bu da o- nun hassasiyetini gösterir. Ka- dın kalbi ya müsbet veya menfi, mutlaka faaldir. Bir grafoloğ, yani yazıdan mâna çıkâran bir adam kadın yazısını tetkik et « miş. Kadınlardan ancak yüzde ikisinin hassas olmadıkları, geri kalanların tam mânasile hassas oldukları neticesine varmıştır. Ö halde nişanlısı hakkında hissiz hükmünü veren B. Avni sakm aldanmasın! Hem bu hük mü neye istinad ettiğini de bize r vermiyor. Eğer sinemada bazı hazin sahneler seyrederken nişanlısının hiç bir teessür gös- termemesi gibi zahiri bazı alâ - metlere istinad ediyorsa derhal söyliyelim ki çok aldanabilir. Kadının büyük marifetlerinden birisi de tahassüslerini gizleye- bilmesidir. Diyelim ki hukuklu genç hükmünü doğru vermiştir, Böyle hissiz bir kızla evlenebi- lir mi? Bunun cevabını da kendi kalbinden ve kendi tabiatinden istesin: Hissizliği bir nakise ise birçok 'nakiselerile »eraber bir çok kadınlar ne kadar çok söy- lemişler ve ne kadar iyi ev kadr- nı, Zevce ve ana olmuşlardır! —————. Müessif bir ölüm Muharrir arkadaşımız Niza- meddin Nazifin büyük annesi Bayan Atiye Ahmedin Odemiş- te öldüğünü esefle öğrendik. Arkadaşımıza ve kardeşleri Sa- niye Nazif ile Ensari Nazife ve anneleri Bayan Fatma Nazife sabırlar temenni ederiz. Allah rahmet eylesin. po m e

Bu sayıdan diğer sayfalar: