21 Ocak 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

21 Ocak 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sez 21-1-88 IT AN Gündelik Gazete 'TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her şeyde temiz, dürüst, samimi olmak, karin gazetesi olniya çalışmaktır. ABONE BEDELİ "Türkiye 1400 Kr, 1 Sene 10 » GAy 400 » SAY s0 » 150 » Ay 0 » Milletlerarası posta İttihadma dahil ol- #oiyan memleketler için 30, 16, 9, 3.5 lira dır, Abone bedeli peşindir: Adı tirmek 2$ karaştur, Cevap için lara 10 kuruşluk pul iâvesi lâzendır, Ecnebi 2800 Kr, 1500 » el GÜNÜN MESELELERİ | e er hk Süt Meselesi (Yazan: M. Zekeriya) Hükümet, hayatı ucuzlatmak için gıda maddelerini birer birer tetkik ettiriyor. Bunların başında süt meselesi var- dır. Dün bu mesele hakkında tetkikat yaptırdık. Bu tetkikatı diğer sütun- larımızda okumuşsunuzdur. Bura dan öğreniyoruz ki her şehremini bu meseleye el koymuş, tetkikat yaptır mış, fakat bir türlü icraata geçme- miştir. Süt meselesinin halli için teklif e- dilen biricik çare, sütü postörize € den bir fabrika kurulmasıdır. Zaten bütün medeni şehirlerde süt mesele- si bu şekilde halledilmiştir. Bir süt fabrikası kurmak ta o kadar büyük bir sermayeye ihtiyaç gösteren bir iş| değildir. Yalova süt fabrikası bu hu- susta İstanbul şehrine güzel bir ör- nek olabilir. Süt meselesini hal için belediye- nin sermaye koymasını beklersek bu| iş yine gecikebilir. Fakat ya bu işi belediye bankasına yaptırmak, ve yahut belediyenin bu bankadan is- tikraz edeceği parayı sermaye itti- haz etmek suretiyle bu meseleyi hal- letmek mümkündür. Çünkü süt işi yalnız pahalılık me- lesi değil, bir de sıhhat meselesi- ir, Medeni şehirlerde süt su gibi hak kın en ziyade istihlâk ettiği bir mad- hk aeüeii ÜVGE kalin ir kile süt sarfedilmek lâzımdır, Bu da ancak sütün temiz, sihhi ve ucuz olmasiyle mümkündür. Umarız ki bükümet bu defa bu meseleyi esasın- dan halledecektir, Domates Suyu Amerikalılar yeni bir içki keşfet- mişler: Tomates suyu. Doktorlar domateste vitamin bu- lunduğunu keşfettikten sonra, Ame- tikalılar bunu evvelâ çocuklara miye başlamışlar. Sonra gazöz gibi şişelere doldurarak satılığa çıkarmış- lar, Şimdi bütün Amerikan sofrala- tında yemekten evvel bir bardak do- ates suyu içmek âdet hükmüne gir- miştir. Bütün meşrubat satan dük-| kânlardâ limonata ve gazöz gibi sa- tılmaktadır. mates memleketimizde en bol yetişen sebzelerden biridir. Fakut bunu en az İstihlâk eden milletler. den biri de biziz, Ucuz ve sıhhi oldu- Eu için bunun kullanılmasını çoğalt- mak faydalı birşey olur. Hele gıdası nı tam alamıyan fakir halk için do- Mmates suyu zengin bir gıda yerine Keçebilir. Yerli inahsullerimizin #stihlâkini artirmak için propaganda yapmakla tasarruf cemiyetinin dikkatini çekeriz. Bu mesele ile de Meşgul olmalarını dileriz. İngiltere Susuyor Bir İngiliz gazetesine göre, İngiliz Başvekilinin bu sirnda en ziyade rktuğu şey? efkârr umumiyenin ndisini Japonyaya karşı şiddetli harekete sevketmesi ihtimalidir. Uzak Şarkta her gün İngiliz izze- Wi nefs , İngiliz prestijini kıran ye- Xi bir hâdise oluyor. Bu hâdiseler ni- bayet İngiliz milletinin sabrını tüke- “bilir ve hükümeti kati harekete Mecbur edebilir. İngiliz Başvekilini korkutan bu ihtimaldir. Çünkü İngi- Başvekili herkesten iyi biliyor ki iltere henüz böyle bir harekete #rir değildir. Onun içinde bütün diseler karşısında yaptığı iş, pro- to göndermek, tarziye istemekten bu suretle vakit kazanmaktan iba- tir, İngiltere hiçbir zaman İngiliz pres- inin yıkılması karşısında bu de- » lâkavt kalmamıstır, K endilerine milliyetçi sü- sü veren İspanya âsi- lerinin en büyük endişelerin- den biri, birleşik görünmek ve tam mânasile bir cephe teşkil ettiklerini göstermektir. Ha- kikatte İspanya âsilerinin za- afları, ayrılıklar ve karışıklık lar içindedir. Asi İspanya- da herşeyden evvel göze iki üniforma çarpar. Bunların bi- ri hâki gömlekli ve kırmızı be- relidirler ve “Reguete'ler,, adı nı taşırlar. Diğerleri lâcivert renkli başlıklar kullanırlar ve başlıklarında kırmızı püskül- ler sarkar, Adları, Falangist- lerdir. Bu iki grup resmen birleşmiş bu- Junuyorlar. Ve bu resmi birleşme- den maksat, harbi kazanmaktır. İ- kisini birleştiren başka bir âmil, parlâmenter hükümete karşı şid- detli muhalefettir, Fakat bu iki par i ayıran esaslar da pek mühim- Keçe Regitete adımı ve- ren parti, 1830 du Ispanya tahtına geçmek istiyen Don Car- los'a müzaheret etmiş ve kuruk muştu. Bugün bu parti klisecilerin ve aristokratların yardımile büyü- mahiyetini almıştır. İspanyada an- aneyi yaşatmak istediği için ve bü- tün memleketi derebeylik sistemi- ne çevirmek için uğraşır. Bu parti- ye göre, ayni safta kendisile dövü- şen Falangistler tehlikeli sayılacak radikal bir teşekküldür. Bunu an. lamak güç değildir, Çünkü Falan- gistlerin (yahut faşistlerin) prog- ramı derebeyliğe ve kliseciliğe son vermekte ve arazi meselesini ıslah edecek, dini devletten ayıracak kuvvetli bir merkezi hükümetin teşekkülünü istemektedir. Rereeterer İspanyol çiftçisi- hin doğduğu toprak parça” sı üzerinde yaşaması ve çalışması lehindedirler. Bunlara göre çiftçi- nin bahtiyarlığı tahsil görerek ay- dınlanmakta değil, büyük arazi sa- hiplerinin ona temin edecekleri em niyettedir. Buna mukab!l Falangist liderler | müyorlar, fa | “gerçi onlar böyle düş kat harp bittikten sonra İspanyada büyük arazi sahibi kalmıyacak” di yorlar, 'Asilerin safında birçok asilzade ve büyük servet sahipleri görün. düğü ve bunlar âsiler lehine çalış. tıkları için, bu çeşit sözler bun- ları kırmaktadır. Fakat bunların is. yan hareketine iştiraklerinin salk- leri üzerinde söylenen sözler ve ile- ri sürülen şüpheler daha derin te- sirler yapıyor. Mei. İspanyada anlatılan şu hikâye yar: Cenubi Is. un büyük arazi sahiplerin- talimata muhalefet ede- rek harice gizlice zeytinyağı gön- dermiş ve bedelini hariçte kendi hesabına bıraktırmıştı. Bu hâdise, büyük zenginlerin ve arazi sâhiplerinin iç yüzünü anlat- mak için mütemadiyen naklolun- maktadır. Reguete'ler ile Falangist'ler, Cümhuriyetçiler tarafından elleri- ne düşen esirlere muamele husu- sunda da ayrılıyorlar. Regüete'ler bunların yollarda çalıştırılmaları- nı, köprüleri tamir etmelerini, şe- hirleri yeniden kurmalarını istiyor lar, Falangist'ler ise bunları ka- zanmak ve Faşist cepheye katmak TAN Birkaç gün evvel, telgraflar, İspanyada âsiler arasında firar hâ- diselerinin çoğalmakta olduğunu bildiriyordu. Bu münasebetle Franco cephesinde tetkikler yapan bir İngiliz muharririnin kendi gazetesine yazdığı bir makaleyi iktibas ediyoruz. e Frankocular Kendi Aralarında Nasıl Çarpışıyorlar ? rr rk rini ( » Times Gazetesinden | Naa , aa Teruel harabelerinin birinde son bir mukavemet manzarası fikrini gütmektedirler. Santande- rin sukutu sırasında yollar esirler- le dolmuştu. Falangistler bunlara sokuluyor, ve hepsi ile konuşup gülüşüyorlardı. Daha sonraları bun lara Faşist üniforması verlimiş ve iğe alınmışlardı. alangistlerle Reguetler bi- ribirine karşı kuvvetlerini Regvetlerin İlderle. rinden biri geçenlerde Falangist- lerden bana bahsederken bunların milli davaya sadık olduklarını, fa- kat yarılarından fazlasının kızı) 88 yüacağını anlatmış ve şimeldeki Fa langistlerin Cümhuriyetçiler gibi selâmlaştıklarını ve Barselonadaki kardeşlerinden bahsettiklerini lâ. ve etmişti, General Franko bu iki partiyi birleştirmek için bir hayli çalışmış ve geçen Nisanda iki partiyi kâğıt üzerinde birleştirerek ikisininde ayni üniforma ve işaretleri kullan- malarını temin etmişti. Buna rağ- men her yerde kırmızı ve lâcivert bereler göze çarpmakta, her taraf kendi bayrağını kullanmakta, hat- tâ kendisine mahsus bir milli mar. $i terennüm etmektedir. Geçen ilk- teşrinde iki taraf arasındaki husu- met şiddetlenmiş, bunun neticesi 0- larak iki taraf Saragossa ile San Sebnstian'da dövüşmüşlerdi. Falangistlerin teşkilâtına dahil olanların sayısı 3 milyon, Regucte- lerin sayısı ise 800,000 dir. Popenyada pilotluk yapan, # ve telgraf idare eden, köprülerde mühendislik, demiryol- larında Şeflik yapan Almanlardan başka 10,000 kadar Alman daha vardir. Bunlar Faşistlere yardım etmekte ve bu yüzden Reguete'le- rin husumetine maruz bulunmak- tadır. Hele cepheden dönen Regu- etelerin hükümet memuriyetleri- yetlerinin Falangistler tarafından işgal edildiğini görmeleri, en ateşli münakaşalara yol açıyor. Fakat Fa langistler geçen ilkkânunda milli bir konsey vücüde getirmişler, kon sey azalığına 50 kişi seçmişler, ve bunlar kendi hareketlerile milli İs. panyayi kurmak istediklerini anlat mışlardı. Bu da Reguetelerin kor- kularını veendişelerini arttırmış bulunuyor. Asi İspanyada klisenin hâkimi- yeti, âsilerin anlatmak istedikleri şekil veya mahiyette değildir. Fa kat klise bürokrasisi yeniden can- lanmıştır. Ve klisdeiler kadınların plâjlarda çorapsız, yahut toprakla- rına kadar uzanmayan mayolarla gezmekten menediyorlar. Bu emre rmihaleföt edenler tevkif edilmek. tedirler, eneral Franco, bu ayrılıkla rı izaleye çalışıyorsa da ona pek te imkân bulamıyor. İhtimal ki Franco bu iki unsuru barıştır. mak için Kral Alfonsonun üçüncü oğlu Don Juanı İspanya tahtına o- turtacak ve bu suretle arayı bulma ya çalışacaktır. Regueteler başları- na muhakkak bir Kral istiyorlar. Falangistler de, lâfzi murat bir krala muhalif değillerdir. Krallık taraftarlarının hemen hepsi de Sa- lamankada toplanmış bulunuyor- lar. Aristokratlardan biri : “İspanyada Cümhuriyete müza- heret edecek hiç bir centilmen yok» tur” diyor. po arasında hüküm sü- ren bu ayrılık, General Fran- co larafından da telâfi edilemiye- cek bir mahiyette olduğuna göre asi İspanyanın çok geçmeden ikiye ayrılması ve iki tarafın biribirile di dişmesi beklenmektedir. Yalnız bu didişmenin nezaman başlıyacağı belli değil, Çünkü iki tarafın harp ile meşguliyeti ve harbin hergün yeni mühig hâdiseler doğurması, bu didişmeyi geciktirmektedir. Fa- kat iki taraf arasında noktainazar farkı okadar geniştir ki muharip iki taraf kuvvetlerinin denkleşmesi yüzünden muharebenin bir müddet için tevakkufu farzedilecek olursa, âsi İspanya içinde yeni bir barbin başlaması muhakkak sayılıyor. Muhakkak olan ikinei dahili rmu- harebe, İspanya meselelerinin ko- Jay kolay halledilemiyeceğini ve bir neticeye bağlanamıyacağını göster- mektedir, Geheral Franoo, meseleyi Kral lık ihdasiyle halledebileceğini san- makla beraber, vaziyot bu çarenin de bir netice vermiyeceğini gösteri- yor. © Çünkü Falangistler ile Regüete- ler arasında Krallık üzerinde dü- şünceleri de biribirinden tamamiy- yrıdır, Falangistier lâfza murat bir krallık istedikleri halde Reğue- te'ler bütün nüfuz ve hâkimiyeti krala verne ve orta çağlar devrini yaşatan bir krallık istemekte ve 0- nun için uğraşmaktadırlar, O halde Franco krallık tesis etse dahi Krallığa verilecek selâhiyet- ler meselesi bile iki taraf arasında bir harp çıkaracak derecede ehem- miyet kesbedecek ve kendine milli- yetçi süsü veren İspanya kanlı hâ- diselere sahne olacaktır. Hülâsa Franco İspanyasının vaziyeti çok karışıktır. Ve bu karışıklık İspan- yaya son derece pahalıya mal ola- caktır. İşi kökünden halledecek birşey varsa o da Cümhuriyetin kazanma- 81 ve halkın bir an evvel bu tazyik- lerden kurtulmasıdır. Ş ANAN BÜLENDİN MEKTUPLARINDAN Iv Bülendin mektubunu okuyorum : “Kulakların çınladı mı hiç? Bu baf- ta o kadar çok vesilelerle sizi andım ki. , Bir gün, paydos zamanı bahçede 0- turuyordum. Ellerimi biribirine ke- hetlemiş, dirseklerimi dizlerime da- yamış, kollarıma abanarak iki bük- lüm olmuştum. Oturuşum derli toplu idi. Amma, kendim darmadağın bir haldeydim, Ayaklarım kendi buşları- na kalmış gibiydiler. Serseri serseri çakıları karıştırıyorlar; gözlerim, beş on adım ötede bir serçeye dalmışlar. Aklım nerede idi? Onu hiç bilmiyo- rum? Nasıl anlatayım size? Hani bir tesbihin ipliği kopar da taneleri dört yana saçılmaz mı? İşte öyle birşey. Omuzlarımda bir el ağırlığı duy- dum, Başımı kaldırdım. Ustam. Göz- lerinde babacan bir bakış : — “Ne inüyorsunuz dostum ? Boğaziçini Orada su kenarında bıraktığınız güzel evinizi, sevgili dostlarınızı değil mi?” diye sordu. Bakışları, henüz irademle birleşeme- miş. şaşkın gözlerimde bir müddet durdular, Vadilerde dolaşan aksi sar da gibi derinden derine bir sesle ilâve etti: “Bizim büyük bir şalrimiz, zama- nı akar suya benzetmistir. Doğrudur, Amirde Şefkat O bir sessiz dere gibidir. Akar gider. Bu hasret günleride akıp gidecek. Bir gün bakacaksınız, evinize dönmüş sünüz. Umarım orada da hizi düşü- nürsünüz. Çünkü siz iyi bir çocuksu- nuz. İlem bugün sizden bir ricam var, Çocuklarım, sizi akşam çorbasına da- vet ediyorlar. Gelitsiniz değil mi? İradem harici söylendim: — Memnuniyetle, İki kocaman ellerile omuzlarıma vurdu. Öyle vurmuştu ki bunların i- fade ettikleri mânayı kabil değil izah edemiyeceğim. Ancak şunu söyliyebi- lirim ki, omuzlarımda sevinç duy- dum. Ne tuhafız biz insanlar amca. Galiba her uzvumuzda ayrı bir husu- siyet ve her hususiyetin de kendine mahsus ayrı bir duygusu, zevki var... Uzatmıyalım, akşam oldu. Temiz pâk giyindim, gittim. İnsanlarından eşyalarına kadar sımsıcak mini mini ir yuva. Güler yüzlü, orta çağda bir kadın. 14 - 16 yaşlarında arslan gibi iki oğlan ve ilk süren bir filiz ka- dar marin, tıpkı (Gülsen) e benzi- yen sarışın bir kız. Aralarında biç yabancılık duymadım. Sanki bin yıl- ık dostuz. Kadın anneminkinden pek farkedilmiyen şefakatle elimden tut- tu. Yanına oturttu. Çocuklar etrafımı aldılar, O kadar kaynaştık ki, sorma- | yın. Ustamda muradına kavuşmuş bir adam hali vardı. Bir aralık önüm- de durdü: — Hah, işte böyle gülmeli, oyna- malı. Yürek şen olmayınca akıl işle- mez. Ne vakit başın dumanlanırsa bu- raya gel. Kapı açık. Usta demek, ba- ba demektir. Bak bunlar da hepsi kardeşlerin. Yani “N..” de yalnız de- ğilsin. Vakit nasıl geçti bilmiyorum. Ora- dan çıktığım zaman biribirime eklen- miş, tamamlanmış bir halde idim. “N..” in seması, İsanın başına geğiri- len dikenli çelenk gibi artık kafa ta- sımı İncitmiyordu... Mektubu bir yana bıraktım. Başı- mu arkaya dayadım. Kirpiklerim nem lendi. Gözlerimi yumdum. Biraz da kalbimin radyosunu dinledim: Ah ey dikenli taç; seni örüp başı- muza geçiren de insan elidir; kaldırıp atan da... Bülendin Amcası Süt Fantazyası i (Yazan: Aka Gündüz) Süt nedir? Nemene şeydir? Sütün ne, ve nemene şey olduğu- nu on yedi milyon, taksim, bir olan ben henüz bilmyiorum. Fakat şim- dilik üç türlü tarif olunduğunu işit tim, Bu tarifler birtakım zanlara, telâkkilere göredir. Sütün birinci tarifi Süt, ilâçtır. Hastalara verilir. Ki- nin gibi, tabelâ tahtası gibi, Fargen- hayn çubuğu gibi her hastanede bu İunur, Kaynadıktan sonra rafta unü- tulduğu için ılıklaşmış olan yarı 46 kerli süt, yıkanmamış yağlı bakır tasa konursa bulantı verir. Temiz porselen kâsede olursa pek lezzetli- dir. Sulu süt, nişastalı süt, unlu süt, artik süt, sümüklü böcekli süt (7) evlerinde yatan hastalara verilebi- lir. Tabii işin farkında olmıyarak. Hastanelere verilemez. Çünkü orası fon ve sıhhat müessesesidir, dikkat eder, sümüklü böcekli süt. Bunu kimyager bile anlıyamaz. Açık göz bir sütçünün fişek gibi yamakları vardır. Hele yazın bu çocuklar kır- lara yayılırlar, sepet sepet sümüklü böcek toplarlar. Bunların özleri çi- karılır, kendine mahsus yayıklarda dövülür, azar azar süt karıştırılarak kıvama gelir ve yârıbeyarı taze süt olur; yapması gayet çabuk ve kolay- miş, Lâfın kısası ile birinci tarifin ki sası şudur: Süt, ilâçtir. Sütün ikinel tarifi: Süt, Bebe azığıdır. Eğer anasının gıdasızlıktan sütü gelmiyorsa.. Eğer babası kesesinin darlığından veya karısının kıskanç- ığından sütnine tutamıyorsa.. Eğer annesi “1938 modeline uygun göğ- sülmün forması, hendesesi bozulur!,, diye emzirmekten çekinirse.. Çocuğa her çeşitten süt verilir. Keçi sütü ve- rilirse inatçı olur; koyun sütü veri- Urse tıysal olur; inek sütü verilirse —kızsa— lâpacı o Tur, —oğlansa— öküz azmanı olur; eşek sütü verilir. se ferasetli flözof olur; kısrak sütü verilirse zarif ve çevik olur; insan sütü, hele ana sütü verilirse adam olur; hele bir kuş sütü verilmiyeğör- sün, kuş erilirse ne olur oldu- ğunu siz düşünün. Lâfın kısası ile ikinci tarifin kısa- si şudur: Süt, bebe azığıdır. Sütün üçüncü tarifiz Süt, hüküs içkidir. Yeni rukıdan, tabii kanyaktan, yerli viskiden, Tekirdağ şarabından, ve Kavaklıdere şampanyasından da- ha lüküs içkidir, Rakıyı, erbabı içer. Kanyağı, kar- sı ağrıyanlarla dağcılık sporu yapan- lar içer. Viskiyi, Allah ne verdiyse cebinde beş on parası olanlar içer. Şampanyayı âşıklar içer. Fakat süt içmek kibarlık alâmeti- dir, Evet, ben, şu dakkinda bile bebe olmıyanın, hasta düşmiyenin süt iç- mesini lüküs ve kibarlık böy! ve nemene şey olduğunu henüz öğ- tenmiş değilim. Bir gün bir frenk memleketinde bir kenar mahallenin küçük bir ah- çı dükkânma girdim. Burası bir deri fabrikasiyle kanal işçilerinin yeri imiş. Sofralara oturdular; yemekte, su ve şarap yerine birer kapalı şişe süt içtiler. Hayretimden çıldıracak- tm! Bu ne biçim gündelikten, dar- bıktan sızlanan sosyalizma İdi?! Ho- tifçi oğulları su yerine süt içiyorlar? Onlar da bana şaşmaktan kaçıra- caklardı! Sonradan anladım ki süt o kadar bolmuş, öyle iyiymiş, onca w- üzmüş ki neye kireçli su ile uydur. ma şarap içsinlermiş? Süt içerler. miş, Şimdi bile, ben, dostlarımdan biri ni süt içer gördüm mü? Hemen sara» kaya başlarım: Vay bayım! Zatınız da mı kibar oldunuz? Lüküs içki is- timal buyuruyorsunuz! Ne yapayım? Sütün mefhumu. an- lamı bende budur. Belki sende de budur, belki onda da budur. Fakat kabalık olmasın diye biribirimize söylemeyiz. : Lâfın kışası ile üçüncü tarifin kı- sası şudur: Süt, lüküs içkidir. , (Arası 77 incide

Bu sayıdan diğer sayfalar: