14 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

14 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— —— 14-6.935 Ö TAN Z DİL SAYFAS$ ı — 'TÜRK TARİHİ VE MEDENİYF-! 'TİNE DAİR ARAŞTIRMALAR Türk, Sumer, Çin dilleri “Türk Tarihinin Ana Hatla- Yı” adlı bitikte yazdığım “Çin- lilerin Dini” bahsinde, Türk, Sumer, Çin dillerinin biribirle - Tile özden (akraba) olduklarını bilgilemiş Çişaret etmiş) tim. Burada buna dair kısa birkaç SBöz söyliyeceğim. , Türkçe ile Sumer dili arasın- daki özdenlik gayet açıktır. Bir çok kelimeler, birçok kökler her iki dilde vardır ve birdir. Tanrı, Tangri, Dingir; Mer, val; olmaktan ol;: tan, ara; yürümekten, yürü; mekten, du, de... Şüphesiz Türk dili uzun tarihi esnasında iler- lemiş ve yeni biçimler çıkarmış- tır, Sumer dili ile Çin dilinin öz- denliğini Oxford Üniversitesin- de Assyriologie Profesörü C. J. Bali, otuz yıl süren uzun bir ça- lışmadan sonra bu dillerin biri- birlerile özden bulunduklarının “zaruri bir bitim” (netice) ol - duğunu yazdığı Sumer ve Çin dilleri sözlüğünde göstermiştir. larımıza bir fikir ver- Mek için bunlar arasından geli- Şigüzel seçtik. Aralarını ayırt €tmek için çince olanlarını belli Olacak surette gösterdik. Sumer: An, am, en, kök; çince: #n, ang, yen, açık bir kök, an, Yüksek; ang; bal, su çekmek; ba, pat, pal; man, arkadaş, yol- daş, dost, iki; pan, ban, bang; bad, kaldırmak, uzak; but, pet, Pit; şig, pig, zayıf, zayıflık; Ding, bing; en-ten, soğuk hava; SAR L L DD klam bea Bana,hep, bütün; kan, gan; ga, kaldırmak, taşımak, götürmek; ug, gün, Buk, hu, rz; k'i; aga, baba; ağia, Ya, ye; ab, abba, baba, yaşlı, Yük, prens, hükümdar; ya, ye, #gia; ag, koyun postu; kak, kek, alan, görünüş, biçim; Jan, lam; anne; boa, pao, pau; bu, Ayırmak, pa; ban, kap; pan; din, bu kelimeyi bugün de kul- ı!nıyumz, arapça değil, türkçe- dir, Çincesi, ti'dir. Du, yapmak, Yaratmak, to, en, ev; an, yel Ba,, bir ev, aile; ka, kia, ko; #in, ezen, -zun, muayyen Za- Manlarda yapılan dini bayram demektir. Assurlar bu kelimeyi €zennu, İbraniler adannu, Arap- ezan olarak almışlardır. Çin- Cesi ts'un, dring'tir. Him Ömer BUDDA YOSMA! Etem İzzet BENİCE ,Dedi, titriyen, sızısmı döken bir sesle sözlerine kattı: » — Yalnız bir mektubunu al- im, O gece evden kaçmanın ılühymı bulamadığını ,kolayını 'ülur bulmaz geleceğini yazı » Yordu. — Onu yine çok seviyor mü. Sun?, Ferit bu sorgunun karşısında derin, uzun düşündü; bütün içi- | dışarıya vuran bir söyleyişle: İİT[ Çok. Hergün artan bir sev- Dedi, sözüne ekledi: Gö—' Bil ki o da beni seviyor. Tüşemiyoruz, buluşamıyoruz, h.'îbl% kalamıyoruz ama biri- h"'I'uiıi çok sevdiğimize inanı- Yorum, i Ferid'in eli Refet'in avucu .î'::ğeydî. Bu eli sıktı, bir adım Kttış KILAVUZ iÇİN DERSLER —H Yeni kelimeleri en iyi ve çabuk ya- yacak olan şey, gazete bilgetleridir. Herkes fransız - kabinesinin neden düştüğünü merak eder; kıya, deprem gibi hadiseleri yakından terkimek is- ter. Bu yazılarda yeni kelimeler doğ- ru ve yerinde kullanılmalıdır. Halbuki gazetelerde en çok yanlış- ların bu gibi bilgetlerde yapıldığını görmekteyiz, Son ajans haberlerin- den birkaç misal daha alalım: İtalyanlarla habeş delegeleri top- Janmışlar ve görüşülerde bulunmuş- lar. Toplantıdan sonra habeş delege- si: “Bütün konuşmaların pek candan geçtiğini,, söylemiş. “Candan - geç- mek,, acaba “samimiyetle cereyan et- mek,, sözünün çevirmesi midir? Her halde bunu yazan arkadaş “Samimi- yet,, in türkçesini kılavuzda arama- T allata. şu: “Avam kamarasında bir sorguya karşılık veren..,, Doğrusu; “Avam kamarasında bir soruya cevap Veren....n —— . e Eğkiden yabancı sosyetelere brakığ verilirken, halk ve yurd asığı düşü- nülmerdi. Cumuriyet, yurddaşlar — arasında ayırt kabul etmer. Brakığ — İmtiyaz Ayrt— » e Ayrıldığınız karmıza — hakyerinin biçtiği geçimliği vereceksiniz, Geçimlik — Nafaka . “Bu ilâç etkindir, sözünde etkin kelimesinin “müessir,, kargılığı oldu- ğunu gördünüz. “Etker bir kimse,, dediğimizde etker sözü ile eski nafiz kelimesini karşılıyoruz. Etker — Nafiz . Osmanlı saltanatının düşüm devri ne zaman başladığını batırlar misi- İngir yerlerde oturmak istemem. Sörlerinizi hiç de dinizgin bulmu- yorum. Sözlerinizin bana dinizlik vermedi- Hini söylemeliyim. Aytıcım diniz ve tatlr bir sesle ba- na dedi ki... Ölüt haberlerini romanlaştırmak gazetelerimizin bir hastalığıdır. Ölütçü, hakyerinden önce vicdan- lardan hüküm giyer. Sultanlar, —bir saray — hatırı için, düşmanlara karşı gösterdikleri ve - rinselik kıyasının cezasını buldular. Sultanlar yurd ve halkın İlencine uğradılar. Si Bu misallerde geçen kelimeler: Düşüm — İnbitat İngiz — Münbat Dinizgin — İtminanbahı; Dinizlik — İtminan Diniz — Mutmein Ölüt — Katl Ölütçü — Katil Kıya — Cinayet Kıyacı, kryan — Cani Hlenç — Lânet — Şimdi nereye Dedi, — Postaya bakacağım. Belki mektup, kart bir şey çıkar. , Refet bir yönlü olduğuna inandığı bu sevgi için bir yürek burkuntusu duydu, sonra: — Seni daha çok alakoyma- yayım.. Diye ayrılmak istedi: ,— Benim de bugün çok işle- rim var, Ferit: — Güle güle kardeşim.. Derken sözüne ilâve etti. — Eğer gece bir yere sözlü değilsen, “Mavi Köşe” de bulü- şalım. Biraz içer, konuşuruz. Ve.. daha içli bir diyişle sö- zünü bitirdi: — Konuşmak, içimi dökmek istiyorum Refet. Bunu en iyi se- ninle yapabilirim... Refet: — Sözlü değilim ama bilmi- yorum. Belki bir iş çıkabilir. Gelmeye çalışacağım... Dedi. Ayrıldılar. Refet hızlı hızlı Parmakkapıya doğru gider ken Ferid de başmı saran bunal- yorsun?. ITANJIN ÖYKÜSÜ (HİKÂYE) sini istiyordu. Yüreğine kızgın, ateş olmuş bir iğne batıyordu sanki.. Bir erkek için en kötü işti bu.. Karısından şüphe (türk- çedir) etmek.. Onun kara, alev- li gözlerinde ilk yabancı bir ışık yakaladığı gün, içinde duy- duğu köklü zevklerin yaprakla- rı kuruyuvermişti, Doktor Feh- mi hoş bir adamdı... Güzel ve nükteli (türkçedir) konuşur, ar- kadaşlarr onunla bir aradâa ol- maktan zevk alırlardı.. Evlen- diği vakit karısına bütün haya- tınca sürecek bir sevgi vermiş | ve çılgın gibi bağlanmıştı. Dok- tor Fehminin güler yüzüne kar- şılık karısı Vacidenin yüzü her dakika asılı, gülüşü azdı... Onu görenler ya çok ciddi, ya da ku- rumlu sanırlardı.. Kocasını, kü- çücük kızını sevmiyor değildi. Fakat bu sevgi Doktor Fehmi- n düygülarinin yarısı bile ©- lamazdı. Evlendikleri vakit ka- zancı azdı genç adamın.. İçin- deki çalışmak istekleri büyüktü fakat.. Her arda kalan gün, ge- len günden daha kötüydü.. Ça- Lıştıkça kazanıyor, hayatları gü- zelleşiyordu.. Kapalı ve görgüsü kıt bir arda (aile) nın kızıydı Vacide.. Apartımanları, otomo- billeri olunca başmna bir diklik, gözlerine kurumlu bir bakış dolmuştu. Kocasının yumuşak, tatlı sözlerine, kötü cevaplar vermek yüreğine zevk veriyor- du... Doktor Fehmi onu sevindir mek için ne yapacağını şaşırt - yordu. Bir sürpriz, bir değişik: lik belki birkaç saat, yüzüne gü- Kiş verir umgusile, olmadık iş- İ ler yapıyordu.. Bir gün sevinç- | | «« En yakın dostlarına bile, yüreğindeki kuruntudan açmı- yor, kimsenin bunu sezmeme- li sevinçli evine geldi.. Karısı evde yokmuş. Bekledi. Gelince: — Karıcığım sana müjde.. Vacide ona boş gözlerle bak- tı.. İlgisiz (alâka) bir sesle sor- du; tılı düşüncelere kapılarak dal - gin dalgın postanın yolunda i » lerliyordu! Hanite 'abi — Hanife abla... b — Hanife abla!.. Üstüste onun çağırışı evde yayıldı. Hanife kadın mutbakta yemek yapıyordu. Duymadı. Bir daha bağırdı: — Hanife abla... Gene karşılık alamayınca o - dasından çıktı, — Hanife.. Hanife nerede - sin?. Diye söylene söylene yürüdü. giyinmişti. Sokağa çıkacaktı.E- ve cenlik ediyordu. Koridordan Hanife kadın sesi aldı: — Geliyorum kızım., Onun mutbaktan çıkmasına meydan kalmadan Safiye geldi, kapıyı açtı: — Hanife abla çok işin var mı ?. — Yok yavrum.. — Gelir misin bana bir daki- ee — Neymiş o müjde.. Doktor Fehmi onun soğuk meraksızlığı karşısında biraz du raklamıştı, Söyledi: — Adaya gidiyoruz. Orada bir köşk aldım. Kadın bu bir ev alış dümdüz bir nesneymiş gibi: — Çok iyi, Dedi, Vacidenin kocasma ve çocuğuna olan sevgisi günden güne gevşiyor, bağları çözülü - | tinde Büyükadaya taşındılar. Doktor Fehmi evini süsle - | miş, karısına bir iş bırakmamış- tu. Konukları geliyor, eğlence- ler, partiler, çaylar, danslar.. Vacide hergün eline tenis rake- tini alarak korta gidiyordu. Sanki bir ev kadını, bir anne de- ğil, küçücük haşarı bir genç kız. Doktor F ü işte o günlerin birinde karısının gözlerinde kö- tü bir bakışı yakalamış, yüreği- ne kızgın bir damda damlamış- . Unu kollamağa başladı.. En sonunda Vacidenin kendi arka- daşlarından birile seviştiğini an- ladı.. O zaman Doktor Felhmi- nin başına dünyası çöküverdi. Gülüşleri söndü.. Yüzüne dür - gün bir anlam (mana) çökmü: tü.. Vacide evde olmayınca, gü- zel döşeli yuvasına yaşlı gözler- le bakıyor, bunun artık yıkıla- cağını düşünüyordu.. Küçük kı- zi annesile babasının arasındaki g:ı:ıinliği sezmiş, kocamış göz- lerine bir büyük insan acısı çök- müştü.. Bir gün oturuyorlardı. Vacide: — Fehmi dedi. Görüyorsun Ya.. Artık ben seni bahtiyar ede- miyorum, Ayrılmamız gerek.. Doktor Fehmi ona uzun uzun | baktı. On yıllık hayat arkada- | şı, sevgilisi, çocuğunun anası bu ayrılmak istiyen kadın miydı.. Demek ki ayrılmaları gerekti: — Peki Vacide, dedi.. Sen na- sıl istersen öyle olsun, çocuğu- nu nasıl anasız bırakacaksın.. — Geleyim çocuğum! Hanife kadın ellerini yıkadı, kuruladı, mutbaktan çıktı. Safi- ye sordu: — Babalık yok galiba. Oda - sında göremedim, — Gitti yavrum. — Nereye ?.. — Bilmiyorum. Belki kumara gitmiştir. Dün gece öfkeli ölke- li Ahmet Karabuduna çok para verdiğini söylüyordu. Safiye içli içli : zü kör olsun, herife pa- ra yetiştiremiyorum !.. Diye söylendi ve sordu: — Beni aramadı mı?.. — Sordu, uyuyor dedim.. Baş ka lâf etmedi, gitti, Yatak odasına gelmişlerdi. Safiye: i — Şimdi beni dinle Hanife ab a.. Diye , çantasını çıkardı, bir | yüz liralık kâğıd uzattı: — Bunu al. İyi bir yerine sak K | na dayanamı; ik, onları çağı- | yordu.. İlk yazın en güzel vak- | Ka a HESU S SADA GOKT | | lecek bir ses bekliyordu. Adım- la, Babalrk gelince kendisine harçlık bıraktığımı söylersin., Bu: Bir. Dedi. Sonra sözünü sürdür- Vacide bahçede, çiçek bölüm- lerinin dibinde, kelebek gibi koşuşan küçücük kızına baku:> — Ne yapayım Fehmi, dedi. Biliyorsun ki ben başka bir er- kek seviyorum artık.. Bu sözlerin üzerine, Doktor Fehmi ğinde dertlerin en büyüğ duydu. Ayrılmağı ta- sarladılar., Evin eşyalarını ka- rısına bıraktı.. Çocuğunu ala- cak, annesine gidecekti.. Anne- sini çılgın gibi seven ki © sabah, evdeki karışıklığı, ba- basının gözlerindeki yaşı görün- ce, ağlarıağa başladı. Çocuk ka- | fası içinde sönmiyecek bir acın (facia) yangını tutuşmuştu. Doktor Fehmi onun mini mini elini avuçlarına aldı.. Karısına: — Allaha ısmarladık Vacide dedi. Kadın çocuğunu öptü, Ona da: — Güle güle dedi.. 'Trasım kenarına dayanmış bakıyordu. Baba kız yürüdüler, Doktor Fehmi, elindeki yavru- sunun anasız kalmaması için, karısının kötülüğünü bağışlıya- cak kadar iyi duygular duyu- yordu. Hıçkırıklar omuzlarını sarsıyor, gözlerinden — yaşlar | damlıyordu. İçinde bir umut | (ümit )vardı. Belki onlar kapı- dan çıkmadan, Vacide çocuğu- racaktı. Kulakları arkadan ge- ları ağır, yürüyüşü salmtılı, dört A AAA AAA AAA Hergün 5 Söz YİRMI YEDİNCİ LİSTE 1— Vecibe — Düşerge Örnek: Türk Hava Kuruü- muna yardım etmek başlı- ca düşergelerimizdendir. 2 — Tefrika — Bölem — Fenil- leten Örnek:- Son Tomanınızm gazetede kaç bölem tuttu. gunu söyler misiniz? 3— Tefrika (nifak anlamı- .na) — Ayırga Örnek: Halk arasma ayır- ga sokan politikacılar, de- mokrasinin asıl düşmanlak rıdır. 4 — Musibet — Sınak Örnek: Deprem en büyük sımatlardan biridir. 5— Taklid — Benzet Taklid etmek — Benzeue- mek Mukallid — Benzetçi Örnekler: | - San'atta ben zetçilik değil, özgünlük lâs zımdır. 2.Para benzetliyenlerin cezaları ağırdır. Not: Gazetemize gönderllecer ya- zddarda bu kelimelerin osmanlıcaları» nm kullanılmamasını rica ederiz. L BULMACA | PY $A * 6 2891011 yanını saran güzellikler, karan- lığa gömülmüştü sanki.. Her nesne görünüşünü değiştirmiş gibiydi.. Son bir yol, başını ge- | riye çevirerek baktı. Taş kalpli ana, taştan buz gibi bir heykel gibi kıpırtısız duruyordu. Dok- tor Fehmi'nin gözlerindeki ya- $ı, kızının hıçkırıklarını düymü- vyordu. e ,« Doktör Fehmi, zaman gec- tikçe eski güler yüzlülüğünü buldu.. İşleri daha ilerlemişti.. Şehrin en güzel yerinde bir apartıman aldı. İçini yuva için yaşıyan içli bir kadın zevkile döşedi.. Eskilerle hiçbir bağı kalmamış gibiydi.. Artık o yu - muşak başlı bir arda erkeği de- ğil. çapkın ve içki içen bir adam olmuştu.. , Yalnız çok içtiği vakitler, de- rin ve güzel bakışlı kızının yü- züne bakarken karısını batırlı. yor, onun bakışlarında annesinin benzerliğini bu- larak gözleri nemleniyordu. Bir gün kızının gözlerinde: — Baba!.. Annem gelse barı- şir mısın? Diyen bir bakış gördü.. Kızı. nn gözle sorduğuna o ağzile cevap verdi: — Senin için barışırdım yav- Tum., hit UÇUK dü : — Parasını bitirdi mi bitirme di mi bilmiyorum. Ama ben bel- ki iki üç gece gelemem. Onun için bu parayı ben gelinceye ka- dar yetirmesini söylersin. Eğer iki üç gecede gelemezsem, o da gene kızmaya, söylenmeye baş- larsa çaktırmadan... Safiye burada durdu, gene | çantasından bir zarf çıkardı, sö- zünü yürüttü: — Bu zarfı Safiye şimdi gön - derdi diye ona verirsin. Bunun içinde üç beş satırla gelemedi mi, çok değerli bir voli çevirdi- Bimi, daha iki üç gün gecikece- ğimi söylüyorum. 150 lira da pa- ra var. Parayı alınca o yatışır. Sen de çalışmadan kazanmak ol madığını, gelemememi iyi karşı lamak gerek olduğunu söyler, işi berkitirsin. Anladın mı Ha- nife ablacığım ? . Hanife abla kulağının bütün duygusile dinlediği bu sözleri i- yice kalasına yerleştirdikten sonra: — Demek ki, sen şöyle beş on gün yoksun!., SOLDAN SAĞA : 1— Çok sert (7), Murg (3). 2 — Bal yapar (3). Nota (2). 3 — Bir İçki (4). Şita (3). 4 — Cezirede mukim (5).Yama (2). $ — Bir caki Türk medeniyeti (3). 6 — Âz sıcak (4). Vücut suyu (3). 7 —İnce değil (4). B— Az (3). Nota (2). 9 — Nakit (4). İstifham (2). Gışa (3). 10 — Rurgâra emir (2). Nota (2), il— Sert (4). Elhise diken (5). YUKARDAN AŞAGI : 1 — Siyah (4). Sıkı (3). 2 — Sanat (2), Lisan (3). Para do. labi (4). 3 — Hiza (4), Zıvımın arkadaşı (4). 4 — Sersem (4). Bir vapurumuzun adı ($). S — Eşarp (4). 6 —Lahim (2). Genişlik (2), 7 — Damen (4). Bir deniz ($). 8 — Bir yaz meyvesi (5). 9 — Kömür (3) 10 — Meydan (3). 1 — Sersem (6). kek (2 Dedi. Gözünü kırptı. Bu göz kaırpmanın yorumu : — Yağlı kuyruğu yakaladın.. Ğ Demekti. Safiye şen şen gül - ü : — Ama ne yağlı kuyruk Ha- nife abla. Herif milyoner bir mo ruk. Binbir işin başı. Eskiden saylavmış ta, Eloğlu bu kriz yı- lında tek işi zor bulürken bu bi- nini bir arada sırtına yüklenmiş. Su gibi para harcıyor. Benden pek hoşlandı. Kucağımı para ile dolduruyor. İstanbulda bir iki işi varmış. Onları da yoluna ko- yunca Almanyaya Igu“d:cek. ora- dan da Fransaya, İtalyaya ge - çip iki aylık bir gezinti yapa - cakmış. Seni de beraber götüre. yim, diyor. Yaşı geçkin ama sağlığı yerinde, Değme gençle- ri gölgede bırakır. Bana ba! yor, bitiyor. Bu babalığın göz - dağı olmasa gider, Avrupayı da görürdüm. Ama bu baş tokmağı varken göz açabilirsen aç. Bak- sana herifle beş on gün kalıp toplu bir para sızdırmak için ne kerte korkular geçiriyorum, nc İArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: