5 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

5 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ş : t ı ©e0 * DU *'TAN » m tetrikası; 13 ingiliz Memurları Gazi Ordusundan Gelen Mek- Yazan: Aziz Hüdayi Akdemir tupların Adreslerinden Aldıkları Notları Yunan İstihbaratına Bildiriyorlardı *0 Muhalifler ordunun tefes- süh ettiğinden, krprrdryacak hal de olmadığından, böyle zülmet ve müphemiyet içinde intiza.in felâkete müncer olacağınlan ibaret germi vermişlerdi. Gerçi, Mec- liste btr telâkki cereyanınm yarı | tığı akisler, zatet — düşmandan çok gizlemek istediğim harekât noktai nazarından faydalı idi... * Erkâmharbiyci umumiye reisi 13 Ağustos 338 de cephe- ye gitmişti, Ben birkaç gün son- ra hareket ettim. Hareketimi pek mahdut birkaç zattan maa- da bütün Ankaradan gizledim. Benim gaybubet edeceğimi bi lenler burada imişim gibi har ket edeteklerdi. Hattâ beni Çankayada çay ziyaleti verdi. mi gazetelerle ilân edecekler- di.. Trenle hareket etmedim; bir gete otomobille Tuzçölü Üze- rinden Konyaya gittim. Konya- ya-haâreketimi orada kimseye telgrafla bildirmediğim — gibi Konyaya vâsıl olur olmaz tel- grafhaneyi kontrol altına aklı- propdgandalarıma çok ! arruzun icrasına geçmişlerdir. - akat bizim mevzuumuz daha ziyade bu “sahte faaliyetler,, ve “düşmanın nazarı dikkatini çel- betmemek” esasları üzerinde bu funduğu için, bildiğim birkaç noktayı buraya eklemek gerek- tir; burada bilmediklerim daha gok olduğu gibi, bildiğim halde söyliyemedikletim de vardır; rarak Konyada bulunduğumun hiçbir tarafa bildirilmemesini terhim ettim... *.. Taarruzumuz sevkulceyş ve ayni zamarnda bir tabiye bas- kınt halinde icra olunacaktı. Bu- nun mümkün olabilmesi için tah şidat ve tertibatın gizli kalma- sıma ehemmiyet vermek lüzım- dı, Bul;e.beple bilcümle harekât â:îîçri köylerde ve ağaıçlıklar altında istirahat edeceklerdi. 'Taarruz mıntakasında yolların ıslahı ve saire gibi faaliyetlerle düşmanın nazarı dikkatini cel- betmemek için diğer bazı mena- *ıkta da ayni suretle sahte faa liyetlerde bulunulacaktı...” Başkumandan hazretleri, ba zı mıntakalardaki sahte faali yetleri izaha lizum görmeden İstanbul yabancı orduların e- linde idi; İngiliz ve Yunan is- tihbaratı birçok hususlarda bi- ribirine yardım ediyorlardı. Har biye nezareti gibi Posta ve Tel- graf nezareti de İngiliz sabitle- tınin kontrolü altında idi. Ana- dolu ile ve bilhassa Ankara ile olan bütün mubaberat — İngiliz sansöründen geçiyor, bazanı pos Şanit kaçırma evrak varsa alınıyordu. Ö zamanki polis müdürü Esat beyin (şimdi mütekait Esat Pa: şa) bir kaç defa bu suretle Har- rington'un sorgu ve ihtarlarına | uğradığını batırlarım, Ingilizlerin bu kontrol servi- sinden Yunanlılar çok istilade ediyorlardı. Gazi ordusundan zelen mektupların adreslerin - Jen ve verilen malümattan İ - giliz kontrol memurları notlar alarak Yunan istihbaratına bil- diriyorlardı. Yunan ordusunu gaştrtmak ve taarruzumuzu giz lemek için bu vaziyetten istifa- de edilmesi düşünüldü. Zabit ve neferlerimiz tarafından İstan - bula yazılmış sahte mektuplar ve telgraflar uyduruldu. Bu mektuplar bir istihbaratçı gö - züyle okununca bazt kıt'alarımı zın yerleri değiştiği mânâsı çı - kıyordu. İngilizler bu mânâyı, büyük bir şey elde etmiş gibi, 'hemen Yunan istihbaratına ra - por halinde veriyor; Tstanbul - daki bazı İngiliz casusları da A- nadoludan aldıkları haberlerle bü mektupların mânâsını tevit ediyorlardı. Bu yanlış haberler İngiliz casuslarma nasıl geli - yordu? Bu casuslar kimlerdi? Haberlerin yanlış ve bir maksat ile kendilerine verildiğini bili - yorlar mıydı? Bu noktaları “İs- tanbulda gizli Anadolu,, adıyla yazmak istediğim esere bırakı - yorum, Anadoludan gelen sahte mektubun zarfile telgraflardan birer tanesini olduğu gibi bura- ya koyuyorum: Taarruzdan —aylarca evvel başlayan bu şaşırtmalar bazı as- keri hareketlerle büsbütün ha - kikat şekline giriyordu. Haber- K SRda Ha b - dirirken Kocaeli grupu denilen zayıf kuvvetlerin ara stra taar- ruzlarda bulunması Yunanlıla - ra bir deneme fikri veriyordu. B. Cevdet Kerim'in “ Türk İstiklâl Harbi,, kitabında bu giz leme işlerine dair şu satırları o- kuyoruz: *“.. Şayanı dikkattir ki garp cephesi kumandanlığı iki gün « denberi düşmanın mütemadi - en yaptığı — tayyare keşifleri- :e vıî igğğbmt yyşebekıelerinin faaliyetlerine rağmen hakiki ve icraatını gizlemiş ve hasmını kâfi derecede iğfal etmişti.,, Garp cephesi kumandanlığı - nın 6 ağustos 338 tarihli emri - nin altıncı maddesi: “Son zama na kadar, yani tahaşsüdümü - zün hitamına kadar, maksadı - mızı düşmandan gizlemek, plâ- nimızın esasıdır. Ancak bu su - retle hafif düşman küuvvetlerini ; (Arkası va Konuşulaca Venedik'te 4 mayısta DUNYA SIYASASI 5| Venedik Konferansında k Meseleler | ölüm kalım meselesidir, denilse Italya dış müsteşarı Suviç, Ma- | mübalâğa edilmez. “Ademi tmü- car dış bakanr Kanya ve Avus - | dahale,, sözü acaba, mevcut mu- türya dış bakanı Berger - Val - denegg konferans halinde top - laniyorlar... Bu toplarıtı yukarı- ahedelerin “ademi tadili” mâ - | nasına gelir mi? İşte Macarları düşündüren nokta!... Trianon da ismi geçen üç devlet arasım - | muahedesile (4 haziran 1920) daki Roma protokoluna göre | vücuda getirilen bugünkü sım'i vâki olacaktır. Malümdür ki Roma protoko- | lüsseverlerinin lü: İtalya, Avusturya ve Macar devletleri arasında akdedilmiş- tir. Bunun — hükümlerine göre üç devlet, dış işlerde çıkabilecek | zorlukları tnüzakere için arala « rında topla istişare etmek usulünü kab mişlerdir. Ta - bildir ki toplantıyı gereklendi - recek ehemmiyetli bir mesele - nin meydana — çıkması şarttır. Venedik toplantısını zaruri kı - lan mesele: haziranda Romada başlayacak — olan büyük Tuna konferansıdır. Tuna nehri ile a. lâkadar devletler bir araya ge- lecekler, barışı, iyi geçimi, iyi komşulğu kuracak — formülleri tesbit ederek, yeni bir barış ve | kardeşlik havası vücuda getir - | meğe çalışacaklardır. İtalya dip lomasisinin bu iş için teklif etti- Ki başlıca prensip: “Akit devletler biribirinin iç şlerine müdahale etmiyecek - tir,, sözlerile hülâsa edilebilir. Ademi müdahale prensipi —ikimtdşarünizen Geniş ve türlü tefsirlere yol açabilecek — mahiyette olan bu düsturun hakiki mânâsı hakkın- da hayli sözler — söylendi. Hele Almanya, bu vesile ile bir çok noktaların aydınlatılmasını is- tedi. Kendisine itminan verici, açık izahat verildi. “İç işlere ademi müdahale” prensipl ilk bakışta çok cazibeli- dir, itiraz götürmez gibi görü - nür. Ancak iki devlet vardır ki, bunun tatbikından, ileride do - ğ_ıcak ihtimalleri sıkı sıkıya tet. kik ve tesbit etmek mecburiye - | tindedir: Almanya ve Macaris - TaNlisi Almatya, — bütün vaatlarına ve bugünkü şartlardaki imkâün - sızlığa rağmen Anşlus davasın- dan ebediyen vazgeçmez. Dil, ırk, soysallık, kültür, bakımla - rından hiç bir farkı olmayan ve Jermen — camiasının şerefli bir parçasını teşkil eden Avustur - ya'nın, Alman birliği bağrında kendisine lâyık olan mevkiüi tut- masını, Almanlar ulusel amac- larmın başında sayarlar. Saint- Germain muahedesile, kolu ha- cağı kesilerek yaşayamayacak bir uzviyet halinde brrakılan A- vusturya için, biricik hayat ve kurtuluş çaresi: büyük Alman lık câmiasma katılmaktır, diyen leri tekzip edecek delil pek az - dir. Macarların itirazı Roma konferarısını endişe ile karşılayan ikinci devlet: Maca - Tistan'dır. Macarlarca, bu iş, bir 'SERLEİ Bürhan CAHID örneklerini yakından tetkik et - mek hoşuna gidiyordu. “Nadya,, bu ahbaplarını, dost larını ona tanıştırmakla beraber ara sıra soruyordu: — Nasıl buldun bu kadını? — Bü güzel kadın hoşuna gi- diyor mu? Ve Turgudun artık alışkan - Tık haline gelen dudak büküşleri karşısında yeşil gözlerini yu - marak, derin derin bakıyordu. Turgut, “Nadya,, nım devamlı misalirleri arasmda pek itibar gösterilen bir kadın daha tanıdı. Bu, eski bir bankacının karısı idi. Kırkla elli arasında eski bir güzelliğin son nefeslerini sak - lamağa çalışan bu kadın, Yahu- di idi. Kendisi Avusturya teba- asından| Viyanada emlâk sahi - bi, Nis'te villâsı olan fakat Tür kiyede para kazanan bir Yahu- di idi, " 55 H skedakrsinez ,3'! “.TAN , n tefrikası: 13 ı Yahudi ve Türkiyede para kâ zanıyordu. Fakat türkçe ve hat- tâ yahudice konuştüğunu işi - ten yoktu. — Yılın bir kaç ayını Pariste, Karlsbad'da, Nis'te ve İsviçrede geçiren bu geçkin ka- rı kaca, Türkiyede Türk genç - lerinin pâra, banka ve sarraflık işlerine yabancı kaldıkları de - virlerde zengin olmuşlar, hattâ | eski hükümetlere borç para bile vermişlerdi. Şimdi temelleşmiş bir serve - tin eksilmiyen gelirini çıtır çıtır yemek için mevsime göre hava- sı, suyu, konforu güzel yer arı - yor ve vaktile nasılsa Türk top- raklarında edindikleri emlâkin hatırı için İstanbula da gelmek lütfunda bulunuyorlardı. Bun - lara “Şarkın Roçild'leri,, dendi- ğini Turgut işitmişti. İstanbul- da girdikleri âlem “Nadya,, ve emsalinin kurdukları yeni zen - ginler hayatı idi. Turgut, — yeni ahbap olduğu bü madamın pek hoşuna gitmiş- ti. O hafta içindeki büyük bir Pek değerli ve göze çarpıcı esya ile doldurulmuş büyük sa- fonunda Madam Avramaçi ar - kasında bahar rengi, cüretkâr bir tuvaletle misafirlerini kabul ediyordu. Parmaklarındaki müthiş pır- lantalar avize gibi parlıyordu. Şişmandı. Bu etler ve yağlar artık nc pehrizle ne de egzersiz- le erir, biter, tükenir gibi değil- di, Fakat bir rivayete göre ken- disinin eski perestişkârları ona: — Yüz kiloluk şiir! Adını vermişlerdi. Fakat Turgüudün — bir nokta gözüne batıyordu: — Bu salona devam eden insanlar arasında biribirinin gücünü kurcalayıp çekiştiren - ler hiç eksik değildi. Çayını içip yemeğini yedikleri . insanların maştıran bu haşmetli taşları a- rasında inci bir — kölye vardı ki çok defa balon gibi şişkin görü- nen karnına birleştirdiği çıplak kolunda en aşağı kırk elli bin li- ralık bir hazine gibi görünüyor- duü. Bazı gevezeler, bunun vaktile Madam Avramaçi'nin - gençli - ğinde kendisine gönül veren bir eski Türk paşası tarafından he- diye edildiğini söylüyorlardı. Nadya, herkese olduğu gibi, Madam Avramaçi'ye de Turgu- du taşralı bir milyoner diye ta- nıtmışti. — Hattâ ona şimdiden bir çok salonlarda Türkiye'nin noft ve benzin kralı adını ver - ların havası paraya, sü- se, gatafata © kadar düş- kündü ki böyle Ameri- ve cansız Macaristan, Macar u- üreklerini de - rinden sızlatan bir acıdır. Ver - sailles'ın yanıbaşında, eski Fran sız krallarınm bir av sayfiye köşkü: Trianon malikânesi, Ma- car tarihinin en matemli, en acı bir sayfasınım yazılmasına sah - ne oldu. Fransız krallarının iş - tibdat ve keyfine sahne olan bu Trianon muhitindedir ki Macar devletinin hemen hemen ölüm kararı verildi. Macarlık zorla parcalandı... Macarlar ne diyar: | Macarlar, diyorlar ki: “Umumi harpten evvel, A - vusturya ile birleşik büyük bir devlet idik. Trianonm muahedesi $-$5-935 ——— istiyoruz.,, : Şanlı bir tarih: Büyük Türk ırkının bir dalt olan Macarların, yiğit ve asil ta- rihi gözönüne getirilince bu e - lemli sözlerin değeri daha çabuk anlaşılır. Onüncü asırda, Asya- nn göbeğinden gelen ve Avru- | pa'ya yeni — yeni medeniyet ve kültür tohumları getiren Macar- lar, Karpat havzasında, Kralla- rı kahraman Arpad'ın idaresin- de ne yüksek bir câmia kurmuş- lardı!... Asırlar geçtikçe yükse- len, etrafa soysallık ve bayım - dırlık ışıkları saçan Macarlar, büyük diğer bir Türk grupu ile (Osmanlı Türkleri) çarpışırken istiklâllerini bile kaybetmişler - di. (Muhaç meydan muharehe- si: 1526) Fakat az sonra gene Hluelmîş. gene mukadder tari- hinin seyrine tâbi olmuş, Avru- panm ortasında ışıklı medeni - yetini inkişaf ettirmişti. Macar- | ların mümeyyiz iki parlak vasfı vardır: : üfrit ulusseverlikleri. 2 — Şeflerine körükörüne bağ lılıkları, Macarların iç ve dış sıyasası tetkik edilirken bu iki noktanın bize, zorla kabul ettirildi. Bu | Bözönünde bulundurulması şart menhus ve kara mecellenin hü- kümleri bizi, ana topraklarımı - zın üçte ikisinden mahrum etti. Haritaya bir göz gezdiriniz. Şi- mal hudutlarımız tamamile sun' idir, Çek'lere bir çok Macar ara- zisi bırakıldı. Cenuptaki hudu « duümuz sun'idir, tabiate mugayir | dir, değerli Macar eyaletleri baş | ka bir idareye terkedildi. Ro - manya ile hududumuz da sun'i- dir, burada da aziz toprakları - mızdan mahrüum edildik. Üçyüz bin murabba kilometre arazimiz ve hemen 14 milyon Macar nü - fusumuz varken bugün — 92000 Murabba kilometrelik ve 8 mil- yon nüfusluk - küçük bir devlet olduk. Irkdaşlarımızdan iki mil. yonu Romanya'da bir milyonu | Çekaslovakya'da ve yarım mil- yondan fazlası da Yugoslavya- Vaa kaldm Bizitaricimedir apra, çalayan Trianon muahedesini bozmaktır. Milli varlığımızı bir araya getirmektir. Bu noktada, biz Macarlar, kat'iyyen müsa - maha gösteremeyiz. Onun için- dir ki Roma konferansına git- meden önce, “ademi müdahale,, sözünün mânâsını iyice anlamak İ TUMA DA ÜYURAM VC LAME D C demiyecek bir hale geliyor, ba- zan kızıyor, çok defa gülüyor - du, Böyle heyecanlı adlara ve şöhretelre canatan İstanbulun türedi muhitinde çok — kalacak değildi. Buradan bir nisan bu - Tutu gibi kimseyi kandırmadan göyle bir çiseleyip geçecek ol - duktan sonra ne ehemmiyeti vardı. Bu salonun davetlileri arasın- da gençler de vardı. Favorili, ince bıyıklı, manken biçimli bü kübik gençlerin kimler olduğu- nu Turgüt pek kestirememişti. Büfenin önünde kıtlıktan çık mış gibi mütemadiyen yiyip i - çen bu delikanlılara hayretle aslını, neslini, işini | mişlerdi. Bu âlem, bu salon- | bakarken onun hayretini hisse- den ihtiyarca bir misafir, ik: gün önce — zengin bir tüccarın zemeğinde karşı karşıya otur « yüzlerine gülerken yanıbaşla - kanvari bir teklâm, ağızdan ağ- | dukları, bir :Pürk _ınkıı!du ya . rında onların dedikodusunu yap | za satılır bir borsa malı gibi dil- | Vaşça şu kelimeleri fısıldadı: maktan çekinmiyorlardı. İşte bunların iki pötifur ara- sında geveledikleri rivayete gö- re Madam Avramaçi'nin bu toplantıya onuda davet etti. Bu, bir çay daveti idi. muhteşem pırlantaları hep ya - den dile geçiyor ve herkes bu yeni krâllâ tanışmak için onun devam ettiği salonlarda eş, dost arryordu. “Nadya” nın bu propaganda- — Madarnın evlâtlıkları. — Yal! Ne gibi? — Bunlara aylık verir. Turgüt önce gülümsedi. Son- ra tiksindi. Kimlerle tanışıp kim lancıdır. Bu onun gözleri ka « | sı yayıldıkça Turgut, tekzip & » | lerle bir sofrada yemek yediğini tır, Netices Bütün bu izahattan sonra ne- * ticeye gelelim: Öyle tahmin e « dilebilir ki, İtalya, Venedik kon- feransında Macarları tatmin e- decek ve — ademi müdahale ile muahedelerin tadili meselele « Sigortalarmızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SIGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. 'Telefon : 4.4888. rinin ayrı ayrı işler olduğunu ve Italya'nın bu yolda Macarista- na her vakit müzahir olacağını bildirecektir. Bu teminattan sonra Tuna konferansının açıl- masını beklemekten başka ya « pılacak bir şey kalmaz. Y.0.B. Şarabı sevenler 26 Ağustosta Lozanda ilk de- fa olarak arsrulusal şarab mu - l dar kongresi topla - Tmmesinde şü incaclaiçı — vasdın Şaraptaki vitamin meselesi, gı- dasızlıktan hastalıklarda şarabın tesiri, şarab ve psychi « atrle meselesi. Kongre üç gün sürecektir. Kongreden eonrâ, doktorlar Leman gölü kenarın « daki bağlarda gezintiler yapa « caklardır. Harik Hayat Kaza ve Otomobil A a: II-Il]l-IIIl-llll-l"l-Illl-II"-IIII-Illll.lill.llll.lll!! 3222 X3 DN0 DNK ( V VAA UU O -İlll-llj düşündü. Kaşları çatılmıştı. Şuradan kimseye görünmeden kaçmak için bir çare ararken kalabalıkta Muhtarla karşılaştı. Mühendis Müuhtar ona çıkıştı: — Nadya yarım saattır seni arıyor. Dündenberi kendisini görmemişsin. Eline geçersen , kulaklarını çekecek. Turgut güldü: — Hay Allah razı olsun. Bü cezadan kaçmak için bana bir yol göster kuzum. Ben kendisi- ni yarın akşam yemeğe gelir gö- * rür, özürlerimi sayar döker, af« fedilmek çaresini bulurum. Fa. kat sen söyle: buradan nasil ka- çayım? Mühendis Muhtar onu kolun- | dan yakaladı: — Doğrusunu istersen ben de pek sıkıldım. İstersen sen şöyle bir alangle kaç... Bizi Sürmer ku- lüpte bekle... Biraz sotra Nad- ya ile gelir, seni buluruz, — Mükemmel! Ayrıldılar. Turgut iki büyük — salondast BT M ea (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: