30 Ekim 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 12

30 Ekim 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“pe Gız 12 e a TAN S GÜZEL SAN'ATLAR €< A ON İKİNCİ YILDA SANAT Tük sanatinin mukadderatının bu, on ikinci yılıdır. Türk sanati bu on iki yıl içinde meler, ne değişiklikler, ne inkılâplar, ne tahavvüller geçir - medi?.. Tiyatrosunu kavukludan, tus lüattan, musikisini çiftetelli ve debru kadan, resmini günahkârlıkla balta » layan yobazlıktan, mimarisini Ara - besklerin müğlak ve girift kıskacın - dan, heykelini yabanc: ve ecnebi elle rin mânasız ve liyakatsizliğinden ki tarân hamleler yaptı, Ve bu on üç yal | içinde her sene bu sanat atılışları, saant adımları önemle kutlulandı. Bu on iki yıl içinde her sene yazıl dı, çizildi. Biz burada sadece bir senelik sa - nat blânçosunu yapacağız ve içimiz. de. beliren bu sevincin ince, kısa ve estantane çizgilerini çizeceğiz. Çün » kü bu değişimler tedricin hülâsası - dır. Ve nihayeti mutlaka güzel neti- ceye bağlanacak olan harikulâdelik - lerin temennisini taşımaktadır. 1935 senesi içinde tyatromuz, geçen #ene- lere nisbetle doludur. Bugüne kadar Şehir Tiyatrosuna inhisar eden tiyat- Tomuz Raşit Rıza ile genişliyor. Gene Râşit Rızanın , Şaziyenin, Hüseyin Kemalin, Halidenin ve daha bazı sah- ne kıymetlerinin Şehir tiyatrosundan ayrılmasile zayıflayor. Şehir tiyatro. sunun bu değişen mafizarâasma mu- kabil, Raşit, Darülbedayiden ayrılan sanat arkadaşları ile birlikte türneye çıkıyor. Ve Anadoluyu biraz güldürüyor ve ağlatıyor. Sonra Ankarada bir opera kurulmak teşebbüsü ile karşılaşıyo- Tuz. Operanm ilik bestesini dinler din. Jemez kısık bir nefesle, öksürüklü bir alafranganın akortsuz seslerini dinli- yoruz. Bununla beraber Halkevi temsil ubesinde genç elemanlarla harekete geçiyor. Yeni programlar hazırlıyor ve önümüzdeki senenin güzel müjde. sini veriyor. Süreyya opereti Şaziye ve Hüseyin Kemalle anlaşıyor, Fran« sız Tiyatrosunda yeni operetlerle or- taya atılıyor, Ertuğrul Sadettin, Na- şitle birleşiyor. Ve Naşidi tulüattan ayırarak metodik çalışan ciddi bir ti- yatro kurüyer, Musiki, tanburasınr, tefini, darbu- ka, davul ve dümtekini bir kenara bı râkârak si bemollerle, do diyezlerle Batı musikisinin iştiyakiyle çırpını « yor, radyodan alaturka denen yekne- sak bir âhenk mevkiini meyhaneye terkediyor. Alaturka plâk satışı de - yam etmekle beraber, medeni bir mu sikinin günden güne yerleştiğine şe- bit olayoruz Resme gelince: 1935 senesi bu s€- neki kadar hiç bit zaman resim fina- dinin bu kadar feyizli bir tecellisine mazhar olmamıştı dersek mübalâğa etmiş sayılmayız. Zira, Rusların An- kara ve İstanbulda açtıkları sergi, “D” grupunun dördüncü ve beşinci sergileri, Galatasaray sergisi, Akade- mideki Arif Bediinin sergisi, Bayan Melek Celâl ile Bay Ihap Hulüsinin Msır apartmanında açtıkları sergi, Italyada tahsilden dönen Sabri Fet - tah'ın sergisi bu senenin resin hare ketlerini tamamlar ve zenginleştirir. Bu, resim hareketleri cidden öteki $€ nelere nisbetle öğünülecek şeylerdir. Mimari faaliyetimiz ise günden güne artan İmar hususundaki gayretimize güzel cevaplat verebilecek mahiyette- dir. Ankara ve Istanbulda günden gü ne artan ve tekniğinden tahtayı ve tuğlayı atarak yerine betonarmenin ilâhi saramtılara bile meydan okuyan kunt temelini atan bir mimari yarat. tu. Heykel, memleketin her köşesinde, büyüklük ve ululuğun tunçtan âbide. #ini kurdu. Ratip Aşirin Kubilây &bi- desi, Nusret Hakkının Konyadaki hey keli, Zühtünün Eskişehir âbidesi bu senenin ulyiyet sanatine ilâve edilmiş bediya edilmiş güzel işaretlerinden » dir. 1935 yılı, on iki yıllık Cümhuriyet senelerinin hakkında ne akdar feyiz. dar bir tecelliye doğru atıldığını is bat eden hakikatlere doludur. Bugün on ikinci yılımızı tes'it eder ken yeni sanata hazırlanan Türk mil. letinin sanat kabi'ivetindeki kudreti. ni bir defa daha alkışlar diğer söne- lerin müjdelerini daha büyük bir sa bırsızlık, heyecan ve iştiyakla bekle- Yeni Mimarlarımız - — ÇHâmit Kemali Resimlerini koyduğumuz bu iki genç Güzel San'atlar Akade - misinden birincilikle neş'et et - miş iki mimardır, İkiside ayni derecede muvaffakiyetle eser hazırlamış bulundukları için iki Emin Necip si de birinci olarak kabul edilmiş tir. Orhan Safa ikinci olmuştur. Bu sene mimari şubesini biti - Ten genç mimarlar şunlardır: Vasfi, Sezai, Sabri, Muhiddin, Yetvart, Feridun. Hepsine bir - den muvaffakıyetler dileriz. Süreyya Opereti Bu sene Fransız tiyatrosunda “Süreyya opereti,, temsillerine başladı. Teşkilâtını daima değiş tiren ve her zaman başka bir çeh re ile sahneye çıkan “Süreyya operetini,, bu defa işine biraz daha önem vermiş olarak karşı- mızda görüyoruz. Şehir tiyatro- sundan ayrılan san'atkârlardan Şaziye ile Hüseyin Kemal'de bu trup ile birlikte çalışıyor. “Emir seviyor” operetinde Hüseyin Kemal Arap taklidinde pek muvaffak olamamasına rağ- men sahne arkadaşları arasında derhal pişkin bir aktör olduğunu hissettiriyordu. Şaziye her za - manki gibi yüklendiği vazifeyi kendisine has bir beceriklilikle başarıyor. Bu iki zevç, zevcenin herkesçe malüm olan müvaffakı yetlerinden sarfımazar, bunlar. dan başka Celâl fevkalâde mu - vaffakıyet gösteriyordu. Bilhas- sa Emirin maiyetindeki rolünde biraz tullata kaçmasma rağmen çok iyi idi. Madam Toto'nun Ka puçelli'nin sadık bir talebesi ol- duğu anlaşılıyor. Onun olgun jestleri, işlenmiş bir sesi var, Sahneyi yadırgamı- yor. Bayan Hicrana gelince Ni- hal Hanım rolünde gayet fena ve beceriksizdi. Hicran, istidatsız bir sesle şar kı söylemek ve çalışmaksızın 0- peret oynamak sevdasına kapıl - mış. Fakat her şeyden evvel, ge- rek Bayan Hicrana, gerekse ken disi kadar tembelliği yüzünden muvaffakıyetsizliğe uğrıyan di- ğer sahne arkadaşlarına da ti - yatronun her şeyden evvel bir mektep gibi bir çalışma yeri ol- duğunu hatırlatmak ve tavsiye etmek isteriz. Kapuçellinin ida - resinde değerli bir müzik hey'e- tine sahip olan “Süreyya . reti,, yukarda zikrettiğimiz kıy. metli san'atkârlarile bize iyi eser ler vadedebilir. Elverir ki, disip- lin altmda gayet metodik ola - rak çalışmağa ihtiyacı olan ele- manlarını çalıştı memek lâzım. inkılâp 30-10.935 gf Sergisi Ressam Nezmi Ziyanın üç parçadan mürekkep bir eteri Bu sene de Ankarada “inkı- | iştirakini imkânsız kılmıştır. Bu lâp resim sergisi,, açılıyor. Ser - | sebepten bu seneki inkılâp ser - giye bütün resim birlikleri çağı- | gisi, zengin bir sergi olmaktan rılmış ve ressamlardan inkılâp | uzaktır. mevzuu etrafında eser istenmiş, tir. Güzel San'atlar Akademisi Zira vaktinde haber alamiyan ressamlar hazırlamakta oldukla- nin delâlet ettiği bu davet ser- | rı resimleri bitirememişler. İki ginin açılmasından hemen bir-| gün kısa bir mühlet zarfında ba- kaç gün evvel hatırlanmak gibi fazla bir gecikme yüzünden bu sergiye birçok ressamlarımızın zıları da hazırladıkları resimle « re çerçeve yaptırabilmek imkâ - nından mahrum kalmışlardır. MN ii | Heykeltraş Nusratın Atlet heykeli ile ressam Hümit Nejdetin “Hava müdafaasi” isimli bir âbidesi Rusyaya Gidecek Sergi Sovyet Rusyada açılacak olan Türk ressamlar sergisi hazırlık- ları bitmiş, eserler toplanmış ve Moskovaya gönderilmek üzere- dir. “D” grupunun teşebbüsile Ressam Arif Bedünin bir tablosu başlıyan temsili mahiyette ola- bilmesi için diğer resim teşek - küllerine teşmil edilen bu sergi ye eser toplamak hususunda ta- Hip edilen hattı hareketin pek tarafgirane olduğumu haber al- dık, bu hususta malümatına mü- racaat ettiğimiz bir ressamımız bize şunları söyledi: — Bir defa bütün ressamlar haberdar edilmiş değildir. Gaze telerle de ilân olunmadı. Niha - yet bir gün bir arkadasıma yol - da rastladım. “Sen de bir tek re- sim vereceksin,, dedi. Bazı res- samlardan üçer beşer tane resim istenildiği halde bazılarından da birden fazlası kabul olunmıyor- muş, İktidar derecesine göre is- teniyorsa doğru değildir. Zira toplanan resimler, muhtelif bir- liklere mensup mürâhhaslardan mürekkep bir jüriden geçmedik çe hiçbir yere gönderilemez, yan lıştır. Madem ki, temsili mahi - yette bir sergidir, Bu tarzda ha- röket edilmesi icap eder. Halbuki böyle yapılmamış - tır, Bir emrivaki, derme çatma, indi hükümlerle toplanmış bu Te simleri Rusyaya gönderiyor. Bu emrivâkiin ne de olsa kim de ol- sa doğru olmadığını söylemek herhalde susmaktan fazla mem- leket vazifesidir." ta gecik -| Ressam Bedri Rahmi'nin inkılâp | sergisinde teşhir ettiği “Trene Hasret” Şimdiye kadar bir tek resim satabilen arkadaşım onu da nasıl sattığını anla” tıyor. İki sene oluyor. Atelyede çalışan bir İsviçreli yanıma gelmiş ve bana o hafta yaptığım ufak bir portreyi kaç paraya satacağımı sormuştu. O zamana kadar böyle bir teklif karşı sında kalacağımı hiç âkirma getirme- diğim için birdenbire şaşırmıştım. Bu şaşkınlıkla İsviçreliye kaba bir ce- vap verdim: — Ben resim satmıyorum |. İsviçreli niçin resim satmadığımı sorünca yine ona verilecek bir cevap tım: — Ben şimdiye kadar hiç resim satmadım ki. — İyi ya! Ben Pariste birçok atel- yelerde çalıştım ve her atelyeden bir resim satınaldım. Sizin bu portrenizi muhakkak satınalmak isterdim. Size Üç yüz irank teklif edeceğim. Neden sonra üç yüz franga kaç tüp boya satınalabileceğimi hesaplıyan ben bir türlü “resim satmak!” ameli. yesine razı olamamış ve İsviçreliyi kırmıştım. O bu inadın nereden gel- diğini anlamıyarak dudak büküp gi derken, ben bir ressamın resim sat- masının ne demek olduğunu düşünü- ordum. İsviçrelinin 300 frangiyle daha neler alabileceğini gözümün önüne getiriyor ve resme para ver- mesinl bir türlü aklım almıyordu. İs- viçreli bu portreyi benim sevdiğim gibi mi seviyor, yoksa sadece mem- leketine bir Paris kokusu götürmek için her atelyeden bir resim mi top- layordu?.. Ben o resmin yalnız beni eğlendirdiğini, üzdüğünü zannediyor- dum. Demek o, başkalarını da ayni nisbette o eğlendirebiliyordu. Demek üzerinde çalışırken bana hayatımın en zevkli saatlerini yaşatan bir resim, üstelik buna bir kat elbise, bir çift pa- buç ve kocaman boya tüpleri de ve- rebilecekti. Fakat ben her zaman yaptığım resimlerden bir hafta sonra utanıyor, onların duvarda durmasma bile tahammlil edemiyor, bütün yüre- ğimle onu senelerce duvarına asacak olan adama dum. Birçok sev- diklerime bu yüzden değil resim sat- mağa, hediye etmeğe bile elim var- madı. ii Aradan zaman geçtikçe ve bütçem- de sik sık tekrar eden açıklar ortaya çıkınca ve ortada satılacak ne bir sa- at ve ne de bir zincir kalınca sıra is- İYUKULE-LE YAZIYOR ter İstemez resim satmağa gelmişti Birçok arkadaşlar beş on franga pi” şatlar, krokiler satmağa başladım. Ss bir satıştan fazla bir arkadaşlık” Fakat geçen gün hayatımda ilk def? tesmen bir resim sattım. Bak mas olduz Lüksemburg parkında bir peyizti yapıyordum. Arkamda cıvıldaşan bi” gocuk sürüst vardı. Hiç korkmadı” resmi tenkit ediyorlar, bana akıl Öğ” retiyorlardı. Çocukların arasında yaf” İrca ve gayet temiz giyinmiş bir adi” mın yarım saattir arkamda durrsas ve büyük bir dikkatle yaptığım resi seyretmesi tuhafıma, daha doğrus” hoşüma gidiyordu. Resmi bitirmiğ kutumu topluyordum. Yakasmda bif Lejiyon Donör taşıyan yaşlı adam g#” yet nazik bir lisanla, yaptığım resi tenkit etti. Ve öteki resimlerimi gör” mek için bir gün atelyeme gelmek İ” tediğini söyledi. Bu güzel ali maalmemnuniye kabul etmiş ve ke” disine adresimi vermiştim. Bir par$i sonra Sorbonda edebiyat profesörü olduğunu öğrendiğim yaşir adam b** nim kellifelli bir atelyem olduğunU sannediyordu. Fakat her halde oö” mı değil, resimlerimi görmeğe ge” ceği için pek üzülmüyordum. Iki Ü£ gün sonra üstelik bir de genç kızil? resimlerimi görmeğe gelen profesör tana açıkça bir resim satınalmak İ” tediğini söyleyince yine İki sene ©“ velki teklif karkısmda duyduğum kıntı baş gösterdi. İşin aciklı taraf profesör bana fiyat soruyordu! B” rer koyun gibi satılığa çıkarılan r€ simlerimden jhiçbir zaman o gü! kâdar utanılıdım. O günlerde deh” şetli surette pâraya ihtiyacım oldu" ğu halde profesörün kızile beraber 9 anda beni derhal yalnız bırakmalar” nr ve bütün resimlerimi beş parss* alıp götürmelerini istiyordum. Fakat profesör kırile başbaşa ver€* rek nihayet intihap ettikleri üç "© sim üzerinde büyük bir münakaşayi daldılar. Ben artık dayanamamış “€ sudan bir bahane ile onları bir par$* yalnız birakıp kendimi dışarı atm tım. Odaya geldiğim zaman prof& sör bir peyizaj önünde kararını ve” mişti: — Size daha çok vermek isterdi Fakat ancak iki yüz frank. — Çok bile, Kabul ediyorum. Derken öteki iki resmi de kızın hediye gtmeğe uğraşıyordum. Bedri RAHMİ Gençler ama Ve ipsen Alay köşkünde “Babaların Geçen salı akşamı İstanbul Emin- önü Halkevi Tersil Kolu hususi bir | gece tertip etti ve Norveçli büyük edip Hanrik Ipsen'in içtimai eserle- rinden Galip Rıfatın dilimize (Baba- ların Günahı) adile adapte ettiği “Le Revenant” piyesile kış sezonu- nu açtı. Bundan yedi sekiz sene ev- vel “Hortlaklar” adile Darülbedayide tercümesi oynanmış olan bu eser İp- senin çok ağır ve birçok tenkitlere uğramış piyeslerindendir. serde kuvvetli hir karakter top- Iulağu göze çarpmaktadır. Mabeyin- den yetişme sefih bir adam olan İa- Hit Paşanm dul karar, kocasının bö- tün hayatında yaptığı çirkin işlere karşıkoyabilmek için onun namına bir öksüz yurdu yaptırıyor, Binanın açılma resmine gelen ailenin vekili Sait Hoca da, Avrupadan yeni ge len, kadmın genç oğlu Orhanla kar- şılaşıyor ve çocukta gördüğü açık fi- kirlilikten dolayı anasını kabahatli buluyor. Kadın yaşayışını yeknesak bir azap haline sokmuş olan ve #im- diye kadar meçhul ka'an kocasının müstekreh hayatını Saide anlatır. Ko- Gasının canlı bir kabahati olarak ev- de büyütülen Gülşen ismindeki kiz- dan da bahseder. Bu sırada Orhan'a Gülşen arasındaki beklenmiyen — bir vak'a işi alevlendirir. Kızı evden uzaklaştırmağa, babalığı Halilin ya- nına göndermeğe karar verirler. Bu sırada Mârangoz Halilin çok'adi bir entrikası yüzünden öksüz yurdu ya- nar. İşler kendiliğinden çözülür, di ğer şahıslar ortadan çekilir ve Or- hanla anası kalır, Babasından miras Günahı” piyesinden bir sahne | kalan hastalıkla malül olan bu çor son zamazlarda cinnet alâimi termeğe başlamıştır. Nihayet bir P*” ralizi jeneral neticesi aklını kaybi der. Oğlunu o halde gören an hıçlırık'arı piyese ih» yet verir. Sait Hoca rolünde Şakir, piyesi başından sonuna kadar kendini 3 ve iyi işlere vakfetmiş, fakat bi kapalı düşünceli, fikirlerini açi söylemekten, söyletmekten hoşls” mıyan bir karakterle, ölçülü ve eni İ jestlerile alâkayı üzerinde topladı sonuna kadar sürükledi. Orhan rolünde genç istidatlardi” Renan da mübalâğalı jestlerine 1S men rolünde iyi idi. Şimdiye kadar kendisinden yal” halit komedi tarzında istifade edi” Bayan Muazzez bize Beyar Kab, man'dakinden çok daha değerli ağır piyesleri daha iyi anlıyarak 9” nadığın: ispat eden bir Gülşen ya ti. Son sahnede bone ve prostelâi atarak: “Demek amam da o kadın”. dandı?” diyerek sabneden çıkışı Dİ kbaşına bir kreasyondu. İhtiyar ve hoppa marangoz 16197 de Rahmi, egoist, sefih ve mistefif bir adam şeklinde rolünü tams”'z. benimsemişti. Metodi çalıştığı #ağ dirde ilerde kendisinden birçok DÜZ, settirebileceğine bize inandıranlari" biri de bu gençtir. — Perşembe Oakşammdan (İtil gr hatada beş gün bir seri balind vam edecek olan Babaların GÖPİZ piyesini halkımızın salı akşamki “.. kadan daha farla bir şekilde kaf” yacaklarına hiç şüphemiz yoktu” AN

Bu sayıdan diğer sayfalar: