26 Ağustos 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 14

26 Ağustos 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 (e 2 : Bu hafta iki bahçe gördüm, iki) gece bahçesi, İkisi de ellerinden gel- | diği kadar halkı eğlendirmeğe çalışı- | yorlardı. Birisinde “Karagöz, kukla, | orta oyunu,, vardı, Beyazıtta Aksa- ray tramvaylafının duzduğu yerdi birkaç adım ötede etrafını çevirer evlerle senli benli olmuş bir bahçe yalancıktan kapısı üstüne kocaman bir karagöz ve hacıyvat asmıştı, Bi- ricik reklâm: bundan ibaretti. Hayal perdesinde mukavvalığını — unutan Karagöz, bahçe kapısındaki büyüklü- günü gayritabji buluyor ve mukav- valığından tanıyordu! Öteki bahçe tam Beyoğlunun Be- yoğlulaşmağa başladığı bir yerde ge- ceyi kara bir fon gibi germiş ve üs- tüne renk renk ampullerle ismini dizmişti.. Birinci kahvenin reklâmı ancak kapısınm önünde başlıyordu. İkinci kahveninkiler bütün gün adımları mızı takip ediyor her köşe başında yolumuzu kesiyor. Her duvarda bi- ze kendisinden bahsediyordu. Beya: #ttaki bahçe o müşterilerini etrafını küşatan evlerden dilenirken Tepeba- şındaki seyircilerini ta Boğazdan, Kadıköyden, Edirnekapıdan çağırı- yor ve vapurlarını tramvaylarını te- min etmeği ihmal etmiyordu. Birinci bahçede “Eski, yalvar. yor, ötekinde “Yeni, nazlarıyordu. Size evvelâ "Yalvaran bahçe, de gördüğüm orta oyunundan babsede- cek, sonra da Tepcbaşındaki belediye bahçesinin sahnesini, & oparlörünü, anlatacağım. . Orta oyununun en büyük husu- siyetinin ortada oynandığında oluşu- nu duymuş, fakat halkabu kadar yakın ve seyircilerle bu kadar senli benli olacağını tahmin etmemiştim. Seyirciler arasında ilk göze çarpan şey, kadınların fazla oluşu idi. Gün- düz Beyant kahvelerinde arasıra raslanan seyyah (kafilelerindeki ec- nebi kadınlardan başka kahvede otu- ran kadına raslamak güçtür. Bu ka- dınların çoğu siyah giyinmişlerdi ve çoğunun başımda siyah başörtüleri vardı. Seyirciler arasında gocukların fazla oluşu kapıda asılan kocaman No. 40 Abanoz Bilezik RENE CHAMBE #miyordum, saçlarımı — yolayordum. Ne yapayım? Ne yapayım? Bu a - damlara nasıl anlatayım? Sonra bir taraftan da Fourier” - nin hali gözümün önüne geliyor, ar tk bütün dünyaya isyan edecek gi- bi oluyordum. Elimden ne gelebildi isc hepsini yaptım. İkinci bir izin daha almıştım. Bu sefer kendi işlerimi bir tarafa bıra- karak, Cevenne'de, Vignal satosun- da oturduklarını mağarada okudu- | ğum O mektuplardan o öğrendiğim Pournnier'nin ailesini görmeğe git- tim. Geçen yıl, birinciteşrindeydi. A- | ğaçlarda yapraklar actık sararmış « lardr. Hepsi birer birer kopup ko - pup dökülüyorlardı. atasyondan uzak şatoya varıncı- ya kadar hayli yürüdüm, yokuşlar çıktım, Eski şato ormanların arasın da kaybolmuş, bir tepenin üstündey di. Burada üç kadın ve bir ihtiyar adam oturuyordu. mi korkulu bir hayretle karşı- | BAHÇ E, Yazan ve resimlerini Karagözün seferi olmalıydı, Bu ço- cuklar içinde arasıra ağlıyanlar ol- ması bir parça sonraki orta oyunu- dun çok titiz bir süküta ihtiyacı ol- madığını anlatıyorgu. Saat ona gelmiş bahçede hemen z hemen boş iskemle kalmamıştı. Bah- çeliğini dolgunca birkaç akasyaya horçlu olan bu arsadan dönme kah- vecik gitgide canlanıyor. Renkli bu- | Hizları birer ampul gibi göz alan ço- cuklar büyük bir iştiha ile dondur. ma yiyorlardı.. Bir sokak dondurma- cıst patrona yüzde bilmem kaç kâr teklif ederek (seyircilerin arkasında bahçenin en lüks büfesini kurmuştu. Yalnız sokakta dondurma satanlara mahsus yassı ve üstü renk renk Çi- çeklerle süylü tabaklarla dondurma veriyordu, Önümüzde oturan ak sakallı dinç Tadılar, Ailenin büyük evlâdı Guy de Chabesatn, resmini dıvarda gör- düğüm yakışıklı bir delikanir üç hafta evvel cephede maktul düş - müştü, Kapıyı açıp ta beni gördükleri zaman, yeni bir felâket haberi getir diğimi sandılar. Çünkü ortanca kar deş te, Arras da, cephede, düşman karşısında çarpışıyor. Acaba o da mı gitti? Üç kadından en yaşlısı, yüzü sap- sarı bir halde önüme geldi. İki eli- ni alnına götürdü: — Ah, Bernard, Bernard, çabuk söyleyiniz, çabuk söyleyiniz. Arkaşmda yalvaran gözlerle bâ- na bakan iki genç kız vardı. İhtiyar baba, birşeyler söylemiyordu. Başt- nı önüne eğmiş, mükadder topuzun ne biçim ineceğini bekliyordu. Harp zamanlarının böyle saatle - rini kim unutabilir? Fakat ben Foürnier'den bahse - dince, eve sanki yılırım indi. Söy- lediğim şeyleri tarif edilmez hayret içinde dirliyorlardı. Hepsi de teessür ve ümitle karışık bir hisle allak bullak olmuşlardı. Genç kızlardan birinin hemşiresi, ötekinin de nişanlrar olduğunu an. lamıştım. Hem de iSmone! Simone de Chalestan.. Mağarada, Four- nief'in odasında gördüğüm resmin altındaki imza ve o resmin tâ ken- SAHNE yapan: Bedri RAHMİ bir ihtiyar artık sabrı tükenen çocu- ğun — Şimdi yerler doldu.. Onün bir parça önünde yer almış alaycı bir delikanlı parmağıla ya- başlıyacak. Bak bütün rımızdaki ufak tahta bir kulübeyi göstererek: — Hele, localar da dolsun baka- tem, Diyordu. > Tahta köşk, bahçenin biricik loca- sı da tam efradlı bir aile tarafından | işgal edildi. Ve yürekler acısı bir ke- İleyit - Nehari man oyunun başlıyacağını ilân etti. Keman çalan adami görüyordum. Gö zünde kara gözlükler, dudaklarında &kseriya körlerin yüzlerini aydınla- tan tuhaf bir tebessüm vardr. Bu yü. rekler acısı keman uzun ve kasvetli | bir taksime girişti. Ve nihayet seyir- ciler arasmda askeri müzeden canla- nıp dışarı fırlamış denilecek kavuk- lu ve şalvarlı bir adam peyda oldu. Ağır adımlarla grtadaki boşluğa iler- | ledi. Kauçuktan çenesini burnuna | yapıştırarak halkı selâmladı. Sıska bir alkış, koptu. Arkasmdan birkaç | kahkaha, Kavuklu çenesini eski yeri- | ne getirdi ve bütün bahçenin işitebi- leceği gür bir sesle: — Bayanlar baylar, dedi. Geçen akşam size vadettiğimiz oyunu oy- mıyamıyacağız. o Arkadaşlarımızdan birinin ani surette hasta oluşu buna mini oldu. Bu akşamki oyunumuz “İzmirli Faika, Ve oyün başladı. Tekerlemeler zincirlenip uzadıkça kahkahalar #a- birsızlanıyordu. Halkı güldürmek için en hafif ve en kısası: > — Haritası çıkmamış arsa suratı herifi, gibi tuhaf teşbihler ekseriya “erbab,, mın çok iyi kavradığı ve peşinen güldüğü kaba kelime oyun- larına dayanıyordu... Bu kaba kelime oyunlarını, ve sık sık tekerrür eden göbek atma sah- neleri oyunundan kaldırmak İ D. No. Semti ve mahallesi 168 Fener Abdisubaşı 3027 o Usküdar Burgulu Mes- cit Beyoğlu Hüseyinağa Üsküdar Yenimahalle Yeniköy Galata Kemankeş Beyoğlu Hüseyinağa Kadiköy Osmanağa Yukarda evsafı yazılı gayrimenkuller eden pazârtesi günü saat 14 tedir. Kız - Erkek name gönderilir. İkmal i - kadar mümkün olsaydı, belki orta oyunu bugün bize askeri müzeden fırlamış mankenler gibi gelmiyecekti. Zaten kadın rolüne çıkan erkekleri, ve beş katlr konak rolü yapmıya mecbur basır iskemlesile, seyircilerinin gül me damarlarını bol bol gıdıklıyarak orta oyununun bunlara ihtiyacı yok- tu bile, Orta oyunu bu akşam bütün mem- İeket lehçelerini bir araya getirmiş- ti. Hepsinin kendisine mahsus yerli elbiseleri ve dansları halkın müthiş alâkasını celbediyordu. Oyunun ortasında işe karışan ana- dan doğma bir kambur, harikulâde bir san'atkördı, Boynunda asılı cüzi- le arsız ve aptal mahalle çocuğu ro- İüne çıkmıştı. Çenesi gırtlağma ya- pışık sakat yüzü ile seyircilere mer- hametten evvel neşe ve kahkaha su- nan bu san'atkâr orta oyununa çı- kan arkadaşlarından oçk düzgün bir türkçeyle ve gayet rahat konuşuyor İstanbul Gayrimübadiller Komisyonundan ; Sokağı Emlik No, Ayazma Eve Y.15 Tavukcu bakkal ve Toptaşı E. 45-47 Y. 45/1 Çalgıcı E. Dibek Y. Şair Talât Ayanikola Leblebici Karnavola ve Karanlık E. Haydarpasa Y. Misakı Milli E. Rizapaşa çeşmesi Y. Muhtar Kuş Dili Cad. 30-32-34 on gün müddetle satışa çıkarılmı Satış münhasıran İ İlle sınıflardan itibaren ecnebi lisanına çok ehemmiyet verilir. Kızlar kısmı ayrı dairelerdedir. 1? Mektebin hususi otobüsleri ile nehari talebe hergün imtihanları Eylülün ikisindedir. Kayıtlara başlanmıştır. Direktörlüğe müracaat. Telefon: - İhaleleri 9-9.935 tarihine tesadüf rinden aldırılır. İsteyenlerin adresine tarif 26-8-935 Cinsi ve hissesi Hisseye göre muhammen — 1180 Kapalr l sarf 114 Açık artırıma | Kâgir hanenin tamamı İçinde mevcut Tavukçu ve bâke kal gediklerinderi inkalib o kâgir : dükkân | ancak Tavukcu ( gediğin den münkalib ma- “ halinin 15/120 His. i 52,50 metre 79 Açık arsanın tamâmı arttırma Bağçeli ahşap h hanenin 6/32 His, İ 89 metre arsa s9 nn tamamı Kigir dükkânın 2/14 His. Kâgir iki hanenin 1050 Kapak (| 3/4 His zart Bağçeli ahşap 140 ,, hanenin tamamı i Bağçeli kâçir isa hanenin tamamı 425 Kigir dört dük- könr olan bir kâgir hane ve bir yıkılmış hane arsa- 81 ve bağçenin 1/2 His. mesahayı sat- hiyesi M. 953 2500 Ana - ilik Orta-Lise) Hayriye Liseleri “| | ( devreli) Her gün 10 dan 16 ya 20530 amman 444 ğ E Türk Hava kurumu piyango direk- törlüğünden: * 117 bin hava tehlikesini gösterir afiş ve 117 şer bin kurban ve fitre afişi bastırılacaktır. 27-8-935 salı saat 14 de münakasası Açık eksiltme ile yapılacağından istekli olanlar her gün Piyango muhasebesinde şartna* ” mesini görebilirler. (4943) 3300 BR RR giz du. * Ayni zamanda bütün mevcudiyet» Terile orta oyununu seyre dalanları seyrettiğim için uzun tekerlemelerin ucunu kaybediyor, bir parça evvel ördek avma giden kavukluyu şimdi ördek sürüsüne bağlandığı iple bu- lutlar arasında İtalyaya makarna yemeğe giderken görüyordum! Seyirciler Beyazıt tarafında oturan insanlardı, Bu seyirci kütlesinin Be- yoğlundaki eğlence yerlerine gidebi- İeceğini, fakat Beyoğlu ve Şişli sa- kinlerinin Beyazıttaki bu bahçede orta oyunu seyretmeğe hiçbir zaman gelmediklerini düşünüyordum. Ve ayni seyirci kütlesini Tepeba- sındaki bahçede Beyoğlu ve Şişli sakinlerile yan yana götdüm. Beyoğ- Ju sakinlerile aralarındaki fark bah- genin ortasındaki boşlukta danseden- giftlere orta oyununa bakan gözlerle bakmalarıydı. Dana tmeğe değil dans edenleri “seyretmeğe © geliyorlardı. Orada keyfi için dansetmeğe gelenle- re onlara orta oyununa çıkan sanat- kârlar gibi geliyordu. Tepebaşındaki bahçede “Yeni,, se- sini ç adım önündeki seyircilere duyurmak için oparlör kullanıy. Orkestranın sesi oparlörde — süzül yor ve berraklaşıyer. Uzaktan gelen Seslerin sihrini alıyor. Madam Fournier kederden ve yastan iki yıl evvel ölmüş. Bu da- kikalara şahit olmadığı için Onu bahtiyar addederim. Artık hiçbir raman gelini olarak görmiyeceği İ Simone'la ve daha bajkalarile hep bir arada çekilmiş bir resim daha gözüme ilişti, Yavaş sesle ve cümlelerimi müm- kün olduğu kadar tatlılaştırmağa çalışarak, Fournier'in başma gelen- lerin hepsini anlattım. Ne sualler sordularsa hepsine cevaplarını ver- dim. Gördüklerimi birer birer, ol- duğu gibi söyledim. Hattâ kitap İ- gindeki kurumu karanfile kadar... Bunlar, nihayet söylediğim söz - lerin doğruluğunu ispat edecek şey lerdiya! Hayır, öyle değil! Onlar da bana inanmıyor. Bütün dünya karşıma dikilmiş: “Efendi budala ca lâflar ediyorsun, sana inanmıyo- tuz,, diye bağırıyor gibi. Ben hâlâ nasıl çıldırmadım, ona şaşıyorum. Gözlerinden akan yaşları, hattâ silemeden, içim parçalanarak gör - düm. İhtivar baba koltuğa gömü! « müs, hiçbir şey söylemeden bayran hayran bana bakıyor. Parmakları - nm srksık takallöslarile koltuğun dirseklerini sanki koparacakmış gi- bi kavradığını görüyordum. Öteki kadınlar da bana şaşkın şaşkın ba- kıyorlardı, Şatonun yüksek tavanı altında de» rin bir süküt fasılası hâsıl oldu. Açrk, geniş pencereleri önünden üç karga gi. İhtiyar adam, nihayet başınr sallı- yarak: — Bu ne müthiş gey? dedi Neza- rete gittiniz mi? Bir rapor verdiniz mi? Yoksa kimse aldırış mı etmedi? Ne müthiş şey, ne müthiş şey! Matmazel de Chabestan doğruldu: — Baba, dedi, bana öyle geliyor ki, siz, bu beyefendinin sözlerine pek o kadar ehemmiyet vermiyorsunuz. Fakat ben, inanıyorum... İnanıyo- rum... Ortada, şüphe etmeğe biç bir sebep yok. Şüphe etmekten ziyade, babacığım, bu işi takip etmek, hemen koşmak, arkasını kovalamak lâzım. Hanri, zavallı Hanri, demek yaşıyor, hal. Ve biz burada hareketsiz, can- sız, kollarımızı kavuşturmuş, ve bi kadar deliller karşısında oturup du- ruyoruz. Boğuk bir çığlık kopararak annesi nin Üzerine yarlandı. O zaman ihtiyar ayağa kalktı: — Evet, dedi. Bu işin peşini kova- layacağım, Yalnız siz valizimi hazır layınız, Parise gitmek için dört gün lâzım, Ne olursa olsun, yarından tezi yok, yola çıkacağım. Size gelince, beyefendi, çok teşekkürler ederiz. Bi- zimle birlikte bir çorhamız: içmek lü- tbf ve nezaketinde bulunursanız, ha- kikaten memnun, müteşekkir, bahti- yar oluruz, Eğer dönecekseniz, bu ak şam saat yirmi ikide Paris treni bu- radân geçer. eri Mu AM ae ağ Bir ay geçti... Sonra, günlerden bir gün, siperlerde dolaşırken, şu mektu- bu aldım: Le Vignal 22 Sonteşrin 1915 “Efendim, "Bize vâki olan ziyaretinizin se- vimli hâtırasını hâlâ unutmamakta- yiz, Nezarete uğradım. Anlattığınız vek'alara deir, nezarette hiçbir ma- lümat olmadığını anladım, ne yazık ki, bize söylediğiniz şeyler, bütün bü neticesiz seyahatimden başka, zavallı kızımın sıhhatini bozmaktan başka işe yaramadı. Şimdi. ölüm döşeğinde yatıyor. Hepimiz yeis ve ıztırap için. a eyiz. “Allahım size, başka vicdan azabı vermemesini temenni ederim. Imza: Kont de Chabertan Cevap vermedim. Böyle bir mektu ba ne cevap verebilirdim? Zaten uğur suzluk, devam edip gidiyordu. O za- mandan beri Vignal şatosunda otu- ranların, ne olduklarından hiç habe- rim yoktu. Kızcağız, öldil mü kaldı mı, bunu, kafamdan bir türlü silemi- yorum. Hiç birşey bilmediğim daha iyii, Oradan da yeni bir felâket has beri almak ta pek zevkli birşey olmr- yacaktı. Vazifemi yapıyorum yat memnunum! İçim rahat... Mülâzim De Lolicrs, bu kâbustan Buna Bu bahçenin söhnesinde göbeği atan kadın utanıyor. © Ve seyircilfi ona, varyetenin bu numarasına bir sürprize; antika bir destiye bi kan gözlerin hayretle Biktyortar Beyazıttaki arsadan dönme bah$i deki orta oyununu kökünde söküp Tepebaşındaki bahçeye di ler, tutar mı dersiniz?.. Orta oyun nun damarlarında Karagözün var. Karagöz biçbir yeri ve hiçte yeniliği yadırgamıyacak kadar ve açık gözdür. Octa oyunu SEZ uzun senelerin pişirdiği san'atkâi rmi snka birkaç alkışla besleriieiii Tepebaşında' basmakalıp birkaç rifet gösteren dansöz alkıştan boğ” © luyor. - Benim çoktan tarihin mahı bri $ ğunu zannettiğim orta oyunu wi Beyazıt kahvelerindeki cılız bir #Oğ wi. betle yaşamağa çalışıyor. müzelerden hortlıyan mankenlef #4 pe mi Ya bu can çekişme bitmeli, yâ ne müzelerine girmeli yahut ta çirkin nüktelerini atıp yepyei “g. hale sokarak beleğöye tiyatrosu yeni bir parçası haline koymalı Sy ta oyununun garip bir surette eye. dern rus tiyatrosuna benziyen “Pig kın içinde, oynamak tarafından dekora ehemmiyet © vermemesi” istifade edilmeli, Kedm rollerini e kurtulmak istiyormuş gibi elini a9” dan geçirdiz — Çocuklar, dedi. daha çok sey İ yemeyeceğim. Gün ağarıyor, #ö#* kısa keseyim, artık. Kk . 23 Temmuz 1914 sabahma olan hâdiseleri anlatım. O sür Bizaltı cephaneliğinin kulesi #üğyie işinde kaybolup gittikten BON ii 7 atik yola düzüldü. Rütün gün Kiyek daki düşünceleri düzene koya ve notlarımı yazmak için ks! kapanıp kaldım i Ağır ağırsgün kararıyordu- denize yavaş yavaş gömü Yat, doğuya doğru, yol almi$ yordu. Ertesi gün, göğerteye ge ryse'yi gördüm. Ve onu göl mez, kafamı karıştıran, #İ9' burkan bütün endişeler, ıztıri den dağılıverdiler. Allah $9 ne kız, ne babâsı, hattâ p© fen'in denizaltında böyle bir liğin mevcudiyetinden habe” e kis Kimse, benim gece karani" çinde, denize atılıp ta yüz€ Sadi leye vardığımın farkında İCE oje Hattâ hiç biri, Aviacik'in Ee ğe denizin böyle orta bir Keki ğu ve hem de uzun müddet ğini bilmiyordu. kari *. Framond ve Möewe, bans var) d gi , Larkası 3j 8 im de S gi b

Bu sayıdan diğer sayfalar: