25 Kasım 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

25 Kasım 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— X.10.997 İSTANBUL - ATİNA - TİRAN Arnavutluğun Harici Siyaseti: Hariciye Nazırı Şunları Söylüyor si gid mi ee gi # © ““ Yüzane18 Hali Lütf, | Tİ ezaretlerin bulunduğu bins- lar, Tiranm merkezinde ve (ON en yeni şekilde yapılmış caddelerin OX birleştikleri noktadadır. , Bu caddeler ve bu binalar, eski 'Tiran kasabasını asri ve medeni Ti ran şehrine çevirmiye bâşlamıştır. Caddeler ve binalar yalnız bugünün ihtiyacma değli, yarının zarüretleri ne de cevap verecek genişikite ve intizamdadır. Vâkıa Kral Birinci Zog, Mussolini; Valdei Krali (Nene Mbretneş) ve Arnavutluğun fetik- İl tarihini taşıyan (28-11-912) ta- rihhi caddeleri üzerinde daha çok birer katlı ev ve dükkânlar ve hat- tâ arsalar görülüyor. Fakat cadde- lerin genişliği, yapılışı 'Dirana bir güzellik ve ferahlık vermiştir. Sanki eski ve köhne Tiran bu csd delerle teneffüs etmeğe başlamış- tır. Bütün bu caddelerin birleştiği meydanda Tiranın postanesi, be- lediya binası, ve yarım daire şeklin de nezaretlerin yeni ve asri binala- rı vardır, Arnavırların Hariciye Nasır Ekrem Libohovo rnavutluğun matbuat ve pro (o Dünde kırmızı renkte koltuklar A paganda işlerile uğra, mü var. dürü Mihal Şerkonun odası : Mihal Şerko: — Bir dakika! Hariciye Nezaretinin Temyiz bina- smm ikinci katındaki bu küç da, nezarctler meydanma bakıyor. Dışarıdan balyözlerle. kırılan ve si- Mindirleriş sıkıştırılan taşlarm sesi geliyör. > Arnavutluğun sevimli Matbuat müdürü: — Sizin için, dedi, Hariciye Na- zırından mülâkst aldım. Saat onda 8izi kabul edecek. Bir çeyrek #aat sonra Nezaret binasınm tertemiz, sydmlık korido. ek mozayik merdiven irinoi katta perdeleri yarıya kadar inmiş, parke döşenmiş duvarlarında Kral Zog'un büyük yağlı boya tablosu bulunan geniş ve loş bi rsalona girdik. Salonun büylik bir yazıhane ö- Diyerek salonun nihayetindeki kapıdan içeri girdi. Hakikaten bir dakika sonra Arnavutluğun Heri - €lye Nazırı Ekrem Libohovo ile Kar $i karşıya Kâldim. krem, kibar ve terbiyeli bir mektep talebesi itinasile ce keti iliklenmiş, parlak ayakkaplari le parkelere basmaktan çekinerek yavaş yavaş geldi, elimi sıktı ve yer gösterdi. Ekrem Libohova da diğer Arna. vyutluk ricali gibi Osmanlı hüküme ti zamanında Türkiyede yetişmiş. tir. Arnavutluğun istiklâlinde Yan ya vilâyetinin Aydonat Nargeliç ve Pilât kazalarından mürekkep olan Çamlık sancağının mutasarrıfı idi, O zaman bu mutasarrıflığı vekâle- ve zeki ALİ RIZA SEYFİ O aksam, güneş Atlas dağlarınm uzak, geli tepeleri arkasında A )as diş denizine dalmadan örce Bayram Reisin kalyonu ve iki aktarma (ganimet) kadirgası Afrika sahilinde Tetuan Ilmanma girerek gehrin Önünde demirledi, O zamanın Tetuan'ı Mağrip sultanlığının reüihim bir İskelesi, kuvvetli, müstahkem bir şehriydi. Akdenizi Hergül direklerine, Yan! Cebelüttarık boğuzna ködâr dolduran Türk leventleri buraya ve- Kit vakit uğrarlardı. Bu kıyılar gündoğuşu rüzgürlarına karsı açık Yerlerdi, Fakat şehrin şimdi bile bütün heybetini muhafaza eden kalın duvari kalesi ve kulelerile, sokak savaşma çok elverişli dar sokakları, Orüsını İspanyollara karşı daimi bir istihkâm halinde bulunduruyordu. ten idare eden Büyük Millet Mecli si Reisi Abdülhalik Renda kendizi- ne devretmiştir. Ismail Kemal Avlohyada ilk Ar. navutluk muvakkat hükümetini kurduğu zaman B, Ekremle bera. ber çalışmıştı. Yüksek tahsilini Is. tanbulda ve sonra Belçikada yap- mıştır, Türkiyede süvari binbaşılı. ğına kadar yükselmiştir. Eski Os. manlı Mebusan Meclisinde Ergeri Mebusu olan Müfidin kardeşidir. A rnavut diplomatı, cebinden çıkardığı sigara kutusunu uzatırken: — Ben, diyordu, Arnavutluğun istiklâl; günündenberi geçen 25 yılda türkçe konuşmak fırsatmı bulamadım. Şimdi le konuşur ken kelime bülmakta ve cümle yap makta belki giiçlik çeke Gözlükleri asında parlıyan gözlerile türkçeyi pürüzsüz konu- çan diplomat, sanki mümeyyiz kar şwmde imtihan oluyormuş gibi mahcup görünüyordu. Söz, Arna. vutluğun harici #iyasetine, bu si- ette yürüdüğü yollar üzerine — “Arnavutluk, istiklâlire zim kârdır. Bugün siyasi ve coğrafi va et ve bazi zaruretler dolayısile bizim Italya ile yalnız askeri bir ittifakımız vardır.” rnavutluğun cenubu Yuna- nistan, Şimali Yugoslavya; şarkı da bu iki hükümün arazisi ile çevrilmiştir, Arnavutluk Balkan harbinde istilâya uğramiş, umumi harpte bir müddetvortadan silir nişti, Bugünkü mevcudiyeti kom- şu hükümetlerle çarpıştıktan sön- ra temin ettiği de malüm olduğu» na göre Hariciye Nazırının siyasi ve coğrafi vaziyet ve zaruretler dedi- ği şeylerin olsa olsâ bunlardan iba ret bulunacağını düşündüm. Fakat Italya ile olan askeri itti- fakın haricinde Arnavutluk maliye sinin de müstakil olmadığı da söY- Jeniyordi Ekrem Libohovo: — Biz, Italya ile iyi geçinmiye meçbur olduğumuz için kendisinin her ne olursa olsun güphesini tah- rik etmek istemezdik, Binaenaleyh satmak İçinde gelirlerd. O tüccarları gemilere üşüşür, yiği leri onlardan ölü pahsema dolan lerdi, O akşam zarif geklindet Burun etrafma da üşüşmekti için Deli Bayram, güverteye nöbet YI menetmişti. Korranlar erkenden, uykuya dalarlarken toplantı vardı, TAN a a Şark Modası Aldı Yürüdü , e — Kar Amerika ve Avrupa kibar âlemin- de Şark modasi Üzere giyinme tarzı almış yürümüş buluruyor. Son za manlarda ingiliz ve Amerikan büyük terzihaneleri, akşam elbiseleri için, ipekli tüllerle yapılmış çeşitli cibise- ler teşhir etmektedirer. Bazı resmi balolara gelen Mis'lerin üstlerinde hatti, ipekli şalvarlar bile görün- mektedir. Işin garip bir tarafı bu modanıt menşei olan Şarkta artık atbik edilmeyişidir. Armavutlük maliyesini ıslaha ka - rar verdiğimiz zaman aktedilecek istikrazı başka devletlerle yapma- yı münasip görmedik. Istikraz kar gılığı olmak üzere Berat petrolle- rinin yüzde 13 buçuğunu ve gitim. rükler hâsılatmi gösterdik, dedi, roavutluğun Türkiye ile o- lan münasebetine karşı Ek- rem Libohovo: — “Gayet iy'dir, dedi, Düşünü. nüz bir kere, yüzlerce ve yüzlerce sene beraber yaşadık, kültürüm âdetlerimiz hep birdir. Bundan ma ada Türkiyede yaşıyan birçok Ar. navutlar vardır, Ve sizi kıyet yollarımızı dikkatle takip edi» yoruz. Türkiyede evvelce sefirimi vardı, Sonradan konsolosin idare ettik. Fakat yeniden sefaret tesis edeceğiz.” Arnavutluğun Harioiye Nazırı az konuşuyor, ihtiyatlı konuşuy”r cid di ve ağırbaşlı bir diplomat... Yu- nanistan ve Yugoslavyadaki Arna. vut ekalliyetlerden ve onların hu- kulundan bahsetti, Komşularile ol duğu gibi, yakın uzak, küçük ve bü yük her devletle dost olduklarını anlattı. Arnavutluğun Briand . Kel log misakmı imzalryan devletler a- rasında bulunduğunu, 1920 senesin denberi Milletler Cemiyetine dahil olduğunu söyledi, Ayrılırken, Arnavutluğun istiklâ Tindenberi ilk Türk gazetecisi ile görüşmekten hissettiği memnuniye ti cekrar ediyordu, Türk korenları buralara, Jspsnyo! Kıylarndan aldıkları ganimetleri zamah, itlerin, kanları pahasma aldıkları yey- dırmak için envai hilekârlık icat eder. n Türk gemisi olduğunu anladıkları Aksun. ,e gecikmemişlerdi. Fakat hava kararlığı tçiler dikmiş, bezirgânlarla konuşma. irin zengin Arap ve Yahudi analarmın sütü gibi hakettikleri bir Aksungurun kıç salonunda dört beş kişikk bir Nevyork sokaklarında sık sık görülen garip manzesalar Şu Amerika Öyle Tuhaf Bir Memleket ki... ya ş GÖNDEREN: BELKİS HALİM * 3 İma a Nevyorktan merikada dehşetli emniyet vardır. Iki kız yalnız başı. ba dağlara tırmanır, kırlarda do- laşır; kafasını çevirip yan bakan bile olmaz. Genç bir kadın gece o- tomobili ile yalnız başma bir şe- hirden kalkıp ötekine gider, kork- mak aklından bile geçmez. Tek başma bir kız bisikletle bü- tün Amerikayı dolaşıp Sağ salim evine döner. Gece yolda geç kalan cu dağlarda, ormanlarda benin içinde yalnız b Hırsız ve çete salgr inmez bile, Evler, en beceriksiz bir hırsızın bile ko- laylıkla © girebileceği şekildedir. Sabah erkenden sütçü © gel- diği vakit 'uyanmamak için çoğu mutfağın sokaktan yana kapısını gece açık bırakır. Sabah kalkmca herşeyi yerli yerinde ve tamam bu Tur, Gazeteci sabah gazetelerini he- nüz açılmamış dükkânm önüne ye Zar, gider. Dükkân açılıncıya ka» dar gelip geçenler gazetelerini alır lar ve paralarmı oraya bırakırlar Dükkâncı geldiği vakit gazetelerini ve parasını tas tamam bulur. er evin sokak kapısının önün- H de yahut evin yan tarafında yalnız üstü örtülü tarasa vardır. Ve bunlar koltuklar, salıncaklı is- kemleler, kanapeler ve süslü süslü yastıklara döşenmiştir. Gece herşe- yi olduğu gibi bırakırlar. Hiçbir şey kaybolmaz. Bütün Ame lerinde ve bilhassa yolcular için konaklar vardır. Bun- ların ekserisini valnı: kadm idare eder. Gündüz temizle. mek için bir hizi samları isimleri Gece y yolcuya kalkıp kapıy dasmmı hazırlar 1sr . Ona 0 Ne canina, ne de malına kasteden olmaz. Eğsr po8- rmek istediğiniz paket se ve posta kutusuna sığmıyol sa üzerine bırakırsınız. Posta kutu su bir iç sokakta, yahut kalabalık bir caddede olabilir. Fakat paketini ze kimse el uzatmaz. Sayfiye yerle- rinde, köylerde postacıyı yan sokuk lara sapmak zahmetinden kurtar. mak ve vakitten ka İçin as nâyol Üzerinde her evin kilitsz bir posta kutusu vardır. Postao her gh bu kütünün içinden gönderile- cek mektirplar toplar Gelenleri biri kır. Ne yeni mektupların üzeri pulları aşırmak, ne “le gelen mek tupları merak edip okumak için bu posta kutularma kimse dokunmaz... Gelen mektupların hepsi sizi, giden mektuplarmızın da hepsi sahipleri ni bulur, merikada asayiş namma bir gey yoktur. Misafir kaldığı niz otelin beşinci veya altıncı katın da, kendinizi tam bir emniyet al. tında sandığınız yerde bazan soyu (Arkası 10 uncuda) Ressamı : MÜNİF FEHİM Masanın üstündeki şamdan orlahğı ışıklandırıyor ve Deli Bayramm etrafına toplanan sadık yardımcıları bir yandan savaş yobgunluğunu tin lendirirken, bir taraftan da tatlı tatlı çene yarıştırıyorlardı, Reisin iki yanmda, Kaptan reisle, kalyonun ikinci kaptan Baba oturuyordu. Genç Tanrıyar, lombar deliklerinden birin rin ışıklarını seyrediyor, levent Salman da kapı dibine li bayrağını buralara getiremeğ düşünüyordu, Dek Bayram, önündeki haritadan başkaldırarak fn, kaptana baktı: “— Demek bizi illâki kendi memleketinin ki kalyonununun sirm türeceksin hü?“ dedi, Bayram oca Dayı den, eh. yanârmış gihi giliz MAYİ ÖNEN HİLİ Lİ ns b ml en zl İİ Zİ hn Rİ A ük

Bu sayıdan diğer sayfalar: